----- güzeldin ve hazırdın dokunaklı her güne ama kimdin oyunlar kurup şehre indin istanbulda ateşten bir çadırda bekleşirken hayat ben beklemeyendim ne unutan ne de hatırlayan ruhumdaki yanıklardan izler taşıyordu dilim sonra geldin tanrı şiddetle arandığında bulaştı sana da tüm deliliğim artık hiçbirşey düşünemiyorum iyiyim --- Sıtkı Caney
şiir ince ruhların işidir kalpten akla damıtılmış gökyüzü kadar mavi su kadar berrak fırtınalı bir günde sığınılan liman canı sıkılan hayattan tat alamayan nicelerinin tek sığınağı bazıları için bir anlam ifade etmez bazıları için hayat felsefesidir şiir ruhumun ızdırabını dindirem kalbimin yaralarını saran bana annem kadar şefkat gösteren babam kadar düşkün olan anlatmal isteyipte anlatamadığım söylemek için çırpınıpta dilim lal olmasına vesile olan ilk aşkım ilk aşkım işte o şiir ve gönlüme taht kurmuş nice şair
Bir bir kapanır bütün kapılar yüzüne, Zifiri karanlıktır aysız gece Kimsesizdir insan bir dünya insan içinde Bir ucu hüzün ve keder, diğeri huzur ve mutluluktur hayat denen bilmece.
Gün geçer! Ömür su'dur akar gider En yakınındır El olur gider Aradığı eceldir teğet gelip geçer Sığınaktır şiiri içini döküp gider.
Elleri titrek, gözleri kısık, bir yanı eksiktir, Aslı Ağu dur şerbet bilip içer Bu dünyadan gülmeden göçüp gider, Kalanı bir kaç satır, üç beş şiirdir her şeye yeter.
kalbim… kuş uçmazım, kervan geçmezim yorgun sandalım, pusulasız gemim onca umarsızlığa dudak büküp vitrindeki gördüğü oyuncağa ağlayan mız mız çocuğum
bıkmadın mı dünü kurtarayım derken günü kurşuna dizmekten bıkmadın mı aşkın kanlı resiflerin de yüzmekten kırk yıllık düşmanından öç alır gibi kendini kanatıp kabul süz dualara amin demekten bıkmadın mı?
kalbim… deli fişeğim her adımı uzak yollara meyilli yolcu Abbas kör bıçaklar gibi hep aşka bilendin ne geçti eline? unuttun mu, bir namlunun üstüne koşar gibi aşka koşarken barbarların kılıçtan geçirdiği bir ülke gibi yağmalanıp yılkı atlar ölüme bırakıldığını unuttun mu?
bak herkes gitti sen kaldın ıssız hüzünlerin bekleyeni sen kaldın gecenin karanlığında sübyan yalnızlıklar büyütüp yitik sevdasına çıtkırıldım şiirler teyelleyeni
kalbim… aşka açılan pencerem kanlı bir bohça gibi açma artık aşkın örtüsünü nasılsa yine aşkın kuzeyinde kalırsın yine acının en harlı yanından tutunur yine sahipsiz akvaryumlar gibi küflenirsin
boş ver aşkı kalbim, boş ver… sen aşksızda güzelsin
sen bakma benim kedilerle konuşup kuşlarla dertleştiğime cam çerçeve indiren fırtına gibi esip sonra hançer gibi sustuğuma bakma sokaklarda saç sakal gezip bütün gömlekleri ters giydiğime yokluğun öğretti bana böyle yavaş yavaş delirmeyi.
haritalardan yer beğendim de kendime gölgenin düştüğü bu şehri evim yurdum bildim döşeğini içeride bırakan mahkum gibi ne senden nede bu şehirden gidebildim eli kınalı burnu hızmalı o esmer kadınlardan öğrendim acıyı boynuma hamaylı gibi asmayı
sen ferman buyurup, kalbinden sürgün ettiğinde beni kan olup aksamda bu şehrin sokaklarında Rus ruleti oynar gibi sadece seninle tetik düşürdüm kalbime sana bezedim bütün şiirlerimi... yatak çarşaflarına şiir yazan şizofren şairlerden öğrendim can çekişir gibi şiir yazmayı
yokluğunda ırmak yatakları gibi kurudum da el açmadım ne yağmura ne borana boynumun borcu dedim gönlümün harcı dedim dönüp bakmadım kuş sütü sofralara o kara kıtadan Afrika’dan öğrendim ben açlıktan kırılırken kanıma ekmek doğrayıp gülmeyi
sen bakma benim her halayın başında ipek mendil gibi çırpındığıma bakma serkeş kahkahalar atıp, şen şakrak çınladığıma depremler geçerken göğsümün yamaçlarından bakma ayakta kaldığıma o kallavi ağaçlardan öğrendim ben böyle ayakta ölmeyi
ahh şimdi bir hayalet gemi gibi gelsem gelebilsem senin sularına bir yüz görümlüğü görsem acılarına ecza olup yaralarını bir bir öpsem gökte yıldızlar üşüsün ben seni nefesimle ısıtsam
seni bir dua gibi yüreğime sığdırdım ben beddua gibi unutacak mıyım saatlere tahammülsüzken bir ömür yokluğuna alışacak mıyım şimdi, dellenipte bu şehri ateşe vermez miyim? senin olmadığın bu geceleri cephanelik gibi havaya uçurup seni ağırlayamayan içimi deprem vurmuş gibi toz duman yıkmaz mıyım? sen ellerin oldun ya… sen ellerin oldun ya... ben kafama sıkmaz mıyım?
ve anladım ki… birilerinin bizi ittiği dipsiz bir uçurummuş aşk iskandillerin ölçemediği bir lebi-derya herkesin kendi acısını kendi yaşadığı dikiş tutmaz bir yaraymış
darağacında tekmelenmiş bir tabure gibi unutulup Şehrazat’ın bin bir gece masalı gibi yalan olmakmış
tanrı misafiri gibi değil, yuvan gibi aç yüreğimin kapısını kostak bir yağmur gibi dökül içimin çölüne uykusuzsam, yastığım, yorganım, yatağım ol susamışsam su içir avuçlarından acıkmışsam doyur gözlerimin açlığını
gelişin bir sevinç sağanağı olsun baba yadigarı bir silah gibi içime gömülsün efkarım sevinçten fır dönüp, kuş gibi uçayım gel de yarılsın çölün kalbi zemzem gibi fışkırayım
say ki sen gideli kahpe pusulardayım say ki çapraz ateş kurşunlardayım kırk dağdan kırk kavim yalın kılıç üstüme geliyor her biri Allahsız… her biri kitapsız…
gel ben uzatmadan sen tut elimi dokun yüreğime acıma sız…
Bir şiire sığınmak... hayallerini cümlelerin akışına bırakıp bir an olsun hissetmek demektir. Sığınacak şiiri olanlar şanslıdır, hayallerini kaybetmemiştir yaşıyordur.
Kendinden bir parça bulmak, o dizeler arasında göz gezdirmek, belki birkaç dizesini hafızaya atmak insanın zor zamanlarında yaşayabileceği en güzel hadisedir.
Kimseye anlatamadığın paylaşamadığın duygularını şiirle kendini ifade etmeye çalışırsın. Şiire sığınmak insanın içindeki düşüncelerini dışa vurma biçimidir...
İnsanı bir şiire sığınmaya iten şey çaresizliğidir. İçinde bulunduğu durumu muhatabına anlatamadığı durumlarda son çare olarak başvurduğu çözüm makamı gibidir. Kişi bilir ki o duruma düşen ne ilk, ne de son insandır kendisi. Ve şiir dünyası duyguların kelimelere döküldüğü sonsuz bir ummandır. Bunun bilince olarak çalar insan şiir dünyasının kapısını.
Bazen anlatamadıklarımızı anlatırlar. Birine bir şiir gösterip "Bak bu şiiri çok severim," deriz. Şiirle ifade ederiz kendimizi. Mesela bir şarkı seslendiririz ya da paylaşırız, o şarkı o anki hislerimizi, ruh hâlimizi ele verir. Şarkılar ve şiirler çoğunlukla masum, bazen acımasızdır.
-----
güzeldin ve hazırdın dokunaklı her güne ama kimdin
oyunlar kurup şehre indin
istanbulda ateşten bir çadırda bekleşirken hayat
ben beklemeyendim ne unutan ne de hatırlayan
ruhumdaki yanıklardan izler taşıyordu dilim
sonra geldin tanrı şiddetle arandığında
bulaştı sana da tüm deliliğim
artık hiçbirşey düşünemiyorum iyiyim
---
Sıtkı Caney
şiir ince ruhların işidir
kalpten akla damıtılmış
gökyüzü kadar mavi su kadar berrak
fırtınalı bir günde sığınılan liman
canı sıkılan hayattan tat alamayan nicelerinin tek sığınağı
bazıları için bir anlam ifade etmez
bazıları için hayat felsefesidir şiir
ruhumun ızdırabını dindirem
kalbimin yaralarını saran
bana annem kadar şefkat gösteren
babam kadar düşkün olan
anlatmal isteyipte anlatamadığım
söylemek için çırpınıpta dilim lal olmasına vesile olan ilk aşkım
ilk aşkım işte o şiir ve gönlüme taht kurmuş nice şair
Şiir dağının eteklerine tırmanmaya çalışan TIRTILIZ
Umudunu yeniden kazanmak gayretidir.
Deniz bir başka güzel
Akdeniz sahilinde
Dağlar bir başka
Gölgeler de
Birde şu kemerin
Portakal kokusu
Bir bir kapanır bütün kapılar yüzüne,
Zifiri karanlıktır aysız gece
Kimsesizdir insan bir dünya insan içinde
Bir ucu hüzün ve keder, diğeri huzur ve mutluluktur hayat denen bilmece.
Gün geçer! Ömür su'dur akar gider
En yakınındır El olur gider
Aradığı eceldir teğet gelip geçer
Sığınaktır şiiri içini döküp gider.
Elleri titrek, gözleri kısık, bir yanı eksiktir,
Aslı Ağu dur şerbet bilip içer
Bu dünyadan gülmeden göçüp gider,
Kalanı bir kaç satır, üç beş şiirdir her şeye yeter.
Antoloji'nin şair ve üyelerinin Sevgililer Günü kutlu olsun.
Aşk, ayrılık ve özlem şiiri:
Sevgi ve saygılarımla.
İltifat
kalbim…
kuş uçmazım, kervan geçmezim
yorgun sandalım, pusulasız gemim
onca umarsızlığa dudak büküp
vitrindeki gördüğü oyuncağa ağlayan
mız mız çocuğum
bıkmadın mı
dünü kurtarayım derken günü kurşuna dizmekten
bıkmadın mı
aşkın kanlı resiflerin de yüzmekten
kırk yıllık düşmanından öç alır gibi kendini kanatıp
kabul süz dualara amin demekten
bıkmadın mı?
kalbim…
deli fişeğim
her adımı uzak yollara meyilli yolcu Abbas
kör bıçaklar gibi hep aşka bilendin
ne geçti eline?
unuttun mu,
bir namlunun üstüne koşar gibi aşka koşarken
barbarların kılıçtan geçirdiği bir ülke gibi
yağmalanıp
yılkı atlar ölüme bırakıldığını
unuttun mu?
bak herkes gitti
sen kaldın ıssız hüzünlerin bekleyeni
sen kaldın gecenin karanlığında
sübyan yalnızlıklar büyütüp
yitik sevdasına çıtkırıldım şiirler teyelleyeni
kalbim…
aşka açılan pencerem
kanlı bir bohça gibi açma artık aşkın örtüsünü
nasılsa yine aşkın kuzeyinde kalırsın
yine acının en harlı yanından tutunur
yine sahipsiz akvaryumlar gibi küflenirsin
boş ver aşkı kalbim, boş ver…
sen aşksızda güzelsin
----ömer yücekaya----
sen bakma benim
kedilerle konuşup
kuşlarla dertleştiğime
cam çerçeve indiren fırtına gibi esip
sonra hançer gibi sustuğuma
bakma
sokaklarda saç sakal gezip
bütün gömlekleri ters giydiğime
yokluğun öğretti bana
böyle yavaş yavaş delirmeyi.
---ömer yücekaya---
haritalardan yer beğendim de kendime
gölgenin düştüğü bu şehri
evim yurdum bildim
döşeğini içeride bırakan mahkum gibi
ne senden
nede bu şehirden gidebildim
eli kınalı
burnu hızmalı o esmer kadınlardan öğrendim
acıyı boynuma hamaylı gibi asmayı
----ömer yücekaya----
sen
ferman buyurup, kalbinden sürgün ettiğinde beni
kan olup aksamda bu şehrin sokaklarında
Rus ruleti oynar gibi
sadece seninle tetik düşürdüm kalbime
sana bezedim bütün şiirlerimi...
yatak çarşaflarına şiir yazan
şizofren şairlerden öğrendim
can çekişir gibi şiir yazmayı
----ömer yücekaya----
yokluğunda
ırmak yatakları gibi kurudum da
el açmadım ne yağmura
ne borana
boynumun borcu dedim
gönlümün harcı dedim
dönüp bakmadım kuş sütü sofralara
o kara kıtadan
Afrika’dan öğrendim ben
açlıktan kırılırken
kanıma ekmek doğrayıp gülmeyi
----ömer yücekaya-----
sen bakma benim her halayın başında
ipek mendil gibi çırpındığıma
bakma serkeş kahkahalar atıp, şen şakrak çınladığıma
depremler geçerken göğsümün yamaçlarından
bakma ayakta kaldığıma
o kallavi ağaçlardan öğrendim ben
böyle ayakta ölmeyi
----ömer yücekaya----
ahh şimdi bir hayalet gemi gibi gelsem
gelebilsem senin sularına
bir yüz görümlüğü görsem
acılarına ecza olup
yaralarını bir bir öpsem
gökte yıldızlar üşüsün
ben seni nefesimle ısıtsam
---ömer yücekaya---
seni bir dua gibi yüreğime sığdırdım ben
beddua gibi unutacak mıyım
saatlere tahammülsüzken
bir ömür yokluğuna alışacak mıyım
şimdi, dellenipte
bu şehri ateşe vermez miyim?
senin olmadığın bu geceleri
cephanelik gibi havaya uçurup
seni ağırlayamayan içimi
deprem vurmuş gibi toz duman yıkmaz mıyım?
sen ellerin oldun ya…
sen ellerin oldun ya...
ben kafama sıkmaz mıyım?
---ömer yücekaya---
acı bir su tadıyım artık
öyle kekremsi, öyle çürük
haritam yırtık
pusulam kırık
sev demeyin
dumanlı başıma tütün sarıp
gölgenizin peşinden seğirtemem
resme tövbe etmiş bir ressamım
yok tuvalinize bir aşk portresi çizemem
---ömer yücekaya---
ve anladım ki…
birilerinin bizi ittiği dipsiz bir uçurummuş aşk
iskandillerin ölçemediği bir lebi-derya
herkesin kendi acısını kendi yaşadığı
dikiş tutmaz bir yaraymış
darağacında tekmelenmiş bir tabure gibi unutulup
Şehrazat’ın bin bir gece masalı gibi yalan olmakmış
---ömer yücekaya---
.
.
tanrı misafiri gibi değil,
yuvan gibi aç yüreğimin kapısını
kostak bir yağmur gibi dökül içimin çölüne
uykusuzsam, yastığım, yorganım, yatağım ol
susamışsam su içir avuçlarından
acıkmışsam doyur gözlerimin açlığını
gelişin bir sevinç sağanağı olsun
baba yadigarı bir silah gibi içime gömülsün efkarım
sevinçten fır dönüp, kuş gibi uçayım
gel de yarılsın çölün kalbi
zemzem gibi fışkırayım
----ö. yücekaya----
.
.
say ki
sen gideli kahpe pusulardayım
say ki
çapraz ateş kurşunlardayım
kırk dağdan kırk kavim yalın kılıç üstüme geliyor
her biri Allahsız…
her biri kitapsız…
gel
ben uzatmadan sen tut elimi
dokun yüreğime
acıma sız…
-----ömer yücekaya------
Bir şiire sığınmak... hayallerini cümlelerin akışına bırakıp bir an olsun hissetmek demektir. Sığınacak şiiri olanlar şanslıdır, hayallerini kaybetmemiştir yaşıyordur.
Gönlünde hissettiğini, dilinin söylemediğini şiirlere sığınıp onu orda bulmak...
O şiirde kendini bulmak:)
Bir şiire sığınmak, ancak bin şehre sığamayanlara hastır.
Kendinden bir parça bulmak, o dizeler arasında göz gezdirmek, belki birkaç dizesini hafızaya atmak insanın zor zamanlarında yaşayabileceği en güzel hadisedir.
Önce kendini kanatmak, sonra yaralarını sarmaktır.
Kimseye anlatamadığın paylaşamadığın duygularını şiirle kendini ifade etmeye çalışırsın. Şiire sığınmak insanın içindeki düşüncelerini dışa vurma biçimidir...
İnsanı bir şiire sığınmaya iten şey çaresizliğidir. İçinde bulunduğu durumu muhatabına anlatamadığı durumlarda son çare olarak başvurduğu çözüm makamı gibidir. Kişi bilir ki o duruma düşen ne ilk, ne de son insandır kendisi. Ve şiir dünyası duyguların kelimelere döküldüğü sonsuz bir ummandır. Bunun bilince olarak çalar insan şiir dünyasının kapısını.
Kendini anlatma biçimidir, insanlara göstermediğin tarafındır bazen.
Şiir,insana,topluma,doğaya,kendine ayna tutmaktır.
Bazen anlatamadıklarımızı anlatırlar. Birine bir şiir gösterip "Bak bu şiiri çok severim," deriz. Şiirle ifade ederiz kendimizi. Mesela bir şarkı seslendiririz ya da paylaşırız, o şarkı o anki hislerimizi, ruh hâlimizi ele verir. Şarkılar ve şiirler çoğunlukla masum, bazen acımasızdır.