BOR madeni yabana atılmayacak kadar devasa bir madendir. iki kelime ilede geçiştirilemeyecek kadarda hayati önemdir.
1 kg işlenmiş BOR' 200 TL ve bugün borla çalışan otomobiller üretiliyor. bu 1 kg işlenmiş bor ile saate 100 km ile bu araçlar 19 bin KM yapabilmekte evet % 70 ine sahibiz ve değeri 9 tirliyon $ bu rakamı söyleye bilmek bile ağırken, zorken varın gerisini siz hesaplayın.bu madeni işeme teknolojisini üretmek 1. önceliğimiz olmalı.
dünyadaki bor tuzlarının %75'ne sahip bulunan Türkiyedeki bor kaynakları öelleştirme kapsamında Etibank'ın bir ABD şirketine satışı yoluyla ABD'ni eline geçmek üzeredir.
Dünya bor rezervinin yüzde 70’i Türkiye’de. Bizi yüzde 13’le ABD izliyor. Rezervlerini yıllar önce kullanmaya başlayan Amerika’nın, kendi topraklarından çıkarabileceği miktar gittikçe azalıyor. Bor zengini Türkiye ise bu potansiyelini ancak ham bor ürünü satarak değerlendirebiliyor. Mamul bor ürünleri üretebilmek için gerekli teknoloji Türkiye’de yok. Çünkü Batılı ülkeler bor teknolojisini bize vermeyi hep reddediyor. Ham cevher olarak adeta sudan ve kumdan ucuza sattığımız bor, bize pahalı ithal ürünler olarak geri dönüyor.
ülkemizde güney marmarada rezervleri bolca bulunan bir maden.dünya bor mineraliinin % 70i türkiyede bulunmakta.ama kullanabiliyormuyuz hayıır..neden...kulandırmıyorlar.......ah güzel ülkem benim güzel vatanım.....
BOR MADENLERİ AMAÇ Bor, Türkiye'nin coğrafi konumu kadar büyük bir öneme sahip, stratejik bir kaynaktır. Arap ülkelerinin petrolü, Rusya'nın doğalgazı onlar için ne ifade ediyorsa, bor da Türkiye için aynı anlama gelmektedir. Bor madeni nedir? Türkiye için neden bu kadar önemlidir? BOR madeni ilk bakışta beyaz bir kayayı andırıyor. Çok sert ve ısıya dayanıklı. Doğada serbest bir element olarak değil, tuz şeklinde bulunuyor. Ülkemizde bulunan 'bor'un kalitesi de diğerlerine oranla daha yüksek. Toprağın 40 metre altında bulunan borun işlenmesi de, diğer elementlerle az karıştığı için kolay. Bor, periyodik sistemin üçüncü grubunun başında yer alan bir elementtir. Bu gurubun diğer üyeleri metal olmasına karşın Bor ametal sayılmaktadır. Ancak, diğer elementlere olan yüksek kimyasal ilgisi nedeniyle doğada serbest halde bulunmayan bor'un meydana getirdiği minerallerin, çok eski tarihlerden beri tanındığı ve kullanıldığı bilinmektedir. En yaygın bor bileşikleri; borik asit ve bor'un sodyum, kalsiyum ve magnezyum ile meydana getirdiği bileşiklerdir.
bor madeni bence türkiyenin geleceği demek.günümüzün ve geleceğin sıkıntısı olan enerjinin kaynağı demek.enerji üretimi için gerekli bir madeni kaynak demektir.
Aslında bor madeni hakkındaki tartışma ulus olarak nasıl bir umutsuzluk içinde olduğumuzu çalışıp bilimsel,ekonoımik,hukuksal gelişmeyi başaramayıp umudunu yeraltından gelecek ekonomik güce bağlamayı hatırlatıyor.
Bilginize... Bu maili tanidiklariniza yollayin, herkes birkac kisinin gozunu acsin. Borla calisan araba uretildi, Turkiye kiskacta. Arabayi bor madeniyle calistiracak patentli 600 proje oldugu ortaya cikti? Cunku Turkiye, dunya rezervinin yuzde 70`ine sahip ve uluslararasi trostler Turkiye uyanmadan bu kaynagi ele gecirmeyi planliyor.Amerikan Millenium Cell (MC) ve stratejik ortagi Daimler-Chrysler (DC) , seri uretime bile gecti. Ancak uluslararasi trostler, bu gelismeleri ulkemizdeki bor zenginligine egemen olmak icin Turkiye`den kaciriyor. İncelemelerden biri Scientific American dergisinin Mayis 2002 sayisinda yayimlandi. **DUSUNULEBILECEK EN TEMIZ YAKIT` basligiyla verilen haberde, kimyager Steven Amendola`n1n Ford Explorer model otomobili bor bilesiklerinden elde edilen yakitla calistirildigi anlatiliyordu **ABD`li kimyager Amendola`ya gore, sodyum bor hidritle calisan otomobilin hem menzili iki katina cikiyor, hem patlama ihtimali olmadigi icin tam guvenli oluyor, hem cevre kirliligi olmuyor, hem de yakit kullanildiktan sonra tekrar degerlendirilebiliyor. **Benzinle calisan otomobillerde yakiti depolama sorunu oldugu icin menzili dusuyor. Borla calisanlardaysa bu sorun ortadan kalkiyor sodyum bor Hidrit maddesi ile suyun olusturdugu hidrojenin yakit pillerine ulasmasi ve aciga cikan enerjinin mekanik enerjiye donusmesiyle yuruyor. **Bor konusu ozellikle son yillarda Turkiye gundeminden hic inmedi. Bilgisayardan silaha, nukleer teknolojiden akaryakita kadar bircok alanda kullanilan bor, ister istemez bircok cevrenin ilgi odagi... **Tartismalar, bazi kisi ve guclerin ozellestirme furyasini da arkalarina alarak, bu cazip ve stratejik madeni `ic etmek` istediginden, uluslararasi trostlerin Turkiye`yi bor konusunda baski altina aldigina, bor`u devletin yeterli karlilik ve verimlilikte kullanamadigina kadar uzaniyor. **Devlet Denetim Elemanlar? Dernegi(DENETDE) Baskani Atilay Erguven de bor gibi hayati onemi olan konulardaki gelismelerin Turkiye`ye gec yansimasini, BATILILAR TURKIYE`YE BOR TEKNOLOJISININ GELMESINI ONLEDIKLERI GIBI, O KONUDAKI ONLEMELERI DE DUYUP, BORUN ONEMINI KAVRAMAMIZI ISTEMIYORLAR! `sozleriyle izah ediyor. **Dunya bor rezervinin yuzde 70`i Turkiye`de. Bizi yuzde 13`le ABD izliyor. **Rezervlerini yillar once kullanmaya baslayan Amerika`nin, kendi topraklarindan cikarabilecegi miktar gittikce azaliyor. Bor zengini Turkiye ise bu potansiyelini ancak ham bor urunu satarak degerlendirebiliyor. *** Mamul bor urunleri uretebilmek icin gerekli teknoloji Turkiye`de yok. Cunku Batili ulkeler bor teknolojisini bize vermeyi hep reddediyor. Ham cevher olarak adeta sudan ve kumdan ucuza sattigimiz bor, bize pahali ithal urunler olarak geri donuyor.
elimizde tüm dünyaya yetecek kadar bulunan ama nedense hep gizlenen saklanan ortaya çıkarılmak istenmeyen sessiz sedasız abd ye peşkeş çekilmek istenen mineral.bor mineralleri..
RİO TİNTO ve Bor Pazarı Bir bor konusu Türkiye'nin en büyük rezervidir, yani, Dünyanın en büyük rezervlerine sahibiz' diye iddia ediyoruz, ama acaba bor satışları maden olarak değil, hammadde olarak değil, nihai mamul olarak satışlarının yüzde kaçına sahibiz? Yüzde 10'una yüzde 15'ine sahip miyiz? Ben zannetmiyorum; yani nihai mamul olarak, katma değeri ilave edilmiş olarak sahip değiliz. 1960'lı yılların sonuna doğru bu konu üzerine Planlamada eğildiğimiz zaman karşımıza bir büyük monopol sistem meydana çıktı. Üzerinde çok durduk, bu gün gibi hatırlıyorum, hatta bir takım anlaşmaya yaklaşmıştık. Şöyle bir anlaşma;
Hepinizin de bildiği gibi, 'Amerikan Boraks' diye Kaliforniya'da bir grup, daha doğrusu Kaliforniya'daki rezervleri işleten grup, aşağı yukarı dünyanın o tarihlerde yüzde 80'ine sahip durumdaydı ve birtakım patentleri de var. Nihai mamulleri yapıyor. Pazarlaması gayet güçlü. O tarihlerdeki araştırmalarımızda, ya rakiplerine gidecektik, ya da onlarla bir ortaklık kuracaktık; yani monopol olacaksak, beraber monopol olalım diye düşündük. Bu şekilde bir anlaşmaya varma imkanı gözüktü, bu söylediğim 1970 yılına doğrudur. 1970 yılı dahil, bu yabancılarla dünyayı ikiye bölmek, Avrupa'yı ve Amerika'nın doğusunu Türkiye'den beslemek; Japonya, Uzakdoğu ve Amerika'nın batısını Kaliforniya'dan beslemek - ekonomik oluyor tabii, mesafeler bakımından ekonomik oluyor- böyle bir anlaşmaya varmak üzereydik; ama maalesef o zaman Türkiye'deki devletleştirme havaları, illa her şeyi biz yapacağız havaları bu gelişmeye mani olmuştur.
Tabii ileri ki yıllarda ülkemiz bunun sıkıntısını çok çekti, döviz yokluğunun ana sebeplerinden biri, bu politikaların 1970'li yılların başından itibaren uygulanamaması, özellikle 12 Mart'tan sonra uygulanmamasıdır.'
Bu sözler 21 - 22 Haziran 1990 tarihlerinde Ankara'da gerçekleştirilen I.Maden Şurası'nın açılış konuşmasını yapan zamanın Cumhurbaşkanı Turgut Özal'a ait. Özal biliyor muydu bilinmez ama, bilinen şu ki, konuşmanın yapıldığı tarihte dünya bor pazarı, tam da düşündükleri gibi, ikiye bölünmüştü.
Avrupa'yı ve Amerika'nın doğusunu Türkiye'den beslemek; Japonya, Uzakdoğu ve Amerika'nın batısını Kaliforniya'dan beslemek şeklindeki paylaşma aynen yürürlükte idi. Uzakdoğu'da en büyük pazar olan Japonya, US Borax tarafından beslenmektedir. Tayland ve Güney Kore Türk borlarına bırakılmıştır, ancak buraya satışlar Owens Corning'in firmasına ait, kendisi de bor üreticisi olan, ABD'deki Billie, Boraxo, Millsite, Kathleen ve Sigma 17-20 bölgelerindeki bor madenleri ruhsatlarının sahibi, üretim yaptığı Billie madenini Türkiye'den ucuz hammadde temin ettiği için 1986 yılında kapatan American Borate Company (ABC) tarafından yapılmaktadır. 1995 yılında eski bor üreticisi Yakal ailesine ait Borochemie firması ile bu durum değiştirilmek istendi ise de pek başarılı olunamadı. Yine Amerika'nın batısı US Borax tarafından beslenmektedir. Amerika'nın doğusu ve Avrupa, Türkiye'den beslenmektedir. Amerika'nın doğusuna satışlar ABC, Pittsburg Plate Glass (PPG Industries) ve Kobitex aracılığı ile yapılmaktadır.
Bu anlaşmaya o kadar sadık kalınır ki, rakip US Borax'ın Fransa'daki tesisleri hammadde olarak Türk borlarını kullanmaktadır. Mal temininde sıkıntıya düştüğünde müşterilerini Türkiye'den temin ettiği Asit Borik ile korumaktadır. Etimine, US Borax'tan ürün almak istediğinde ise buna izin verilmez. US Borax, Rio Tinto'nun Londra kolu Rio Tinto Plc.nin alt kuruluşu olan Kennecott Holdinge bağlıdır. Sermayesinin %100'ü Rio Tinto'ya aittir.
Afyon Ticaretinden Kazanılan Para İle Kurulan Şirket: Rio Tinto
Rio Tinto, 1873 yılında Jardine Matheson firması tarafından kurulmuştur. Şirkette en büyük hisse Rothschild ailesine aittir ve kraliyet ailesinin de hissesi bulunmaktadır. Jardine Matheson 1800'lü yılların başından itibaren Türkiye'den Çin'e 'afyon' ticareti yapan bir firmadır. 1837 Paniği'nde diğer afyon tüccarları Russel ve Perkins firmalarının zor duruma düşmeleri ve Rothschildlere başvurmaları üzerine, Jardine Matheson, Russel Co ve Perkins Co birleştirilerek Rothschild ailesine ait J.P. Morgan denetiminde afyon karteli oluşturuldu. 1839 yılında Çin ile İngiltere arasındaki Afyon Savaşı'nın Çin'in mağlubiyeti ile sonuçlanması üzerine Hong Kong İngilizlere bırakıldı. Burada, Rothschildler tarafından kurulan Hong Kong Shangai Bank Corporation (HSBC) afyon ticaretini finanse etmeye başladı. Jardine Matheson firmasının afyon ticaretinden kazanılan parası ile kurulan Rio Tinto, dünyanın en büyük maden firması olup, tek başına dünya maden üretiminde % 12.5'lik pay ile birinci sıradadır. İkinci sırada % 11'lik pay ile yine İngiltere merkezli Anglo American Corp., üçüncü sırada % 8'lik pay ile yine İngiltere merkezli Billiton/BHP gelmektedir. Billiton/BHP firması Royal Deutch Shell'e ait olup, Shell ise Rothschild ailesinin kontrolündedir. Anglo American Corp.(AAC) , Oppenheimer ailesinin kontrolünde olup, Rothschild ailesinin De Beers kanalıyla payı bulunmaktadır. AAC'nin % 37'si De Beers'e, De Beers'in % 34'ü AAC'ye aittir. Her üç firmada ayrıca kraliyet ailesinin payları bulunmaktadır.
Rio Tinto, 2001 yılında eroinin serbest bırakılması için ciddi miktarda para harcamaktadır. Avustralya'da bazı kiliseler bünyesinde oluşturulan Tolerance Room'larda (Hoşgörü Odaları) haftanın belli gününde, belli saatlerde isteyenlere düşük miktarda eroin enjekte edilmektedir. T-Room'ların masraflarını karşılayanlar ve lobi çalışmalarını destekleyenler arasında Rio Tinto'da vardır. Diğer destekçiler, Westpacbank, ANZBank, NABank gibi Rio Tinto'nun kurumsal yatırımcılarıdır. Prens Charles'e ait Queen Truest firması da bu çalışmayı desteklemektedir.
Yukarıda sayılan üç firma ve diğer firmalarla birlikte İngiltere dünya madenlerinin yaklaşık % 50'sini tek başına kontrol etmektedir. Bu durum altın, gümüş, elmas gibi kıymetli madenlerde % 100'e yaklaşmaktadır. Türkiye'de altın, gümüş, trona, bakır, çinko, nikel, platonyum v.s. maden aramaları yapan ve yatırım için MAI, MIGA, Endüstriyel Bölgeler Yasa Tasarısı gibi düzenlemelerin yapılmasını bekleyen firmaların tamamı sonuçta İngiltere'de yerleşik firmaların kontrolündedir. Kanada ve Avustralya'da yerleşik maden firmalarının tamamı da bunların kontrolündedir.
Özelleştirilmesine karşı çıkılan madenler, yıllardır yabancı şirketlerin kullanımı altında
Eti Holding'in bir avuç bürokratının oluşturduğu Truva atının yardımı ile, bor madenleri çoktan birkaç yabancı şirketin hammadde deposuna dönüştü. Türkiye'deki bor madenlerinin içindeki bu Truva atı da Eti Holding'in yurtdışındaki pazarlama şirketi Etimine S.A. oldu.
Bor madenleri konusunda hiçbir siyasi partinin bor politikası olmadığı açıkça görülüyor. Eti Holding'e prens atar gibi genel müdür atanmış, genel müdür de bor pazarlamasından sorumlu yöneticilerle birlikte o güne kadar belirlenen politikayı uygulamışlar.
Eti Holding'in Etimine S.A.'daki hissesi halen yüzde 75'tir. Etimine S.A.'nın diğer ortağı Bormine'in hissesi yüzde 9'dur. Yüzde 16 hissenin kime ait olduğu bilinmiyor. Bor madenlerini 2480 sayılı kanuna göre Türkiye'de kendisinin işlemesi gereken Eti Holding, yasal haklarını Hollandalı Ankersmit'e devretmiştir.
Bor madenlerinin özelleştirilmesine karşı kamuoyundaki duyarlılık Türkiye'nin bor politikası oluşturmasına yardımcı olabilecek kadar umut verici.
Ancak, kamuoyunda bor madenlerinin önemi çok iyi bilindiği halde, devletleştirme sonrasındaki gelişmeler, satış rakamları, alıcılar, ülkeler gibi konuların yeterince bilinmediği görülüyor. Bunun nedeni, devletleştirme sonrasında DİE istatistiklerinin bile yayımlanmasına izin vermeyen birkaç bürokratın, bor konusunu 'tapınak sırrı' na dönüştürmesidir. Bu nedenle, bor sorunu, 'özelleştirilemez' ya da 'özelleştirilmemeli' nin ötesinde, neredeyse hiçbir açıdan tartışılamıyor. Yıllardır bor madenlerinin zaten birkaç yabancı şirketin kullanımı (imtiyazı) altında olduğu gerçeği gözden kaçıyor. Yabancıların bor madenlerini ele geçirmek için IMF baskısı ile özel sektöre devrini istemelerine hiç gerek olmadığı gerçeği görülemiyor.
Ne var ki devletleştirme ile bacadan kovulanlar, Truva atı ile çoktan ön kapıdan girmişti bile. Türkiye'deki bor madenleri, Eti Holding'in bir avuç bürokratının oluşturduğu Truva atının yardımı ile, çoktan birkaç yabancı şirketin hammadde deposuna dönüştü. Türkiye'deki bor madenlerinin içindeki bu Truva atı da Eti Holding'in yurtdışındaki pazarlama şirketi Etimine S.A. oldu.
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu raporuna göre(1) Eti Holding denetçileri, kuruma yalnız maaş almak için uğrarken, kurumda neler olup bittiğini Werner Bühler 'den(2) öğreniyoruz. Büyük ölçüde bu kitaptan özetlenen bu öykü, bugün iyi niyetle devletçiliği savunan kişilerin yanına sığınmaya çalışan bürokratların da öyküsüdür.
Etimine S.A. ekibinin oluşması
1975 yılında Eti Holding'e Satış Müdürü olan Turhan Ardalı 'nın, Etimine S.A. şirketinin kuruluşunda ve daha sonraki politikaların belirlenmesinde önemli rolü oldu. Göreve başladığında, Eti Holding'in bor madenlerini pazarlayan şirketleri, tasfiye edilmesi gereken birer aracı olarak görüyordu. Ardalı'ya göre bütün aracı ve temsilciler birer parazitti. Geçerli temsilcilik anlaşmalarına rağmen, Eti Holding'in en büyük rakipleri Larderello ve US Borax şirketlerine doğrudan satış yapmakta bir sakınca görmüyordu.
Turhan Ardalı göreve başladığında, İhsan Ergen ve İltekin Aksakoğlu'ndan oluşan bir ekip kurdu. Daha sonra Bülent Bilge 'nin de katıldığı bu ekip, kendisi görevden ayrıldığında da kurduğu politikayı aynen devam ettirdi. 1978 yılında bor madenlerinin tamamen devletleştirilmesinden sonra, 1979 yılında Turhan Ardalı Eti Holding'den ayrıldı ve Londra'da Ultracrest isimli bir şirket kurdu. Aracıları parazit olarak gören Turhan Ardalı'nın sahibi olduğu Ultracrest, Eti Holding'in ürünlerini yurtdışında pazarlıyordu. Eti Holding'in dışında olmasına rağmen, daha önce kurduğu ilişkiler sayesinde, Turhan Ardalı'nın varlığı dünya bor piyasasında hâlâ hissediliyordu.
Etimine S.A.'nın kuruluşu
Mart 1982'de göreve başlayan Eti Holding'in Genel Müdürü Muammer Öcal, bor madenlerini yurtdışında pazarlayacak Etimine S.A. şirketinin kurulmasını sağladı. Tamamen yabancı şirketlerin ortaklığı ile oluşan Etimine S.A.'nın kuruluşunun arkasındaki en önemli isim Turhan Ardalı idi.
O sırada Londra'da Eti Holding'in ürünlerini yurtdışında pazarlayan Ultracrest'in sahibiydi. Eti Holding Pazarlama Müdürü İhsan Ergen ve İltekin Aksakoğlu da Etimine S.A.'nın kurulmasına içeriden destek verdi.
Etimine S.A. şirketi, yüzde 35.7 Minerais, yüzde 32.9 Brenntag, yüzde 30 Karl Gross, yüzde 1.4 Ultracrest şirketlerinin ortaklığı ile kuruldu.
Ultracrest, Turhan Ardalı'nın Londra'da kurduğu bir şirketti. O zamanlar konuyu bilen herkes görünürde çok az iş yapmış olan Ultracrest'in nereden para bulup da Etimine S.A.'ya ortak olduğunu merak ediyordu.
Brenntag, Almanya'da 1975 yılında Eti Holding'in ürünlerini karaborsada satan şirketti.
Minerais'nin hisseleri ise dolaylı olarak US Borax'ın elindeydi.
1985'e kadar krom işinden zarar eden Etimine S.A.'nın ortaklarından Minerais, birçok personelini Etimine S.A. şirketine çok yüksek ücretlerle kaydırdı. Nokta dergisi 1986 yılında, Etimine S.A.'nın ortaklarından Minerais'nin, Eti Holding'in dış piyasalardaki en büyük rakibi US Borax'ın elinde olduğunu yazdı. O sırada Etimine S.A., Minerais'nin bürolarında çalışmaktaydı. Genel Müdür Jean Claude Dumont da eski bir Minerais elemanıydı. Dahası Etimine S.A.'nın muhasebesi Minerais'nin muhasebecisi tarafından tutulmaktaydı. Özetle Eti Holding'in kurdurduğu Etimine S.A., Minerais kanalı ile Eti Holding'in en büyük rakibi olan US Borax tarafından yönetiliyordu.
1987 yılında Eti Holding, Etimine S.A.'nın yüzde 91 hissesini satın aldı. Yeni ortak Bormine'e yüzde 9 oranında hisse verildi. İltekin Aksakoğlu Etimine S.A.'ya Genel Müdür Yardımcısı oldu.
Fethi Ağalar dönemi
Ancak, Etimine S.A. hâlâ Minerais tarafından yönetilmekte, hesaplarını da onlar tutmaktaydı. US Borax'ın sahip olduğu Minerais'nin eski Genel Müdürü Ehrmann, hâlâ Etimine S.A.'nın Yönetim Kurulu üyesiydi. Etimine S.A., Minerais'den koptuğu takdirde kendisinin sağladığı kredilerin kesilebileceğini ileri sürüyordu. Dünya bor madeni rezervlerinin yüzde 66'sına sahip bir kuruluş için kredi kullanmak bir nimet haline gelmişti. Ocak 1989'da Fethi Ağalar Genel Müdür oldu. Fethi Ağalar, Yönetim Kurulu üyesi olduğu için Ehrmann'a bir şey yapamadı ama Ehrmann'ın arkadaşı, Etimine S.A.'nın Genel Müdürü Jean Claude Dumont'u görevden aldı.
Hissedarlıktan genel müdürlüğe
1990 yılında Süha Nizamoğlu yeniden Eti Holding Genel Müdürlüğü'ne atanınca, Satış Müdürü İhsan Ergen, Turhan Ardalı'nın Etimine S.A.'ya Genel Müdür olmasını sağladı. 1993 yılında Eti Holding Genel Müdürü olan Taşkın Akdeniz, İhsan Ergen'in yerine Aynur Taşçı 'yı Satış Müdürü olarak atadı.
Beş yıl boyunca bu ilişki devam etti. İsmail Hakkı Arslan Eti Holding'e Genel Müdür olunca, 1994 yılında Satış Müdürü Aynur Taşçı, Etimine S.A. Genel Müdürü Turan Ardalı ve Genel Müdür Yardımcısı İltekin Aksakoğlu görevlerinden ayrıldı. İsmail Hakkı Arslan, İhsan Ergen'in yakın arkadaşı Bülent Bilge 'yi Satış Müdürü yaptı. Daha sonra yerine gelen genel müdürler de o güne kadar uygulanan politikalara kendi ekipleri ile devam ettiler. Türk borları birkaç şirket için kullandırılmaya devam edildi. US Borax'ın Avrupa'daki rafinerileri ile Larderello ve Solvay, Eti Holding'den yerli sanayicilere göre daha ucuza maden almaya devam etti.
Eti Holding'in bugünkü ortakları
Eti Holding'in Etimine S.A.'daki hissesi halen yüzde 75'tir. Etimine S.A.'nın diğer ortağı Bormine'in hissesi yüzde 9'dur. Yüzde 16 hissenin kime ait olduğu bilinmiyor. Bormine, Continental Resources Inc. (New York) şirketler grubuna bağlıydı. Ancak daha sonra tüm hisseleri Ankersmit B.V'ye (Hollanda) sattı. Halen Ankersmit, Hollanda/ Belçika/Almanya'daki kolemanit piyasasında tekeldir. Eti Holding'den aldığı kolemaniti öğüterek Avrupa pazarlarına satmaktır. Bor madenlerini 2480 sayılı kanuna göre Türkiye'de kendisinin işlemesi gereken Eti Holding, yasal haklarını Hollandalı Ankersmit'e devretmiştir.
Bor politikasını kim belirliyor?
Bugüne kadar Türkiye'ye hiç kâr transferi yapmayan ve dünyanın en büyük bor rezervlerine sahip Eti Holding'in yurtdışındaki pazarlama şirketi Etimine S.A.'nın öyküsü böyle. Werner Bühler'in anlattıklarından, bor madenlerinin 1969 yılından başlayarak 1978 yılında biten devletleştirilme süreci sonrasında tamamen birkaç bürokratın eline bırakıldığı açıkça görülüyor. 1996 yılında yayımlanan kitapta anlatılan olaylar bugüne kadar yalanlanmadı. 1995 yılına kadar süren Etimine S.A. öyküsünün devamı için, Eti Holding ile anlaşmazlığa düşen bir başka Avrupalının anılarını beklememeyi umalım.
Anlatılanlardan bor madenleri konusunda hiçbir siyasi partinin bor politikası olmadığı açıkça görülü- yor. Eti Holding'e prens atar gibi genel müdür atanmış, genel müdür de bor pazarlamasından sorumlu yöneticilerle birlikte o güne kadar belirlenen politikayı uygulamışlar. Bor madenlerini yönetim tarzları, görev anlayışları ve davranış biçimleri, en iyimser anlatımla Nâzım Hikmet 'in 'İvan İvanoviç Var mıydı, Yok muydu? ' oyunundaki Petrof ve İvan İvanoviç'leri anımsatıyor. Bu nedenle öyküde hiç bir siyasi parti politikasının doğru ya da yanlışlığından söz edilmiyor ve sadece bürokratların adı geçiyor.
HASAN ÇETİN
(1) Cumhuriyet 5 Şubat 2001, www.inadina.com
(2) BORASIT (The Story of The Turkish Boron Mines and Their Impact on Boron Industry - Werner BÜHLER - May 1996 - Switzerland)
Özelleştirmeciler, borda yasa değişikliği ile yeni bir oyun daha sergiliyor.
Sendikamız ve diğer ilgili tüm taraflarca değiştirilmemesi yönündeki taleplerin ısrarla dile getirilmiş olmasına karşın, borların kamu eliyle işletilmesi ve pazarlanmasına son verilerek, bu alanın yabancı ve yerli firmalara açılması yönünde 2840 sayılı Yasa'nın 2. Maddesinin değiştiren bir taslak hazırlanmış olup, Meclise getirilmek üzeredir. Yasanın değiştirilme gerekçesinde; borların stratejik olmadığı ve üretim, işlenmesi ve pazarlanmasında “bir tüccar gibi” davranılmadığı yaklaşımında bulunarak, bor ruhsat ve işletmesinin yerli-yabancı şirketlere açılması gereği açıkça ifade edilmektedir.
Yapılmak istenen bu değişiklik ile bor madenlerinin devlet eliyle işletmesine son verilerek, tamamen yabancı tekelin eline geçecek biçimde yeni bir düzenlemeye gidilmekte ve böylece borlar, yeni bir özelleştirilme sürecine daha sokulmaktadır.
Oysa, Özelleştirme Yüksek Kurulu tarafından 20.12.2000 tarihinde alınan Eti Holding A.Ş.’yi özelleştirme kararı kamu oyunun geniş kesimlerinden gelen tepkiler üzerine 2001 başında Bakanlar Kurulunca geri alınmış, Sendikamızın açtığı dava ile 26 Nisan 2001’de yürütmeyi durdurma kararı aldırılmış ve 16 Temmuz 2001 tarihinde de Özelleştirme Yüksek Kurulu kararı ile Eti Holding tamamen özelleştirme kapsamından çıkarılmıştı.
Halkın arasına çıkamayacak kadar tükenmiş ve seçim barajı altında kaldıklarını kendilerinin de dile getirdiği bir koalisyon hükümeti son çırpınışları içinde, bir yandan çalışanların kazanılmış haklarını yok etmeye çalışmakta, diğer yandan da özelleştirme yağmasını sürdürmektedir.
Halkın gözünde meşruluğunu yitiren ve yalnızca IMF'nin desteğiyle ayakta kalabilen bu hükümetin aldığı kararlar ve yaptıkları da meşru değildir. Türkiye'nin petrolü ve önde gelen ulusal kaynağı durumunda olan bor madenleri üzerinde, tamamen dünya bor tekelinin (USA Boraks-Rio Tinto, E.ON.AG, Citicorp Venture Capital) çıkarına olarak oyun oynamaya kimsenin hakkı yoktur.
Ham madde yetersizliğinden yüzde 50 kapasite ile çalışan ABD bor işletmelerinin acilen Türkiye’deki bor rezervlerine ihtiyaçları vardır. Bu nedenle 130 yıldır sürdürdükleri borlarımızı ele geçirme çabalarını çok daha artırmışlardır.
Bir kez daha dile getiriyoruz ki bor madenleri stratejiktir. Çünkü;
Bor madenlerinin stratejik değeri yüz yılı aşan geçmişi ve kullanım alanlarının genişliği ile kanıtlanmış, sürekli dünya bor tekelinden korunmaya çalışılmıştır. Çünkü dünyadaki bor maden rezervinin yüzde 70'i Türkiye'dedir.
Bor madenlerinin işlenmesi ile sağlanacak gelir yılda 1 milyar doları dahi bulabilecek olup, her türlü engele rağmen bor madeni ve ürünlerinden yılda 260 milyon dolar ihracat geliri sağlanmaktadır.
Türkiye bor madenlerini ele geçiren firma, dünyada bor üretim ve satışının tek belirleyicisi olacak, kendi bor ürün gereksinimimiz için dahi bu ulusötesi tekellere muhtaç durumda kalınacaktır. Türkiye kendi borlarını işlediğinde ise dünya pazarındaki payını çok daha artırabilecektir.
Borlar ve işlenmeleri Türkiye'nin içinde bulunduğu ekonomik sorunlarını çözmede ve özellikle içinde bulunulan kriz koşullarında eşsiz bir kaynak durumundadır.
Böylesi stratejik değerleri ve Türkiye'nin en önemli doğal kaynağı durumunda olan bor madenleri, 2840 sayılı Yasa’da yapılan ve Meclisten geçirilmeye hazırlanan bu değişiklik ile belki yerli ortak aracılığı ile ulusötesi tekele sunulacaktır. Ulusötesi tekelin çıkarını değil, ülke halkının çıkarını düşünmeye mecbur olan mevcut hükümet, hazırlanmış olan bu yasa taslağını derhal geri almalıdır. Saygı ile kamu oyuna duyurulur.
Mustafa Öztaşkın (Petrol-İş Sendikası Genel Başkanı) - www.inadina.com
Genel kullanım alanının elektronik devreler olduğu söylenir; ETİ nin genel müdürü bi programda işlenmemişinin tonu 64 dolarkene küçük bi işlemden geçen borun tonunun 1200 dolara çıktığını söylemişti ama arz talep dengesi oluşmadığı için işlemelerinin mümkün olmadığını söylemişti ben bişey anlamamıştım bu konuşmadan anlayan varsa yazsın allah rızası için :) işle sat arz talep dengesi yoksa ham olarak nasıl satıyorsun bu biraz 'devletin malı banane benmi uğraşacam ' demenin kısa yollusu oluyo bence :)
ABD, Türkiye'nin stratejik bor madenine 'özel' ilgi gösteriyor. ABD Hazine Bakan Yardımcısı John Taylor'ın, Ankara ziyaretinde, 'kapalı kapılar ardında' bor madeni ve özelleştirme yasasını görüştüğü bildirildi.
Taylor bor için gelmiş Geçtiğimiz Ocak ayında Türkiye'ye ani bir ziyarette bulunan ABD Hazine Bakan Yardımcısı John Taylor'ın Dodge&Cox ve Rio Tinto Holding'in eski yönetim kurulu üyesi olduğu ve Türkiye'ye bor madenleri için geldiği ortaya çıktı. Uluslararası firmaların gözü nükleer teknolojiden, bilgisayar ve silah sanayiine kadar pekçok alanda kullanılan ve dünya bor rezervinin yüzde 70'ine sahip Türkiye üzerinde.
Türkiye ziyaretinde, kapalı kapılar ardında hükümet yetkilileriyle görüşen ve özelleştirme yasasıyla yakından ilgilenen ABD Hazine Bakan Yardımcısı John Taylor'ın ziyaretinin arkasında bor madenlerinin yattığı ortaya çıktı.
Hükümetteki görevinden önce dünya bor piyasasına egemen olan Dodge&Cox ve Rio Tinto Holding'in yönetim kurulu üyesi ve bu şirketlerin sermaye ilişkilerini kontrol eden kişi olan Taylor'ın ziyaretinin arkasında bor lobilerinin istekleri yatıyor. Dünya bor rezervinin yüzde 70'ine sahip Türkiye'nin yıllık ihracat geliri sadece 250 milyon dolar.
Yasa el altında bekliyor
Taylor ocak ayında Türkiye'ye yaptığı ani ziyaretinde ilk görüşmesini özelleştirmeden sorumlu Devlet Bakanı Yılmaz Karakoyunlu ile yapmıştı. Karakoyunlu tarafından hazırlanan ve Özelleştirme Yasa Tasarısı yasalaşırsa, özelleştirmenin önündeki tüm hukuki engeller kalkacak; hemen ardından da, zaten el altında hazır bekletilen Maden Yasası'nın gündeme gelmesi ve 'bor'un devlet eliyle işletilen stratejik maden olmadığı' iddia edilerek özelleştirilmesi bekleniyor. Son yıllarda yapılan çalışmalar, bor mineralinin bir yakıt ve enerji hammaddesi olarak kullanılabileceğini ortaya koyarken, uluslararası tekeller de hesaplarını buna göre yapıyor. Bor lobilerinin yerli işbirlikçileri, Taylor'ın ani ziyaretini 'ABD'nin Türkiye'ye verdiği önemin göstergesi' olarak lanse ettiler.
Borda uluslararası ağ
Borun devletleştirildiği 1978 yılından önce Rio Tinto, Türk Borax adlı firması aracılığıyla, Türkiye'deki bor madenlerinin yüzde 80'ini işletirken, bugün ise Anatolia Mineral Development Ltd. eliyle Türkiye'deki altın, gümüş, bakır, çinko aramasını da elinde bulunduruyor. Merkezi Avustralya'da bulunan Rio Tinto Ltd.'nin bir alt kuruluşu da Türkiye'nin, özellikle Bergama köylülerinin yakından tanıdığı eski adıyla Eurogold olan Normandy şirketi.
ABD Hazine Bakan Yardımcısı John Taylor, şimdiki görevinden önce Dodge&Cox adlı şirkette, Yönetim Kurulu üyesi idi. Dünya çapında bir tekel olan şirketler grubunda 'para ve sermaye ilişkilerini kontrol etmek' gibi önemli bir görevi olan Taylor, bu görevinden 13 Mart 2001 tarihinde istifa etti. Ancak, Taylor'ın söz konusu çok uluslu şirketlerle ilişkilerinin devam ettiği belirtiliyor. Taylor'ın yöneticilik yaptığı Dodge&Cox'un, dolayısıyla Rio Tinto'nun Rohm&haas, Ford, General Motors ve Motorola ile de ortaklık ilişkileri var.
Devlet Denetim Elemanları Derneği (DENETDE) 'nin 'Denetim' adlı dergisinde Ortakları ve kontrolündeki diğer şirketlerle dünyanın maden pazarını elinde bulunduran, adeta bir ağ gibi her tarafa kollarını uzatan Rio Tinto, bu özelliğinden dolayı Avustralya'da 'Rio Tinto Ahtapotu' diye adlandırılıyor.
RİO TİNTO AHTAPOTU
Rio Tinto'nun kuruluş hikayesi 1873'lere dayanıyor. Rio Tinto Limitedíin ortaklık yapısı oldukça ilginç. Şu anda Türkiye'de faaliyet gösteren yabancı bankaların neredeyse tamamının hissesi bulunuyor. Chase Manhattan ile J.P. Morgan'ın birleştiği, Citicorpíun, Salomon Smith Barney, Citibank ve ABN Amro'ya sahip olduğu, HSBC'nin de aynı sermaye grubundan olduğu dikkate alındığında cenderenin boyutları anlaşılıyor. Bunların dışında kalan Deutchebank, Alman firması olmasına rağmen sözkonusu bankalarla birlikte hareket ediyor. Bu da finans sektöründe rekabetin olmadığını gösteriyor.
DÜNYANIN EN KALİTELİ ALTINI BERGAMA'DA
Normandy Madencilik A.Ş. Yönetim Kurulu görevli üyesi Orhan Güçkan, İzmir 3. İdare Mahkemesi'nin, Bergama
Ovacık altın madeniyle ilgili Sağlık Bakanlığı'nın verdiği 1 yıllık deneme üretimi iznine ilişkin yürütmenin durdurulması kararına saygılı olduklarını söyledi. Dünya genelinde 800'ün üzerinde altın madeni işletmesinin faaliyet gösterdiğini ifade eden Orhan Güçkan, Bergama'daki madenlerinin bunlar içinde en iyisi olduğunu söyledi.
Güçkan, sözlerini şöyle sürdürdü: 'Gümüşhane'de görünür altın rezervimiz 12 ton, Bergama'da ise 24 ton olmak üzere Normandy Madencilik'in toplam 36 ton altın rezervi var. Toplumla anlaşıp ikna ederek, bu engelleri aşacağız.' (1 mart 2002-yeni şafak)
Uzaya gönderilen ilk uydu olan Sputnik 1 ve Sputnik 2 de de Türk kaynaklarından elde edilen bor kullanılmıştır. 1970lerde bütün isletme hakklari Etibank a devredilmiş ama o zamandan beride dogru dürüst yararlanamamıştır Turkiye.Osmanlı zamanında bile Almanlar Eskişehir bolgesiyle ilgilenmiş, oradaki rezevleri hükümete 10 milyon ton olarak göstermiş, ama Etibank zamanında yapılan ölçumlerde 700 milyon tonun uzerinde rezervin oldugu görülmüştür.
Türkiye Eskişehir Kırkada dünyanın en büyük rezervinin (%63) bulunduğu bir maden, ilaç, tarım, detarjan, asit, porselen ve cam sanayinde aktif olarak kullanılmasına rağmen dünya payının sadece %11 Türkiye'nin elinde...
BOR madeni yabana atılmayacak kadar devasa bir madendir. iki kelime ilede geçiştirilemeyecek kadarda hayati önemdir.
1 kg işlenmiş BOR' 200 TL ve bugün borla çalışan otomobiller üretiliyor. bu 1 kg işlenmiş bor ile saate 100 km ile bu araçlar 19 bin KM yapabilmekte evet % 70 ine sahibiz ve değeri 9 tirliyon $ bu rakamı söyleye bilmek bile ağırken, zorken varın gerisini siz hesaplayın.bu madeni işeme teknolojisini üretmek 1. önceliğimiz olmalı.
dünyadaki bor tuzlarının %75'ne sahip bulunan Türkiyedeki bor kaynakları öelleştirme kapsamında Etibank'ın bir ABD şirketine satışı yoluyla ABD'ni eline geçmek üzeredir.
Dünya bor rezervinin yüzde 70’i Türkiye’de. Bizi yüzde 13’le ABD izliyor. Rezervlerini yıllar önce kullanmaya başlayan Amerika’nın, kendi topraklarından çıkarabileceği miktar gittikçe azalıyor. Bor zengini Türkiye ise bu potansiyelini ancak ham bor ürünü satarak değerlendirebiliyor. Mamul bor ürünleri üretebilmek için gerekli teknoloji Türkiye’de yok. Çünkü Batılı ülkeler bor teknolojisini bize vermeyi hep reddediyor. Ham cevher olarak adeta sudan ve kumdan ucuza sattığımız bor, bize pahalı ithal ürünler olarak geri dönüyor.
Ahmet Aksu / İstanbul 20.05.2002, ZAMAN
(Alıntı)
bor pazarda satılmaz sür eşeğini dağlara
ülkemizde güney marmarada rezervleri bolca bulunan bir maden.dünya bor mineraliinin % 70i türkiyede bulunmakta.ama kullanabiliyormuyuz hayıır..neden...kulandırmıyorlar.......ah güzel ülkem benim güzel vatanım.....
BOR MADENLERİ
AMAÇ Bor, Türkiye'nin coğrafi konumu kadar büyük bir öneme sahip, stratejik bir kaynaktır. Arap ülkelerinin petrolü, Rusya'nın doğalgazı onlar için ne ifade ediyorsa, bor da Türkiye için aynı anlama gelmektedir. Bor madeni nedir? Türkiye için neden bu kadar önemlidir? BOR madeni ilk bakışta beyaz bir kayayı andırıyor. Çok sert ve ısıya dayanıklı. Doğada serbest bir element olarak değil, tuz şeklinde bulunuyor. Ülkemizde bulunan 'bor'un kalitesi de diğerlerine oranla daha yüksek. Toprağın 40 metre altında bulunan borun işlenmesi de, diğer elementlerle az karıştığı için kolay. Bor, periyodik sistemin üçüncü grubunun başında yer alan bir elementtir. Bu gurubun diğer üyeleri metal olmasına karşın Bor ametal sayılmaktadır. Ancak, diğer elementlere olan yüksek kimyasal ilgisi nedeniyle doğada serbest halde bulunmayan bor'un meydana getirdiği minerallerin, çok eski tarihlerden beri tanındığı ve kullanıldığı bilinmektedir. En yaygın bor bileşikleri; borik asit ve bor'un sodyum, kalsiyum ve magnezyum ile meydana getirdiği bileşiklerdir.
iç ve dış borcumuzu kat kat katlayacak kadar ülkemizde fazlaca bulunan çok değerli bir maden.............
dünya bor rezervlerinin %95 sini elimizde bulunduruyoruz demek.
yani bor zenginiyiz..........................
supeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeeer.
bor madeni bence türkiyenin geleceği demek.günümüzün ve geleceğin sıkıntısı olan enerjinin kaynağı demek.enerji üretimi için gerekli bir madeni kaynak demektir.
Salt on the Earth
zenginlik-akıllık-bende varım-sahibim-mutlu son
Aslında bor madeni hakkındaki tartışma ulus olarak nasıl bir umutsuzluk içinde olduğumuzu çalışıp bilimsel,ekonoımik,hukuksal gelişmeyi başaramayıp umudunu yeraltından gelecek ekonomik güce bağlamayı hatırlatıyor.
Dünya piyasasının %60-65 ine sahibiz ama kullanan başkaları.
Yazık
Ülkemizdeki bor zenginliğini çok yakında amerika kapacak, diğer ülkelere yaptığı gibi..
BOR
Bilginize... Bu maili tanidiklariniza yollayin, herkes birkac
kisinin
gozunu
acsin. Borla calisan araba uretildi, Turkiye kiskacta.
Arabayi bor madeniyle calistiracak patentli 600 proje oldugu ortaya
cikti? Cunku Turkiye, dunya rezervinin yuzde 70`ine sahip ve
uluslararasi
trostler Turkiye uyanmadan bu kaynagi ele gecirmeyi
planliyor.Amerikan
Millenium Cell (MC) ve stratejik ortagi Daimler-Chrysler (DC) , seri
uretime
bile gecti. Ancak uluslararasi trostler, bu gelismeleri ulkemizdeki
bor
zenginligine egemen olmak icin Turkiye`den kaciriyor. İncelemelerden
biri
Scientific
American dergisinin Mayis 2002 sayisinda yayimlandi.
**DUSUNULEBILECEK EN TEMIZ YAKIT` basligiyla verilen haberde,
kimyager
Steven Amendola`n1n Ford Explorer model otomobili bor
bilesiklerinden
elde
edilen yakitla calistirildigi anlatiliyordu
**ABD`li kimyager Amendola`ya gore, sodyum bor hidritle calisan
otomobilin
hem menzili iki katina cikiyor, hem patlama ihtimali olmadigi icin
tam
guvenli oluyor, hem cevre kirliligi olmuyor, hem de yakit
kullanildiktan
sonra tekrar degerlendirilebiliyor.
**Benzinle calisan otomobillerde yakiti depolama sorunu oldugu icin
menzili
dusuyor. Borla calisanlardaysa bu sorun ortadan kalkiyor sodyum bor
Hidrit
maddesi ile suyun olusturdugu hidrojenin yakit pillerine ulasmasi ve
aciga
cikan enerjinin mekanik enerjiye donusmesiyle yuruyor.
**Bor konusu ozellikle son yillarda Turkiye gundeminden hic inmedi.
Bilgisayardan silaha, nukleer teknolojiden akaryakita kadar bircok
alanda
kullanilan bor, ister istemez bircok cevrenin ilgi odagi...
**Tartismalar, bazi kisi ve guclerin ozellestirme furyasini da
arkalarina
alarak, bu cazip ve stratejik madeni `ic etmek` istediginden,
uluslararasi
trostlerin Turkiye`yi bor konusunda baski altina aldigina, bor`u
devletin
yeterli karlilik ve verimlilikte kullanamadigina kadar uzaniyor.
**Devlet Denetim Elemanlar? Dernegi(DENETDE) Baskani Atilay Erguven
de
bor
gibi hayati onemi olan konulardaki gelismelerin Turkiye`ye gec
yansimasini,
BATILILAR TURKIYE`YE BOR TEKNOLOJISININ GELMESINI ONLEDIKLERI
GIBI, O KONUDAKI ONLEMELERI DE DUYUP, BORUN ONEMINI KAVRAMAMIZI
ISTEMIYORLAR! `sozleriyle izah ediyor.
**Dunya bor rezervinin yuzde 70`i Turkiye`de. Bizi yuzde 13`le ABD
izliyor.
**Rezervlerini yillar once kullanmaya baslayan Amerika`nin, kendi
topraklarindan cikarabilecegi miktar gittikce azaliyor. Bor zengini
Turkiye
ise bu potansiyelini ancak ham bor urunu satarak
degerlendirebiliyor.
*** Mamul bor urunleri uretebilmek icin gerekli teknoloji Turkiye`de
yok.
Cunku Batili ulkeler bor teknolojisini bize vermeyi hep reddediyor.
Ham
cevher olarak adeta sudan ve kumdan ucuza sattigimiz bor, bize
pahali
ithal
urunler olarak geri donuyor.
geleceğin petrolu ya biz ağa olacayız yada başkalarının kölesi
elimizde tüm dünyaya yetecek kadar bulunan ama nedense hep gizlenen saklanan ortaya çıkarılmak istenmeyen sessiz sedasız abd ye peşkeş çekilmek istenen mineral.bor mineralleri..
RİO TİNTO ve Bor Pazarı
Bir bor konusu Türkiye'nin en büyük rezervidir, yani, Dünyanın en büyük rezervlerine sahibiz' diye iddia ediyoruz, ama acaba bor satışları maden olarak değil, hammadde olarak değil, nihai mamul olarak satışlarının yüzde kaçına sahibiz? Yüzde 10'una yüzde
15'ine sahip miyiz? Ben zannetmiyorum; yani nihai mamul olarak, katma
değeri ilave edilmiş olarak sahip değiliz. 1960'lı yılların sonuna doğru bu konu üzerine Planlamada eğildiğimiz zaman karşımıza bir büyük monopol sistem meydana çıktı. Üzerinde çok durduk, bu gün gibi hatırlıyorum, hatta bir takım anlaşmaya yaklaşmıştık. Şöyle bir anlaşma;
Hepinizin de bildiği gibi, 'Amerikan Boraks' diye Kaliforniya'da bir grup, daha doğrusu
Kaliforniya'daki rezervleri işleten grup, aşağı yukarı dünyanın o tarihlerde yüzde 80'ine sahip durumdaydı ve birtakım patentleri de var. Nihai mamulleri yapıyor. Pazarlaması gayet güçlü. O tarihlerdeki araştırmalarımızda, ya rakiplerine gidecektik, ya da onlarla bir ortaklık
kuracaktık; yani monopol olacaksak, beraber monopol olalım diye düşündük. Bu şekilde bir anlaşmaya varma imkanı gözüktü, bu söylediğim 1970 yılına doğrudur. 1970 yılı dahil, bu yabancılarla dünyayı ikiye bölmek, Avrupa'yı ve Amerika'nın doğusunu Türkiye'den beslemek; Japonya, Uzakdoğu ve Amerika'nın batısını Kaliforniya'dan beslemek - ekonomik oluyor tabii, mesafeler bakımından ekonomik oluyor- böyle bir anlaşmaya varmak üzereydik; ama maalesef o zaman Türkiye'deki devletleştirme havaları, illa her şeyi biz yapacağız havaları bu gelişmeye mani olmuştur.
Tabii ileri ki yıllarda ülkemiz bunun sıkıntısını çok çekti, döviz yokluğunun ana sebeplerinden biri, bu politikaların 1970'li yılların başından itibaren uygulanamaması, özellikle 12 Mart'tan sonra uygulanmamasıdır.'
Bu sözler 21 - 22 Haziran 1990 tarihlerinde Ankara'da
gerçekleştirilen I.Maden Şurası'nın açılış konuşmasını yapan zamanın
Cumhurbaşkanı Turgut Özal'a ait. Özal biliyor muydu bilinmez ama, bilinen şu ki, konuşmanın yapıldığı tarihte dünya bor pazarı, tam da düşündükleri gibi, ikiye bölünmüştü.
Avrupa'yı ve Amerika'nın doğusunu Türkiye'den beslemek; Japonya, Uzakdoğu ve Amerika'nın batısını Kaliforniya'dan beslemek şeklindeki paylaşma aynen yürürlükte idi. Uzakdoğu'da en büyük pazar olan Japonya, US Borax tarafından beslenmektedir. Tayland ve Güney Kore Türk borlarına bırakılmıştır, ancak buraya satışlar Owens Corning'in firmasına ait, kendisi de bor üreticisi olan, ABD'deki Billie, Boraxo, Millsite, Kathleen ve Sigma 17-20 bölgelerindeki bor madenleri ruhsatlarının sahibi, üretim yaptığı Billie
madenini Türkiye'den ucuz hammadde temin ettiği için 1986 yılında kapatan American Borate Company (ABC) tarafından yapılmaktadır. 1995 yılında eski bor üreticisi Yakal ailesine ait Borochemie firması ile bu durum değiştirilmek istendi ise de pek başarılı olunamadı. Yine Amerika'nın batısı US Borax tarafından beslenmektedir.
Amerika'nın doğusu ve Avrupa, Türkiye'den beslenmektedir. Amerika'nın doğusuna satışlar ABC, Pittsburg Plate Glass (PPG Industries) ve Kobitex aracılığı ile yapılmaktadır.
Bu anlaşmaya o kadar sadık kalınır ki, rakip US Borax'ın Fransa'daki tesisleri hammadde olarak Türk borlarını kullanmaktadır. Mal temininde sıkıntıya düştüğünde müşterilerini Türkiye'den temin ettiği Asit Borik ile korumaktadır. Etimine, US Borax'tan ürün almak
istediğinde ise buna izin verilmez. US Borax, Rio Tinto'nun Londra kolu Rio Tinto Plc.nin alt kuruluşu olan Kennecott Holdinge bağlıdır. Sermayesinin %100'ü Rio Tinto'ya aittir.
Afyon Ticaretinden Kazanılan Para İle Kurulan Şirket: Rio Tinto
Rio Tinto, 1873 yılında Jardine Matheson firması tarafından kurulmuştur.
Şirkette en büyük hisse Rothschild ailesine aittir ve kraliyet ailesinin de hissesi bulunmaktadır. Jardine Matheson 1800'lü yılların başından itibaren Türkiye'den Çin'e 'afyon' ticareti yapan bir firmadır. 1837 Paniği'nde diğer afyon tüccarları Russel ve Perkins
firmalarının zor duruma düşmeleri ve Rothschildlere başvurmaları üzerine, Jardine Matheson, Russel Co ve Perkins Co birleştirilerek Rothschild ailesine ait J.P. Morgan denetiminde afyon karteli oluşturuldu. 1839 yılında Çin ile İngiltere arasındaki Afyon Savaşı'nın Çin'in mağlubiyeti ile sonuçlanması üzerine Hong Kong İngilizlere bırakıldı. Burada, Rothschildler tarafından kurulan Hong Kong Shangai Bank Corporation (HSBC)
afyon ticaretini finanse etmeye başladı. Jardine Matheson firmasının afyon ticaretinden kazanılan parası ile kurulan Rio Tinto, dünyanın en büyük maden firması olup, tek başına dünya maden üretiminde % 12.5'lik pay ile birinci sıradadır. İkinci sırada %
11'lik pay ile yine İngiltere merkezli Anglo American Corp., üçüncü sırada % 8'lik pay ile yine İngiltere merkezli Billiton/BHP gelmektedir. Billiton/BHP firması Royal Deutch Shell'e ait olup, Shell ise Rothschild ailesinin kontrolündedir. Anglo American Corp.(AAC) ,
Oppenheimer ailesinin kontrolünde olup, Rothschild ailesinin De Beers kanalıyla payı bulunmaktadır. AAC'nin % 37'si De Beers'e, De Beers'in % 34'ü AAC'ye aittir. Her üç firmada ayrıca kraliyet ailesinin payları bulunmaktadır.
Rio Tinto, 2001 yılında eroinin serbest bırakılması için ciddi miktarda para harcamaktadır. Avustralya'da bazı kiliseler bünyesinde oluşturulan Tolerance Room'larda (Hoşgörü Odaları) haftanın belli gününde, belli saatlerde isteyenlere düşük miktarda eroin enjekte
edilmektedir. T-Room'ların masraflarını karşılayanlar ve lobi çalışmalarını destekleyenler arasında Rio Tinto'da vardır. Diğer destekçiler, Westpacbank, ANZBank, NABank gibi Rio Tinto'nun kurumsal yatırımcılarıdır. Prens Charles'e ait Queen Truest firması da bu
çalışmayı desteklemektedir.
Yukarıda sayılan üç firma ve diğer firmalarla birlikte İngiltere dünya madenlerinin yaklaşık % 50'sini tek başına kontrol etmektedir. Bu durum altın, gümüş, elmas gibi kıymetli madenlerde % 100'e yaklaşmaktadır. Türkiye'de altın, gümüş, trona, bakır, çinko, nikel,
platonyum v.s. maden aramaları yapan ve yatırım için MAI, MIGA, Endüstriyel
Bölgeler Yasa Tasarısı gibi düzenlemelerin yapılmasını bekleyen firmaların
tamamı sonuçta İngiltere'de yerleşik firmaların kontrolündedir. Kanada
ve Avustralya'da yerleşik maden firmalarının tamamı da bunların
kontrolündedir.
Galip Türkmen
(inadina.com - sayı 27)
Türkiye'de Bor Madenleri
Tartışılmayan sorun: Bor
Özelleştirilmesine karşı çıkılan madenler, yıllardır yabancı şirketlerin kullanımı altında
Eti Holding'in bir avuç bürokratının oluşturduğu Truva atının yardımı ile, bor madenleri çoktan birkaç yabancı şirketin hammadde deposuna dönüştü. Türkiye'deki bor madenlerinin içindeki bu Truva atı da Eti Holding'in yurtdışındaki pazarlama şirketi Etimine S.A. oldu.
Bor madenleri konusunda hiçbir siyasi partinin bor politikası olmadığı açıkça görülüyor. Eti Holding'e prens atar gibi genel müdür atanmış, genel müdür de bor pazarlamasından sorumlu yöneticilerle birlikte o güne kadar belirlenen politikayı uygulamışlar.
Eti Holding'in Etimine S.A.'daki hissesi halen yüzde 75'tir. Etimine S.A.'nın diğer ortağı Bormine'in hissesi yüzde 9'dur. Yüzde 16 hissenin kime ait olduğu bilinmiyor. Bor madenlerini 2480 sayılı kanuna göre Türkiye'de kendisinin işlemesi gereken Eti Holding, yasal haklarını Hollandalı Ankersmit'e devretmiştir.
Bor madenlerinin özelleştirilmesine karşı kamuoyundaki duyarlılık Türkiye'nin bor politikası oluşturmasına yardımcı olabilecek kadar umut verici.
Ancak, kamuoyunda bor madenlerinin önemi çok iyi bilindiği halde, devletleştirme sonrasındaki gelişmeler, satış rakamları, alıcılar, ülkeler gibi konuların yeterince bilinmediği görülüyor. Bunun nedeni, devletleştirme sonrasında DİE istatistiklerinin bile yayımlanmasına izin vermeyen birkaç bürokratın, bor konusunu 'tapınak sırrı' na dönüştürmesidir. Bu nedenle, bor sorunu, 'özelleştirilemez' ya da 'özelleştirilmemeli' nin ötesinde, neredeyse hiçbir açıdan tartışılamıyor. Yıllardır bor madenlerinin zaten birkaç yabancı şirketin kullanımı (imtiyazı) altında olduğu gerçeği gözden kaçıyor. Yabancıların bor madenlerini ele geçirmek için IMF baskısı ile özel sektöre devrini istemelerine hiç gerek olmadığı gerçeği görülemiyor.
Ne var ki devletleştirme ile bacadan kovulanlar, Truva atı ile çoktan ön kapıdan girmişti bile. Türkiye'deki bor madenleri, Eti Holding'in bir avuç bürokratının oluşturduğu Truva atının yardımı ile, çoktan birkaç yabancı şirketin hammadde deposuna dönüştü. Türkiye'deki bor madenlerinin içindeki bu Truva atı da Eti Holding'in yurtdışındaki pazarlama şirketi Etimine S.A. oldu.
Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu raporuna göre(1) Eti Holding denetçileri, kuruma yalnız maaş almak için uğrarken, kurumda neler olup bittiğini Werner Bühler 'den(2) öğreniyoruz. Büyük ölçüde bu kitaptan özetlenen bu öykü, bugün iyi niyetle devletçiliği savunan kişilerin yanına sığınmaya çalışan bürokratların da öyküsüdür.
Etimine S.A. ekibinin oluşması
1975 yılında Eti Holding'e Satış Müdürü olan Turhan Ardalı 'nın, Etimine S.A. şirketinin kuruluşunda ve daha sonraki politikaların belirlenmesinde önemli rolü oldu. Göreve başladığında, Eti Holding'in bor madenlerini pazarlayan şirketleri, tasfiye edilmesi gereken birer aracı olarak görüyordu. Ardalı'ya göre bütün aracı ve temsilciler birer parazitti. Geçerli temsilcilik anlaşmalarına rağmen, Eti Holding'in en büyük rakipleri Larderello ve US Borax şirketlerine doğrudan satış yapmakta bir sakınca görmüyordu.
Turhan Ardalı göreve başladığında, İhsan Ergen ve İltekin Aksakoğlu'ndan oluşan bir ekip kurdu. Daha sonra Bülent Bilge 'nin de katıldığı bu ekip, kendisi görevden ayrıldığında da kurduğu politikayı aynen devam ettirdi. 1978 yılında bor madenlerinin tamamen devletleştirilmesinden sonra, 1979 yılında Turhan Ardalı Eti Holding'den ayrıldı ve Londra'da Ultracrest isimli bir şirket kurdu. Aracıları parazit olarak gören Turhan Ardalı'nın sahibi olduğu Ultracrest, Eti Holding'in ürünlerini yurtdışında pazarlıyordu. Eti Holding'in dışında olmasına rağmen, daha önce kurduğu ilişkiler sayesinde, Turhan Ardalı'nın varlığı dünya bor piyasasında hâlâ hissediliyordu.
Etimine S.A.'nın kuruluşu
Mart 1982'de göreve başlayan Eti Holding'in Genel Müdürü Muammer Öcal, bor madenlerini yurtdışında pazarlayacak Etimine S.A. şirketinin kurulmasını sağladı. Tamamen yabancı şirketlerin ortaklığı ile oluşan Etimine S.A.'nın kuruluşunun arkasındaki en önemli isim Turhan Ardalı idi.
O sırada Londra'da Eti Holding'in ürünlerini yurtdışında pazarlayan Ultracrest'in sahibiydi. Eti Holding Pazarlama Müdürü İhsan Ergen ve İltekin Aksakoğlu da Etimine S.A.'nın kurulmasına içeriden destek verdi.
Etimine S.A. şirketi, yüzde 35.7 Minerais, yüzde 32.9 Brenntag, yüzde 30 Karl Gross, yüzde 1.4 Ultracrest şirketlerinin ortaklığı ile kuruldu.
Ultracrest, Turhan Ardalı'nın Londra'da kurduğu bir şirketti. O zamanlar konuyu bilen herkes görünürde çok az iş yapmış olan Ultracrest'in nereden para bulup da Etimine S.A.'ya ortak olduğunu merak ediyordu.
Brenntag, Almanya'da 1975 yılında Eti Holding'in ürünlerini karaborsada satan şirketti.
Minerais'nin hisseleri ise dolaylı olarak US Borax'ın elindeydi.
1985'e kadar krom işinden zarar eden Etimine S.A.'nın ortaklarından Minerais, birçok personelini Etimine S.A. şirketine çok yüksek ücretlerle kaydırdı. Nokta dergisi 1986 yılında, Etimine S.A.'nın ortaklarından Minerais'nin, Eti Holding'in dış piyasalardaki en büyük rakibi US Borax'ın elinde olduğunu yazdı. O sırada Etimine S.A., Minerais'nin bürolarında çalışmaktaydı. Genel Müdür Jean Claude Dumont da eski bir Minerais elemanıydı. Dahası Etimine S.A.'nın muhasebesi Minerais'nin muhasebecisi tarafından tutulmaktaydı. Özetle Eti Holding'in kurdurduğu Etimine S.A., Minerais kanalı ile Eti Holding'in en büyük rakibi olan US Borax tarafından yönetiliyordu.
1987 yılında Eti Holding, Etimine S.A.'nın yüzde 91 hissesini satın aldı. Yeni ortak Bormine'e yüzde 9 oranında hisse verildi. İltekin Aksakoğlu Etimine S.A.'ya Genel Müdür Yardımcısı oldu.
Fethi Ağalar dönemi
Ancak, Etimine S.A. hâlâ Minerais tarafından yönetilmekte, hesaplarını da onlar tutmaktaydı. US Borax'ın sahip olduğu Minerais'nin eski Genel Müdürü Ehrmann, hâlâ Etimine S.A.'nın Yönetim Kurulu üyesiydi. Etimine S.A., Minerais'den koptuğu takdirde kendisinin sağladığı kredilerin kesilebileceğini ileri sürüyordu. Dünya bor madeni rezervlerinin yüzde 66'sına sahip bir kuruluş için kredi kullanmak bir nimet haline gelmişti. Ocak 1989'da Fethi Ağalar Genel Müdür oldu. Fethi Ağalar, Yönetim Kurulu üyesi olduğu için Ehrmann'a bir şey yapamadı ama Ehrmann'ın arkadaşı, Etimine S.A.'nın Genel Müdürü Jean Claude Dumont'u görevden aldı.
Hissedarlıktan genel müdürlüğe
1990 yılında Süha Nizamoğlu yeniden Eti Holding Genel Müdürlüğü'ne atanınca, Satış Müdürü İhsan Ergen, Turhan Ardalı'nın Etimine S.A.'ya Genel Müdür olmasını sağladı. 1993 yılında Eti Holding Genel Müdürü olan Taşkın Akdeniz, İhsan Ergen'in yerine Aynur Taşçı 'yı Satış Müdürü olarak atadı.
Beş yıl boyunca bu ilişki devam etti. İsmail Hakkı Arslan Eti Holding'e Genel Müdür olunca, 1994 yılında Satış Müdürü Aynur Taşçı, Etimine S.A. Genel Müdürü Turan Ardalı ve Genel Müdür Yardımcısı İltekin Aksakoğlu görevlerinden ayrıldı. İsmail Hakkı Arslan, İhsan Ergen'in yakın arkadaşı Bülent Bilge 'yi Satış Müdürü yaptı. Daha sonra yerine gelen genel müdürler de o güne kadar uygulanan politikalara kendi ekipleri ile devam ettiler. Türk borları birkaç şirket için kullandırılmaya devam edildi. US Borax'ın Avrupa'daki rafinerileri ile Larderello ve Solvay, Eti Holding'den yerli sanayicilere göre daha ucuza maden almaya devam etti.
Eti Holding'in bugünkü ortakları
Eti Holding'in Etimine S.A.'daki hissesi halen yüzde 75'tir. Etimine S.A.'nın diğer ortağı Bormine'in hissesi yüzde 9'dur. Yüzde 16 hissenin kime ait olduğu bilinmiyor. Bormine, Continental Resources Inc. (New York) şirketler grubuna bağlıydı. Ancak daha sonra tüm hisseleri Ankersmit B.V'ye (Hollanda) sattı. Halen Ankersmit, Hollanda/ Belçika/Almanya'daki kolemanit piyasasında tekeldir. Eti Holding'den aldığı kolemaniti öğüterek Avrupa pazarlarına satmaktır. Bor madenlerini 2480 sayılı kanuna göre Türkiye'de kendisinin işlemesi gereken Eti Holding, yasal haklarını Hollandalı Ankersmit'e devretmiştir.
Bor politikasını kim belirliyor?
Bugüne kadar Türkiye'ye hiç kâr transferi yapmayan ve dünyanın en büyük bor rezervlerine sahip Eti Holding'in yurtdışındaki pazarlama şirketi Etimine S.A.'nın öyküsü böyle. Werner Bühler'in anlattıklarından, bor madenlerinin 1969 yılından başlayarak 1978 yılında biten devletleştirilme süreci sonrasında tamamen birkaç bürokratın eline bırakıldığı açıkça görülüyor. 1996 yılında yayımlanan kitapta anlatılan olaylar bugüne kadar yalanlanmadı. 1995 yılına kadar süren Etimine S.A. öyküsünün devamı için, Eti Holding ile anlaşmazlığa düşen bir başka Avrupalının anılarını beklememeyi umalım.
Anlatılanlardan bor madenleri konusunda hiçbir siyasi partinin bor politikası olmadığı açıkça görülü- yor. Eti Holding'e prens atar gibi genel müdür atanmış, genel müdür de bor pazarlamasından sorumlu yöneticilerle birlikte o güne kadar belirlenen politikayı uygulamışlar. Bor madenlerini yönetim tarzları, görev anlayışları ve davranış biçimleri, en iyimser anlatımla Nâzım Hikmet 'in 'İvan İvanoviç Var mıydı, Yok muydu? ' oyunundaki Petrof ve İvan İvanoviç'leri anımsatıyor. Bu nedenle öyküde hiç bir siyasi parti politikasının doğru ya da yanlışlığından söz edilmiyor ve sadece bürokratların adı geçiyor.
HASAN ÇETİN
(1) Cumhuriyet 5 Şubat 2001, www.inadina.com
(2) BORASIT (The Story of The Turkish Boron Mines and Their Impact on Boron Industry - Werner BÜHLER - May 1996 - Switzerland)
BORDA YENİ OYUN: 2840 SAYILI YASA’DA DEĞİŞİKLİĞİ
Özelleştirmeciler, borda yasa değişikliği ile yeni bir oyun daha sergiliyor.
Sendikamız ve diğer ilgili tüm taraflarca değiştirilmemesi yönündeki taleplerin ısrarla dile getirilmiş olmasına karşın, borların kamu eliyle işletilmesi ve pazarlanmasına son verilerek, bu alanın yabancı ve yerli firmalara açılması yönünde 2840 sayılı Yasa'nın 2. Maddesinin değiştiren bir taslak hazırlanmış olup, Meclise getirilmek üzeredir. Yasanın değiştirilme gerekçesinde; borların stratejik olmadığı ve üretim, işlenmesi ve pazarlanmasında “bir tüccar gibi” davranılmadığı yaklaşımında bulunarak, bor ruhsat ve işletmesinin yerli-yabancı şirketlere açılması gereği açıkça ifade edilmektedir.
Yapılmak istenen bu değişiklik ile bor madenlerinin devlet eliyle işletmesine son verilerek, tamamen yabancı tekelin eline geçecek biçimde yeni bir düzenlemeye gidilmekte ve böylece borlar, yeni bir özelleştirilme sürecine daha sokulmaktadır.
Oysa, Özelleştirme Yüksek Kurulu tarafından 20.12.2000 tarihinde alınan Eti Holding A.Ş.’yi özelleştirme kararı kamu oyunun geniş kesimlerinden gelen tepkiler üzerine 2001 başında Bakanlar Kurulunca geri alınmış, Sendikamızın açtığı dava ile 26 Nisan 2001’de yürütmeyi durdurma kararı aldırılmış ve 16 Temmuz 2001 tarihinde de Özelleştirme Yüksek Kurulu kararı ile Eti Holding tamamen özelleştirme kapsamından çıkarılmıştı.
Halkın arasına çıkamayacak kadar tükenmiş ve seçim barajı altında kaldıklarını kendilerinin de dile getirdiği bir koalisyon hükümeti son çırpınışları içinde, bir yandan çalışanların kazanılmış haklarını yok etmeye çalışmakta, diğer yandan da özelleştirme yağmasını sürdürmektedir.
Halkın gözünde meşruluğunu yitiren ve yalnızca IMF'nin desteğiyle ayakta kalabilen bu hükümetin aldığı kararlar ve yaptıkları da meşru değildir. Türkiye'nin petrolü ve önde gelen ulusal kaynağı durumunda olan bor madenleri üzerinde, tamamen dünya bor tekelinin (USA Boraks-Rio Tinto, E.ON.AG, Citicorp Venture Capital) çıkarına olarak oyun oynamaya kimsenin hakkı yoktur.
Ham madde yetersizliğinden yüzde 50 kapasite ile çalışan ABD bor işletmelerinin acilen Türkiye’deki bor rezervlerine ihtiyaçları vardır. Bu nedenle 130 yıldır sürdürdükleri borlarımızı ele geçirme çabalarını çok daha artırmışlardır.
Bir kez daha dile getiriyoruz ki bor madenleri stratejiktir. Çünkü;
Bor madenlerinin stratejik değeri yüz yılı aşan geçmişi ve kullanım alanlarının genişliği ile kanıtlanmış, sürekli dünya bor tekelinden korunmaya çalışılmıştır. Çünkü dünyadaki bor maden rezervinin yüzde 70'i Türkiye'dedir.
Bor madenlerinin işlenmesi ile sağlanacak gelir yılda 1 milyar doları dahi bulabilecek olup, her türlü engele rağmen bor madeni ve ürünlerinden yılda 260 milyon dolar ihracat geliri sağlanmaktadır.
Türkiye bor madenlerini ele geçiren firma, dünyada bor üretim ve satışının tek belirleyicisi olacak, kendi bor ürün gereksinimimiz için dahi bu ulusötesi tekellere muhtaç durumda kalınacaktır. Türkiye kendi borlarını işlediğinde ise dünya pazarındaki payını çok daha artırabilecektir.
Borlar ve işlenmeleri Türkiye'nin içinde bulunduğu ekonomik sorunlarını çözmede ve özellikle içinde bulunulan kriz koşullarında eşsiz bir kaynak durumundadır.
Böylesi stratejik değerleri ve Türkiye'nin en önemli doğal kaynağı durumunda olan bor madenleri, 2840 sayılı Yasa’da yapılan ve Meclisten geçirilmeye hazırlanan bu değişiklik ile belki yerli ortak aracılığı ile ulusötesi tekele sunulacaktır. Ulusötesi tekelin çıkarını değil, ülke halkının çıkarını düşünmeye mecbur olan mevcut hükümet, hazırlanmış olan bu yasa taslağını derhal geri almalıdır. Saygı ile kamu oyuna duyurulur.
Mustafa Öztaşkın
(Petrol-İş Sendikası Genel Başkanı) - www.inadina.com
bitkiler üzerindeki etkisi ve bu madene toleranslı bitki türleri araştırılacak. çok yakında...
Genel kullanım alanının elektronik devreler olduğu söylenir;
ETİ nin genel müdürü bi programda işlenmemişinin tonu 64 dolarkene küçük bi işlemden geçen borun tonunun 1200 dolara çıktığını söylemişti ama arz talep dengesi oluşmadığı için işlemelerinin mümkün olmadığını söylemişti ben bişey anlamamıştım bu konuşmadan anlayan varsa yazsın allah rızası için :)
işle sat arz talep dengesi yoksa ham olarak nasıl satıyorsun bu biraz 'devletin malı banane benmi uğraşacam ' demenin kısa yollusu oluyo bence :)
KAPALI KAPILAR ARDINDA
ABD, Türkiye'nin stratejik bor madenine 'özel' ilgi gösteriyor. ABD Hazine Bakan Yardımcısı John Taylor'ın, Ankara ziyaretinde, 'kapalı kapılar ardında' bor madeni ve özelleştirme yasasını görüştüğü bildirildi.
Taylor bor için gelmiş
Geçtiğimiz Ocak ayında Türkiye'ye ani bir ziyarette bulunan ABD Hazine Bakan Yardımcısı John Taylor'ın Dodge&Cox ve Rio Tinto Holding'in eski yönetim kurulu üyesi olduğu ve Türkiye'ye bor madenleri için geldiği ortaya çıktı.
Uluslararası firmaların gözü nükleer teknolojiden, bilgisayar ve silah sanayiine kadar pekçok alanda kullanılan ve dünya bor rezervinin yüzde 70'ine sahip Türkiye üzerinde.
Türkiye ziyaretinde, kapalı kapılar ardında hükümet yetkilileriyle görüşen ve özelleştirme yasasıyla yakından ilgilenen ABD Hazine Bakan Yardımcısı John Taylor'ın ziyaretinin arkasında bor madenlerinin yattığı ortaya çıktı.
Hükümetteki görevinden önce dünya bor piyasasına egemen olan Dodge&Cox ve Rio Tinto Holding'in yönetim kurulu üyesi ve bu şirketlerin sermaye ilişkilerini kontrol eden kişi olan Taylor'ın ziyaretinin arkasında bor lobilerinin istekleri yatıyor. Dünya bor rezervinin yüzde 70'ine sahip Türkiye'nin yıllık ihracat geliri sadece 250 milyon dolar.
Yasa el altında bekliyor
Taylor ocak ayında Türkiye'ye yaptığı ani ziyaretinde ilk görüşmesini özelleştirmeden sorumlu Devlet Bakanı Yılmaz Karakoyunlu ile yapmıştı. Karakoyunlu tarafından hazırlanan ve Özelleştirme Yasa Tasarısı yasalaşırsa, özelleştirmenin önündeki tüm hukuki engeller kalkacak; hemen ardından da, zaten el altında hazır bekletilen Maden Yasası'nın gündeme gelmesi ve 'bor'un devlet eliyle işletilen stratejik maden olmadığı' iddia edilerek özelleştirilmesi bekleniyor. Son yıllarda yapılan çalışmalar, bor mineralinin bir yakıt ve enerji hammaddesi olarak kullanılabileceğini ortaya koyarken, uluslararası tekeller de hesaplarını buna göre yapıyor. Bor lobilerinin yerli işbirlikçileri, Taylor'ın ani ziyaretini 'ABD'nin Türkiye'ye verdiği önemin göstergesi' olarak lanse ettiler.
Borda uluslararası ağ
Borun devletleştirildiği 1978 yılından önce Rio Tinto, Türk Borax adlı firması aracılığıyla, Türkiye'deki bor madenlerinin yüzde 80'ini işletirken, bugün ise Anatolia Mineral Development Ltd. eliyle Türkiye'deki altın, gümüş, bakır, çinko aramasını da elinde bulunduruyor. Merkezi Avustralya'da bulunan Rio Tinto Ltd.'nin bir alt kuruluşu da Türkiye'nin, özellikle Bergama köylülerinin yakından tanıdığı eski adıyla Eurogold olan Normandy şirketi.
ABD Hazine Bakan Yardımcısı John Taylor, şimdiki görevinden önce Dodge&Cox adlı şirkette, Yönetim Kurulu üyesi idi. Dünya çapında bir tekel olan şirketler grubunda 'para ve sermaye ilişkilerini kontrol etmek' gibi önemli bir görevi olan Taylor, bu görevinden 13 Mart 2001 tarihinde istifa etti. Ancak, Taylor'ın söz konusu çok uluslu şirketlerle ilişkilerinin devam ettiği belirtiliyor. Taylor'ın yöneticilik yaptığı Dodge&Cox'un, dolayısıyla Rio Tinto'nun Rohm&haas, Ford, General Motors ve Motorola ile de ortaklık ilişkileri var.
Devlet Denetim Elemanları Derneği (DENETDE) 'nin 'Denetim' adlı dergisinde Ortakları ve kontrolündeki diğer şirketlerle dünyanın maden pazarını elinde bulunduran, adeta bir ağ gibi her tarafa kollarını uzatan Rio Tinto, bu özelliğinden dolayı Avustralya'da 'Rio Tinto Ahtapotu' diye adlandırılıyor.
RİO TİNTO AHTAPOTU
Rio Tinto'nun kuruluş hikayesi 1873'lere dayanıyor. Rio Tinto Limitedíin ortaklık yapısı oldukça ilginç. Şu anda Türkiye'de faaliyet gösteren yabancı bankaların neredeyse tamamının hissesi bulunuyor. Chase Manhattan ile J.P. Morgan'ın birleştiği, Citicorpíun, Salomon Smith Barney, Citibank ve ABN Amro'ya sahip olduğu, HSBC'nin de aynı sermaye grubundan olduğu dikkate alındığında cenderenin boyutları anlaşılıyor. Bunların dışında kalan Deutchebank, Alman firması olmasına rağmen sözkonusu bankalarla birlikte hareket ediyor. Bu da finans sektöründe rekabetin olmadığını gösteriyor.
DÜNYANIN EN KALİTELİ ALTINI BERGAMA'DA
Normandy Madencilik A.Ş. Yönetim Kurulu görevli üyesi Orhan Güçkan, İzmir 3. İdare Mahkemesi'nin, Bergama
Ovacık altın madeniyle ilgili Sağlık Bakanlığı'nın verdiği 1 yıllık deneme üretimi iznine ilişkin yürütmenin durdurulması kararına saygılı olduklarını söyledi. Dünya genelinde 800'ün üzerinde altın madeni işletmesinin faaliyet gösterdiğini ifade eden Orhan Güçkan, Bergama'daki madenlerinin bunlar içinde en iyisi olduğunu söyledi.
Güçkan, sözlerini şöyle sürdürdü: 'Gümüşhane'de görünür altın rezervimiz 12 ton, Bergama'da ise 24 ton olmak üzere Normandy Madencilik'in toplam 36 ton altın rezervi var. Toplumla anlaşıp ikna ederek, bu engelleri aşacağız.'
(1 mart 2002-yeni şafak)
Uzaya gönderilen ilk uydu olan Sputnik 1 ve Sputnik 2 de de Türk kaynaklarından elde edilen bor kullanılmıştır. 1970lerde bütün isletme hakklari Etibank a devredilmiş ama o zamandan beride dogru dürüst yararlanamamıştır Turkiye.Osmanlı zamanında bile Almanlar Eskişehir bolgesiyle ilgilenmiş, oradaki rezevleri hükümete 10 milyon ton olarak göstermiş, ama Etibank zamanında yapılan ölçumlerde 700 milyon tonun uzerinde rezervin oldugu görülmüştür.
En büyük rezervin bizde olmasına karşın işlemeyi beceremeyip devamlı ihraç ettiğimiz bir maden.
Türkiye Eskişehir Kırkada dünyanın en büyük rezervinin (%63) bulunduğu bir maden, ilaç, tarım, detarjan, asit, porselen ve cam sanayinde aktif olarak kullanılmasına rağmen dünya payının sadece %11 Türkiye'nin elinde...