Kültür Sanat Edebiyat Şiir

din kültürü ve ahlak bilgisi dersleri sizce ne demek, din kültürü ve ahlak bilgisi dersleri size neyi çağrıştırıyor?

din kültürü ve ahlak bilgisi dersleri terimi İbrahim Özkan tarafından tarihinde eklendi

  • Macit Döker
    Macit Döker

    Amr bin el Cûmî rivâyet eder. Ben Resûlullahın “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” huzûrunda oturmuş idim. Buyurdu ki, (Yâ Amr!). (Lebbeyk yâ Resûlallah!) dedim. Buyurdu; (İster misin ki, Cennetin direğini sana göstereyim.) Dedim, isterim yâ Resûlallah! O sırada Alî bin Ebî Tâlib “radıyallahü teâlâ anh” oradan geçdi. Buyurdu: (Bu kişi ve bunun ehli Cennetin direğidirler.) Yine Abdüllah bin Abbâs “radıyallahü anhümâ” hazretlerinin rivâyeti ile Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri buyurdu ki: (Alî bedende baş menzilesindedir.)

  • Macit Döker
    Macit Döker

    Âmileyn Şerhabîl Şâbî der ki; Alî Mürtedâ “kerremallahü vecheh” hazretleri, Cemel vak’ası günü, Zeyd bin Serhânı gördü. Zeyd düşmüş, kan içinde yuvarlanır. Hazret-i Alî “radıyallahü teâlâ anh” başı yanında durdu. Buyurdu ki: Yâ Zeyd! Allahü teâlâ hazretleri sana rahmet etsin. Ben seni güvenilir [emânete sâhib çıkıcı] ve iyi işli bilirdim. Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri sana Cennet ile müjde vermişdir. Zeyd, kan arasından elini kaldırıp, dedi ki: Yâ Emîr-el mü’minîn! Sana da müjde olsun Cennet ile ki, Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” müjde vermişdir. Bu cengde senin ile bulunmadım ki, ceng edeyim ve safları birbirine vurayım ve hasmları helâk edeyim. Fekat bunları halka riyâ ve süm’adan (riyâkârlık) ötürü veyâ dünyâ tamâ’ından ötürü yapmıyayım. Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri buyurdu ki: (İmâm-ı Alî iyilerdendir. Bâgîleri [isyân edenleri] öldürür. Ona yardım eden iyi şeylere kavuşur. Ona yardım etmiyen iyi şeylerden uzak kalır, mahrûm kalır.) Bunu işitdim, sevdim ki, gazâlarda senin ile olayım. Senin dostlarından [yârlarından] olayım. Bunları dedi ve rûhunu teslîm etdi “radıyallahü teâlâ anh”.

  • Macit Döker
    Macit Döker

    Câbir bin Abdüllah “radıyallahü teâlâ anh”, Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerinden rivâyet etmişdir. Buyurdular ki: (O beni mi’râca iletdikleri gece, göklerde hicâblardan geçdim. Hicâbların arasından bir nidâ edici nidâ etdi ki, (Yâ Muhammed! Senin baban İbrâhîm ne güzel babadır. Alî bin Ebî Tâlib ne güzel kardeşdir. Ona hayr ile vasıyyet eyle.)) Hasen-i Basrî, Enes bin Mâlikden “radıyallahü teâlâ anh” rivâyet eyler. Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri buyurdu ki: (Üç kimse vardır ki, Cennet onlara müştakdır. Alî bin Ebî Tâlib, Ammâr bin Yâser, Selmân-ı Fârisî “radıyallahü teâlâ anhüm”).

  • Macit Döker
    Macit Döker

    Sa’d bin Ebî Vakkâs “radıyallahü anh” buyurdu ki, bir vakt Mu’âviye “radıyallahü anh” bir hâcetinden dolayı benim yanıma gelmiş idi. Alîden “radıyallahü anh” bahs etdi. Ben dedim, üç haslet Alî de vardır ki, eğer o üçden birisi bende olsaydı, bana dünyâdan ve içindekilerden sevgili gelirdi. İşitdim ki, Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri buyurdu, (Her kim ki ben onun velîsiyim. Alî de onun velîsidir.) [Beni seven Alîyi de sever.] Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerinden işitdim ki, Hayber günü buyurdu: (Yarın ben bayrağı bir kimseye vereyim ki, Allahü teâlâ ve Resûlü onu severler. Ve o da Allahı ve Resûlünü sever.) Alemi [bayrağı, sancağı] Alîye verdi. Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerinden işitdim ki, buyurdu: (Yâ Alî! Sen benimle; Hârûnun Mûsâ “aleyhimesselâm” ile olduğu gibisin.)

  • Macit Döker
    Macit Döker

    Allahü tebâreke ve teâlâ [Câsiye sûresi 21.ci âyet-i kerîmesinde meâlen]: (Dünyâda kötü amel işleyenleri; îmânlı olanlar ve sâlih amel yapanlar gibi hayâtda ve öldükden sonra müsâvî kılacağımızı mı zan ediyorlar. Buna ne ile hükm ediyorlar!) buyurdu. Bu âyet-i kerîme hazret-i Alînin “kerremallahü vecheh” şânının şerefi için nâzil olmuşdur ki, îmânı doğru idi. Bütün işleri lâyık ve beğenilmiş ve riyâsız, yakışır idi. Müşrikler ise ona derlerdi ki, (Dedikleriniz doğru çıksa bile, Allahü teâlâ bizi, dünyâda olduğu gibi yine sizden üstün kılar.)

  • Macit Döker
    Macit Döker

    Mîr Hüseyn Vâ’ız “rahimehullahü teâlâ” (Mevâhib-i aliyye) adlı tefsîrinde, sûre-i Bekarada 274.cü âyet-i kerîmenin tefsîrinde, beyân etmişdir. Bu âyet-i kerîmenin indiriliş sebebinde bildirilmişdir. Hazret-i Aliyyül Mürtedânın “kerremallahü vecheh ve radıyallahü teâlâ anh” dört dirhemi var idi. Onun birisini âşikâre [açıkdan] tasadduk eyledi [sadaka verdi]. Birisini gizli tasadduk etdi. Birisini kara gecede, birisini de gündüz tasadduk eyledi. Allahü Sübhânehü ve teâlâ hazretleri bu âyet-i kerîmeyi inzâl buyurdu. (Mallarını Allah yolunda, gecegündüz, gizli-âşikâr olarak dağıtanların, Allahü teâlâ indinde ecrleri çokdur ve hâzırdır. Onlar için gelecekde korku yokdur. Geçmiş için mahzûn olmaz, üzülmezler.) [Bekara sûresi 274.cü âyet-i kerîme meâli.] Hazret-i Resûl-i ekrem “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazret-i Alîden “radıyallahü teâlâ anh” bu çeşid sadaka vermesine hangi şeyin sebeb olduğunu sordu. Cevâb verdi ki, bu dört şekl dışında sadaka verme yolu görmedim. Her şeklde sadaka verdim ki, bunlardan biri kabûl şerefi bulup, diğerleri de Allahü teâlânın rızâsına erer.

  • Macit Döker
    Macit Döker

    Fahr-i âlem “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerine nübüvvet Pazartesi günü bildirildi. Evvelâ hazret-i Ebû Bekr îmâna geldi. İkinci olarak Salı günü hazret-i imâm-ı Alî “kerremallahü vecheh” îmâna geldi. Hazret-i Ebû Bekrden “radıyallahü teâlâ anh” evvel kimse îmâna gelmemişdir. İkinci îmâna imâm-ı Alî “radıyallahü anh” gelmişdir. On yaşında idi. Ba’zıları yedi yaşında idi dediler. İmâm-ı Alî “radıyallahü anh” ömründe hiç puta tapmadı. Hak Sübhânehü ve teâlâ onu puta tapmakdan sakladı. Hattâ bir rivâyetde İmâm hazretleri buyurmuşlar ki: Annemin karnında yatarken, kiliseye varıp, puta tapmak istedikde, Allahü Sübhânehü ve teâlâ hazretlerinin inâyeti ile, annemin yüreği ağrımağa başlayıp, o kadar ızdırâp verdi ki, kiliseye varıp, puta tapmak isteğini unutup, kendi evine döndü. İmâm hazretleri, Sultân-ı kâinâtın “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” huzûr-u şerîflerinde yetişmişdir. İmâm hazretlerinin yüksek şânları hakkında, üçyüz âyet-i kerîmenâzil olduğunu, hazret-i Abbâs “radıyallahü teâlâ anh” rivâyet etmişdir.

  • Macit Döker
    Macit Döker

    Din büyüklerinden biri rivâyet eder. Medâyinde bulunuyordum. Her nerede bir kimse vefât etse, varıp ona kefen sarardım. Bir kimse gelip dedi ki, Kûfe ehlinden bir kervân geldi. Aralarında biri vefât etdi. Gelip kefen sarasın. Hizmetçimi kefen almağa gönderdim. Ben o kimsenin meyyitini görmeğe vardım. Yanına vardım. Gördüm ki, vefât eylemiş. Karnı üzerine bir kerpiç koymuşlar. Âniden o meyyit kalkıp oturdu. Feryâd edip, dedi ki, yazıklar olsun bana, vay bana. Ben dedim ki, (Lâ ilâhe illallah Muhammedün resûlullah) söyle. Bana dedi ki, bu kelime-i şerîfeyi demenin fâidesi yokdur. Zîrâ ben kavmim ile olurken, Ebû Bekr ve Ömer ve Osmân “radıyallahü teâlâ anhüm” hazretlerine dil uzatıp, uygunsuz sözler söylerlerdi. Ben de onlara uyar, söylerdim. Sonunda helâk oldum. Beni Cehenneme iletip yerimi gösterdiler. Benim rûhumu geri verdiler ki, halka haber vereyim. Sakın, sakın, o serverlere dil uzatmayın. Bu sözleri temâm etdikden sonra, tekrâr öldü. (Şevâhid-ün nübüvve)den terceme olunmuşdur.

  • Macit Döker
    Macit Döker

    Bir zemânlar bir tâcir var idi. İsmine Eyyûb bin Hasen derler idi. Pâdişâhlardan birine ba’zı kumaş ve meta’ satmak için huzûruna varır. Tesâdüfen o sırada pâdişâh; emîr-ül mü’minîn Ebû Bekr, Ömer ve Osmân “radıyallahü teâlâ anhüm” hakkında uygun olmıyan kötü sözler söyler. Tâcirin gönlüne bu sözler hoş gelmez! Pâdişâha nasîhat etmek ister. Sonra, o sultânlara [üç halîfeye] dil uzatan zâlimlerden hayr gelmez, belki söylersem beni öldürür; deyip, işini görüp, gider. Ogece Server-i âlem “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerini rü’yâsında görür. O pâdişâhı da orada, huzûrlarında durmuş görür. Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri, tâcire iltifât edip, buyurur ki: (Benim Eshâbıma uygunsuz sözler [kelimeler] söyliyen bu mudur.) Evet yâ Resûlallah diye cevâb verdikde, bunu katl eyle diye öldürülmesini emr buyurur. Ben dedim, (Yâ Resûlallah! Bir nesne yokdur ki onu katl edeyim.) Resûl-i ekrem hazretleri tâcirin eline bir bıçak verir. Tâcir de emr-i şerîfine itâ’at edip, şahsı boğazlar. Rü’yâdan uyanıp, bu rü’yâyı varıp, şâha anlatmak ister. Serâyının kapısına varır ki, ağlamak ve feryâd sesleri işitir. Bu hâl nedir diye sorar. Cevâb verirler ki: Bu gece pâdişâhı yatağında katl etmişler.

  • Macit Döker
    Macit Döker

    Hazret-i Aliyyül Mürtedâ “kerremallahü vecheh”, Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerinden sordu: (Yâ Resûlallah! Kıyâmet günü evvelâ kimin hesâbını görürler.) Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri buyurdular ki, (Evvelâ hesâbı görülen benim. Sonra Ebû Bekr, sonra Ömer, sonra sen yâ Alî!). Hazret-i Alî dedi ki, (Osmânın hesâbı nasıl olur?) Buyurdular ki, (Benim bir vakt Osmâna bir hâcetim düşdü [ihtiyâcım oldu]. O hâceti Osmândan gizli taleb etdim [Gizlice yapmasını istedim]. Osmân o hâcetimi [isteğimi] gizlice yerine getirdi. Ben Hak sübhânehü ve teâlâdan ricâ etdim [istedim], Osmânın hesâbı gizli olsun.)

  • Macit Döker
    Macit Döker

    Aliyyül-Mürtedâ “radıyallahü teâlâ anh” Fâtıma-tüz-zehrâ “radıyallahü teâlâ anhümâ” hazretlerine düğün yapmak istedi. Dünyâlıkdan hiçbir nesnesi yok idi ki, harc etsin. Kendi zırhını pazara gönderdi. Satıp, düğününe harc edecekdi. Hazret-i Osmân “radıyallahü teâlâ anh” pazarda gezerken, hazret-i Alînin zırhını tanıdı. Dellâlı çağırıp dedi ki, bu zırha, sâhibi ne behâ [fiyât] ister. Dellâl dedi, dörtyüz dirhem ister. Osmân “radıyallahü anh” buyurdu ki, gel akçasını al. Se’âdethânesine vardı. Zırhı dellâldan alıp, behâsını verdi. Bir dörtyüz dirhem de sayıp, zırhı da üzerine koyup, hazret-i Alîye gönderdi. Buyurdu ki, bu zırh senden gayriye lâyık değildir. Bu akçayı da düğüne harc et. Bizim özrümüzü de kabûl et.

  • Macit Döker
    Macit Döker

    Bir gün Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri, Âişe-i Sıddîkanın “radıyallahü teâlâ anhâ” hücresinde [evinde] otururdu. Hazret-i Osmân “radıyallahü anh” dört deve yükü buğdayı Fahr-i kâinâta hediyye etdiler. Hizmetcileri geri gelip dediler ki, yâ efendi, buğdayı Habîb-i Rabbil âlemîn, muhâcirîne verdiler. Hazret-i Osmân dört deve yükü dahâ buğdayı gönderdi. Onu da Resûl-i ekrem hazretleri Ensâra dağıtdılar. Hazret-i Osmân “radıyallahü teâlâ anh” dört deve yükü buğdayı dahâ gönderdi. Fahr-i kâinât onu da ıyâli arasında taksîm edip, evlerine gönderdiler. Getiren hizmetcilere sordular ki, seyyidinize kaç deve yükü buğday getirmişlerdi. Hizmetciler dediler, oniki yük. Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” buyurdular. (Temâmını bize gönderdi. Kendi için bir mikdâr alıkoymadı.) Mubârek ellerini kaldırıp, buyurdu: (Yâ Rab! Ben Osmânın ihsânından âciz oldum. Her kim bana ihsân etdi, Ben ona mükâfatını verdim. Ammâ Osmânın mükâfâtından âcizim yâ Rab. Sen Osmâna karşılığını ver.) Derhâl Cebrâîl aleyhisselâm geldi. Buyurdu, (Yâ Muhammed! Cebbâr-i âlem sana selâm eder. Buyurdu ki, Osmâna benden selâm söyle. Söyle ki, biz ondan râzı olduk. Onu Cennetde Muhammede refîk etdik. Arasat hesâbını ondan ref’ etdik. Eğer sen ona mükâfatdan âciz isen, biz ona mükâfatdan âciz değiliz.)

  • Macit Döker
    Macit Döker

    Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri buyurdular ki: Cebrâîl aleyhisselâm bana söyledi. Allahü Sübhânehü ve teâlâ, Yûsüf-i Sıddîk aleyhisselâm hazretlerine vermiş olduğu güzelliğin benzerini Osmân bin Affâna da vermişdir. Her kim Yûsüf aleyhisselâmın cemâlini görmek isterse, Osmânın cemâlini görsün. Fekat, her kim Yûsüf aleyhisselâmın cemâlini gördü, fitneye düşdü. Her kim Osmânın cemâlini gördü, hürmet eder oldular. Bir haberde de gelmişdir ki, Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” buyurmuşdur: Ben nice kerre istedim ki, Osmânın yüzünü kemâli üzere göreyim, kâdir olmadım. Bir gün Cebrâîl aleyhisselâma dedim, Yâ Cebrâîl! Ben ne kadar istedim, Osmânın cemâlini temâmen göreyim. Cebrâîl aleyhisselâm dedi. Ben de kâdir olamadım ki, Osmânın cemâlini göreyim. Yâ Resûlallah! O kadar hurmet ve büyüklük ve haşmeti, biz meleklerin kalbinde zuhûra gelmişdir ki, gözlerimiz Osmânın cemâlini müşâhede etmekden alıkoymuşdur. Yâ Resûlallah! Her gece yarısı ki, Osmân evinden mescide gelir. Göklerin ve yedi yerin meleklerine, Osmânın haşmet ve hayâsından hacâlet gelir [utanırlar, mahcûb olurlar].

  • Macit Döker
    Macit Döker

    Ebû Hüreyre “radıyallahü teâlâ anh” rivâyet etmişdir. Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” buyurdular ki, (Üç nesne vardır ki, her kim onlardan kurtulursa muhakkak kurtulur. Benim vefâtım, Deccâlın ve hak üzere olan halîfenin katli.) Ebû Hüreyre buyurdu ki, hak üzere olan halîfenin kim olduğunu Leyse ve İbni Lehî’aya sordum. Bu halîfe Osmân bin Affândır “radıyallahü teâlâ anh”, dediler.

  • Macit Döker
    Macit Döker

    Zübeyr bin Harrâş rivâyet eyler. Hazret-i Ömer “radıyallahü anh”; kızı Hafsayı “radıyallahü anhâ” hazret-i Osmâna “radıyallahü anh” nikâhlamak istedi. Hazret-i Osmân özr beyân eyledi. Hazret-i Ömer üzüldü. Bu haber Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerine erişdi. Hazret-i Ömere buyurdular ki: (Yâ Ömer! Kızını Osmândan dahâ iyisi alacak. Ve Osmân Hafsadan iyisini zevce edinecek. Sen kızını bana nikâh et! Ben de kızımı Osmâna nikâh edeyim!) [Hafsa “radıyallahü teâlâ anhâ” hicretin üçüncü senesinde, genç yaşında, Bedr gazâsında bulunan Huneysden dul kalmış idi.]

  • Macit Döker
    Macit Döker

    Enes bin Mâlik “radıyallahü teâlâ anh” rivâyet etmişdir. Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri buyurdular ki: Hazret-i Lût aleyhisselâmdan sonra, hanımı ile, Allahü teâlâ yolunda ilk hicret eden Osmân bin Affândır “radıyallahü teâlâ anh”. Allahü teâlâ bilir ki, Eshâb-ı güzîn “rıdvânullahi teâlâ aleyhim ecma’în”, Mekkeden Medîneye, Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerinin huzûruna hicreti yalnız yapmışlardır. Hazret-i Osmân, ehli ve ıyâli ile berâber hicret etmişdir.

  • Macit Döker
    Macit Döker

    Sa’d bin İbrâhîm rivâyet eder. Alî bin Ebî Tâlib “radıyallahü teâlâ anh”, Resûlullahın “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” huzûrlarında oturmuşdu. Hasen ve Hüseyn “radıyallahü anhümâ” hazretleri geldiler. Server-i âlem onları gördü. Buyurdu ki: (Yâ Alî! Bu ikisi, ya’nî Hasen ve Hüseyn, Cennet gençlerinin büyükleridir [üstünleridir]. Onların babaları onlardan yüksekdir. Osmân bin Affân, İbrâhîm Halîl-ür-rahmân aleyhisselâma benzer.)

  • Macit Döker
    Macit Döker

    Şeddâd bin Evs “radıyallahü teâlâ anh” dedi ki: Resûlullahdan “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” işitdim, buyurdu ki: (Ben eshâbım arasında oturmuşdum ki, Cebrâîl aleyhisselâm benim önüme geldi. Beni sağ kanadı üzerine aldı. Cennet-i Adna iletdi. Cennet-i Adnda gezerken, bir elma elime geldi. Ben o elmaya bakıp, te’accüb ederken, nâgah, o elma şak olup, iki bölük oldu. Arasından bir hûrî dışarı geldi. Hak sübhânehü ve teâlâ hazretlerine tesbîh etdi. Öyle tesbîh etdi ki, evvelden âhıre kimse öyle tesbîh etmemişdir. Ben dedim; Sen kimsin. Dedi, ben hûrî’aynım. Allahü tebâreke ve teâlâ beni arşın nûrundan halk etmişdir. Ben dedim, kimin içinsin. Dedi, imâm-ı mazlûm Osmân bin Affân “radıyallahü teâlâ anh” içinim.)

  • Macit Döker
    Macit Döker

    Bir gün bir kervân Mekke-i Mükerremeye ticârete giderken, Medîne-i Münevvereye uğradı. Allahü teâlânın hikmeti, kervân halkı hazret-i Osmânın “radıyallahü teâlâ anh” kabrinin yanında mola verdiler. Kervân halkı birbiri ile, bu gece hazret-i Osmânı ziyâret etmek için müşâvere etdiler. Ertesi günü Sultân-ı kâinât “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerini de ziyâret edeceklerdi. Bütün kervân halkı, hazret-i Osmânın “radıyallahü teâlâ anh” kabrini ziyâret için abdest aldı. Meğer içlerinde bir râfizî varmış. Lâkin onu bilmezlerdi. Buna da teklîf eylediler. Bin dürlü behâne bulup, ziyârete gitmedi. Çadırlardan kervân halkı gitdikden sonra, bir büyük arslan geldi. O râfizîyi başından kavradı. Yir iken, kervân halkı ziyâretinden döndüler. Çadırlarına gelip, gördüler ki, bir büyük arslan, arkadaşlarının başını kemirir. Aslan bunları görünce, râfizînin murdâr leşini çadırdan dışarı çıkarıp, fasîh lisân ile, kervân halkına dedi ki, hazret-i Osmânı sevmiyenin sonu budur. Murdâr leşi dağa doğru sürüye sürüye alıp gitdi.

  • Tuna Kafkas
    Tuna Kafkas

    dini kültür bilip, ahlaka da bilgi diyenin cibilliyetini rahmetli neyzen tevfike havale ediyorum...

  • Macit Döker
    Macit Döker

    İbni Sa’îd-ül Gaffârî derler bir kimse var idi. Hazret-i Osmân “radıyallahü teâlâ anh” şehâdet şerbetini içdikden sonra, se’âdethânelerine girdi. Orada Sultân-ı kâinâtdan “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” kalmış bir asâ var idi. Onu alıp, dizine dayayıp, kırmak istedi. Orada hâzır olanlar, çağırışıp, sakın ola ki, bu mubârek asâyı kırma, zîrâ, Fahr-i âlem hazretlerinden kalmışdır, dediler. O da asâyı kırmadı. Lâkin küstâhlık edip, hazret-i Osmânın harem-i hâslarına [evine] girip, o mubârek asâyı kırmak kasd etdiği için, o kimsenin ayağına bir hastalık zuhûr edip, günden güne artdı. Senesine varmadı, öldü. Hak Sübhânehü ve teâlâ gayûrdur [gayretlidir]. Dostlarına ihânet edenlerin dünyâda olsun, âhıretde olsun, haklarından gelir.

  • Macit Döker
    Macit Döker

    Hazret-i Osmân “radıyallahü teâlâ anh” şehâdet mertebesine kavuşup, âhırete sefer etdikden sonra, Medîne-i münevverede halîfelerin oturması vâki’ olmamışdır. Allahü teâlânın rızâ-ı şerîfleri olmamışdır. Zîrâ hazret-i imâm-ı Alî “kerremallahü vecheh” halîfe olunca, rey’i şerîfleri öyle oldu ki, Kûfe şehrine yerleşdiler. Hazret-i Mürtedâ “radıyallahü teâlâ anh” Medîne-i münevvereden Kûfe şehrine varıp, orada yerleşmeleri, onun, Resûlullahın huzûrunda izzeti ve kadri olmadığı şekliyle kıyâs etmemelidir. Hâşâ öyle değildir. Nihâyet ezelde böyle mukadder olmuş ki, hazret-i imâm-ı Alî “kerremallahü vecheh” Hak sübhânehü ve teâlânın nusret ve inâyeti ile, Kûfe şehrine varıp, etrâfındaki memleketleri feth edip, oraları koruması ezelde takdîr olunmuşdur.

  • Macit Döker
    Macit Döker

    Hazret-i Osmân “radıyallahü teâlâ anh” şehîdlik rütbesine nâil oldukdan sonra, Fahr-ül kevneyn ve Resûl-üs sekaleyn “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerinin Mescid-i şerîflerinin üzerinde, üç gün üç gece cinnîler gelip, ağlayıp, feryâd ve figân eylediler. Cümle halk bunların feryâd ve figânlarını işitdiler. Bu da hazret-i Osmânın “radıyallahü teâlâ anh” büyüklüğüne işâretdir. (Şevâhid-ün nübüvve)den terceme olundu...

  • Macit Döker
    Macit Döker

    Hazret-i Osmân “radıyallahü teâlâ anh” şehîdlik rütbesine nâil oldukdan sonra, Fahr-ül kevneyn ve Resûl-üs sekaleyn “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerinin Mescid-i şerîflerinin üzerinde, üç gün üç gece cinnîler gelip, ağlayıp, feryâd ve figân eylediler. Cümle halk bunların feryâd ve figânlarını işitdiler. Bu da hazret-i Osmânın “radıyallahü teâlâ anh” büyüklüğüne işâretdir. (Şevâhid-ün nübüvve)den terceme olundu.

  • Macit Döker
    Macit Döker

    Hazret-i Osmân bin Affân “radıyallahü teâlâ anh” üç günden sonra, Bakî’ tarafına defn olunmağa giderken, arkalarından bir büyük bulut hâsıl oldu. Cenâze-i şerîf ile gidenlerin yüreklerine korku düşüp, az kaldı ki, cenâzeyi bırakıp, gideceklerdi. O bulutun içinden bir ses, (korkmayınız, meyyiti bırakıp gitmeyiniz ki, biz de bu mubârek meyyitin nemâzını kılmağa geldik,) diyordu. Meğer onlar melekler imiş. Hazret-i Osmânın “radıyallahü teâlâ anh” nemâzını kılıp, vücûd-ı şerîflerini ziyâret etmek için gelmişler. Bu da (Şevâhidün nübüvve)den terceme olunmuşdur.

  • Macit Döker
    Macit Döker

    Hazret-i Osmân “radıyallahü teâlâ anh” şehâdet şerbetini içdi. Üç gün mubârek cenâzesi durup, defn olunmadı. Üç günden sonra, hâtıfdan (gaybdan) bir ses geldi ki, (Osmânın cenâzesini defn edin. Nemâzını kılınız ki, muhakkak Hak Sübhânehü ve teâlâ ve tekaddes hazretleri ona salevât eyledi, ya’nî rahmet eyledi,) diyordu.

  • Macit Döker
    Macit Döker

    Adî bin Hâtem “radıyallahü teâlâ anh” rivâyet etmişdir: Hazret-i Osmân “radıyallahü anh” hazretlerinin şehîd olduğu gün bir nidâ işitdim. (Yâ Osmân bin Affân! Râhatlık ve se’âdet ile, Rabbini gadabsız bulman ile, gufrân ve rıdvân ile müjdeliyorum.) Etrâfıma bakdım. Bir kimse görmedim. (Şevâhid-ün nübüvveden) alınmışdır.

  • Macit Döker
    Macit Döker

    Emîr efendi buyurdular ki, hazret-i Osmân bin Affânın “radıyallahü teâlâ anh” mubârek hattı şerîfleri ile yazdığı mushaflardan üç dânesini gördüm. Birini Şâmda, birini Yemende ve birini Mısr İskenderiyyesinde. Ammâ, ba’zılarından nakl olunur ki, bu mushafların üçünde de meâl-i şerîfi (... Onlara karşı sana Allahü teâlâ kâfidir, yeter..) olan Bekara sûresi 137.ci âyet-i kerîmesinde şehîd etdikleri vakt, mubârek kanı damlamış. Lâkin ba’zılarından da rivâyet olunur ki, şu ânda kelâm-ı şerîflerin birisinde adı geçen âyet-i kerîmede mubârek kanı tâze, sanki henüz damlamışdır. Allahü teâlânın hikmeti, Emîr efendi huzûruna bir kaç def’a varıldı. Ammâ bu haberin sıhhatini sormak müyesser olmadı. Lâkin bu kadar kerâmeti, hazret-i Osmân “radıyallahü teâlâ anh” hazretlerinin yüce şânı için acâib değildir.

  • Macit Döker
    Macit Döker

    Hazret-i Osmân “radıyallahü teâlâ anh” hilâfetleri zemânında bir gulâmın kulağını çekdi. Kulağını acıtmışdı. O gulâm mahzûn oldu. Hazret-i Osmâna dedi ki, yâ efendi! Kıyâmet gününü düşün ki, her kişi Hakkın huzûruna vardığı zemân hakkını alsa gerekdir. Hazret-i Osmân bu sözden pişmânlık duydu. Gulâma buyurdu ki, yâ gulâm! Sen de benim kulağımı çek, berâber olalım. Gulâm da hazret-i Osmânın kulağını çekdi. Hazret-i Osmân buyurdu ki: Yâ gulâm, çok çek. Gulâm dedi ki, yâ efendi, hazretiniz kıyâmet gününü düşünüp, korkdunuz. Ben köleniz de kıyâmet günü kısâs yapılmasından korkarım.

  • Macit Döker
    Macit Döker

    Abdüllah ibni Mes’ûd “radıyallahü teâlâ anh” rivâyet etmişdir. Bir gazâda Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” ile hâzır idim. Zahîre bitdi. Askerde hayli üzüntü ve sıkıntı hâsıl oldu. Server-i âlem hazretleri bu duruma vâkıf olup, buyurdular ki, (Vallahi güneş batmadan Allahü teâlâ hazretleri size rızk gönderir.) Bu ma’nâyı hazret-i Osmân “radıyallahü teâlâ anh” hemen anlayıp, Allahü teâlâ hazretlerinin Resûlü mutlaka doğru söyler diye düşünüp, bir yerde ondört yük zahîre buldu. Ağır behâ [yüksek fiyat] ile alıp, güneş batmadan dokuz yükünü Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerine getirdi. (Bu nedir, yâ Osmân) diye buyurdukda, dedi ki, Osmânın Allah ve Resûlüne hediyyesidir. Seyyid-i kâinât “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretlerinin mu’cizâtı te’hîrsiz meydâna gelince, mü’minler sevinip, münâfıklar mahzûn ve giryân oldular. Resûlullah “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” hazretleri mubârek ellerini dergâha kaldırıp, (Yâ Rabbî, Osmâna çok ecr ver, iyiliklerine bol karşılık ver) diye hayr düâ buyurdular.