insanların 'nasıl müzik yapıyorlar' sorusu karşısında boş boş bakmama neden olan grup. karşıdaki linkin park eşliğinde kafa sallayıp evanescence hakkında nutuklar atarken nasıl rock denebilir ki? illa bir ad koymak gerekirse yapılabilecek en iyi tanım şudur sanırım: eric clapton'dan daha rock, led zeppelin'den daha blues... *
Yazının başında biraz dedikodu yapalım.. (Ne o? Dedikodu deyince gözler hemen açıldı bakıyorum da..) Deep Purple'ın Türkiye'deki hayranları, bu grubu gelmiş geçmiş en büyük grup olarak görüyorlar. (INTERNET sitelerindeki bazı forumları inceledim de..) Şimdi onları incitmek de istemem ama, Deep Purple tarihini incelerken, eleman sirkülasyonundan başım döndü. Brezilya dizisi izler gibi oldum biraz da... Grubun müzik tarzı da eleman sirkülasyonuna göre sık sık değişmiş.
Progresif rock'tan kulak patlatan heavy metal tarzına kadar değişen kariyer zıplamaları yaptılar. Hatta bir ara Guinnes rekorlar kitabına 'Dünyanın en gürültülü müzik topluluğu olarak girdiklerini de ekleyelim.
İşte kısa Deep Purple tarihçesi:
Grup gitarist Ritchie Blackmore, vokalde Rod Evans, basçı Nick Simper, klavyeci Jon Lord ve davulcu Ian Paice tarafından 1968 yılında Hertford - İngiltere'de kuruldu. Daha ilk albümleri 'Shades of Deep Purple' çıkmadan, hemen İskandinavya turnesine çıktılar.
İlk albümlerinden 'Hush' single'ı Amerikan Top 5 listesine girdiyse de, İngiltere'de pek farkedilmediler. İkinci albümleri 'The Book of Taliesyn' 1969'da geldi ve sadece Amerika'da satışa çıktı. Kendi adlarını taşıyan üçüncü albümlerinde, Jon Lord'un klazik tarzlardan etkilenmiş klavye stili odak noktası olmuş ve şarkılar daha bir yoğunluk kazanmıştı. Bu albümün çıkmasından kısa bir süre sonra Rod Evans ve Nick Simper gruptan ayrıldılar. (Bir rivayete göre, gruptan atıldılar) Bir pop grubu olam Episode Six'ten basçı Roger Glover ve şarkıcı Ian Gillan Deep Purple'a katıldı.
Grubun yeni haliyle ilk albümü 1970 tarihli 'Concerto for Group and Orchestra', rock müzikle klasik müziği kaynaştırma arayışındaydı. Kraliyet Filarmoni Orkestrası eşliğinde kayıt yapmak istemişler ama bu teklif reddedilmişti. Bunun üzerine Ritchie Blackmore inisiyatifi ele aldı Gillan'ın güçlü vokalinden yararlanarak, gitar ağırlıklı bir yaklaşım denedi. Bu değişiklik işe yaradı ve 1970'ler boyunca Deep Purple en yaratıcı ve ticari açıdan en başarılı devrini yaşadı. Bu albüm İngiltere'de bir milyondan fazla sattı
1971 tarihli Fireball albümü ve bu albümden çıkan 'Strange Kind of Woman' o kadar başarılı oldu ki, bir sonraki albümlerini Montrö'deki (İsviçre) Casino müzikholünde kaydetmeyi planladılar. Ama bu planlar suya düştü çünkü bu mekan Frank Zappa'nın gösterisi sırasında yandı. Bu olay da, Deep Purple'a 'Smoke on the Water' şarkısını yazmak için ilham verdi. Bu şarkı sonradan Deep Purple'ın en uzun süre listelerde kalan ve en başarılı çalışması oldu.
1973 tarihli 'Who Do We Think We Are' (Kim olduğumuzu sanıyoruz?) ve bu albümden çıkan 'Woman from Tokyo' grubun başarısını iyice perçinledi. Ama dikkat: İngiliz rock gruplarında bir Japon kadın sözkonusu olunca işler karışır. (Bakınız Yoko Ono ve the Beatles) Zaten biz kim olduğumuzu sanıyoruz ki? Bu albümden sonra Ritchie Blackmore ile Ian Gillan arasında anlaşmazlık ortaya çıktı Gillan ve Glover gruptan ayrıldılar. Vokalist David Coverdale ve basçı vokalist Glenn Hughes gruba katıldıklarında takvimler 1974'ü gösteriyordu.
Grup bu haliyle 1974'te Stormbringer albümünü yaptı. Şimdi dikkat: Bu yazıda inceleyeceğimiz 'Soldier of Fortune' bu albümde yer alır ve Blackmore-Coverdale ortak yapımıdır. Bunda ne mi var? Söz konusu albüm çıktıktan hemen sonra Blackmore gruptan ayrılıp Rainbow grubunu kurdu. Blackmore ve Coverdale sadece bir albümde bir araya gelmiş oldular.
1976'da Coverdale'in Whitesnake grubunu kurmak için Deep Purple'dan ayrılmasıyla da, Deep Purple resmen dağıldı. (Ritchie Blackmore'un yerine aldıkları Tommy Bolin, aynı yılın sonlarına doğru aşırı dozda uyuşturucudan öldü)
1984'te grubun ilk kurucuları Blackmore, Gillan, Lord, Glover ve Paice tekrar bir araya gelip 'Perfect Strangers' albümünü yaptılar. Bunu üç yıl sonra 'The House of Blue Light' izledi. Ama eski kavgaların tekrar su yüzüne çıkmasıyla, Ian Gillan 1989'un ortalarında gene gruptan ayrıldı. (Düşünsenize, 'tekrar ekibi toparlıyoruz, tıpkı eski günlerdeki gibi...' diyorlar.. Hakikaten ekibi toparlıyorlar. Sonra gene kavgalar çıkıyor. 'Ben sana o zaman da demiştim. Sen hakikaten uslanmayacaksın be arkadaş! ' gibi cümleler de sarfedilmiş midir acaba?)
1990'da 'Slaves and Masters' albümünü yaptılar. Muhtemelen paraya sıkışan Gillan gruba tekrar geri dönünce de 'The Battle Rages on' (Savaş Kızışıyor) albümünü çıkardılar. Ama bu albümün turnesinin orta yerinde bu sefer de Blackmore 'Madem savaş kızıştı..Ben gidiyorum arkadaş..' diyerek grubu bıraktı.
1994'te Steve Morse'un katılımıyla grup tekrar stüdyoya döndü ve 1996'da 'Purpendicular' ve 1998'de 'Abandon' albümlerini yaptı. (Sanki geride kalanlara 'Hadi artık siz de terkedin..' der gibi bir isim, değil mi?)
Biz gelelim şarkımıza....
Bu şarkının söz ve müziğini, eleman sirkülasyonu sırasında sadece bir albümlük bir süre için bir araya gelen Ritchie Blackmore ve David Coverdale birlikte yaptılar. (Bu şarkının yer aldığı 1974 tarihli 'Stormbringer' Coverdale'in Deep Purple'le ilk albümüydü ve bu albümden sonra Blackmore gruptan ayrıldı. 1984'te grup tekrar bir araya geldiğinde Blackmore vardı ama Coverdale artık yoktu.)
Oralarda buralarda sürtüp serseri bir hayat yaşayan kahramanımız (mesela onu, konser ve turnelerde ömür tüketen bir rock şarkıcısı gibi düşünün) aklıbaşında bir kızla birlikte kuracağı sakin ve huzurlu bir hayatı düşlemiştir. Hatta bu konuda o kıza (diyelim ki onu da konserlerden birinde tanıştığı taşralı saf ve masum bir kız olarak düşünün) ne hikayeler anlatmıştır.
Tabii bütün bu hikayeleri, o akşam o kızla birlikte olmak için uydurmuş da olabilir. Aslında ta başından hiç niyeti yoktu yani böyle işlere...
Fesatlık etmeyelim.. Belki de öyle bir kız yoktur. Kahramanımız, kafasında yarattığı sanal bir kızla, ilerde bir gün sakin bir hayat kurmayı düşlemiş de olabilir.
Fakat heyhat, kahramanımız anlamıştır ki, huzurlu ama sıradan bir hayatın adamı olamayacaktır! O, her zaman oraya buraya koşturan bir ganimet avcısı olarak kalacaktır. Giderek yaşlandığını bilmesine rağmen durum böyledir... Yapacak bir şey yoktur.Tabii kızla beraber olduğu gecenin sabahında, kıza ayak atıyor da olabilir: 'N'ayır! N'olamaz küçüğüm.. Ben serserinin biriyim.. Ben sana uymam.. Zaten sen de benimle yapamazsın... Hem ben artık gitmeliyim...'
Kız bu ayakları yemiş midir? Yoksa 'Alçak adam! Beni iğfal ettin... Şimdi Jonathan abime haber vereyim de seni bir güzel benzetsin! ' demiş olabilir mi? Jonathan abisi gelip (meğer bu da tutucu bir İrlandalıymış, senaryoya bak!) Ritchie veya David'i dövmüş müdür? Bunları bilemiyoruz.
I have often told you stories About the way I lived the life of a drifter Waiting for the day When I'd take your hand And sing you songs Then maybe you would say Come lay with me love me And I would surely stay
Sana sık sık hikayeler anlattım Bir serserinin hayatını nasıl yaşadığıma dair Elini tutup sana şarkılar söyleyeceğim günü bekleyerek Sonra belki bana 'Gel yanıma uzan ve beni sev' diyecektin Ve ben tabii ki (yanında) kalacaktım
But I feel I'm growing older And the songs that I have sung Echo in the distance Like the sound Of a windmill goin' 'round I guess I'll always be A soldier of fortune
Ama giderek yaşlandığımı hissediyorum Ve söylediğim şarkılar Uzaklarda yankılanıyor Tıpkı dönüp duran Bir yeldeğirmeninin sesi gibi Sanırım ben hep Bir ganimet avcısı olarak kalacağım
Many times I've been a traveller I looked for something new In days of old When nights were cold I wandered without you But those days I thougt my eyes Had seen you standing near Though blindness is confusing It shows that you're not here
Çok zamanlar bir yolcu oldum Yeni bir şeyler aradım Eskinin günlerinde Soğuk gecelerde Sensiz dolandım durdum Ama o günlerde Gözlerimin seni yanımda dururken gördüğünü düşündüm Körlük kafa karıştırsa da Senin orada olmadığını gösteriyor (sonuçta)
Now I feel I'm growing older And the songs that I have sung Echo in the distance Like the sound Of a windmill goin' 'round I guess I'll always be A soldier of fortune
Artık giderek yaşlandığımı hissediyorum Ve söylediğim şarkılar Uzaklarda yankılanıyor Tıpkı dönüp duran Bir yeldeğirmeninin sesi gibi Sanırım ben hep Bir ganimet avcısı olarak kalacağım
Yes, I can hear the sound Of a windmill goin' 'round I guess I'll always be A soldier of fortune
Evet duyabiliyorum Dönüp duran bir yeldeğirmeninin sesini Sanırım ben hep Bir ganimet avcısı olacağım
Dünya üzerine gönderilmiş 5 adet peygamber insanlara seslerini daha iyi duyurabilmek amacıyla, 'Deep Purple' adını verdikleri bu grupla müzik yapmaya başladılar.
Öyle anlar vardır ki müzik sözlerden daha güçlü, daha bir iktidar sahibi olur. Biz sizin kalbinizdekileri görüyoruz müziğinizde. İşte siz bu denli kutsalsınız.
'Smoke on the water' diyerek olaya jawslama giriş yapıyor, ve bu grubun bir efsane olduğunu anımsatmak istiyorum sizlere sayın meclis üyeleri. Bir sonraki seçimlerde; İan Gillan'ı, bizzat adaylığını koyması için ikna edeceğim.
deep purple istanbula geldiğinde gidebilme şansım oldu çok güzeldi. ancak konserin güzelliğinden çok, abimin 'bana niye haber vermedin ben de gelmeyi çok isterdim bir kez daha' demesi aklımdan hiç gitmiyor. bu yüzden yeniden türkiyeye gelmelerini çok istiyorum. :)
insanların 'nasıl müzik yapıyorlar' sorusu karşısında boş boş bakmama neden olan grup. karşıdaki linkin park eşliğinde kafa sallayıp evanescence hakkında nutuklar atarken nasıl rock denebilir ki? illa bir ad koymak gerekirse yapılabilecek en iyi tanım şudur sanırım: eric clapton'dan daha rock, led zeppelin'den daha blues... *
Gelmis gecmis en harika rock grubu.. fazla lafa gerek yok........
DEEP PURPLE - SOLDIER OF FORTUNE
Yazının başında biraz dedikodu yapalım.. (Ne o? Dedikodu deyince gözler hemen açıldı bakıyorum da..) Deep Purple'ın Türkiye'deki hayranları, bu grubu gelmiş geçmiş en büyük grup olarak görüyorlar. (INTERNET sitelerindeki bazı forumları inceledim de..) Şimdi onları incitmek de istemem ama, Deep Purple tarihini incelerken, eleman sirkülasyonundan başım döndü. Brezilya dizisi izler gibi oldum biraz da... Grubun müzik tarzı da eleman sirkülasyonuna göre sık sık değişmiş.
Progresif rock'tan kulak patlatan heavy metal tarzına kadar değişen kariyer zıplamaları yaptılar. Hatta bir ara Guinnes rekorlar kitabına 'Dünyanın en gürültülü müzik topluluğu olarak girdiklerini de ekleyelim.
İşte kısa Deep Purple tarihçesi:
Grup gitarist Ritchie Blackmore, vokalde Rod Evans, basçı Nick Simper, klavyeci Jon Lord ve davulcu Ian Paice tarafından 1968 yılında Hertford - İngiltere'de kuruldu. Daha ilk albümleri 'Shades of Deep Purple' çıkmadan, hemen İskandinavya turnesine çıktılar.
İlk albümlerinden 'Hush' single'ı Amerikan Top 5 listesine girdiyse de, İngiltere'de pek farkedilmediler. İkinci albümleri 'The Book of Taliesyn' 1969'da geldi ve sadece Amerika'da satışa çıktı. Kendi adlarını taşıyan üçüncü albümlerinde, Jon Lord'un klazik tarzlardan etkilenmiş klavye stili odak noktası olmuş ve şarkılar daha bir yoğunluk kazanmıştı. Bu albümün çıkmasından kısa bir süre sonra Rod Evans ve Nick Simper gruptan ayrıldılar. (Bir rivayete göre, gruptan atıldılar) Bir pop grubu olam Episode Six'ten basçı Roger Glover ve şarkıcı Ian Gillan Deep Purple'a katıldı.
Grubun yeni haliyle ilk albümü 1970 tarihli 'Concerto for Group and Orchestra', rock müzikle klasik müziği kaynaştırma arayışındaydı. Kraliyet Filarmoni Orkestrası eşliğinde kayıt yapmak istemişler ama bu teklif reddedilmişti. Bunun üzerine Ritchie Blackmore inisiyatifi ele aldı Gillan'ın güçlü vokalinden yararlanarak, gitar ağırlıklı bir yaklaşım denedi. Bu değişiklik işe yaradı ve 1970'ler boyunca Deep Purple en yaratıcı ve ticari açıdan en başarılı devrini yaşadı. Bu albüm İngiltere'de bir milyondan fazla sattı
1971 tarihli Fireball albümü ve bu albümden çıkan 'Strange Kind of Woman' o kadar başarılı oldu ki, bir sonraki albümlerini Montrö'deki (İsviçre) Casino müzikholünde kaydetmeyi planladılar. Ama bu planlar suya düştü çünkü bu mekan Frank Zappa'nın gösterisi sırasında yandı. Bu olay da, Deep Purple'a 'Smoke on the Water' şarkısını yazmak için ilham verdi. Bu şarkı sonradan Deep Purple'ın en uzun süre listelerde kalan ve en başarılı çalışması oldu.
1973 tarihli 'Who Do We Think We Are' (Kim olduğumuzu sanıyoruz?) ve bu albümden çıkan 'Woman from Tokyo' grubun başarısını iyice perçinledi. Ama dikkat: İngiliz rock gruplarında bir Japon kadın sözkonusu olunca işler karışır. (Bakınız Yoko Ono ve the Beatles) Zaten biz kim olduğumuzu sanıyoruz ki? Bu albümden sonra Ritchie Blackmore ile Ian Gillan arasında anlaşmazlık ortaya çıktı Gillan ve Glover gruptan ayrıldılar. Vokalist David Coverdale ve basçı vokalist Glenn Hughes gruba katıldıklarında takvimler 1974'ü gösteriyordu.
Grup bu haliyle 1974'te Stormbringer albümünü yaptı. Şimdi dikkat: Bu yazıda inceleyeceğimiz 'Soldier of Fortune' bu albümde yer alır ve Blackmore-Coverdale ortak yapımıdır. Bunda ne mi var?
Söz konusu albüm çıktıktan hemen sonra Blackmore gruptan ayrılıp Rainbow grubunu kurdu. Blackmore ve Coverdale sadece bir albümde bir araya gelmiş oldular.
1976'da Coverdale'in Whitesnake grubunu kurmak için Deep Purple'dan ayrılmasıyla da, Deep Purple resmen dağıldı. (Ritchie Blackmore'un yerine aldıkları Tommy Bolin, aynı yılın sonlarına doğru aşırı dozda uyuşturucudan öldü)
1984'te grubun ilk kurucuları Blackmore, Gillan, Lord, Glover ve Paice tekrar bir araya gelip 'Perfect Strangers' albümünü yaptılar. Bunu üç yıl sonra 'The House of Blue Light' izledi. Ama eski kavgaların tekrar su yüzüne çıkmasıyla, Ian Gillan 1989'un ortalarında gene gruptan ayrıldı. (Düşünsenize, 'tekrar ekibi toparlıyoruz, tıpkı eski günlerdeki gibi...' diyorlar.. Hakikaten ekibi toparlıyorlar. Sonra gene kavgalar çıkıyor. 'Ben sana o zaman da demiştim. Sen hakikaten uslanmayacaksın be arkadaş! ' gibi cümleler de sarfedilmiş midir acaba?)
1990'da 'Slaves and Masters' albümünü yaptılar. Muhtemelen paraya sıkışan Gillan gruba tekrar geri dönünce de 'The Battle Rages on' (Savaş Kızışıyor) albümünü çıkardılar. Ama bu albümün turnesinin orta yerinde bu sefer de Blackmore 'Madem savaş kızıştı..Ben gidiyorum arkadaş..' diyerek grubu bıraktı.
1994'te Steve Morse'un katılımıyla grup tekrar stüdyoya döndü ve 1996'da 'Purpendicular' ve 1998'de 'Abandon' albümlerini yaptı. (Sanki geride kalanlara 'Hadi artık siz de terkedin..' der gibi bir isim, değil mi?)
Biz gelelim şarkımıza....
Bu şarkının söz ve müziğini, eleman sirkülasyonu sırasında sadece bir albümlük bir süre için bir araya gelen Ritchie Blackmore ve David Coverdale birlikte yaptılar. (Bu şarkının yer aldığı 1974 tarihli 'Stormbringer' Coverdale'in Deep Purple'le ilk albümüydü ve bu albümden sonra Blackmore gruptan ayrıldı. 1984'te grup tekrar bir araya geldiğinde Blackmore vardı ama Coverdale artık yoktu.)
Oralarda buralarda sürtüp serseri bir hayat yaşayan kahramanımız (mesela onu, konser ve turnelerde ömür tüketen bir rock şarkıcısı gibi düşünün) aklıbaşında bir kızla birlikte kuracağı sakin ve huzurlu bir hayatı düşlemiştir. Hatta bu konuda o kıza (diyelim ki onu da konserlerden birinde tanıştığı taşralı saf ve masum bir kız olarak düşünün) ne hikayeler anlatmıştır.
Tabii bütün bu hikayeleri, o akşam o kızla birlikte olmak için uydurmuş da olabilir. Aslında ta başından hiç niyeti yoktu yani böyle işlere...
Fesatlık etmeyelim.. Belki de öyle bir kız yoktur. Kahramanımız, kafasında yarattığı sanal bir kızla, ilerde bir gün sakin bir hayat kurmayı düşlemiş de olabilir.
Fakat heyhat, kahramanımız anlamıştır ki, huzurlu ama sıradan bir hayatın adamı olamayacaktır! O, her zaman oraya buraya koşturan bir ganimet avcısı olarak kalacaktır. Giderek yaşlandığını bilmesine rağmen durum böyledir... Yapacak bir şey yoktur.Tabii kızla beraber olduğu gecenin sabahında, kıza ayak atıyor da olabilir: 'N'ayır! N'olamaz küçüğüm.. Ben serserinin biriyim.. Ben sana uymam.. Zaten sen de benimle yapamazsın... Hem ben artık gitmeliyim...'
Kız bu ayakları yemiş midir? Yoksa 'Alçak adam! Beni iğfal ettin... Şimdi Jonathan abime haber vereyim de seni bir güzel benzetsin! ' demiş olabilir mi? Jonathan abisi gelip (meğer bu da tutucu bir İrlandalıymış, senaryoya bak!) Ritchie veya David'i dövmüş müdür? Bunları bilemiyoruz.
SOLDIER OF FORTUNE
I have often told you stories
About the way
I lived the life of a drifter
Waiting for the day
When I'd take your hand
And sing you songs
Then maybe you would say
Come lay with me love me
And I would surely stay
Sana sık sık hikayeler anlattım
Bir serserinin hayatını nasıl yaşadığıma dair
Elini tutup sana şarkılar söyleyeceğim günü bekleyerek
Sonra belki bana
'Gel yanıma uzan ve beni sev' diyecektin
Ve ben tabii ki (yanında) kalacaktım
But I feel I'm growing older
And the songs that I have sung
Echo in the distance
Like the sound
Of a windmill goin' 'round
I guess I'll always be
A soldier of fortune
Ama giderek yaşlandığımı hissediyorum
Ve söylediğim şarkılar
Uzaklarda yankılanıyor
Tıpkı dönüp duran
Bir yeldeğirmeninin sesi gibi
Sanırım ben hep
Bir ganimet avcısı olarak kalacağım
Many times I've been a traveller
I looked for something new
In days of old
When nights were cold
I wandered without you
But those days I thougt my eyes
Had seen you standing near
Though blindness is confusing
It shows that you're not here
Çok zamanlar bir yolcu oldum
Yeni bir şeyler aradım
Eskinin günlerinde
Soğuk gecelerde
Sensiz dolandım durdum
Ama o günlerde
Gözlerimin seni yanımda dururken gördüğünü düşündüm
Körlük kafa karıştırsa da
Senin orada olmadığını gösteriyor (sonuçta)
Now I feel I'm growing older
And the songs that I have sung
Echo in the distance
Like the sound
Of a windmill goin' 'round
I guess I'll always be
A soldier of fortune
Artık giderek yaşlandığımı hissediyorum
Ve söylediğim şarkılar
Uzaklarda yankılanıyor
Tıpkı dönüp duran
Bir yeldeğirmeninin sesi gibi
Sanırım ben hep
Bir ganimet avcısı olarak kalacağım
Yes, I can hear the sound
Of a windmill goin' 'round
I guess I'll always be
A soldier of fortune
Evet duyabiliyorum
Dönüp duran bir yeldeğirmeninin sesini
Sanırım ben hep
Bir ganimet avcısı olacağım
Dünya üzerine gönderilmiş 5 adet peygamber insanlara seslerini daha iyi duyurabilmek amacıyla, 'Deep Purple' adını verdikleri bu grupla müzik yapmaya başladılar.
Öyle anlar vardır ki müzik sözlerden daha güçlü, daha bir iktidar sahibi olur. Biz sizin kalbinizdekileri görüyoruz müziğinizde. İşte siz bu denli kutsalsınız.
'Smoke on the water' diyerek olaya jawslama giriş yapıyor, ve bu grubun bir efsane olduğunu anımsatmak istiyorum sizlere sayın meclis üyeleri. Bir sonraki seçimlerde; İan Gillan'ı, bizzat adaylığını koyması için ikna edeceğim.
smoke on the water....
soldier of fortune tabiiki.......
deep purple istanbula geldiğinde gidebilme şansım oldu çok güzeldi. ancak konserin güzelliğinden çok, abimin 'bana niye haber vermedin ben de gelmeyi çok isterdim bir kez daha' demesi aklımdan hiç gitmiyor. bu yüzden yeniden türkiyeye gelmelerini çok istiyorum. :)
Sometimes I Feel Like Screaming sarkisinin da yaraticilaridir.
soldier of fortune...
Child In Time
Smoke On The Water (Müslüm'den sonra Pavarotti de tarzı dışına çıkmaya heveslenmiş o da bunu söyleyecekmiş)
Sonra Richie Blackmore, Ian Gillian
RainBow
WhiteSnake?