Dost dedigin; radikal olmali; Sevilecek biri olmadigin zamanlarda bile Seni Sevmeli Sarilinacak biri olmadigin zamanlarda bile Sana sarilmali Dayanilmaz oldugun zamanlarda bile Sana Dayanmali Dost dedigin; fanatik olmali Bütün dünya seni üzdügünde Sana moral vermeli Güzel haberler aldiginda seninle dans etmeli, Ve agladiginda, seninle aglamali Ama hepsinden daha çok Dost matematiksel olmali Sevinci çarpmali Üzüntüyü bölmeli Geçmisi çikarmali Yarini toplamali Kalbinin derinliklerinde ihtiyaci hesaplamali Ve her zaman Bütün parçalardan daha büyük olmalı... işi bitince seni bir tarafa atmamalı... (alıntı)
belkide hiç bi zamn gerçek mi değilmi dostluğum değilmi gibi emin olamayacağım ulaşılması çok güç ulaşıldıktan sonrada asla kaybedilmemesi gereken ekmek gibi su gibi gerekli bir almazsa olmaz
Slm :) DOSTLUĞU Bİ KAÇ SATIRLARLA ANLATM[K İSTERİM
UNUTMA UNUTULANLAR,UNUTANLARI ASLA UNUTMAZ! ! !
DEĞİLMİ Kİ HEPİMİZ[İN SONU KARA TOPRAK,ÖLÜMDEN YANA KORKUM YOK TEK KORKUM UNUTULMAK....
BİZ KİMLERİZ DİYE SORMAYIN, BİZ HAYATI BOŞVERENLERDENİZ BİZE HAYAT NEDİR? DİYE SORMAYIN. BİZ HAYATIN,DERYASINDA YÜZENLERDENİZ, ARAMA BİZİ LÜKS HAYTLARDA. BİZ DOST ŞARABI İÇENLERDENİZ BİZE DOST NEDİR? DİYE SORARSANIZ İŞTE ONLAR İÇİN ÖLENLERDENİZ! ! ! !
DOST DEMLİ BİR ÇAY GİBİDİR ŞEKERİ NE AZ NE DE FAZLA ÖNEMLİ OLAN ONA İHTİYAÇ DUYULMASIDIR VE DAMAKTA TAD BIRKAMAKTIR........
ÇILGINCA VURSAMDA DALGALARLA KIYIYA, BİR GARİP RÜZGARIM SONUÇTA, NE KADAR İSTESEMDE ESEMİYORUM YANINA, AMA BİLKİ YÜREĞİM HEP SENİN YANINDA DOSTUMMMMM.....
EVET İŞTE BU KADAR ŞU BEŞ SIRADAN OLUŞAN SÖZLER İNSANIN HAYATA TUTUNABİLMESİNE NEDEN OLUYOR. YA BENCE DOSTUM DEMK KADAR MÜKEMMEL BİŞEY YOK BU HAYATTA. UMARIM BU DOSTLUĞUMUZ ÖMÜRRR BOYU SÜRER ÇÜNKÜ BİZ ÇOKK GÜÇLÜYÜZ,ÇÜNKÜ BİZ ÇOKK ŞEYİN ÜSTESİNDEN GELDİK,ÇÜNKÜ BİZ BİRBİRİMİZ OLMADAN YAŞAYAMAYIZZZ VE ÇÜNKÜ BİZZZ DOSTUZZZZ......... SİZİ ÇOKKKKKKK SEVİYORUMMMMMMM
***SEN*** BU GÜN TARİHE BAKTIĞIMDA 2007 YILINA ÇOKTAN GİRMİŞİZ BİLE OYSA DAHA DÜN OKULA BAŞLAMIŞTIM BN YAA DEMK Kİ ZAMN BU KADAR ACIMASIZ AMA ÖNEMLİ OLAN BU ACIMASIZLIKLARIN İÇİNDE MUTLU OLARAK YAŞAMAK DEĞİLMİDİR Kİ.....
dostluk nedir biliyomusunuzdur? dostluk; an ve an yürekte olmaktır,dostluk acısıylada olsa tatlısıylada olsa yaşadığın günlerin gözlerinin önünden geçmesidir,dostluk; hiç bırakmayacak kadar sarılmaktır.dostluk; terkedilmektir ve dostluk ne kadar terkedilsende anıların hatırına onu hala sevmektir. çookkkk güzel bişeydir dostluk.mesela benim ilkokuldaiken bir dostum vardı ikimiz içinde hayat mükemmeldi ama ilköğretimde o mükemmel hayatımızla beraber ikimizde yok olduk sanki ama bir taneyken iki tane geldi yerine çokkkta mutluyuzzz çünkü çokk acı günlerimiz geçti ve biz hala birlikteyiz işte bunun için çokkk mutluyuz... Ama şunu söyleyim o bir tanenin yerine iki tanede olsa bir tanenin yeri başkaydı ve o boşluk iç dolmadı dolmayacak ta..... Siz ANladınız demk istediğimi..... SELCEN,EZGİ VE NAZAN............
söze dökülen dostluklar zamanla sığlaşır zamana yenilirmiş,en gzel dostluklar sessizce yürekte yaşananmış,ne zaman dokunabilir ne söz kırabilirmiş,bir barışıklık sürer gidermiş zaman içinde zamansızlıklarda..
İki arkadaş çölde yürüyorlardı. Yolculuk sırasında bir tartışma yaşandı ve arkadaşlardan biri ötekine tokat attı. Tokadı yiyen kişinin canı acıdı ama hiçbir şey söylemeden eğildi ve kuma şöyle yazdı:
“Bugün en iyi arkadaşım bana tokat attı.”
İki arkadaş bir vahaya gelene dek yürümeye devam ettiler ve vahaya gelince de suya girmeye karar verdiler. Tokadı yiyen kişi bataklığa saplandı ve kurtulmak için çırpınmaya başladı. Arkadaşı onu kolundan çekerek baplandığı yerden çıkardı ve yaşamını kurtardı. Tokadı yiyen kişi boğulmaktan kurtulduktan sonra bir taşa şöyle yazdı:
“Bugün en iyi arkadaşım yaşamımı kurtardı.”
Tokadı atan ve arkadaşının yaşamını kurtaran kişi bu olay karşısında çok şaşırdı ve merakını yenemeyip arkadaşına sordu:
“Canını acıttığımda kuma yazdın neden şimdi taşa? ”
Tokadı yiyen kişi bu soruyu şöyle yanıtladı:
“Birisi canımızı yaktığında kuma yazmalıyız ki bağışlama rüzgarı silebilsin ama biri bizim için iyi bir şey yaparsa taşa kazımalıyız ki hiçbir rüzgar silemesin.”•
Çok sevdigim bir şair ve filozof olan, Halil Cibran'in sözlerini paylaşmak istiyorum sizlerle: 'Dostunuz size aklından geçenleri açıklarken ne 'hayır'ı ne de 'evet'i ona söylemekten korkmayınız. Ve o sustuğunda yüreğiniz onu dinlemeyi sürdürsün; eğer dostun senin içindeki denizin alçalacağını bilmek zorundaysa, bırak yükseleceğini de bilsin.. Yanlızca zaman öldürmek için aranılan dost nedir ki? O, sizin ihtiyacınızı karşılamak içindir, yoksa anlamsız boşluğunuzu doldurmak için değil.. Ve dostluğunuzun uyumunda, bırakın kahkahalar yükselsin ve zevkler paylaşılsın...'
Hayatımızda isimsiz, sıfatsız hatta zaman ötesi insanlar vardır... Yaşamlarımız apayrı akar. Ne renkler, ne de tonlar tutmaz yaşama bakışlarımızda...Ama gönüllerde bir tel aynı sesi çıkartmaktadır...Bir araya gelindiğinde doygun,tok ve coşkulu bir şarkıya dönüşen..Karşılıklı geldiğimizde kelimelerin pek bir anlamı olmasa da,başımız derde girdiğinde elle tutulur gözle görülür yardımlar gelmese de, içimiz sıcacık ayrılırız adsız dostumuzdan...Karşı koltukta oturmamız, başımızı omzuna yaslamışlık ve orada dinlenmişlik duygusuyla dolmuş olmamıza asla engel değildir...İnce, uzun aynı zamanda zarif eller, sadece hünerli olduklarından değil, hiç belli etmeyen bir şefkat taşıdığından; ayrılırken şefkatle başı okşanmış bir çocuk huzurunu da beraberimizde götürmemize sebep olur...Konuşurken onun bizi hiç anlamadığını sanacağınız kelimeler, cümleler havada uçuşurken, aniden bir gülüşe (ki o her zaman inanılmaz güzellikte bir gülüştür) bir söz ilave olur... Evet! ! ! Aslında kıvrak zekâ sahibi bir akılla konuştuğumuzu düşünüp, anlaşılmamak adına üzülürken, bizi anlayan bir kalple karşılaşırız... ............... Bu gece… Gecenin bir yarısında yıldızlarlarla söyleşirken, ağaçların yapraklarıyla, dallarıyla sohbette ilerlemişken, hatta uçuşan yarasalarla bile muhabbet koyulaşmışken... Sigaramın dumanından sevgimi gönderdim sevgili dostuma, geçmiş veya gelecek enkarnasyonlarımın ortağına... İsimsiz, sıfatsız ve derecesiz, hatta renksiz sevgimi gönderdim... Dünyasal hiçbir niteliğin uymayacağı, çok daha ayrı bir yerden gelen ve çok daha ayrı bir parlaklık taşıyan...Adsız, sansız, renksiz, gösterişsiz ama güvenilir, gerçek, kalıcı dostluklar yaşamımızda olsun... Olsun ki, her şey önce dostlukla başlasın ki, hayatımıza daha anlamlı devam edelim...Önce dostluk olunca, ardından gelen sıfatlar,aşkım, sevgili, eş, ortak, arkadaş, anne, kardeş vs. vs. vs. anlamını daha kolay ifade eder…)))
Ahmet ve Nihat adında iki arkadaş varmış. Aynı okulda okuyorlarmış.
Ahmet istanbulda yaşayan, evi, arabası yeterince parası olan biriymiş. Nihat memleketten İstanbul'a gelmiş zor şartlar altında yaşayarak okuyormuş. Bunlar zamanla daha da iyi arkadaş olmuşlar. Ahmet Nihat'ın durumuna üzülüyor yardım yolları arıyormuş. Nihat'ı evine almış. Yedirmiş içirmiş. Cebine para koymuş. Üstünü giydirmiş. Kendine aldığı yeni kıyafetlerini bile ona vermiş.
Artık beraber gül gibi yaşayıp gidiyorlarmış. Bir gün Ahmet camdan dışarı bakıyormuş. Karşıdan gelen uzun süredir hayran olduğu ve yakında açılmak istediği kızı görmüş. Ve sonra arkadan Nihat'ın onu takip ettiğini. Nihat eve gelmiş ve Ahmet'e o kızdan cok hoşlandığını aralarını yapıp yapamayacağını sormuş. Ahmet kendisinin de ondan hoşlandığını söyleyememiş.
Derken zamanla okul bitmiş. Nihat bir süre sonra Kayseri'ye vali olmuş. Evi arabası, yatı, katı, bir sürü parası olmuş. O kızla da evlenmiş. Ama Ahmet tam tersi. Evini arabasını kaybetmiş. Bütün parası bitmiş. Yatmaya yeri yemeye yemeği kalmamış. Aç sefil gezerken komşuları,
- Senin bir arkadaşın vardi Nihat diye. O Kayseri'ye vali olmuş, neden ondan yardım istemiyorsun, belki sana bir iş verir demişler. Ahmet reddetmiş hemen. Bunu kabullenemem demiş. Komşular ne kadar ısrar ettiyse de bir türlü kabul ettirememişler.
Ahmet için daha zor günler başlamış. Bakmış olacak gibi değil komşularını dinleyip tutmuş Kayseri nin yolunu. Valiliğe gelmiş. Ordaki odacolardan birine Nihat Beyi görmek istiyorum demiş. Odaco Nihat Beyin yanına girmiş çıkmış ve
- Sizi görmek istemiyor. demiş. Nasıl olur demiş Ahmet. Ona İstanbul'dan çok yakın arkadaşın Ahmet geldi deyin. Odacı tekrar gitmiş ve,
- Nihat bey sizi tanımadığını eğer daha fazla ısrar ederseniz kovduracağını söyledi demiş.
Ahmet duyduklarına inanamamış. Nasıl olur da, yemeyip yedirdiği, giymeyip giydirdiği, sevdiği kızı bile verdiği can ciğer arkadaşı Nihat onu tanımaz. Yıkılmış bir şekilde valilikten çıkıp doğru Nihat'ın evine eskiden hoşlandığı kızın yanına gitmiş. Belki yardım eder diye. Kapıyı çalmış. Birinin gelip dürbünden kendine baktığını hissetmiş. Ama kapıyı açmamış kadın.
Bir kez daha yıkılmış. Dışarı çıkıp kendini toplamaya çalışırken yanına yaşlı bir amca yaklaşmış. Ahmet'in durumundan cok etkinlenmiş adam. Olayı anlatmasını istemiş. Ahmet'te olduğu gibi anlatmış. Adam cok üzülmüş.
Demiş ki.. -Bak evladım. Seni cok sevdim. Dürüst bir insana benziyorsun. Bak benim şurada bir sarraf dükkanım var. Gel istersen benimle çalış. Hem para kazanırsın hem de yatmaya yerin olur. Ahmet hemen kabul etmiş ve çalışmaya başlamış.
Gel zaman git zaman dükkana başka bir yaşlı amca gelip gitmeye başlamış.
Çok iyi arkadaş olmuş Ahmet'le. Bir gün bu yaşlı amca elinde bir kutuyla gelmiş dükkana. Bak ben bir yere gidiyorum. Eğer 3 ay içerisinde dönmezsem bu kutu senindir, istediğin gibi kullan, demiş. Ahmet kutuyu almış, odasında bir yere koymuş. 3 ay geçmiş, 4 ay geçmiş, 6 ay geçmiş amca hala gelmemiş.
Sonunda Ahmet kutuyu açmaya karar vermiş. Bakmış içinde, elmaslar, mücevherler, altınlar, bir sürü de para varmış. Ne yapacağını şaşırmış. Hemen patronuna gidip durumu anlatmış. Patronu da artık o kutunun kendisinin olduğunu istediği gibi kullanabileceğini söylemiş. Bir de öneride bulunmuş.
- Bak sen bu işi iyice öğrendin. Gel sana bir kuyumcu dükkanı açalım. Gül gibi geçinip gidersin. Hemen dükkanı açmışlar. Ahmet almış başını yürümüş. Ev,araba, yat, kat. Zengin olmuş kısacası. Bir gün dükkana bir anne-kız gelmiş. Kızdan hoşlanmış Ahmet. Zamanla görüşmeye başlamışlar, derken nişanlanmışlar. Düğün vakti gelmiş. Davetiyeler hazırlanırken kız valiyi de çağıralım demiş. Ahmet kabul etmemiş. Nasıl olur demiş kız. Biz bu şehrin ileri gelenlerindeniz, valiyi çağırmasak olur mu? Ahmet yine kabul etmemiş.
Kız ısrarla neden böyle davrandığını sorduğunda anlatmış Ahmet. Sorunun bu şekilde çözülmeyeceğini söylemiş kız. Biz çağıralım, o yaptığından utansın demiş. Ve ona da bir davetiye yazmışlar. Düğün günü gelmiş çatmış. Davetliler tek tek gelirken heyecan içindeymiş Ahmet.
Nihat'ın gelip elmeyeceğini düşünüyormuş. Derken eşiyle kapıda görünmüş Nihat.
Ahmet, ilk başlarda gözgöze gelmemeye çalışmış. Nihat ne yana gitse öbür tarafa kaçıyormuş Ahmet. Hiç gözgöze gelmemeye çalışıyormuş. Dayanamamış birden. Piste çıkmış, almış mikrofonu eline.
Başlamış anlatmaya. Zamanında ben durumum iyiyken sevgili valimiz Nihat beyle aynı okulda okuyorduk. O zamanlar Nihat beyin durumu bu kadar iyi değildi. Nihat'ı evime aldım. Yemedim yedirdim, giymedim giydirdim. Sevdiğim kızı bile ona verdim. Bir gun benim durumum kötüleşti. Elimde avucumda ne varsa kaybettim. O kadar zor durumdaydım ki Nihat'a yardım istemeye gittim. Ama o beni tanımadığını söyledi, kovdurdu. Ordan çıkıp eşinin yanına gittim. Ama o kapıda benim olduğumu bildiği halde kapıyı açmadı.
Şok olmuştum. Dışarıya çıkıp kendime gelmeye çalıştığım anda bir amcayla karşılaştım. Sağolsun bana bir iş, yatacak bir yer verdi. Orada çalışırken çevrem genişledi. Başka bir amcayla tanıştım. Gel zaman git zaman o amca elinde bir kutuyla geldi yanıma. Bir yere gideceğini 3 ay içerisinde dönmezse kutunun benim olacağını söyledi. Gelmedi. Kutuyu açtım. İçinde beni bugünlere getiren yüklü eşyalarla ve paralarla karşılaştım. Sonra kendime bir kuyumcu dükkanı açtım. Orada sevgili nişanlımla tanıştım. Ve evleniyorum.
Anlattıklarım yalansa yalan desin Nihat Bey, demis ve bırakmış mikrofonu. Herkes şaşkınlık içinde Nihat Beye dönmüş.
Acıyarak bakmışlar bir Ahmet'e, bir Nihat'a. Nihat bir cevap vermek zorunda kalmış. Almış mikrofonu. Başlamış anlatmaya. Evet Ahmet'in söylediklerinin hepsi doğrudur. Yalan diyemem. Zamanında bana çok yardım etti, hakkını ödeyemem. Sağolsun benim mutlu bir evlilik yapmama öncülük etti. Ama eşimi zamanında sevdiğini bilmiyordum. Durumunun kötüye gittiğini, bir gün bana geleceğini biliyordum. Hep o günü bekledim. Ve sonunda geldi.
Onu kapıdan kovdurdum doğrudur. Ama niye kovdurdum. Eğer ben o zaman ona yardım etseydim gururuna yediremeyecekti. Belki de bir süre sonra intihar edecekti. Iyi bir arkadaşımı kaybetmek istemem.
Burdan çıktıktan sonra direk eşime gideceğini biliyordum. Hemen eşime telefon açtım. Ona Ahmet'in geleceğini, kapıyı açmamasını söyledim. Açmadı. Derken bizim evin karşısında bir sarraf dükkanı işleten arkadaşım var. Ona hemen telefon açtım. Bizim evden çıkan bir adam görürse onu işe almasını yardımcı olmasını istedim. İşe aldı, yatacak yer verdi. Bir gün babamı gönderdim ona. Can yoldaşlığı etsin diye...İyi arkadaş oldular...
Sonra babama bir kutu verdim Ahmet'e versin diye. O kutu babamın değildi. Benim de değildi. O zaten Ahmet'indi. Ona borcumu hiçbir zaman ödeyemem. Ahmet kutuyu aldı. İyi kullandı ve bugünlere geldi. Bir gün annemle kızkardeşimi gönderdim. Durumu nedir bir kontrol edin diye. Orada birbirlerini görüp aşık olmuşlar, evleniyorlar.
Bırakmış mikrofonu. Ahmet'le beraber herkes şaşkınlık içinde kalmış. Bir an gözgöze gelmişler. Derken birbirlerine sarılıp özür dilemişler. Güzel bir düğün olmuş, beraberce mutlu yaşamışlar.
KiMiN NEREDE VE NE SEKiLDE KARSILASACAGI BiLiNMEZ...ÖYLE DEGiL Mi? ...
Dostluk paylaşmadır. Bir dilim ekmeği, cebinizdeki parayı, bir bardak suyu yada kanınızı, derdinizi veya neşenizi paylaşmaktır. Bunu karşılıklı olarak bir insanla gerçekleştirebiliyorsak eğer, dostluk budur işte.
Şu zamanda bir sürü dostun olacak da ne olacak? Şöyle uzaktan bir selam, nasılsın iyi misin, o kadar.
ömer hayyam.
yahu bu alim zat 1050-1121 yılları arasında yaşamış ve dostluğa serzenişte bulunmuş..gerek görmemiş ve şiirleri yanlızlığa dayalı demek ki dostluk mefhumunun zamanla bir alakası yok.. göreceli bir şey. dost olanın dostu vardır.. ve dostlukta olmazsa olmaz gözükmeyen manevi bağlar mevcut.. dostluk edinilmiş bir yetenek olmalı kişinin kendisiyle alakalı, başkalarını suçlamanın anlamı ne?
Her dostluğun gökyüzünde bir meleği varmış, yeryüzünde biten her dostluk için gökyüzünde bir melek ağlarmış, sana ant olsun ki bizim meleğimiz asla ağlamayacak...
Bence dostluk hemcinslerden ziyade karşı cinslerle daha mükemmel oluyor ve bu ilişkide dünyanın en mükemmel ilişkisi. Karşılıklı potansiyel kadın ve potansiyel erkek olduklarını bildikleri halde,biraz kendi becerileriyle,biraz rastlantıların yardımıyla,cinsellik dışı bir arkadaşlık kurmuyı başarabilen ve bu arkadaşlığı sürdürebilenlerıin dostluğu.
gecenin bir yarısı arabayla karaköyden beşiktaş istikametine giderken dört kafadarın hep bir ağızdan bağıra bağıra yaşar ın 'sensiz olmuyor' şarkısını söyleyebilmektir..
dostluk bence insanların en fazla 2 tane dostu olmalı dostluk hayatının en kötü gününde en iyi zaman da kısaca hayatının her şartında yanında olandır bazen insanlar zanneder bu benim dostum diye ama yanılırlar çünki dostları her zaman onların yanında olanlardır ve dostunuzu siz secmelisiniz ve çok samimi oduğunuz insanları dostunuz sanmamalısınız iyce tanımalısınız sizi onu düşündüü kadar düşünüyormu sizi başkasının yanında nasıl koruyor insanların çok arkadaşı olur ve isterler hayatından çıkarırlar ama dostluk kolay değildir kolay kolay ayrılmazsınız bu aynı demir halkaların birbirine bağlı olmasına benzer ve içten yıkılmadıkçada başkalarının onların birbirini düşürmelerine neden olmaz gerçek dost senin hakkında belli belirsiz bişey duysa düsünür bu bunu yaparmı diye çünki onu en iyi tanıyan dostudur gerçek dostluk insanların içindedir.....
dostluq güsél bi sözcük.néleR söylenmemiş ki dostluk hakkında? ne desem eski ne yazsam boş! kişi kendini bildiğinden bu yana dostluğu öteki duygularından üstün tutmuş.dost bildiğine saRılmış dört elle.dostunu dünyanın en cok güvenilir en cok inanılır kişisi kabul etmiş.zaman zaman hayal kırıklıklarına uğRasada dostluk galip gelmiş insanoğlunun kaRmaşık tarihindé
DOST DEDiGIN
Dost dedigin; radikal olmali;
Sevilecek biri olmadigin zamanlarda bile
Seni Sevmeli
Sarilinacak biri olmadigin zamanlarda bile
Sana sarilmali
Dayanilmaz oldugun zamanlarda bile
Sana Dayanmali
Dost dedigin; fanatik olmali
Bütün dünya seni üzdügünde
Sana moral vermeli
Güzel haberler aldiginda seninle dans etmeli,
Ve agladiginda, seninle aglamali
Ama hepsinden daha çok
Dost matematiksel olmali
Sevinci çarpmali
Üzüntüyü bölmeli
Geçmisi çikarmali
Yarini toplamali
Kalbinin derinliklerinde ihtiyaci hesaplamali
Ve her zaman Bütün parçalardan daha büyük olmalı...
işi bitince seni bir tarafa atmamalı...
(alıntı)
Günümüzde artık kalmayan,insanların birbirlerinden faydalanmak olarak gördükleri sıradan basit alalade anlam taşıyan bir kelime.
belkide hiç bi zamn gerçek mi değilmi dostluğum değilmi gibi emin olamayacağım ulaşılması çok güç ulaşıldıktan sonrada asla kaybedilmemesi gereken ekmek gibi su gibi gerekli bir almazsa olmaz
Slm :) DOSTLUĞU Bİ KAÇ SATIRLARLA ANLATM[K İSTERİM
UNUTMA UNUTULANLAR,UNUTANLARI ASLA UNUTMAZ! ! !
DEĞİLMİ Kİ HEPİMİZ[İN SONU KARA TOPRAK,ÖLÜMDEN YANA KORKUM YOK TEK KORKUM UNUTULMAK....
BİZ KİMLERİZ DİYE SORMAYIN,
BİZ HAYATI BOŞVERENLERDENİZ
BİZE HAYAT NEDİR? DİYE SORMAYIN.
BİZ HAYATIN,DERYASINDA YÜZENLERDENİZ,
ARAMA BİZİ LÜKS HAYTLARDA.
BİZ DOST ŞARABI İÇENLERDENİZ
BİZE DOST NEDİR? DİYE SORARSANIZ
İŞTE ONLAR İÇİN
ÖLENLERDENİZ! ! ! !
DOST DEMLİ BİR ÇAY GİBİDİR ŞEKERİ NE AZ NE DE FAZLA
ÖNEMLİ OLAN ONA İHTİYAÇ DUYULMASIDIR VE DAMAKTA TAD BIRKAMAKTIR........
ÇILGINCA VURSAMDA DALGALARLA KIYIYA,
BİR GARİP RÜZGARIM SONUÇTA,
NE KADAR İSTESEMDE ESEMİYORUM YANINA,
AMA BİLKİ YÜREĞİM HEP SENİN YANINDA
DOSTUMMMMM.....
EVET İŞTE BU KADAR ŞU BEŞ SIRADAN OLUŞAN SÖZLER İNSANIN HAYATA TUTUNABİLMESİNE NEDEN OLUYOR. YA BENCE DOSTUM DEMK KADAR MÜKEMMEL BİŞEY YOK BU HAYATTA.
UMARIM BU DOSTLUĞUMUZ ÖMÜRRR BOYU SÜRER ÇÜNKÜ BİZ ÇOKK GÜÇLÜYÜZ,ÇÜNKÜ BİZ ÇOKK ŞEYİN ÜSTESİNDEN GELDİK,ÇÜNKÜ BİZ BİRBİRİMİZ OLMADAN YAŞAYAMAYIZZZ VE ÇÜNKÜ BİZZZ DOSTUZZZZ.........
SİZİ ÇOKKKKKKK SEVİYORUMMMMMMM
***SEN***
BU GÜN TARİHE BAKTIĞIMDA 2007 YILINA ÇOKTAN GİRMİŞİZ BİLE OYSA DAHA DÜN OKULA BAŞLAMIŞTIM BN YAA DEMK Kİ ZAMN BU KADAR ACIMASIZ AMA ÖNEMLİ OLAN BU ACIMASIZLIKLARIN İÇİNDE MUTLU OLARAK YAŞAMAK DEĞİLMİDİR Kİ.....
dostluk nedir biliyomusunuzdur? dostluk; an ve an yürekte olmaktır,dostluk acısıylada olsa tatlısıylada olsa yaşadığın günlerin gözlerinin önünden geçmesidir,dostluk; hiç bırakmayacak kadar sarılmaktır.dostluk; terkedilmektir ve dostluk ne kadar terkedilsende anıların hatırına onu hala sevmektir.
çookkkk güzel bişeydir dostluk.mesela benim ilkokuldaiken bir dostum vardı ikimiz içinde hayat mükemmeldi ama ilköğretimde o mükemmel hayatımızla beraber ikimizde yok olduk sanki ama bir taneyken iki tane geldi yerine çokkkta mutluyuzzz çünkü çokk acı günlerimiz geçti ve biz hala birlikteyiz işte bunun için çokkk mutluyuz...
Ama şunu söyleyim o bir tanenin yerine iki tanede olsa bir tanenin yeri başkaydı ve o boşluk iç dolmadı dolmayacak ta.....
Siz ANladınız demk istediğimi.....
SELCEN,EZGİ VE NAZAN............
söze dökülen dostluklar zamanla sığlaşır zamana yenilirmiş,en gzel dostluklar sessizce yürekte yaşananmış,ne zaman dokunabilir ne söz kırabilirmiş,bir barışıklık sürer gidermiş zaman içinde zamansızlıklarda..
dostluk....
İki arkadaş çölde yürüyorlardı. Yolculuk sırasında bir tartışma yaşandı ve arkadaşlardan biri ötekine tokat attı. Tokadı yiyen kişinin canı acıdı ama hiçbir şey söylemeden eğildi ve kuma şöyle yazdı:
“Bugün en iyi arkadaşım bana tokat attı.”
İki arkadaş bir vahaya gelene dek yürümeye devam ettiler ve vahaya gelince de suya girmeye karar verdiler. Tokadı yiyen kişi bataklığa saplandı ve kurtulmak için çırpınmaya başladı. Arkadaşı onu kolundan çekerek baplandığı yerden çıkardı ve yaşamını kurtardı. Tokadı yiyen kişi boğulmaktan kurtulduktan sonra bir taşa şöyle yazdı:
“Bugün en iyi arkadaşım yaşamımı kurtardı.”
Tokadı atan ve arkadaşının yaşamını kurtaran kişi bu olay karşısında çok şaşırdı ve merakını yenemeyip arkadaşına sordu:
“Canını acıttığımda kuma yazdın neden şimdi taşa? ”
Tokadı yiyen kişi bu soruyu şöyle yanıtladı:
“Birisi canımızı yaktığında kuma yazmalıyız ki bağışlama rüzgarı silebilsin ama biri bizim için iyi bir şey yaparsa taşa kazımalıyız ki hiçbir rüzgar silemesin.”•
Çok sevdigim bir şair ve filozof olan, Halil Cibran'in
sözlerini paylaşmak istiyorum sizlerle:
'Dostunuz size aklından geçenleri açıklarken ne 'hayır'ı ne de 'evet'i ona söylemekten korkmayınız.
Ve o sustuğunda yüreğiniz onu dinlemeyi sürdürsün; eğer dostun senin içindeki denizin alçalacağını bilmek zorundaysa, bırak yükseleceğini de bilsin..
Yanlızca zaman öldürmek için aranılan dost nedir ki?
O, sizin ihtiyacınızı karşılamak içindir, yoksa anlamsız boşluğunuzu doldurmak için değil..
Ve dostluğunuzun uyumunda, bırakın kahkahalar yükselsin ve zevkler paylaşılsın...'
Hayatımızda isimsiz, sıfatsız hatta zaman ötesi insanlar vardır...
Yaşamlarımız apayrı akar. Ne renkler, ne de tonlar tutmaz yaşama bakışlarımızda...Ama gönüllerde bir tel aynı sesi çıkartmaktadır...Bir araya gelindiğinde doygun,tok ve coşkulu bir şarkıya dönüşen..Karşılıklı geldiğimizde kelimelerin pek bir anlamı olmasa da,başımız derde girdiğinde elle tutulur gözle görülür yardımlar gelmese de, içimiz sıcacık ayrılırız adsız dostumuzdan...Karşı koltukta oturmamız, başımızı omzuna yaslamışlık ve orada dinlenmişlik duygusuyla dolmuş olmamıza asla engel değildir...İnce, uzun aynı zamanda zarif eller, sadece hünerli olduklarından değil, hiç belli etmeyen bir şefkat taşıdığından; ayrılırken şefkatle başı okşanmış bir çocuk huzurunu da beraberimizde götürmemize sebep olur...Konuşurken onun bizi hiç anlamadığını sanacağınız kelimeler, cümleler havada uçuşurken, aniden bir gülüşe (ki o her zaman inanılmaz güzellikte bir gülüştür) bir söz ilave olur...
Evet! ! ! Aslında kıvrak zekâ sahibi bir akılla konuştuğumuzu düşünüp, anlaşılmamak adına üzülürken, bizi anlayan bir kalple karşılaşırız...
............... Bu gece…
Gecenin bir yarısında yıldızlarlarla söyleşirken, ağaçların yapraklarıyla, dallarıyla sohbette ilerlemişken, hatta uçuşan yarasalarla bile muhabbet koyulaşmışken... Sigaramın dumanından sevgimi gönderdim sevgili dostuma, geçmiş veya gelecek enkarnasyonlarımın ortağına...
İsimsiz, sıfatsız ve derecesiz, hatta renksiz sevgimi gönderdim...
Dünyasal hiçbir niteliğin uymayacağı, çok daha ayrı bir yerden gelen ve çok daha ayrı bir parlaklık taşıyan...Adsız, sansız, renksiz, gösterişsiz ama güvenilir, gerçek, kalıcı dostluklar yaşamımızda olsun...
Olsun ki, her şey önce dostlukla başlasın ki, hayatımıza daha anlamlı devam edelim...Önce dostluk olunca, ardından gelen sıfatlar,aşkım, sevgili, eş, ortak, arkadaş, anne, kardeş vs. vs. vs. anlamını daha kolay ifade eder…)))
Dostluğun öyküsü
Ahmet ve Nihat adında iki arkadaş varmış. Aynı okulda okuyorlarmış.
Ahmet istanbulda yaşayan, evi, arabası yeterince parası olan biriymiş. Nihat memleketten İstanbul'a gelmiş zor şartlar altında yaşayarak okuyormuş. Bunlar zamanla daha da iyi arkadaş olmuşlar. Ahmet Nihat'ın durumuna üzülüyor yardım yolları arıyormuş. Nihat'ı evine almış. Yedirmiş içirmiş. Cebine para koymuş. Üstünü giydirmiş. Kendine aldığı yeni kıyafetlerini bile ona vermiş.
Artık beraber gül gibi yaşayıp gidiyorlarmış. Bir gün Ahmet camdan dışarı bakıyormuş. Karşıdan gelen uzun süredir hayran olduğu ve yakında açılmak istediği kızı görmüş. Ve sonra arkadan Nihat'ın onu takip ettiğini. Nihat eve gelmiş ve Ahmet'e o kızdan cok hoşlandığını aralarını yapıp yapamayacağını sormuş. Ahmet kendisinin de ondan hoşlandığını söyleyememiş.
Arkadaşınin üzülmesini istememiş çünkü. Aralarını yapmış.
Derken zamanla okul bitmiş. Nihat bir süre sonra Kayseri'ye vali olmuş. Evi arabası, yatı, katı, bir sürü parası olmuş. O kızla da evlenmiş. Ama Ahmet tam tersi. Evini arabasını kaybetmiş. Bütün parası bitmiş. Yatmaya yeri yemeye yemeği kalmamış. Aç sefil gezerken komşuları,
- Senin bir arkadaşın vardi Nihat diye. O Kayseri'ye vali olmuş, neden ondan yardım istemiyorsun, belki sana bir iş verir demişler. Ahmet reddetmiş hemen. Bunu kabullenemem demiş. Komşular ne kadar ısrar ettiyse de bir türlü kabul ettirememişler.
Ahmet için daha zor günler başlamış. Bakmış olacak gibi değil komşularını dinleyip tutmuş Kayseri nin yolunu. Valiliğe gelmiş. Ordaki odacolardan birine Nihat Beyi görmek istiyorum demiş. Odaco Nihat Beyin yanına girmiş çıkmış ve
- Sizi görmek istemiyor. demiş. Nasıl olur demiş Ahmet. Ona İstanbul'dan çok yakın arkadaşın Ahmet geldi deyin. Odacı tekrar gitmiş ve,
- Nihat bey sizi tanımadığını eğer daha fazla ısrar ederseniz kovduracağını söyledi demiş.
Ahmet duyduklarına inanamamış. Nasıl olur da, yemeyip yedirdiği, giymeyip giydirdiği, sevdiği kızı bile verdiği can ciğer arkadaşı Nihat onu tanımaz. Yıkılmış bir şekilde valilikten çıkıp doğru Nihat'ın evine eskiden hoşlandığı kızın yanına gitmiş. Belki yardım eder diye. Kapıyı çalmış. Birinin gelip dürbünden kendine baktığını hissetmiş. Ama kapıyı açmamış kadın.
Bir kez daha yıkılmış. Dışarı çıkıp kendini toplamaya çalışırken yanına yaşlı bir amca yaklaşmış. Ahmet'in durumundan cok etkinlenmiş adam. Olayı anlatmasını istemiş. Ahmet'te olduğu gibi anlatmış. Adam cok üzülmüş.
Demiş ki.. -Bak evladım. Seni cok sevdim. Dürüst bir insana benziyorsun. Bak benim şurada bir sarraf dükkanım var. Gel istersen benimle çalış. Hem para kazanırsın hem de yatmaya yerin olur. Ahmet hemen kabul etmiş ve çalışmaya başlamış.
Gel zaman git zaman dükkana başka bir yaşlı amca gelip gitmeye başlamış.
Çok iyi arkadaş olmuş Ahmet'le. Bir gün bu yaşlı amca elinde bir kutuyla gelmiş dükkana. Bak ben bir yere gidiyorum. Eğer 3 ay içerisinde dönmezsem bu kutu senindir, istediğin gibi kullan, demiş. Ahmet kutuyu almış, odasında bir yere koymuş. 3 ay geçmiş, 4 ay geçmiş, 6 ay geçmiş amca hala gelmemiş.
Sonunda Ahmet kutuyu açmaya karar vermiş. Bakmış içinde, elmaslar, mücevherler, altınlar, bir sürü de para varmış. Ne yapacağını şaşırmış. Hemen patronuna gidip durumu anlatmış. Patronu da artık o kutunun kendisinin olduğunu istediği gibi kullanabileceğini söylemiş. Bir de öneride bulunmuş.
- Bak sen bu işi iyice öğrendin. Gel sana bir kuyumcu dükkanı açalım. Gül gibi geçinip gidersin. Hemen dükkanı açmışlar. Ahmet almış başını yürümüş. Ev,araba, yat, kat. Zengin olmuş kısacası. Bir gün dükkana bir anne-kız gelmiş. Kızdan hoşlanmış Ahmet. Zamanla görüşmeye başlamışlar, derken nişanlanmışlar. Düğün vakti gelmiş. Davetiyeler hazırlanırken kız valiyi de çağıralım demiş. Ahmet kabul etmemiş. Nasıl olur demiş kız. Biz bu şehrin ileri gelenlerindeniz, valiyi çağırmasak olur mu? Ahmet yine kabul etmemiş.
Kız ısrarla neden böyle davrandığını sorduğunda anlatmış Ahmet. Sorunun bu şekilde çözülmeyeceğini söylemiş kız. Biz çağıralım, o yaptığından utansın demiş. Ve ona da bir davetiye yazmışlar. Düğün günü gelmiş çatmış. Davetliler tek tek gelirken heyecan içindeymiş Ahmet.
Nihat'ın gelip elmeyeceğini düşünüyormuş. Derken eşiyle kapıda görünmüş Nihat.
Ahmet, ilk başlarda gözgöze gelmemeye çalışmış. Nihat ne yana gitse öbür tarafa kaçıyormuş Ahmet. Hiç gözgöze gelmemeye çalışıyormuş. Dayanamamış birden. Piste çıkmış, almış mikrofonu eline.
Başlamış anlatmaya. Zamanında ben durumum iyiyken sevgili valimiz Nihat beyle aynı okulda okuyorduk. O zamanlar Nihat beyin durumu bu kadar iyi değildi. Nihat'ı evime aldım. Yemedim yedirdim, giymedim giydirdim. Sevdiğim kızı bile ona verdim. Bir gun benim durumum kötüleşti. Elimde avucumda ne varsa kaybettim. O kadar zor durumdaydım ki Nihat'a yardım istemeye gittim. Ama o beni tanımadığını söyledi, kovdurdu. Ordan çıkıp eşinin yanına gittim. Ama o kapıda benim olduğumu bildiği halde kapıyı açmadı.
Şok olmuştum. Dışarıya çıkıp kendime gelmeye çalıştığım anda bir amcayla karşılaştım. Sağolsun bana bir iş, yatacak bir yer verdi. Orada çalışırken çevrem genişledi. Başka bir amcayla tanıştım. Gel zaman git zaman o amca elinde bir kutuyla geldi yanıma. Bir yere gideceğini 3 ay içerisinde dönmezse kutunun benim olacağını söyledi. Gelmedi. Kutuyu açtım. İçinde beni bugünlere getiren yüklü eşyalarla ve paralarla karşılaştım. Sonra kendime bir kuyumcu dükkanı açtım. Orada sevgili nişanlımla tanıştım. Ve evleniyorum.
Anlattıklarım yalansa yalan desin Nihat Bey, demis ve bırakmış mikrofonu. Herkes şaşkınlık içinde Nihat Beye dönmüş.
Acıyarak bakmışlar bir Ahmet'e, bir Nihat'a. Nihat bir cevap vermek zorunda kalmış. Almış mikrofonu. Başlamış anlatmaya. Evet Ahmet'in söylediklerinin hepsi doğrudur. Yalan diyemem. Zamanında bana çok yardım etti, hakkını ödeyemem. Sağolsun benim mutlu bir evlilik yapmama öncülük etti. Ama eşimi zamanında sevdiğini bilmiyordum. Durumunun kötüye gittiğini, bir gün bana geleceğini biliyordum. Hep o günü bekledim. Ve sonunda geldi.
Onu kapıdan kovdurdum doğrudur. Ama niye kovdurdum. Eğer ben o zaman ona yardım etseydim gururuna yediremeyecekti. Belki de bir süre sonra intihar edecekti. Iyi bir arkadaşımı kaybetmek istemem.
Burdan çıktıktan sonra direk eşime gideceğini biliyordum. Hemen eşime telefon açtım. Ona Ahmet'in geleceğini, kapıyı açmamasını söyledim. Açmadı. Derken bizim evin karşısında bir sarraf dükkanı işleten arkadaşım var. Ona hemen telefon açtım. Bizim evden çıkan bir adam görürse onu işe almasını yardımcı olmasını istedim. İşe aldı, yatacak yer verdi. Bir gün babamı gönderdim ona. Can yoldaşlığı etsin diye...İyi arkadaş oldular...
Sonra babama bir kutu verdim Ahmet'e versin diye. O kutu babamın değildi. Benim de değildi. O zaten Ahmet'indi. Ona borcumu hiçbir zaman ödeyemem. Ahmet kutuyu aldı. İyi kullandı ve bugünlere geldi. Bir gün annemle kızkardeşimi gönderdim. Durumu nedir bir kontrol edin diye. Orada birbirlerini görüp aşık olmuşlar, evleniyorlar.
Bırakmış mikrofonu. Ahmet'le beraber herkes şaşkınlık içinde kalmış. Bir an gözgöze gelmişler. Derken birbirlerine sarılıp özür dilemişler. Güzel bir düğün olmuş, beraberce mutlu yaşamışlar.
KiMiN NEREDE VE NE SEKiLDE KARSILASACAGI BiLiNMEZ...ÖYLE DEGiL Mi? ...
gülüm.net
insanın öteki yarısı
Aynı dilden konuşmak... :))
Ben de..
Tam da..
böyle söylemek istemiştim işte
demektir... :))
Dostluk paylaşmadır. Bir dilim ekmeği, cebinizdeki parayı, bir bardak suyu yada kanınızı, derdinizi veya neşenizi paylaşmaktır. Bunu karşılıklı olarak bir insanla gerçekleştirebiliyorsak eğer, dostluk budur işte.
Biz haber etmeden haberimizi alırsın,
yedi yıllık yoldan kuş kanadıyla gelirsin.
Gözümüzün dilinden anlar,
elimizin sırrını bilirsin.
Namuslu bir kitap gibi güler,
alnımızın terini silersin.
O gider, bu gider, şu gider,
dostluk, sen yanı başımızda kalırsın...
Nazım Hikmet
Öyle mükemmel bir tanım ki üzerine söyleyecek söz yok... :)) Oyüzden; Yazmıştım önceden ama bir daha yazdım....
dostluk hoşgörü sevinç üzüntü nedir
eskiden başkaydı tabii ki... şimdilerde bir kısım zevat'ın mavi hayalleri yeşil otlaklara serip üzerinde geyik otlattıkları sohbet türü...
Şu zamanda bir sürü dostun olacak da ne olacak?
Şöyle uzaktan bir selam, nasılsın iyi misin, o kadar.
ömer hayyam.
yahu bu alim zat 1050-1121 yılları arasında yaşamış
ve
dostluğa serzenişte bulunmuş..gerek görmemiş ve şiirleri yanlızlığa dayalı
demek ki dostluk mefhumunun zamanla
bir alakası yok..
göreceli bir şey.
dost olanın dostu vardır..
ve dostlukta olmazsa olmaz gözükmeyen manevi bağlar mevcut..
dostluk edinilmiş bir yetenek olmalı
kişinin kendisiyle alakalı,
başkalarını suçlamanın anlamı ne?
Her dostluğun gökyüzünde bir meleği varmış, yeryüzünde biten her dostluk için gökyüzünde bir melek ağlarmış, sana ant olsun ki bizim meleğimiz asla ağlamayacak...
Biz haber etmeden haberimizi alırsın,
yedi yıllık yoldan kuş kanadıyla gelirsin.
Gözümüzün dilinden anlar,
elimizin sırrını bilirsin.
Namuslu bir kitap gibi güler,
alnımızın terini silersin.
O gider, bu gider, şu gider,
dostluk, sen yanı başımızda kalırsın...
Nazım Hikmet
daha iyi tanımlanabilir mi? .. Sanmıyorum.... :))
Bence dostluk hemcinslerden ziyade karşı cinslerle daha mükemmel oluyor ve bu ilişkide dünyanın en mükemmel ilişkisi.
Karşılıklı potansiyel kadın ve potansiyel erkek olduklarını bildikleri halde,biraz kendi becerileriyle,biraz rastlantıların yardımıyla,cinsellik dışı bir arkadaşlık kurmuyı başarabilen ve bu arkadaşlığı sürdürebilenlerıin dostluğu.
dost hasreti, sayfalarca mektuplar, şarkılar...
bir gece yağmurun yüzünü ıslatması..telefonda konuşmanın yarıda kalması...uzak mesafelerde duyulan yakınlıklar...
ve yine şarkılar;
akşama doğru azalırsa yağmur
kız kulesi ve adalar
ah burda olsan, çok güzel hâlâ
istanbul'da sonbahar...
gecenin bir yarısı
arabayla karaköyden beşiktaş istikametine giderken
dört kafadarın hep bir ağızdan
bağıra bağıra yaşar ın 'sensiz olmuyor'
şarkısını söyleyebilmektir..
İyisi mi Veysel'e sorun..O bilir! ..
dostluk bence insanların en fazla 2 tane dostu olmalı dostluk hayatının en kötü gününde en iyi zaman da kısaca hayatının her şartında yanında olandır bazen insanlar zanneder bu benim dostum diye ama yanılırlar çünki dostları her zaman onların yanında olanlardır ve dostunuzu siz secmelisiniz ve çok samimi oduğunuz insanları dostunuz sanmamalısınız iyce tanımalısınız sizi onu düşündüü kadar düşünüyormu sizi başkasının yanında nasıl koruyor insanların çok arkadaşı olur ve isterler hayatından çıkarırlar ama dostluk kolay değildir kolay kolay ayrılmazsınız bu aynı demir halkaların birbirine bağlı olmasına benzer ve içten yıkılmadıkçada başkalarının onların birbirini düşürmelerine neden olmaz gerçek dost senin hakkında belli belirsiz bişey duysa düsünür bu bunu yaparmı diye çünki onu en iyi tanıyan dostudur gerçek dostluk insanların içindedir.....
DOSTLUK FESATLIK BENCİLLİK OLMADAN BİRLİKTE GECİRRİLEN BERABERLIKTIR
çokonatçım :)
dostluq güsél bi sözcük.néleR söylenmemiş ki dostluk hakkında? ne desem eski ne yazsam boş! kişi kendini bildiğinden bu yana dostluğu öteki duygularından üstün tutmuş.dost bildiğine saRılmış dört elle.dostunu dünyanın en cok güvenilir en cok inanılır kişisi kabul etmiş.zaman zaman hayal kırıklıklarına uğRasada dostluk galip gelmiş insanoğlunun kaRmaşık tarihindé
mutsuzken üzüntünü, mutluyken sevincini paylaşmak için can attığın kişi dostundur.
paran varsa herkesin dostusun kıroo nun çoktur hehe.)))
yaşarken değer bilmeyip, küçücük kalmış ellerini sıkı sıkı tutmak, son oniki saatinde..ağlamak arkasından, ama nedenini hiç bilmeden:((