sanatcı bir aileden gelen mükemmel bir yorumcu vsöz yazarı. kalın sesiyla içimi titretiyo. ANKARADA BARAKA BAR war orada bir gurup war çocuğun sesi cem karacaya benziyo. çok sewerek dinliyorum
bindik bi alamete gideyoz kıyamete ... eskiden adam gibi oturur meze yerdik şimdi meze yer gibi oturup adam yiyoz garı.. e o zaman siz buna müstehaksınız leeeynn
barış manço öldükten sonra; cem karaca,erkin koray ve cahit berkay barış manco anısına cnnturk te düzenlenen bir programlara katılmışlardı ki... söz rock müzik ve rock müzik seslendirenlerden açılınca o zamanlar yeni üne kavuşan murat kekilli mevzu bahis olunca cem karaca sinirden söyleyecek birşey bulamayıp; ''yerden yetme popcular bu alemden gitsin'' diye bir cümle kurduydu ki hakkaten çok sinirli oldugunu anlamıştım bu saçma cümlenin ardından. pek bir değerlidir muhterem gözümde.şarkılarını,sözlerini,herşeyini ayrı bir severim.rahmet yagsın topragına
Selda Bağcan gibi 80'de Türk vatandaşlığından çıkarılan pek çok şarkıcının 88'de geri dönmesiyle birlikte neden dejenere saldırgan alaycı şarkılar yaptığını şimdi anlıyorum...
İyi de 3 - 5 kişinin bunları döneklikle suçlamasının toplumla alakası neydi de en sonunda 'seviyorduk' dedirttiler.. Herhalde karakterlerindeki zayıflıktan dolayı olmalı...
Turkiyenin Beatles larindandi,malesef 12 milyonluk Istanbulda cenazesine cok az sayida kisi katildi.Simdi pop muzigi dinleyen genclerin o muziklerin nerelerden baslayip nerelere geldigini bilemezler tabi veya niye yozlastigini.Acaba duyarsizliktan mi yoksa turk muzigi gecmisine onem vermemelerinden dolayi mi? Ne diyim? ? bende senin gibi bu felegin tekerine hemde bu onumdeki comagi sokim CEM baba. RAHAT UYU , AMA MELODILER YATTIGIN YERDE HIC SUSMASIN.
barış akarsu yeni cem karaca diolar.bence onun yerini kimse alamaz.tamam ıslak ıslak'ı çok güzel söyledi ama yok onun yerini alcal yok bunun alcak demeyiniz....seni rahmetle anıyoruz cem karaca...
Mükemmel bir yorumcuydu,Türkiye Rock ının babası..Yerine Kıraç ı bıraktı..İkisi de dobra insanlar ve sanatları uç noktada..Sesleri hint kumaşı kadar bulunmaz,paha biçilmez...Çok seviyorum..Allah rahmet etsin...
5 Nisan 1945 yılında Istanbul'da doğdu. Tiyatro sanatçıları Toto- Mehmet Karaca'nın tek çocuğu olarak kulislerde büyüdü. 5 yaşında annesi ve teyzesinin etkisiyle şarkı söylemeye başladı. Cem Karaca’nın sesini ilk keşfeden annesi Toto Karaca oldu.
Robert ve Kültür Koleji’nde öğrenim gördü. Müzik hayatına amatör olarak 'Dinamikler' ve 'Jaguarlar' adlı müzik gruplarında başladı, profesyonel olarak 1967 yılında Mehmet Soyarslan, Tümay Yalçınkaya, Timur Fildişi ve Ahmet Tuzcuoğlu ile birlikte 'Apaşlar' grubunu kurdu. Aynı yıl Apaşlar, Altın Mikrofon Yarışması’nda, sözlerin Erzurumlu Emrah'a ait olduğu ve Cem Karaca’nın müziklediği 'Emrah' adlı besteyle ikinciliği kazandı. Apaşlar, daha önceki tutkuları olan batı beat müziği ile yeni tutkuları doğu müziğini sentezleyip Anadolu- beat tarzında çalışmalara girişti. “Emrah”la elde edilen büyük başarı, Resimdeki Gözyaşları ve Bu Son Olsun gibi hit’lerle devam etti.
Cem Karaca, 1969 yılında Apaşlar’dan ayrılarak Seyhan Karabay'la birlikte “Cem Karaca- Kardaşlar” topluluğunu kurdu. Cem Karaca- Kardaşlar, yayınladıkları ilk 45'likleri “Dadaloğlu” ile listelerde iyi bir sıraya yerleşti. 1972'de bu gruptan ayrıldı ve Moğollar'a geçti. Namus Belası, Gel Gel, Obur Dünya gibi hit parçalarla büyük başarılara imza attı. Cahit Berkay'ın Moğollar'a uluslararası bir kimlik kazandırmak için Fransa'ya gitmesiyle, Cem Taner Öngür'le birlikte gruptan ayrılarak “Cem Karaca- Dervişan”ı kurdu. Progressive rock yapan bu grubun kilit isimleri ise Cem Karaca ve Uğur Dikmen'di.
Cem Karaca, toplama olmayan ilk LP’si “Yoksulluk Kader Olamaz”I Dervişan ile birlikte çıkardı. Dervişan'ın dağılmasından sonra ise Cem Karaca 70'lerdeki son grubu olan “Edirdahan”ı kurdu. “Cem Karaca- Edirhan”ın yaptığı “Safinaz” isimli Long Play (LP) , Barış Manço’nun 1975 yılında çıkardığı “2023” ile birlikte Türkiye'nin sayılı senfonik rock albümleri arasında yer aldı. 1979 yılında Almanya'ya gitti ve 12 Eylül 1980 sonrası Türk vatandaşlığından çıkartıldı. Yaklaşık 8,5 yıl Almanya'da yaşadıktan sonra 27 Haziran 1987 akşamı Türkiye'ye geri döndü ve yeniden Türk vatandaşlığına alındı. Bu dönemde eski arkadaşları tarafnından döneklikle suçlanan Karaca, bu suçlamalara kulak asmadan, yeni dünya görüşünü ortayan koyan eserler yapmaya başladı. Özellikle din konusunda değişen görüşleri çok tartışılmış, Fethullah Gülen'le çekilmiş fotoğrafından dolayı da eleştirilmişti.
Sanatçı Cem Karaca, solunum ve kalp yetmezliği nedeniyle 8 Şubat 2004 günü 59 yaşında hayatını kaybetti. Karaca, Üsküdar Seyit Ahmet Yesevi Camii’nde kılınan namazın ardından Karaca Ahmet Mezarlığı’nda toprağa verildi.
barış mançonun farkında olmayan yok gibidir.harika bir insan harika bir müzisyendir.peki bu farkındalık neden cem karaca için geçerli değildir? barış manço kendi müziğinden ödün vermiştir.kitlelere sesini duyuracak bir çok alana el atmıştır ve müzik tarzıda böyle bir değişime girmiştir.barış manço ve cem karacanın son kasetlerine baktığımzda görürüz ki; barış abi kitleleri peşinden sürükleyen ses ve yorumunu bir kenara bırakıp işi rölantiye almıştır.yaptığı müsadenizle çocuklar kasedinde bu yozlaşma başladı,mançoljide tepe yapmıştır.cem karaca nın son iki kasedine bakalım nerde kalmıştık ve bindik bir alamete.kalite aynı kalite,yorum eskisi gibi mükemmel,şarkı içerisine adeta sizde giriyorsunuz.alın size herkes gibisin,ıslak ıslak,nöbetçinin türküsü,sende başını alıp gitme,kerkük zindanı,Allah yar,şah mat mı padişah mı,yolumuz gurbete düştü.bunlar sadece son iki kasedinden.
gelmiş geçmiş en iyi anadolu/türkçe rock müzisyeni... vefanın 'v' si bile gösterilmedi vefatı ardından.sibel şekilli mi istersin,armağan sallayan mı istersin,moktanstar mı istersin al sana sürüyle...yaz gugula çıksın önüne binlerce site,görüntü,ses kaydı,nedir bölümünde onlarca yorum...bir de cem karaca yaz bakalım ne göreceksin? adam gibi hazırlanmış birşey bulamadım.beş senedir ararım hala yok.yok.yok.
Cem Karaca'nın tekbir sesleriyle uğurlanışıyla aynı soru gündeme geldi: Dünün rockçıları bugün dine mi dönüyor?
Tanrı sahnede!
Onları materyalizmin devrim marşlarıyla tanımıştık.Cem Karaca tekbirlerle gömülmek istedi.Timur Selçuk, 'Ben namazını kılan bir sosyalistim' dedi. Mahzar Alanson 'Yandım Yandım'ı Hz. Muhammed için yazdığını söyledi.Ne oluyor? Popçular mı dindarlaşıyor? Yoksa din mi popülerleşiyor?
Yıllar önce bir mizah dergisinde bir karikatür vardı: 'Ateizm konferansı'nda konuşacak hatip, kuliste diz çökmüş dua ediyor: 'Tanrım, bağışla ne olur? Bir kere girmiş bulunduk bu yola...' Türkiye'de adı Marksist sol çizgiyle özdeşleşmiş kimi müzisyenlerin çekmecelerinden kutsal kitaplar çıkması, akla bu karikatürü getiriyor. Acaba ateist hareketlerin starları, devrim marşları söyledikleri dönemde de sahne almadan kuliste dua ediyorlar mıydı? Yoksa 'beklenen devrim'in bir türlü gelmemesi mi onları uhrevi bir dünyanın kollarına çekti? Geçici bir moda mı bu? Yoksa ideolojinin boşluğunu inanç mı doldurdu?
Alkışlar ve tekbirler
Cem Karaca'nın ölümünün ardından Zaman gazetesinde Fetullah Gülen'in bir veda ilanı yayınlandı. Bu, 'Hocaefendi'nin daha önce bir şiirini seslendiren sanatçıya vefa örneği olarak yorumlandı. Karaca, 'son fotoğraf'ında babasının mezarı başında dua ediyordu. Kendisi de vasiyeti üzerine Abdülbaki Gölpınarlı'nın cenazesinin kaldırıldığı camiden, alkışlar yerine tekbirlerle uğurlandı ve başucunda dua ettiği babasının yanına gömüldü. Bütün bunlar, onu 'devrimin şanlı yolunda, ilerleyen halklar' için söylediği 1 Mayıs marşıyla anımsayan kimi hayranları için şaşırtıcı oldu. Ne olmuştu da, 'devrimci Cem', alkıştan sıkılmış ve son yolculuğuna tekbirlerin eşlik etmesini istemişti? Cem Karaca'nın soyağacını ve biyografisini inceleyenler bu soruya tekil yanıtlar bulabilirler. Ancak işin, onu aşan bir yanı var. Çünkü Karaca, cebinde tespih bulunan ilk 'solcu müzisyen' değil; son olmayacağı da kesin... Ondan 5 yıl önce, yine meydanlarda işçi sınıfının 1 Mayıs marşını seslendirmesiyle tanıdığımız bir başka müzisyen Timur Selçuk, Nebil Özgentürk'e şöyle diyordu: 'Namazını kılan bir sosyalistim ben... Daha iyi bir yöntem gelirse bir dakika sosyalizmle kalmam, yeni yönteme geçerim. Ama esas gönül pınarım, kaynağım o başucu kitabımdır. Ondan (Kuran'dan) son nefesime kadar vazgeçmem. Başucu kitabımla sosyalist ahlâkın çok uyuştuğuna inanıyorum. Çünkü orada insandan, emekten yana bir şeyler var. Ama Marksist miyim? Hayır. Çünkü ben Allah'ı inkâr edemem. İşçi sınıfı diktatörlüğünü kabul edemem. Sosyalizmin altından çok sular aktı. İbadeti reddeden bir Marksizmi ben de reddediyorum.' Selçuk, eskiden beri bu görüşte olduğunu söylüyordu, ancak 1970'lerdeki dinleyicileri onun marşlarıyla coşup işçi sınıfı diktatörlüğü için sloganlar atarken, sahnedeki adamın konserden sonra namaza gittiğini bilmiyorlardı. O, bunun nedenini şöyle açıklıyordu: 'Bize 'İbadet, Allah'la kul arasındadır' diye öğretildi. Ayetlerde de 'İbadetini yüksek sesle yapma, bunları gösteriş için kullanma' dendi bize... Babamız da bunları söyledi. Ama ne zaman '90'lara geldik, ne zaman ki bir takım insanlar o eşsiz başucu kitabını oya tahvil etmek için bunun bezirganlığını yapmaya başladılar, 'Babacığım, kusura bakma, ben artık konuşuyorum' dedim: 'Ben de ibadetimi yapıyorum arkadaş, senden daha da dindarım. Çünkü oy istemiyorum insanlardan. Üstelik sosyalistim' Bitti.' İşte başka bir örnek... Dönemin solcularından sayılmasa da dindar bir görüntü de arzetmeyen Mazhar Alanson, NTV'de Gani Müjde'nin programında, sevdalıların birbirlerine söyledikleri son 'hit'i Yandım Yardım için şöyle diyordu: 'Yandım Yandım'ı Hz. Muhammed için yazdım. Mekke'de, Kâbe'ye ilk gittiğim gün, o şarkının 'yandım yandım' sözü çıktı. Mekke'deki ikinci günümde ise '...ki ne yandım' kısmını ekledim. Daha sonra yazılan 'Bana yeniden şarkılar söyleten kadın' mısrası ise hayali bir sevgiliye ithaf edildi. Herkes bu şarkıyı bir kadın için yazdığımı sanıyor, ama öyle değil. Böyle garip bir adamdan bunu beklemezsiniz.' Sufi'nin yazarı Mazhar da 'Sevdadan geçme faslında'ydı artık, 'Mevla'yı bulma yollarında...'
Cat Stevens'tan Cohen'e Bu, bize özgü bir akım değil... Son 30 yılda Batı müzisyenleri arasında sıkça rastlanan bir durum... En tanıdık örneği, Cat Stevens... Uyuşturucuyla dibe vurduğu 27 yaşında Kuran'la tanışıp Müslümanlığı seçen ve Yusuf İslam adıyla kendini İslam'ın emrine veren pop yıldızı... Bir başka örnek, 'Acımız arttıkça daha çok Tanrı'ya ihtiyaç duyuyoruz' deyip maneviyat tahkimi için Hindistan yollarına düşen Beatles... Ve 70'lerde girdiği derin buhranı atlatmak için Zen'e sığınan ve sonunda Guru'sunun peşine düşerek 5 yıl boyunca Güney Kaliforniya'daki bir dağda, yaşlı hocasının aşçısı olarak tapınağa kapanan Leonard Cohen... Peki ne oluyor? Popun starları mı dindarlaşıyor? Yoksa din mi popülerleşiyor? Papa'nın huzurunda ters dönerek break dansı yapan popçular mı ibadete yöneldi, yoksa çağın ihtiyaçları doğrultusunda donuk kilise korolarını birer rock ayini haline çeviren papazlar mı moderniteye boyun eğdi? Paranın, şöhretin, içkinin, uyuşturucunun, seksin hükmettiği bir dünyanın hükümdarlarının secdeye gelmesini nasıl izah etmeli? Mütemadiyen altında oldukları ışık, renk ve ses alemi, aydınlatmak yerine karartıyor mu dünyalarını...? Aradıkları ışığı maneviyatta mı buluyorlar? Karşı karşıya oldukları yoğun fiziki baskı onları metafizik bir dünyaya mı itiyor? İlişkilerin yüzeysel, geçici, çıkarcı, sahte olduğu bir dünya içinde, mistik olan cazibe mi kazanıyor? Yoğun ilginin getirdiği bir anlam kaybı, anlam arayışını mı getiriyor beraberinde..? Sahnede kazanılan yarı-Tanrısal konum, onları Tanrı'ya mı yaklaştırıyor?
Tanrı'nın dönüşü
Belki de bu soruların yanıtı, modernizmin din karşısındaki yenilgisinde saklı... Tanrı'yla zıtlaşarak bayrağını açan modernite, dindarlığı hep köylülük alameti olarak gördü ve aşağıladı. Buna karşın (ya da bu yüzden) dindarlar da modernliği ateistlikle eş gördüler ve direndiler. Ancak bu özdeşleşme ilkin Batı'da çözüldü. Ağır kimlik krizlerinin ardından 'Tanrı'nın dönüşü'ne tanık olundu. Ateizmin karargahı Sovyetler'in duvarı yıkılırken kilise ayakta kaldı. Avrupa'da kiliseye gidenlerin sayısı azalsa da, dinin etkisi çoğaldı. Zamanla aynı gelişme Türkiye'de gözlenir oldu. Daha önceleri 'Tanrıtanımaz' olmasalar da 'din-dışı' bir hayat süren modern kesimler, Ramazan'da iftar sofralarında buluşmaya başladılar. Modernizm vaatlerini tutamayıp yoruldukça, din, biçare yüreklere yeniden yerleşti. Bu eğilimin öncüleri de 'toplumun sinir uçları' kabul edilen duyarlı sanatçılar oldu. Maneviyata en sıkı sarılanlar, maddiyata en çok dokunanlar arasından çıktı. Sol bir maziden İslam'a evrilen İsmet Özel de bir şiirinde 'Küfre yaklaştıkça inancım arttı' demiyor muydu?
ençok sewdiyim parçası resimdeki göz yaşları.
sanatcı bir aileden gelen mükemmel bir yorumcu vsöz yazarı. kalın sesiyla içimi titretiyo. ANKARADA BARAKA BAR war orada bir gurup war çocuğun sesi cem karacaya benziyo. çok sewerek dinliyorum
bindik bi alamete
gideyoz kıyamete
...
eskiden adam gibi oturur meze yerdik
şimdi meze yer gibi oturup adam yiyoz garı..
e o zaman siz buna müstehaksınız leeeynn
Yeter ki ıslak ıslak bakma öyle!
Güneşte demlerim senin çayını; yüreğimden süzer,öyle veririm!
Allah Rahmet eylesin.
şimdi ben ne diyim, ne desem az. çok seviyorum ama öyle böyle değil.
bi'tane zaten başka da yok. tek O.
bilenler bilir,oğlum şarkısı
-ne yalnızlık ne de yalan üzmesin seni
doğarken ağladı insan bu son olsun bu son..
-ve tabii
gecenin nemi mi düşmüş gözlerine,,,
sürerim buluttan tarlaları,
yağmurlar ekerim göğün göğsüne
güneşte demlerim senin çayını
yüreğimden süzer öyle veririm...
sanki bulutların üstünde yazılmış sözler..
ömrüüümmmmm
barış manço öldükten sonra; cem karaca,erkin koray ve cahit berkay barış manco anısına cnnturk te düzenlenen bir programlara katılmışlardı ki... söz rock müzik ve rock müzik seslendirenlerden açılınca o zamanlar yeni üne kavuşan murat kekilli mevzu bahis olunca
cem karaca sinirden söyleyecek birşey bulamayıp;
''yerden yetme popcular bu alemden gitsin''
diye bir cümle kurduydu ki hakkaten çok sinirli oldugunu anlamıştım bu saçma cümlenin ardından.
pek bir değerlidir muhterem gözümde.şarkılarını,sözlerini,herşeyini ayrı bir severim.rahmet yagsın topragına
nem alcak felek benim i ayrıca bir güzeldir
Selda Bağcan gibi 80'de Türk vatandaşlığından çıkarılan pek çok şarkıcının 88'de geri dönmesiyle birlikte neden dejenere saldırgan alaycı şarkılar yaptığını şimdi anlıyorum...
İyi de 3 - 5 kişinin bunları döneklikle suçlamasının toplumla alakası neydi de en sonunda 'seviyorduk' dedirttiler.. Herhalde karakterlerindeki zayıflıktan dolayı olmalı...
Turkiyenin Beatles larindandi,malesef 12 milyonluk Istanbulda cenazesine cok az sayida kisi katildi.Simdi pop muzigi dinleyen genclerin o muziklerin nerelerden baslayip nerelere geldigini bilemezler tabi veya niye yozlastigini.Acaba duyarsizliktan mi yoksa turk muzigi gecmisine onem vermemelerinden dolayi mi? Ne diyim? ? bende senin gibi bu felegin tekerine hemde bu onumdeki comagi sokim CEM baba.
RAHAT UYU ,
AMA MELODILER YATTIGIN YERDE HIC SUSMASIN.
barış akarsu yeni cem karaca diolar.bence onun yerini kimse alamaz.tamam ıslak ıslak'ı çok güzel söyledi ama yok onun yerini alcal yok bunun alcak demeyiniz....seni rahmetle anıyoruz cem karaca...
Cam Karocaaa! ! Raptiye rap hah haa sarimsagi sakla de yeee! ! Aman oooy! ! DAMARDANDI deyilmi? ama hic olmassa sahtekar 3 kagitci degildi yasli bogalardandi..
gidiyor, geliyor yazmadan geçip gidiyorum.dayanamıycam,içimde kalmasın..keşke seni dinlemeye gitmeseydim:(
Rock müzikte bir efsane.Allah rahmet eylesin.
sultan süleyman..
Lambaya püf deah...
bir gün belki hayattaa yeah yeah yeah....
hayat ne garip şarkısı özetlitor onu...
Mükemmel bir yorumcuydu,Türkiye Rock ının babası..Yerine Kıraç ı bıraktı..İkisi de dobra insanlar ve sanatları uç noktada..Sesleri hint kumaşı kadar bulunmaz,paha biçilmez...Çok seviyorum..Allah rahmet etsin...
O, anadolu rock'ın babası sayılır beaaa.........
5 Nisan 1945 yılında Istanbul'da doğdu. Tiyatro sanatçıları Toto- Mehmet Karaca'nın tek çocuğu olarak kulislerde büyüdü. 5 yaşında annesi ve teyzesinin etkisiyle şarkı söylemeye başladı. Cem Karaca’nın sesini ilk keşfeden annesi Toto Karaca oldu.
Robert ve Kültür Koleji’nde öğrenim gördü. Müzik hayatına amatör olarak 'Dinamikler' ve 'Jaguarlar' adlı müzik gruplarında başladı, profesyonel olarak 1967 yılında Mehmet Soyarslan, Tümay Yalçınkaya, Timur Fildişi ve Ahmet Tuzcuoğlu ile birlikte 'Apaşlar' grubunu kurdu. Aynı yıl Apaşlar, Altın Mikrofon Yarışması’nda, sözlerin Erzurumlu Emrah'a ait olduğu ve Cem Karaca’nın müziklediği 'Emrah' adlı besteyle ikinciliği kazandı. Apaşlar, daha önceki tutkuları olan batı beat müziği ile yeni tutkuları doğu müziğini sentezleyip Anadolu- beat tarzında çalışmalara girişti. “Emrah”la elde edilen büyük başarı, Resimdeki Gözyaşları ve Bu Son Olsun gibi hit’lerle devam etti.
Cem Karaca, 1969 yılında Apaşlar’dan ayrılarak Seyhan Karabay'la birlikte “Cem Karaca- Kardaşlar” topluluğunu kurdu. Cem Karaca- Kardaşlar, yayınladıkları ilk 45'likleri “Dadaloğlu” ile listelerde iyi bir sıraya yerleşti. 1972'de bu gruptan ayrıldı ve Moğollar'a geçti. Namus Belası, Gel Gel, Obur Dünya gibi hit parçalarla büyük başarılara imza attı. Cahit Berkay'ın Moğollar'a uluslararası bir kimlik kazandırmak için Fransa'ya gitmesiyle, Cem Taner Öngür'le birlikte gruptan ayrılarak “Cem Karaca- Dervişan”ı kurdu. Progressive rock yapan bu grubun kilit isimleri ise Cem Karaca ve Uğur Dikmen'di.
Cem Karaca, toplama olmayan ilk LP’si “Yoksulluk Kader Olamaz”I Dervişan ile birlikte çıkardı. Dervişan'ın dağılmasından sonra ise Cem Karaca 70'lerdeki son grubu olan “Edirdahan”ı kurdu. “Cem Karaca- Edirhan”ın yaptığı “Safinaz” isimli Long Play (LP) , Barış Manço’nun 1975 yılında çıkardığı “2023” ile birlikte Türkiye'nin sayılı senfonik rock albümleri arasında yer aldı. 1979 yılında Almanya'ya gitti ve 12 Eylül 1980 sonrası Türk vatandaşlığından çıkartıldı. Yaklaşık 8,5 yıl Almanya'da yaşadıktan sonra 27 Haziran 1987 akşamı Türkiye'ye geri döndü ve yeniden Türk vatandaşlığına alındı. Bu dönemde eski arkadaşları tarafnından döneklikle suçlanan Karaca, bu suçlamalara kulak asmadan, yeni dünya görüşünü ortayan koyan eserler yapmaya başladı. Özellikle din konusunda değişen görüşleri çok tartışılmış, Fethullah Gülen'le çekilmiş fotoğrafından dolayı da eleştirilmişti.
Sanatçı Cem Karaca, solunum ve kalp yetmezliği nedeniyle 8 Şubat 2004 günü 59 yaşında hayatını kaybetti. Karaca, Üsküdar Seyit Ahmet Yesevi Camii’nde kılınan namazın ardından Karaca Ahmet Mezarlığı’nda toprağa verildi.
Tamirci çırağı
amanın amanın şu sözlere bir bakın hele:
Gönlümle başbaşa düşündüm demin
Artık bir sihirsiz nefes gibisin
Şimdi ta içimde bomboş kalbimin
Akislerı sönen bir ses gibisin
Maziye karışıp sevda yeminim
Bir anda unuttum seni eminim
Kalbimde kalbine yok bile kinim
Bence artık sende herkes gibisin
herkes gibisin...
pek bilinmez ama cem babanında kralların öfkesi adında bir filmi vardır.neden piyasada yok.nerelerde bu film?
barış mançonun farkında olmayan yok gibidir.harika bir insan harika bir müzisyendir.peki bu farkındalık neden cem karaca için geçerli değildir? barış manço kendi müziğinden ödün vermiştir.kitlelere sesini duyuracak bir çok alana el atmıştır ve müzik tarzıda böyle bir değişime girmiştir.barış manço ve cem karacanın son kasetlerine baktığımzda görürüz ki; barış abi kitleleri peşinden sürükleyen ses ve yorumunu bir kenara bırakıp işi rölantiye almıştır.yaptığı müsadenizle çocuklar kasedinde bu yozlaşma başladı,mançoljide tepe yapmıştır.cem karaca nın son iki kasedine bakalım nerde kalmıştık ve bindik bir alamete.kalite aynı kalite,yorum eskisi gibi mükemmel,şarkı içerisine adeta sizde giriyorsunuz.alın size herkes gibisin,ıslak ıslak,nöbetçinin türküsü,sende başını alıp gitme,kerkük zindanı,Allah yar,şah mat mı padişah mı,yolumuz gurbete düştü.bunlar sadece son iki kasedinden.
bir müzisyenin insanın hayatını değiştirebileceğini inanmamı sağlayan,kopma noktasına geldiğimde beni hayata bağlıyan,müziğin üstadı.
kanımca; ayrılığa,sevdaya,isyana en iyi uyan ses tonuna sahip müzisyendir.
gelmiş geçmiş en iyi anadolu/türkçe rock müzisyeni...
vefanın 'v' si bile gösterilmedi vefatı ardından.sibel şekilli mi istersin,armağan sallayan mı istersin,moktanstar mı istersin al sana sürüyle...yaz gugula çıksın önüne binlerce site,görüntü,ses kaydı,nedir bölümünde onlarca yorum...bir de cem karaca yaz bakalım ne göreceksin? adam gibi hazırlanmış birşey bulamadım.beş senedir ararım hala yok.yok.yok.
nedir bölümünde isminin var olduğunu yenice keşfettiğim ismi güzel.
Cem Karaca'nın tekbir sesleriyle uğurlanışıyla aynı soru gündeme geldi: Dünün rockçıları bugün dine mi dönüyor?
Tanrı sahnede!
Onları materyalizmin devrim marşlarıyla tanımıştık.Cem Karaca tekbirlerle gömülmek istedi.Timur Selçuk, 'Ben namazını kılan bir sosyalistim' dedi. Mahzar Alanson 'Yandım Yandım'ı Hz. Muhammed için yazdığını söyledi.Ne oluyor? Popçular mı dindarlaşıyor? Yoksa din mi popülerleşiyor?
Yıllar önce bir mizah dergisinde bir karikatür vardı: 'Ateizm konferansı'nda konuşacak hatip, kuliste diz çökmüş dua ediyor: 'Tanrım, bağışla ne olur? Bir kere girmiş bulunduk bu yola...'
Türkiye'de adı Marksist sol çizgiyle özdeşleşmiş kimi müzisyenlerin çekmecelerinden kutsal kitaplar çıkması, akla bu karikatürü getiriyor.
Acaba ateist hareketlerin starları, devrim marşları söyledikleri dönemde de sahne almadan kuliste dua ediyorlar mıydı?
Yoksa 'beklenen devrim'in bir türlü gelmemesi mi onları uhrevi bir dünyanın kollarına çekti?
Geçici bir moda mı bu?
Yoksa ideolojinin boşluğunu inanç mı doldurdu?
Alkışlar ve tekbirler
Cem Karaca'nın ölümünün ardından Zaman gazetesinde Fetullah Gülen'in bir veda ilanı yayınlandı. Bu, 'Hocaefendi'nin daha önce bir şiirini seslendiren sanatçıya vefa örneği olarak yorumlandı.
Karaca, 'son fotoğraf'ında babasının mezarı başında dua ediyordu.
Kendisi de vasiyeti üzerine Abdülbaki Gölpınarlı'nın cenazesinin kaldırıldığı camiden, alkışlar yerine tekbirlerle uğurlandı ve başucunda dua ettiği babasının yanına gömüldü.
Bütün bunlar, onu 'devrimin şanlı yolunda, ilerleyen halklar' için söylediği 1 Mayıs marşıyla anımsayan kimi hayranları için şaşırtıcı oldu.
Ne olmuştu da, 'devrimci Cem', alkıştan sıkılmış ve son yolculuğuna tekbirlerin eşlik etmesini istemişti?
Cem Karaca'nın soyağacını ve biyografisini inceleyenler bu soruya tekil yanıtlar bulabilirler. Ancak işin, onu aşan bir yanı var. Çünkü Karaca, cebinde tespih bulunan ilk 'solcu müzisyen' değil; son olmayacağı da kesin...
Ondan 5 yıl önce, yine meydanlarda işçi sınıfının 1 Mayıs marşını seslendirmesiyle tanıdığımız bir başka müzisyen Timur Selçuk, Nebil Özgentürk'e şöyle diyordu:
'Namazını kılan bir sosyalistim ben... Daha iyi bir yöntem gelirse bir dakika sosyalizmle kalmam, yeni yönteme geçerim. Ama esas gönül pınarım, kaynağım o başucu kitabımdır. Ondan (Kuran'dan) son nefesime kadar vazgeçmem. Başucu kitabımla sosyalist ahlâkın çok uyuştuğuna inanıyorum. Çünkü orada insandan, emekten yana bir şeyler var. Ama Marksist miyim? Hayır. Çünkü ben Allah'ı inkâr edemem. İşçi sınıfı diktatörlüğünü kabul edemem. Sosyalizmin altından çok sular aktı. İbadeti reddeden bir Marksizmi ben de reddediyorum.'
Selçuk, eskiden beri bu görüşte olduğunu söylüyordu, ancak 1970'lerdeki dinleyicileri onun marşlarıyla coşup işçi sınıfı diktatörlüğü için sloganlar atarken, sahnedeki adamın konserden sonra namaza gittiğini bilmiyorlardı. O, bunun nedenini şöyle açıklıyordu:
'Bize 'İbadet, Allah'la kul arasındadır' diye öğretildi. Ayetlerde de 'İbadetini yüksek sesle yapma, bunları gösteriş için kullanma' dendi bize... Babamız da bunları söyledi. Ama ne zaman '90'lara geldik, ne zaman ki bir takım insanlar o eşsiz başucu kitabını oya tahvil etmek için bunun bezirganlığını yapmaya başladılar, 'Babacığım, kusura bakma, ben artık konuşuyorum' dedim: 'Ben de ibadetimi yapıyorum arkadaş, senden daha da dindarım. Çünkü oy istemiyorum insanlardan. Üstelik sosyalistim' Bitti.'
İşte başka bir örnek...
Dönemin solcularından sayılmasa da dindar bir görüntü de arzetmeyen Mazhar Alanson, NTV'de Gani Müjde'nin programında, sevdalıların birbirlerine söyledikleri son 'hit'i Yandım Yardım için şöyle diyordu:
'Yandım Yandım'ı Hz. Muhammed için yazdım. Mekke'de, Kâbe'ye ilk gittiğim gün, o şarkının 'yandım yandım' sözü çıktı. Mekke'deki ikinci günümde ise '...ki ne yandım' kısmını ekledim. Daha sonra yazılan 'Bana yeniden şarkılar söyleten kadın' mısrası ise hayali bir sevgiliye ithaf edildi. Herkes bu şarkıyı bir kadın için yazdığımı sanıyor, ama öyle değil. Böyle garip bir adamdan bunu beklemezsiniz.'
Sufi'nin yazarı Mazhar da 'Sevdadan geçme faslında'ydı artık, 'Mevla'yı bulma yollarında...'
Cat Stevens'tan Cohen'e
Bu, bize özgü bir akım değil...
Son 30 yılda Batı müzisyenleri arasında sıkça rastlanan bir durum...
En tanıdık örneği, Cat Stevens...
Uyuşturucuyla dibe vurduğu 27 yaşında Kuran'la tanışıp Müslümanlığı seçen ve Yusuf İslam adıyla kendini İslam'ın emrine veren pop yıldızı...
Bir başka örnek, 'Acımız arttıkça daha çok Tanrı'ya ihtiyaç duyuyoruz' deyip maneviyat tahkimi için Hindistan yollarına düşen Beatles...
Ve 70'lerde girdiği derin buhranı atlatmak için Zen'e sığınan ve sonunda Guru'sunun peşine düşerek 5 yıl boyunca Güney Kaliforniya'daki bir dağda, yaşlı hocasının aşçısı olarak tapınağa kapanan Leonard Cohen...
Peki ne oluyor?
Popun starları mı dindarlaşıyor?
Yoksa din mi popülerleşiyor?
Papa'nın huzurunda ters dönerek break dansı yapan popçular mı ibadete yöneldi, yoksa çağın ihtiyaçları doğrultusunda donuk kilise korolarını birer rock ayini haline çeviren papazlar mı moderniteye boyun eğdi?
Paranın, şöhretin, içkinin, uyuşturucunun, seksin hükmettiği bir dünyanın hükümdarlarının secdeye gelmesini nasıl izah etmeli?
Mütemadiyen altında oldukları ışık, renk ve ses alemi, aydınlatmak yerine karartıyor mu dünyalarını...? Aradıkları ışığı maneviyatta mı buluyorlar?
Karşı karşıya oldukları yoğun fiziki baskı onları metafizik bir dünyaya mı itiyor?
İlişkilerin yüzeysel, geçici, çıkarcı, sahte olduğu bir dünya içinde, mistik olan cazibe mi kazanıyor?
Yoğun ilginin getirdiği bir anlam kaybı, anlam arayışını mı getiriyor beraberinde..?
Sahnede kazanılan yarı-Tanrısal konum, onları Tanrı'ya mı yaklaştırıyor?
Tanrı'nın dönüşü
Belki de bu soruların yanıtı, modernizmin din karşısındaki yenilgisinde saklı...
Tanrı'yla zıtlaşarak bayrağını açan modernite, dindarlığı hep köylülük alameti olarak gördü ve aşağıladı.
Buna karşın (ya da bu yüzden) dindarlar da modernliği ateistlikle eş gördüler ve direndiler.
Ancak bu özdeşleşme ilkin Batı'da çözüldü. Ağır kimlik krizlerinin ardından 'Tanrı'nın dönüşü'ne tanık olundu. Ateizmin karargahı Sovyetler'in duvarı yıkılırken kilise ayakta kaldı. Avrupa'da kiliseye gidenlerin sayısı azalsa da, dinin etkisi çoğaldı.
Zamanla aynı gelişme Türkiye'de gözlenir oldu. Daha önceleri 'Tanrıtanımaz' olmasalar da 'din-dışı' bir hayat süren modern kesimler, Ramazan'da iftar sofralarında buluşmaya başladılar. Modernizm vaatlerini tutamayıp yoruldukça, din, biçare yüreklere yeniden yerleşti.
Bu eğilimin öncüleri de 'toplumun sinir uçları' kabul edilen duyarlı sanatçılar oldu.
Maneviyata en sıkı sarılanlar, maddiyata en çok dokunanlar arasından çıktı. Sol bir maziden İslam'a evrilen İsmet Özel de bir şiirinde 'Küfre yaklaştıkça inancım arttı' demiyor muydu?
[email protected]