denizdeyim…, tam karşısında, kıpırtısızlığını delecek ilk dalgayı yakalamak için, gözlerimi kırpmadan bekliyorum…, kafamı kaldırıp bir an göğe baksam, yine orada bilirsin, o şımarık, tembel ve inatçı bulut…,
neden anlamak bu kadar zor ve hayat, bu kadar zor olmak zorunda mı, senkronize kederlerimiz ya hû;
ah kalbimin kamburu aşk, içimin güvesi…, ve üvey düşlerimin silsilesi sağlamlardan el almış efendisi, bırak beni; acının eşiğindeyim, telaşla düşüyorum maviden, oysa sen inatla, yüzümde susan nehre atıyorsun kendini, yalvarıyorum sana, kemirip bitir senden kalan ne varsa, her sabah aynı ezan sesi geçerken uykumdan, ah hüda, al bu sevdayı benden…,
ve mahmur yüreğim, sesin kısılana dek ağla şimdi..., ah;
Sevin, rüzgar sarınca bağı, kabartırsa yaşam dalgasını, her yanda bir ölünün ta dibe indiği yer burası, anılarla karmakarış yer, bahçe değil, kutsal kalıntılar korunağı. Duyduğun kanat sesleri bir uçuş değil, sonrasız kucağın sarsıntısı, bir potada bu ıssız toprak parçası, öz değiştirmede, bil. Bir kaynaşmayı çevirir bu sarp duvar. Düşersin ilerlesen o seni kurtaran hayaletin belki, yatışır burda öyküler, son verilmiş hep edimlere, geleceğin bir oyunu var.
Eugenio MONTALE, İtalyanın dahi şairi, 1975 Nobel Ödülü, Çev. Sait MADEN.
Derim ki, düşleriniz, derim ki, gerçekleriniz, derim ki güven altındadır bütün yitikleriniz. yeşil sulardan sevgiliyle nilüferler derdiğiniz, her yükselen güne karşı el ele koştuğunuz. akşamları dostlarla sevinçten ürperdiğiniz belki çok sonra, belki çok uzaklarda bir yerde uyanacaktır yepyeni, parıl parıl göklerde... ....soluk soluğa tepinip kişnedikçe atlarım bütün yıldızlarımdan, kılıçlarım deştikçe karanlığı şimşek şimşek, uyanacaktır yitikleriniz, daha gelişmiş, daha gerçek, daha güzelleşmiş, daha sizin.
- ölümün eşiğinden döndüğünü söylemiştin bana. - evet - nasıl bir ölümdü bu? - geleceği olmayan. doğrusunu istersen geçmişi de olmayan. ille de öğrenmek istiyorsan şimdisi de pek yoktu. yalnız o vardı, ölüm. bir de ben. aramızda da bir eşik. - sonra n'oldu? - kapıyı yüzüne çarptım. sırası değil, dedim ona.
Bir başka zaviyeden bakıldığında zahirden bâtına,dıştan içe ulaşıldığı için eşik kıymetlidir...yani bu keşfin ilk adımı eşiktir...nice perdelerin yırtılmasına girizgâh biliriz eşikleri...
işte efendim,ulaştırdığı ulvî hedef hasebiyle eşiklerde ulvîdir nazarımızda...
Hem eşik bir taraftan da tevazunun ifadesidir belki...eşikler gibi ayaklar altında demiyor muyuz tevazu ehline?
ve yine ulvîliğinden ötürü dergâhlara girerken eşik öpülür de içeri adım atılır...işte bu da ''eşiğe baş koymak'',''yüz sürmek'' ifadelerini beraberinde getirir...
Annem hep kapının eşiğine oturduğumda kızardı, sonradan öğrendimki kapı eşiği cinlerin mekanı olarak inanılırmış... Ne diyimkine... Bu arada birde acı eşiği varki bu hoş bir şey değil zaten
denizdeyim…,
tam karşısında,
kıpırtısızlığını delecek ilk dalgayı yakalamak için,
gözlerimi kırpmadan bekliyorum…,
kafamı kaldırıp bir an göğe baksam,
yine orada bilirsin,
o şımarık,
tembel ve inatçı bulut…,
neden anlamak bu kadar zor ve hayat,
bu kadar zor olmak zorunda mı,
senkronize kederlerimiz ya hû;
ah kalbimin kamburu aşk,
içimin güvesi…,
ve üvey düşlerimin
silsilesi sağlamlardan el almış efendisi,
bırak beni;
acının eşiğindeyim,
telaşla düşüyorum maviden,
oysa sen inatla,
yüzümde susan nehre atıyorsun kendini,
yalvarıyorum sana,
kemirip bitir senden kalan ne varsa,
her sabah aynı ezan sesi geçerken uykumdan,
ah hüda,
al bu sevdayı benden…,
ve mahmur yüreğim,
sesin kısılana dek ağla şimdi...,
ah;
Sevin, rüzgar sarınca bağı, kabartırsa yaşam dalgasını,
her yanda bir ölünün ta dibe indiği yer burası, anılarla
karmakarış yer, bahçe değil, kutsal kalıntılar korunağı.
Duyduğun kanat sesleri bir uçuş değil, sonrasız kucağın
sarsıntısı, bir potada bu ıssız toprak parçası, öz
değiştirmede, bil. Bir kaynaşmayı çevirir bu sarp duvar.
Düşersin ilerlesen o seni kurtaran hayaletin belki, yatışır
burda öyküler, son verilmiş hep edimlere, geleceğin bir
oyunu var.
Eugenio MONTALE, İtalyanın dahi şairi, 1975 Nobel Ödülü,
Çev. Sait MADEN.
Derim ki, düşleriniz,
derim ki, gerçekleriniz, derim ki
güven altındadır bütün yitikleriniz.
yeşil sulardan sevgiliyle nilüferler derdiğiniz,
her yükselen güne karşı el ele koştuğunuz.
akşamları dostlarla sevinçten ürperdiğiniz
belki çok sonra, belki çok uzaklarda bir yerde
uyanacaktır yepyeni, parıl parıl göklerde...
....soluk soluğa tepinip kişnedikçe atlarım
bütün yıldızlarımdan, kılıçlarım deştikçe karanlığı
şimşek şimşek, uyanacaktır yitikleriniz, daha gelişmiş,
daha gerçek, daha güzelleşmiş, daha sizin.
Sevgim benim.
Turan OFLAZOĞLU.
eşik eliftir elif haktır hak Allahtır
Acıya dayanma eşiği her insanda değişiyor. Bazılarının inadı bu eşiği arttırıyor. Cana eziyete girmese belki ölene kadar çekilebilir...
' Yürüyüp gitsem içim duracak sanki.
Dursam, kederimden öleceğim.'
- ölümün eşiğinden döndüğünü söylemiştin bana.
- evet
- nasıl bir ölümdü bu?
- geleceği olmayan. doğrusunu istersen geçmişi de olmayan. ille de öğrenmek istiyorsan şimdisi de pek yoktu. yalnız o vardı, ölüm. bir de ben. aramızda da bir eşik.
- sonra n'oldu?
- kapıyı yüzüne çarptım. sırası değil, dedim ona.
Dışardan içeri girebilmek kapının eşiğinden atlamakla mümkündür efendim....
Bir başka zaviyeden bakıldığında zahirden bâtına,dıştan içe ulaşıldığı için eşik kıymetlidir...yani bu keşfin ilk adımı eşiktir...nice perdelerin yırtılmasına girizgâh biliriz eşikleri...
işte efendim,ulaştırdığı ulvî hedef hasebiyle eşiklerde ulvîdir nazarımızda...
Hem eşik bir taraftan da tevazunun ifadesidir belki...eşikler gibi ayaklar altında demiyor muyuz tevazu ehline?
ve yine ulvîliğinden ötürü dergâhlara girerken eşik öpülür de içeri adım atılır...işte bu da ''eşiğe baş koymak'',''yüz sürmek'' ifadelerini beraberinde getirir...
nedirin eşiğindedir el'an Mâi...
vesselâm...
Sabır... sabır... ya sabır...
Yıllarca deprem anında altında durmamız gerektigi soylenen,ama bu tezi A.Mete Işıkara'nın çürütmesiyle,tarihe karışmış olan,yılların söylentisi...
absolute refractory period...
Annem hep kapının eşiğine oturduğumda kızardı, sonradan öğrendimki kapı eşiği cinlerin mekanı olarak inanılırmış... Ne diyimkine...
Bu arada birde acı eşiği varki bu hoş bir şey değil zaten
' Eşiğe oturmak uygun değildir ' diye duymuştum....
atlayarak geçmeli.