Kültür Sanat Edebiyat Şiir

din kültürü ve ahlak bilgisi dersleri sizce ne demek, din kültürü ve ahlak bilgisi dersleri size neyi çağrıştırıyor?

din kültürü ve ahlak bilgisi dersleri terimi İbrahim Özkan tarafından tarihinde eklendi

  • Macit Döker
    Macit Döker

    Câbir-i ensârîden “radıyallahü anh” rivâyet olundu. Bir gün bir cenâze götürdüler. Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” çekinip, nemâzını kılmadı. Süâl etdiler ki, yâ Resûlallah! Şimdiye kadar, hiçbir cenâzeden çekinmeyip, gördüğünüz gibi nemâzını kılardınız. Hikmeti ne oldu ki, bu meyyitin nemâzını kılmadınız. Cevâbında buyurdular ki, (Bu şahs, benim yârim Osmâna buğz ederdi. Osmâna buğz eden kimseye Allahü tebâreke ve teâlâ buğz eder. Bir kimseye ki, Allahü teâlâ buğz eder. Benim onun nemâzını kılmam uygun mudur?)

  • Macit Döker
    Macit Döker

    Âişe-i Sıddîka “radıyallahü teâlâ anhâ” nakl buyurmuşdur. Bir gün Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri buyurdu ki: (Yâ Âişe! Dilerim ki, eshâbımdan ba’zısı buraya [yanıma] gelsinler. Onlara ba’zı söyliyeceklerim vardır. Söyliyeyim.) Dedim yâ Resûlallah! Ebû Bekri çağırayım mı? Birşey söylemedi. Bildim ki, onu dilemez. Dedim, Ömeri çağırayım mı? Onun için de birşey demedi. Bildim ki, onu dahî dilemez. Dedim, amcan oğlu Alîyi çağırayım mı? Ona da birşey söylemedi. Dedim, Osmânı çağırayım mı? Buyurdular; (Çağır gelsin!) Çağırdım, geldi. Resûlullahın “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” huzûr-ı şerîfinde durdu. Resûlullah hazretleri ona ba’zı şeyler söyledi. Onun rengi değişdi. Ba’zı şeyler de söyledi. Rengi eski hâlini aldı. Hazret-i Osmânın evini muhâsara etdikleri günde, ona dediler, niçin karşılık vermezsin. Dedi ki, hazret-i Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” benim ile sözleşmişdir. Bana çok söz söylemişdir. Ben bu belâya sabr ederim. Hazret-i Âişe “radıyallahü teâlâ anhâ” demişdir ki, benim zannım öyledir ki, hazret-i Habîb-i ekrem “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” o vakt ona bu kıssayı haber vermişdir. (Şevâhid-ün nübüvve)den alınmışdır.

  • Macit Döker
    Macit Döker

    Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” buyurdu ki, (Bütün Enbiyâ ve Mürselîn “aleyhimüsselâm” hayâtlarında iken birer kimse ile fahr eylemişler [öğünmüşler] idi. Ben de Osmân bin Affân ile fahr eylerim [öğünürüm]). Bir yerde de buyurdu ki, (Bütün melekler benimle iftihâr ederler. Ben Osmân ile iftihâr ederim.) Bir yerde de buyurdu ki, (Mahşer gününde bütün Enbiyâ ve Mürselîn “aleyhimüsselâm” eshâblarından birisini refîk edip, onunla gezerler. Bir ân yanlarından ayrılmazlar. Ben de Osmânı refîk edinirim. Bir ân onsuz olmam. Cennetde benim refîkim Osmân olacakdır.) Hakkında nice senâlar edip, nice hadîs-i şerîf buyurmuşlardır. Şimdi ey gâfil, gözünü aç! Cân-ı dilden hazret-i Osmâna “radıyallahü teâlâ anh” muhabbet eyle. Dostuna dost, düşmanına düşman ol ki, arasat meydânında [o gün] büyük tehlükelerden kurtulup, Cennet-i alâya vâsıl olasın. İnşâallahü teâlâ.

  • Macit Döker
    Macit Döker

    Bir gün Osmân bin Affân “radıyallahü teâlâ anh” hazretleri, Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerine gelip, dedi ki, yâ Resûlallah! Kemâl-i lütfundan bu âciz bendenizi toprakdan kaldırıp, evimizi şereflendiriniz, teşrîf buyurunuz. Sultân-ı kâinât ve mefhar-i mevcûdât buyurdular ki, yalnız beni mi da’vet ediyorsun, yoksa Eshâb-ı kirâmı da mı? Hazret-i Osmân dedi ki, Eshâb-ı kirâm da gelsinler. Server-i Enbiyâ “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem”, Bilâl hazretlerini çağırıp, buyurdu ki: Yâ Bilâl! Bütün Sahâbeye haber ver. Osmânın da’vetine gelsinler. Kendileri kalkıp, hazret-i Alî “kerremallahü vecheh” ile hazret-i Osmânın se’âdethânelerine doğru gitmeğe başladılar. Yolda giderken, hazret-i Osmân, Resûl-i ekremin ardınca gidip, adımlarını sayardı. Resûlullah hazretleri buyurdu: Yâ Osmân! Niçin sayıyorsun. Hazret-i Osmân dedi ki: Yâ Resûlallah, her mubârek adımınız için, bir köle âzâd olsun. Da’vetden sonra bütün köleleri âzâd oldu. Kölelerin âhidnâmelerini verdi. Şimdi ey mü’min kardeşlerim. Hazret-i Osmânın menâkıb-ı şerîflerini düşünerek, kendi kendinize insâf ediniz ki, ne mertebede yâr [sevgili] ve sâdık dost imiş.

  • Macit Döker
    Macit Döker

    Bir gün Server-i âlem “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri Eshâb-ı güzîn “rıdvânullahi teâlâ aleyhim ecma’în” hazretleri ile otururken, haber getiren melek, hazret-i Cebrâîl aleyhisselâm geldi. Dedi ki, yâ Muhammed! Hazret-i Yûsüf-i Sıddîk aleyhisselâmın mubârek sakalına bakmak ister isen, hazret-i Osmânın mubârek sakalına bak. Hazret-i İbrâhîm Halîlullah aleyhisselâmın mubârek sakalına bakmak istersen, hazret-i Osmânın mubârek sakalına bak. Her kimin bir Peygambere benzerliği varsa, o kimse muhakkak ehl-i Cennetdir. Bu da Târîh kitâblarından alınmışdır.

  • Macit Döker
    Macit Döker

    Fahr-i âlem “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri, (Yâ Osmân! Hak Sübhânehü ve teâlâ senin evvel ve âhır günâhını afv etsin!) diye düâ etdi. Hak Sübhânehü ve teâlâ Habîbullah hazretlerinin düâsını kabûl edip, hazret-i Osmânı “radıyallahü teâlâ anh” afv etdi. Nice âyet-i kerîme hakkında nâzil olmuşdur. Hazret-i Habîbullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” (Cennet ehli, Cennetde bir burak gördüler. Bu burak nedir, diye sordular. Hak Sübhânehü ve teâlâ azamet ve kibriyâsı ile buyurdu ki, bu bir nûrdur. Burak değildir. Hazret-i Osmân bir hücreden [odadan] bir hücresine giderdi. Gördüğünüz o nûr, na’lınının nûrudur) buyurdu. Yerde yürürken Cennetde nûr verirdi. Meşhûrdur ki, hazret-i Osmân, her gecede iki rek’at nemâzda Kur’ân-ı azîmüşşânı hatm ederdi.

  • Macit Döker
    Macit Döker

    Hazret-i Osmân “radıyallahü teâlâ anh” harem-i şerîfinde [evinde] Habîbullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerinin kerîmeleri Rukayye “radıyallahü teâlâ anhâ” hazretleri ile oturmuşdu. Câriyelerden birisi, yiyecek getirdi. Hazret-i Osmân ta’âm getiren câriyenin yüzüne bakdı. Hazret-i Rukayye farkına vardı. Hanımlık [kadınlık] gayreti galebe edip, huzûrsuz oldu. Hazret-i Osmân “radıyallahü teâlâ anh” Rukayye hazretlerinin huzûrsuzluğunu görünce, yâ Rukayye, ben o câriyenin yüzüne tama’ ile bakmadım, dedi ve yemîn etdi. Bakmamız istiyerek olmadı. Yoksa Allahü teâlâ bilir ki, kasd ile değildir. Hazret-i Rukayye inandı, tesellî buldu, râhatladı. Zîrâ muhakkak ki, hazret-i Osmân câriyenin yüzüne tama’ ile bakmamış idi. Hazret-i Osmân Rukayye ile barışdıkdan sonra, hâtır-ı şerîfine geldi ki, Fahr-i âlem “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerinin kerîmesinin her ne kadar onu incitmeğe kasdım yok ise de kalbi incindi. Bunun için keffâret vermem gerek. Fahr-i âlem seyyid-i veledi âdem “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerinin kerîmeleri olduğu için, bu kadarcık nesneden dolayı yüz köle âzâd eyledi. Bu mertebe Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerini severdi. O hazretin hâtır-ı şerîfini gözetip, ri’âyet ederdi “radıyallahü teâlâ anh”.

  • Macit Döker
    Macit Döker

    Hazret-i Osmân bin Affân “radıyallahü teâlâ anh” îmâna geldikden sonra, amcası, hazret-i Osmâna adâvet ve husûmet edip, eli ile ve dili ile çok eziyyet yapdı. Sen Muhammedin dîninden dön diye o kadar eziyyet yapdı ki, anlatmak ve söylemek mümkin değildir. Günlerden bir gün hazret-i Osmânın yanına varıp, dedi ki, insâfa geldin mi. Hemen yâ dîninden dön, atan ve dedenin dînine gir. Veyâ sana eziyyetden geri durmam. Hazret-i Osmân “radıyallahü teâlâ anh” buyurdu ki; yâ amca! Bu kadar cefânın, yüz mislini de yapsan bana, hazret-i Muhammedin “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” doğru dîninden, dönmek ihtimâlim yokdur. Boş yere zahmet çekersin, dedi. Sonra, amcası hazret-i Osmâna eziyyet etmekden vazgeçdi. O sadâkat sâhibi, cefâdan kurtuldu. Doğru, Fahr-i âlem “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerinin se’âdethânelerine vardı. Diğer Eshâb “rıdvânullahi aleyhim ecma’în” ile Habeşistâna hicret etdiler. Hazret-i Osmân iki def’a hicret eyledi. Evvelki hicreti, Habeşistânadır. İkinci hicreti, Medîne-i münevvereyedir. Cümle malı ile ve menâliyle ve azîz cânı ile Fahr-i âlem “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerinin uğruna [yoluna] fedâ olmuşdur. Hiçbir zemân da, yüz çevirmemişdir. Din yolunda büyük hizmetler etmişdir “radıyallahü teâlâ anh”.

  • Macit Döker
    Macit Döker

    Yine (Mesâbîh)de, menâkıbın hasen hadîslerinde, Talha bin Ubeydullah “radıyallahü teâlâ anh” hazretlerinden rivâyet olunmuşdur. Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” buyurdular ki: (Her nebî için bir refîk vardır. Benim refîkim Cennetde Osmândır “radıyallahü teâlâ anh”.) Yine aynı bâbda hasen hadîs olarak, Enes “radıyallahü teâlâ anh” hazretlerinden rivâyet olunmuşdur. Enes hazretleri dedi ki, Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” bize bî’at-ı rıdvân ile emr etdikleri vaktde, hazret-i Osmânı Mekke-i mükerremede, Kureyşe resûl (haberci) göndermiş idi. Nâs (insanlar) ile bî’at etdikde, (Muhakkak ki Osmân, Allahü teâlânın ve Resûlünün hâcetini [işini] görmekdedir!) buyurup, mubârek ellerinin birini kendisi için, birini Osmân için kıldı. Kendileri için kıldığı eli, hazret-i Osmân için kıldığı el üzerine koyup, hazret-i Osmân yerine bî’at etdiler. Nakl eden der ki, Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerinin kendi mubârek elleri hazret-i Osmân bin Affân için, sâir insanların kendi ellerinden hayrlı oldu.

  • Macit Döker
    Macit Döker

    [(Eshâb-ı Kirâm) kitâbının 251.ci sahîfesinde buyuruluyor ki: İmâm-ı Süyûtî hazretleri (Târîh-ul-Hulefâ) kitâbında diyor ki: Hadîs-i şerîflerde, (Ümmetimin en merhametlisi Ebû Bekrdir. Allahü teâlânın emrlerini yapmakda en şiddetlisi Ömerdir. Hayâsı en çok olanı Osmândır. İslâmiyyetdeki zorlukları en çok çözen Alîdir. Ümmetimin en emîni Ebû Ubeyde bin Cerrâhdır. Ümmetimin en zâhidi Ebû Zerdir. İbâdeti en çok olan Ebüdderdâdır. Ümmetimin en halîmi ve cömerdi Mu’âviye bin Ebî Süfyândır) buyuruldu.]

  • Macit Döker
    Macit Döker

    Abdüllah bin Abbâs “radıyallahü teâlâ anhümâ” rivâyet eder. Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri buyurdular ki: (Bana Hamza ile Ca’fer “radıyallahü teâlâ anhümâ” gösterildi. Gördüm, önlerinde zebercedden bir tabak. O tabakdan incir yirler. Sonra üzüm oldu. Üzümden yidiler. Sonra tâze hurma oldu. Hurmadan yidiler. Onlardan süâl etdim. Ne amel ile buldunuz, bu mertebeyi. (Lâ ilâhe illallah, Muhammedün Resûlullah!) kavli ile bulduk, dediler. Dedim, ondan sonra ne amel ile. Dediler, sana salavât vermek ile. Dedim, ondan sonra ne amel ile buldunuz. Dediler, Ebû Bekr-i Sıddîk ve Ömer-ül Fârûku sevmek ile “radıyallahü teâlâ anhüm”.)

  • Macit Döker
    Macit Döker

    Şuayb bin Harb diyor ki; Mâlik bin Mu’avvelden sordum ve dedim ki, bana bir vasıyyet et. Dedi ki, Şeyhaynı sevmek senin üzerine olsun. Ben dedim, bana bir vasıyyet et! Allahü teâlâ sana rahmet etsin. Mürâdım odur ki, bu haberin isnâdını beyân etsin. Mâlik, bize Rekkâşi Enes bin Mâlikden “radıyallahü teâlâ anh”, o da Enesden haber verdi. Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri, buyurdular ki, (Ben ümmetimden, Ebû Bekrin ve Ömerin muhabbetini, Lâ ilâhe illallah Muhammedün Resûlullah kavli şerîfini istediğim gibi isterim!)

  • Macit Döker
    Macit Döker

    Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri buyurdular ki, (Gökde iki melek vardır. Birisi dâimâ şiddet ve gadab ile buyurur. Birisi sühûlet ile ve hilm ile buyurur. Her ikisi de hak üzerinedirler. Onların birisi Cebrâîldir ve birisi Mikâîldir. Resûllerde iki kimse vardır. Birisi lutf ile ve iyilik ile buyurur ve birisi katılık ile ve şiddet ile buyurur. İkisi de hak üzeredirler. Birisi hazret-i İbrâhîm ve birisi hazret-i Nûh aleyhimesselâmdır. Benim eshâbımdan da iki kimse vardır. Birisi rıfk ile ve merhamet ile emr eder. Birisi sertlik ile ve şiddet ile emr eder. İkisi de hak üzeredirler. Biri Ebû Bekr-i Sıddîk ve biri Ömer-ül Fârûkdur “radıyallahü teâlâ anhümâ”.)

  • Macit Döker
    Macit Döker

    Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” ile Alî “kerremallahü vechehü ve radıyallahü teâlâ anh” hazretleri gidiyorlardı. Buyurdular ki, (Yâ Alî! Hiçbir kavm arasında [devâmlı] sevinçlilik ve sürûr olmadı. İllâ ki, o sevinçli hâlden sonra, onlara bir gam ve sıkıntı erişdi. Yâ Alî! Bütün dünyâ ni’metleri kesilir. İllâ Cennet ni’metleri devâmlı olur, kesilmez. Yâ Alî! Sen istikâmet üzere olasın. İlk ânda zarar görünse bile, sonunda sevinç olur.) Bu sözleri söyler iken, hazret-i Ebû Bekr ve hazret-i Ömer “radıyallahü anhümâ” karşıdan geldiler. Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” buyurdular, (Bu ikisi ümmetin müjdecileridir. Bunları sevmek, îmândandır. Bunlara buğz etmek, nifâkdandır.) Hazret-i Alî “radıyallahü teâlâ anh” dedi ki, (Evet, yâ Resûlallah! Ben onları severim. Onların sevgisi benim kalbimde, sizin bu sözünüzden sonra çoğaldı.)

  • Macit Döker
    Macit Döker

    İmâm-ı Begavî “rahimehullah” (Mesâbîh)de Şeyhaynın menâkıbı bâbında, İbni Abbâs “radıyallahü anhümâ” hazretlerinden sahîh hadîs olarak nakl etmişdir. Buyurmuş ki; Ben bir kavmin içinde durmuşdum. O kavm; Ömer “radıyallahü teâlâ anh” hazretlerine düâ ederlerdi. Hâlbuki hazret-i Ömerin mubârek cismi, vefâtını müteâkib gasl olunmak için, teneşir üzerine konulmuşdu. Nâgah bir şahs arkamda dirseğini benim omuzum üzerine koyup, der idi: Allahü teâlâ sana rahmet etsin yâ Ömer. Ben ricâ ederim ki, Allahü teâlâ seni iki sâhibin ile berâber kılsın. Zîrâ çok kerre olurdu, işitirim ki, Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” buyurdu; (Ben me’mûr oldum. Ebû Bekr ve Ömer de me’mûr oldu. Ben işledim. Ebû Bekr ve Ömer de işlediler. Ben ihrâc olundum (çıkarıldım). Ebû Bekr ve Ömer de ihrâc olundu.) Arkama bakdım ki, o Alî bin Ebî Tâlibdir “radıyallahü teâlâ anhüm”.

  • Macit Döker
    Macit Döker

    Sefîne “radıyallahü teâlâ anh” rivâyet eder. Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” Mescid-i şerîfi binâ etmeğe başladı. Kendi mubârek eli ile bir taş koydu. Sonra, Ebû Bekre “radıyallahü teâlâ anh” buyurdu ki, Sen de taşını benim taşımın yanına koy. Sonra Ömer “radıyallahü teâlâ anh” hazretlerine de buyurdu ki, yâ Ömer! Sen de taşını Ebû Bekrin taşı yanına koy. Buyurdu ki; Bunlar benden sonra halîfelerdir. Bu da (Şevâhid-ün nübüvve)den alınmışdır.

  • Macit Döker
    Macit Döker

    Bostân sâhibi “rahimehullahü teâlâ” (Kitâb-ül Bostân)da, ba’zı selefden nakl etmişdir. Benim bir komşum vardı. Ebû Bekr ve Ömer “radıyallahü teâlâ anhümâ” hazretlerini şetm ederdi [kötülerdi]. Bir gece aşırı kötüledi. Tehammül edemeyip, döğüşdüm. Sonra döndüm, hüzn ve üzüntü ile evime geldim. Yatsı nemâzını te’hîr edip, uyudum. Uykum içinde, Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerini gördüm. Dedim ki; yâ Habîballah! Falan kişi senin eshâbını seb’ eder [kötüler]. Buyurdu ki; kimi kötülüyor. Dedim, Ebû Bekr ve Ömer hazretlerini. Buyurdu ki; bu bıçağı al, bununla var onu boğazla. Ben de o bıçağı aldım. Onu yıkıp, boğazladım. Gördüm ki, kanından elime bulaşdı. Elimi yere sürdüm. Bu esnâda uyandım. O şahsın evinden bağırmalar [figânlar] geldiğini işitdim. Dedim ki, bu figân nedir. Dediler, bu gece filan füc’eten ölmüş. Sabâh oldu. Vardım, ona bakdım. Boğazından bir hat çekilmiş, gördüm. Bu kıssa (Şevâhid-ün nübüvve)den alınmışdır.

  • Macit Döker
    Macit Döker

    (Mesâbîh)den havz ve şefâ’at bâbının hasen hadîs-i şerîflerinde Enes “radıyallahü teâlâ anh” nakl etmişdir. Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” buyurdular ki: (Allahü teâlâ bana ümmetimden dörtyüzbin kimseyi Cennete koyacağını va’d etdi.) Ebû Bekr “radıyallahü teâlâ anh”, bize ziyâde et yâ Resûlallah, dedi. Buyurdu: İki elini avuç yapıp, bunun kadar, buyurdu. Yine Ebû Bekr “radıyallahü teâlâ anh” dedi: Bize ziyâde et, yâ Resûlallah! Yine öyle buyurdu. Ömer “radıyallahü teâlâ anh” dedi: Bizim hepimizi Allahü teâlâ Cennete koymağı irâde etse idi, bir avuçda koyardı. Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” (Ömer doğru söyledi) buyurdular.

  • Macit Döker
    Macit Döker

    Emîr-ül mü’minîn Ömer “radıyallahü teâlâ anh” hazretleri Ebû Mûsâ-el eş’arî “radıyallahü teâlâ anh” hazretlerini Pars vilâyetine vâlî ta’yîn edip, göndermişdi. Bir müddet sonra bir mektûb yazıp, gönderdi. Mektûbda: Bilmelisin ki, idârecilerin en iyisi o kimsedir ki, halkı onun sebebi ile iyidir. Kötü bahtlılar onun ile kötü bahtlıdır. Ve zinhâr yâ Ebû Mûsâ, elini açık tutup, isrâf edici olma ki, o vakt âmillerin de öyle ederler. Senin misâlin o hayvan gibidir ki, otu çok yir. Onun semîz olması, boğazlanmasına sebeb olur. Bir vakt hazret-i Ömer ve Huzeyfe “radıyallahü teâlâ anhümâ” oturmuşlar idi. Hazret-i Ömer buyurdu ki: Yâ Huzeyfe! Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri münâfıkların sırrını sana söylemişdir. Bende nifâk eserinden ne görürsün. Huzeyfe dedi ki: Allahü teâlâ muhâfaza etsin. Sen bunu nasıl söylüyorsun. Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerinden, sende nifâk ile alâkalı birşey işitmedim. [Ya’nî sende münâfıklık alâmeti yokdur.] Bir vaktde de oturmuşdu. Vera’ sözünü söylerdi. Sonra buyurdu; harâma ve şübheliye düşerim korkusu ile yetmiş halâlden el çekdim. (Kimyâ-i se’âdet)de de nakl edilmişdir ki, emîr-ül mü’minîn Ömer “radıyallahü teâlâ anh” yedi veyâ dokuz lokmadan fazla yimezdi.

  • Macit Döker
    Macit Döker

    Hak Sübhânehü ve teâlâ hazretleri, Fârîs [Îrân] şehrinin fethini emîr-ül mü’minîn hazret-i Ömer “radıyallahü teâlâ anh” zemân-ı şerîfinde müyesser eyledi. O gece hazret-i Osmân “radıyallahü teâlâ anh” hazret-i Ömerin “radıyallahü anh” huzûruna vardı. Gördü ki, acele ile mektûb yazarlar. Hazret-i Osmân selâm verdiler. Emîr-ül mü’minîn cevâb vermedi. Mektûbu bitirdi. Çırâğı söndürüp, selâma cevâb verdi. Hazret-i Osmân “radıyallahü teâlâ anh” sordu: Neden selâmın cevâbını çırâğı söndürdükden sonra verdiniz. Buyurdular ki, yâ Osmân! Çırâğı müslimânların maslahatları için ışıklandırdım. Korkdum ki, o zemân selâmını alsam o çırâğ ışığında, kıyâmet gününde, müslimânlar bana hasm olurlar [haklarını isterler]. Allahü tebâreke ve teâlâ hazretleri beni ondan süâl edip, ben cevâb vermeğe tâkat getiremem.

  • Macit Döker
    Macit Döker

    Ömer “radıyallahü teâlâ anh” bir gece Medîne-i münevverede geziyordu. Bir kadın evi içinde kızına dedi ki, kızım bir mikdâr su getir, südün içine kat. Kızı dedi ki, Emîr-ül mü’minîn nidâ etdirmedi mi bugünden sonra, süde su katmayınız. Kadın dedi ki, O şimdi burada değildir. Kız dedi, Ömer burada değil ise, Rabbi buradadır, O görüyor. Ömer “radıyallahü teâlâ anh” hazretleri onun sözünü işitdi. Evi nişân etdi. Geldi, oğluna dedi ki, senin için bir kız buldum. Onu sana alayım. Ertesi gün o kadının kapısına geldi. Dedi ki, kızını benim oğluma ver. Kadın dedi ki, bende o cür’et yokdur ki, bunu kalbimden geçireyim. Ömer “radıyallahü teâlâ anh” buyurdu: Ben o kızdan işitdim söylediği o sözü ki, hoşuma gitdi. O kızı kendi oğlu Âsım hazretlerine aldı. Abdül’azîz o kızın evlâdından oldu. Abdül’azîzden emîr-ül mü’minîn Ömer bin Abdül’azîz hazretleri vücûda geldi. Onun hilâfeti zemânında kurt koyun ile gezerdi.

  • Macit Döker
    Macit Döker

    Abdürrahmân bin Avf “radıyallahü teâlâ anh” der ki, ben hazret-i Ömerden acâiblikler gördüm. Dediler, ne gördün. Buyurdu ki, hayâtda olsa, ben söylemeğe kâdir olmazdım. Birisi odur ki, her gece ikimiz şehri dolanırdık. Bir mahalle varırdık. Ömer bana der idi ki, sen burada dur. Ben de muhâlefete kâdir olamayıp, dururdum. Varıp, bir zemândan sonra, gelirdi. Süâl etmeğe de cür’et edemezdim. Vefâtlarından sonra bir gece o mahalleye varıp, bir ev içine girdim. Bir ihtiyâr kadın gördüm. Kendi kendine acabâ ne oldu ki, Ömer bu gece gelmedi, diyordu. Ben dedim, ey hâtun! Ömer dünyâdan göçdü. Kadın bunu işitince, bir âh çekip, bayıldı. Sonra aklı geri geldi. Dedi ki; ey Allahım! Bana yardımda bulunan Ömeri afv et. Ona dedim ki, ne yardım ederdi. Gündüz vakti üzerimi kirletirdim. Onu dışarı atardı. Kirlenmiş elbisemi yıkardı. Beni temizlerdi. Bana yiyecekden ne nesne gerek ise, getirirdi. Dedim, ey hâtun! Ben de Ömerin yâriyim. Eğer o gitdi ise ben sağım. Ben Ömerin yapdığı işleri yapayım. Beni çağırıp, dedi ki, Ömerin yerini kim tutabilir. Eğer Ömerin yâri isen, bana düâ eyle, yardım et. Hemen başını yukarı tutup, dedi ki, yâ ilâhel âlemîn! Ben o hastalığı Ömerin yardımı ile çekerdim. Ömer gitdi. Benim rûhumu kabz eyle ki, ben Ömersiz ömr istemem. Bunu dedi, o sâat düâsı makbûl olup, dünyâdan göç etdi. Ben ağladım. Techîz ve tekfînini yapıp, defn eyledim.

  • Macit Döker
    Macit Döker

    Bir gün Ömer “radıyallahü anh” Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerinin arkasında nemâz kılıyordu. Resûl aleyhisselâm sûre-i Vennaziat okuyordu. Meâl-i şerîfi (Fir’avn kavmine, ben sizin ulu tanrınızım dedi) olan âyet-i kerîmeyi okuduğunda, Ömer “radıyallahü teâlâ anh” hazretlerinin gayret damarı harekete gelip, mubârek bedeninde tüyleri elbisesinden dışarı çıkıp, (Eğer ben orada hâzır olaydım, boynunu vururdum) dedi. Nemâz edâ edildikden sonra, Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem” hazretleri buyurdu ki, (Yâ Ömer, nemâzda konuşdun. Nemâzını kazâ et). Hemen Cebrâîl aleyhisselâm gelip, Allahü teâlânın emrini erişdirip, buyurdu ki, (Yâ Muhammed! Ömere nemâzı kazâ et diye söyleme! Biz o nemâzı kabûl etdik. O nemâzı cümle ümmetin nemâzına berâber etdik ki, biz çok gayretli, sevdiğini kayırıcı kimseleri severiz.)

  • Macit Döker
    Macit Döker

    (Kimyâ-i se’âdet)de, hüccet-ül islâm imâm-ı Muhammed Gazâlî “rahimehullahü teâlâ” nakl buyurmuşlar: Bir vakt, Ömer “radıyallahü teâlâ anh” hazretlerinin harem-i şerîflerine, ganîmetden misk getirmişlerdi. Kendi ehline [hanımına] buyurdu ki, bu miski satıp, dervişlere sarf edelim. Bir gün se’âdethânesine girdi. Hâtununun sandığından misk kokusu duydu. Buyurdu ki, bu ne kokusudur. Hâtunu dedi ki, miski satarken elime kokusu sindi. Sandığa dokundum. Ömer “radıyallahü teâlâ anh” o sandığı alıp toprağa o kadar sürdü ki, aslâ kokusu kalmadı. Sonra hanımına verdi. Bu kadara müsâmaha gösterilebilirdi. Lâkin Ömer “radıyallahü teâlâ anh” bundan murâdı şu idi ki, küçük zararlara göz yumarak, büyük zarara yakalanmayalar. Veyâ harâm korkusundan bir halâli terk etmiş olup, müttekîler sevâbını bulmak için yapılmış olur. [(Se’âdet-i Ebediyye) kitâbının 607.ci sahîfesine bakınız!]

  • Macit Döker
    Macit Döker

    Ömer “radıyallahü teâlâ anh” hakkında çeşidli kitâblarda bildirilen haberleri açıklamakdadır. A’meş, Süfyândan ve Abdüllahdan “radıyallahü teâlâ anhüm” rivâyet etmişdir. Dediler ki, vallahi Ömerin amelini terâzînin bir kefesine koysalar, diğer insanların amellerini de terâzînin diğer kefesine koysalar, Ömerin amelinin ağır geleceğini zan ederiz. Hakîm ârif Zeynüddîn Alî bin Tâhir kendi tasnîf etdiği kitâbda demişdir ki: Ömer bin Hattâb “radıyallahü teâlâ anh” hazretleri buyurdu ki, münâfık o kimsedir ki, dünyâ onun ümîdi olur. Hatâ ve günâh onun ameli olur. Çok yemîn onun san’atı olur. Âhıret işlerinde câhil, dünyâ işlerinde zekî olur.

  • Macit Döker
    Macit Döker

    Sa’îd bin Cübeyr, İbni Abbâsdan “radıyallahü teâlâ anhüm” rivâyet etmişdir. Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri buyurur ki: Cebrâîl aleyhisselâm benim yanıma geldi ve dedi ki: Allahü tebâreke ve teâlâ ve tekaddes hazretleri buyurdu ki, Ömere benden selâm et! Ona haber ver ki, Onun rızâsı benim hükmümdür. Onun hışmı benim adlimdir.

  • Macit Döker
    Macit Döker

    Nakl olunmuşdur ki, hazret-i Ömer “radıyallahü teâlâ anh” herhangi bir şeyden halkı men’ etse, ev halkının temâmını toplayıp, buyururdu ki, Allahü teâlâ hazretlerinin buyurduğu üzere, Onun yasak etdiği bir nesneyi halkın işlemesinden men’ etdim. Ona uymağa siz herkesden dahâ çok uyanık olunuz. O fi’li işlememek gayrilerden dahâ çok size lâzımdır. Şöyle bilmiş olunuz ki, sizden biriniz o fi’li işlese, gayrilere edeceğim cezânın dahâ fazlasını ona yaparım, buyurur idi. Ondan halkı men’ ederdi. Yakınlarının kaçınması ve korkusu gayrilerden dahâ çok olurdu.

  • Macit Döker
    Macit Döker

    Hazret-i Ömer “radıyallahü teâlâ anh” Medîne-i Münevvereden “Allahü teâlâ şerefini artdırsın” hac yapmak üzere, Mekke-i mükerremeye gitdi. Varıp gelinceye kadar hesâb etdiler. Seksen dirhem harcanılmış. Çok harcadım diye çok üzüldü. Nakl edilir ki, Kâ’be-i Mu’azzamaya varıp-gelinceye kadar, yollarda bir gün çadır kurmayıp, bir köhne perde gölgelik edip, onun altında gölgelendi.

  • Macit Döker
    Macit Döker

    Hazret-i Ömerin “radıyallahü teâlâ anh” hilâfetleri zemânınde bir melik elçi gönderdi. Elçi gelip, hazret-i Ömerin serâyını sordu. Şöyle zân etdi ki, sâir şâhlar gibi, onun da serâyı vardır. Dediler ki, onun asla nesnesi yokdur. Şu ânda kendisi şehri muhâfaza için, gezmekdedir. Elçi onun gitdiği mahalle doğru gitdi. Hazret-i Ömeri “radıyallahü teâlâ anh” gördü. Toprak üzerine yatmış. Kamçısını başının altına koymuş, uyuyordu. Elçi bu hâli görüp, hayret etdi. Dedi ki, şark ve garb [doğu ve batı] ehli bu kişiden korkarlar. Bu korku, bu sıfat üzerinedir. Gönlünden dedi; ben bunu, yalnız buldum. Öldüreyim. İnsanları, bunun korkusundan halâs edeyim [kurtarayım]. Kılıncını kaldırdığı ânda, Allahü teâlâ, yerden bir arslan çıkardı. Bunun üzerine hamle eyledi. Korkusundan kılıncı elinden bırakdı. Hazret-i Ömer bu hâlde uyandı. Hiçbirşeyden haberi yokdu. Elçiye, ne olduğunu sordu. Elçi de hâdiseyi anlatdı ve müslimân olup, hazret-i Ömerin “radıyallahü teâlâ anh” hizmet-i şerîflerinde bulunup, ölünceye kadar ayrılmadı.

  • Macit Döker
    Macit Döker

    Hazret-i Ömer “radıyallahü teâlâ anh” zemân-ı şerîflerinde bir gün Medîne-i münevverede zelzele oldu. İnsanlar korkularından ızdırâba düşdüler. Hazret-i Ömer “radıyallahü teâlâ anh” kamçısı ile yere vurdu. (Allahü teâlânın izni ile sâkin ol) dedikde, o vakt arz [yer] sâkin oldu.