bi' oyun oynayalım mı? herkes açsın kalbini... herkes söylesin adını... her kalp bi' büyük dünya...ve bi' kalp kırıldıgında... hayata dair ne varsa üzerinde o dünyanın başlar yok olmaya... bi' kalp kırıldıgında denizler kurur,toprak küser,denge kalmaz o dünyada... her kap kırıldıgında bir yerlerde yolculuk başlar; mavi renkten siyahlığa...
Peygamber Efendimiz bir hadislerinde; 'kalp kırmak, kabeyi yetmiş defa yıkmaktan daha kötüdür' der. O halde hiç kimsenin kalbini kırmayalım. Bir kalp kırıldığında da ne yazıkki onarılması çok zor oluyor.
Oldum olası sevmişimdir bardakları…Bir markete gittiğimde mutlaka bardak reyonuna gidip biriki tane seçer, koleksiyon yapar misali katarım diğer bardaklarımın yanına…
Mavi, yeşil, papatya şeklinde, kareli çıkıntıları olan, kesme, gül desenli, kırmızı, kalp şeklinde, pembe, büyük, küçük, dar, geniş, şarap bardağı, çay bardağı, kupa, müzikli bardak, sıcak su koyunca rengi değişen bardak…yüzbin çeşit bardak…
Her birinin ayrı bir yeri vardır rafta..papatya desenliler..yeşil gül şeklinde olanların yanıda durur.onun yanında kırmızı küçükler…ince belliler…kahve fincanları ve kupalar…
Bu duruma karşı olan afinitem sevenlerim tarafından fark edildiğinde vaadler gelirdi bana..mesela kızkardeşim..’’ablacım doğumgününde seni Paşabahçe’ye götürüp orada unutucam..sen sevdiklerini seçtikten sonra da gelip faturayı ödiycem’’ derdi hep mesela…gülümserdik….bir öpücük kondururdum yanağına…sarılırdık..
Bardaklarin kalplere benzediğini sonradan fark ettim ben…belki de buydu onların bendeki çekim etkisini yaratan şey…başta anlamamıştım oysa….kalp kırmak sıradan bir bardak kırmaktan farksızdı..
Oysa o bardak sıradan değildi ki…alım zamanı ve alım yeri..kimin hediye ettiği ve içinde içtiğin sıvı ve o sıvıyı paylaştıgın insan bile birçok şey katıyordu aslında o bardağa..bir değer katıyordu vesselam..
Ve kalp kırmak aslında bir bardak kırmaya benziyordu.. İki şekli vardı:
Stage I:
Anne içeri girer.. Genç ve asi kızının odası gene ve her zamanki gibi dağınıktır.. Yatak toplanmamış..Duvarlarda heavy metal gruplarının nahoş(anne bakış açısıyla) posterleri durmaktadır.. Okul çantası okuldan gelindiği gibi bir kenara fırlatılmış, okul birincisi geldiği zaman hediye edilen çift kasetçalarlı teyp bile yan durmaktadır..sağında solunda dizi dizi kasetler…kimi kabından çıkarılmış..ve serpiştirilmiş..aynanın önündeyse tam bir keşmekeş.. Düzensizliğin düzeni hakim odaya bir göz gezdirir anne.. Derin bir iç çeker..ve seslenir…
^^Aypeeeeriiiiiii……..^^
Ayperi girer odadan içeri..uzun kıvırcık saçlarını geriye atarak…Uslu bir çocuktur aslında..ama haksızlıklara dayanamayan yapısı başına beladır her zaman… ^^Efendim anne..ne oldu? ..^^ Annesi konuşmaya başlar..bakışlarında öyle bir eda gizlidir ki…tokat atılsa inanın çok mutlu olacaktır Ayperi…
^^Ne bu odanın hali kızım? .. Koskoca genç kız oldun..hala benim toplamamı mı bekliyorsun odanı..Ayıp artık kızım…Ben gördükçe utanıyorum inan..sen nasıl giriyorsun bu odaya…nasıl ders çalışıyorsun anlamıyorum..English History dersi kitabı bir uçta..Human Biology öbür yanda…hele bu kasetler…nerden buluyorsun aradığını bu hengamenin arasında...? ...Aynanın önü de dolu..saç bakım kremleri bile yan duruyor..kaç tane tarak kullanıyorsun sen kızım? ..çekmece diye bir şey var bu odada biliyorsun…aynanın önünde duruyor..içine koymak neden bu kadar zor…Allah’ım çıldıracağım…hergün işten geliyorum..bir gün de odayı tertipli bulup sevineyim be kızım…zaten yemek…çamaşır..bulaşık..hışım çıkıyor her gün…koca kızlar oldunuz hala burnuma üfürdüğünüz yok…Sıçanın sidiği denize fayda edermiş kızım…En azından odanı toplasan ona da razıyım…^^
Ayperi üzgün ve buruk bir ifadeyle yerin dibine geçmiş bir şekilde… ^^Ama annecim..ben aslında dün gece toplamıştım uzun uzun ama…gene dağılmış.. naapabilirim.. tekrar toplarım ben..sen üzülme...^^
Anne cevap verir.. ^^Of kızım..hep böyle diyorsun..bıktım artık inan..canımdan bezdim…saçımı süpürge ettim sizler için…yine de yaranamıyorum..en ufacık şeyi bile on defa söylememi bekliyorsunuz...ama bir gün siz de anne olacaksınız..işte o zaman beni anlayacaksınız^^..diye bir beddua kondurur…ve dışarı yürür..
Ayperi mahzun gözlerle başı öne eğik..içindeki isyanlara söz geçirmeye çalışarak kalakalmıştır odada..döner ve bir daha bakar…aslında pek de düzensiz değildir oda….
^^Beş dakikada düzeltilecek bir odaya amma çok laf sıraladı şu annem de..ne kadar anlayışsız..oysa ben onu üzmek istememiştim ki^^… diye geçirir aklından ve teybine en sevdiği kaseti takarak müzik eşliğinde odayı düzenlemeye girişir..
Stage II:
Anne içeri girer.. Genç ve asi kızının odası gene ve her zamanki gibi dağınıktır.. Odaya bir göz gezdirir…Derin bir iç çeker..ve seslenir…
^^Aypeeeriiiiiiii……..^^ Ayperi yanında biter hemen…^^Efendim anne..ne oldu? ..^^
^^Yavrucum ne bu odanın hali Allahasen..Bak senin gibi genç ve güzel bir küçük hanıma yakışıyor mu? ...Bi bak…Sen beğeniyor musun bu odanın halini bana dürüstçe söyle lütfen..^^
^^Ih ıh..Toparlanması lazım biraz…Gülperi de dağıtmış hafiften..(kızkardeşi) ..ama o daha küçük..aklı bi karış havada..bi el atıyım ben iyisimi…^^
^^Aferin benim güzel kızıma…seninle gurur duyuyorum ben zaten..Hadi bi güzelce toparla bakalım…sonra da beraber başbaşa türk kahvesi içer sohbet ederiz birazdan ha..ne dersin? …sen odayı hallet ben çamaşırı…mutfakta buluşalım…hadi benim güzel kızım…^^
Ayperi hemen şaha kalkar…içinden geçirmektedir.. ^^Ya annemi çok seviyorum yaa…bu kadın var ya en tembel adamı bile tatlı diliyle gaza getirir..insan adam yerine konunca nasıl da mutlu oluyor..hemen düzenleyeyim şu odayı da annem görünce beğensin..pırıl pırıl olmalı..bana verdiği sorumlulukları tam olarak yerine getirdiğimi görsün….ya ne kadar şanslı bir kızım ben ya…çok şanslıyım çok..canım annem benim.…^^
Benim canım annem ne çok aksi, ne de çok anlayışlı bir kadındı dürüstçesi… hakkını yememek lazım…yine de hep orta yolu bulurdu..vefakar, cefakar annem…özlemim... gurbetim.. canözüm.. ciğerimin köşesi..omuzlarımda kırk defa Mekke’ye de götürsem yine de sütünün hakkını ödeyemem ki zaten…
Anlatmak istediğim şu ki.. Bir lafı etmeden önce der annem ^^boğaz dokuz boğumdur kızım..^^-Gerçekten de cervikal omurlar 7 tanedir, bir de atlasla axis vardır başlangıçta anatomik olarak..kabaca dokuz yani-^^Dokuz defa düşünüp sonra söyleyeceksin..düşünüp taşınıp tartacaksın..^^…derdi.
Kalpler özel ve değerli bardaklara benzer..onu yere atarsan tuz buz olma ihtimalini göze almışsın demektir..Bu yüzden birisine kırmadan vermem gereken bir mesaj olduğunda bunu ^^lütfen^^ sözcüğünü kullanarak yaparım ben…veya rica ederek..bilirim ki kalpler madden ve manen değerli bardaklara benzer..ve onları ne japon yapıştırıcısı ne de 404 yapıştıramaz kimi zaman..Bir bardağa öyle bir fiske vurmalısın ki, tıpkı bir hacıyatmaz gibi fiske sonrasında tekrar eski haline dönebilsin…
Kırılmış bir bardak derideki skar dokularına(yara izi) benzer..Deride bir yara açıldığında ve iyileştiğinde o derinin esnekliği ve özellikleri diğer sağlam deriye göre %80’in üstüne asla çıkamaz..ve eski sağlamlığına tam olarak kavuşamaz..ne kadar özenle ve ne kadar ince iplikle estetik olarak dikerseniz dikin bu mümkün değildir… Tıpkı kırılan kalp şeklindeki bir bardağı japon yapıştırıcısıyla yapıştırdıktan sonra olduğu gibi…
Stage III:
***Baba kapıdan içeri girer.. Küçük 6 yaşındaki kız elindeki küçük ve kapaklı kutuyu gizli gizli büyükçe bir yaldızlı kağıda sarmaya çalışmaktadır..Bir yanda selobant..bir yanda küçük kağıt makası..küçük bir parça rafya…habire kesip yapıştırmaya çalışmaktadır..
Baba gergin ve sinirli sorar.. ^^Kızım..ne bu dağınıklık.. Ne o elindeki rafya bakiyim..ne karıştırıyorsun sen orda…? ^^
Küçük kız minik gözlerini kocaman açarak cevap verir..yüzünde burukluk..dudaklarını büzüştürmüştür..bütün şirinliğiyle cevap verir.. ^^Ama…ama… ben sana hediye hazırlıyordum babacığım…^^
Baba hala kızgın.. ^^Boşa emek kızım..ver bakayım o kutuyu…bu muydu bana hediyen? ^^
Küçük kız minik hareketlerle başını sallar..evet anlamında..yüzüne ışık gelmiş gibi yayılan kocaman bir gülümsemeyle minik ellerindeki kapaklı kutuyu iki eliyle babasına uzatır..Baba kutuyu açar..içi boştur..Şaşkınlık ve artmış bir kızgınlıkla.. ^^Boş bir kutu için mi bu kadar uğraşıyordun sen kızım? ^^..diye sorar..
Küçük kız cevap verir..şirin gözlerinden artık sicim gibi yaşlar akmaktadır..
^^Ama ben o kutunun içine öpücüklerimi koymuştum…^^***
kırıklar artık beyninize,kalbinize,kurduğunuz hayallere batar durur..batar sonra yerini bilip çekilir..ve sonra bre patavatsız tekrar döner gelir bir gülüş, bir renk, bir donuşla belki...hayaata bööle geçip gider işte..
.......İlk çarpmaya başladığı gibi heyecanla çarpmaz asla.
Kırılan kalp çok hassastır,
Öyle bir özürle onarılmaz.
'Bir kez kalp kırdın ise bu kıldığın namaz değil',
demiş Yunus Emre. Başka söze ne hacet.
bir adem bir alemdir, bir kalp kırıldığında 'şebnem abla'nın da dediği gibi dünya da küsmeye başlar insanlığa..
Onarmadan bu dünyadan gitmemeye bak..
kendini dizelere vurur bir feryat..
tamamlanamaz cümleler..
biter şiir,
kırılır orta yerinden..
...
bi' oyun oynayalım mı?
herkes açsın kalbini...
herkes söylesin adını...
her kalp bi' büyük dünya...ve bi' kalp kırıldıgında...
hayata dair ne varsa üzerinde o dünyanın başlar yok olmaya...
bi' kalp kırıldıgında
denizler kurur,toprak küser,denge kalmaz o dünyada...
her kap kırıldıgında
bir yerlerde yolculuk başlar;
mavi renkten siyahlığa...
da atmaya devam eder...
Peygamber Efendimiz bir hadislerinde; 'kalp kırmak, kabeyi yetmiş defa yıkmaktan daha kötüdür' der. O halde hiç kimsenin kalbini kırmayalım. Bir kalp kırıldığında da ne yazıkki onarılması çok zor oluyor.
..
Yedi felek incinir imiş..'Bir kalb' kırıldığında..
Ya kırılan kalb sizinse..Ah 'ne çok' incinir kevn u mekân..
İncinmeyin Efendim bu dîlden..
Sükûn üzre kalsın cihân..
..
her kalp ayrı bir dünya
ve bir parça kristal aynı zamanda
bir de bilmeyerek değil ama bilerek kırılmışsa
artık acı da duymaz başlar yokolmaya
Bak şu çeşmenin haline su içecek tası yok,
Kırma kimsenin kalbini yapacak ustası yok..
Kırdığınız kalpte, Allah' tan başka bir şey yoksa, başınıza gelecek musibeti tahmin bile edemezsiniz..
Onun için hiç kimsenin kalbini kırmamaya çalışın..! !
Arş titrer
Şeboooo..tabiki rockın kraliçesi bi tanesi...bayıldığım şarkılarından bitanesi..
bir şebnem harikası! süper şarkıı
KIRILAN KALP ŞEKLİNDE BİR BARDAK…
Oldum olası sevmişimdir bardakları…Bir markete gittiğimde mutlaka bardak reyonuna gidip biriki tane seçer, koleksiyon yapar misali katarım diğer bardaklarımın yanına…
Mavi, yeşil, papatya şeklinde, kareli çıkıntıları olan, kesme, gül desenli, kırmızı, kalp şeklinde, pembe, büyük, küçük, dar, geniş, şarap bardağı, çay bardağı, kupa, müzikli bardak, sıcak su koyunca rengi değişen bardak…yüzbin çeşit bardak…
Her birinin ayrı bir yeri vardır rafta..papatya desenliler..yeşil gül şeklinde olanların yanıda durur.onun yanında kırmızı küçükler…ince belliler…kahve fincanları ve kupalar…
Bu duruma karşı olan afinitem sevenlerim tarafından fark edildiğinde vaadler gelirdi bana..mesela kızkardeşim..’’ablacım doğumgününde seni Paşabahçe’ye götürüp orada unutucam..sen sevdiklerini seçtikten sonra da gelip faturayı ödiycem’’ derdi hep mesela…gülümserdik….bir öpücük kondururdum yanağına…sarılırdık..
Bardaklarin kalplere benzediğini sonradan fark ettim ben…belki de buydu onların bendeki çekim etkisini yaratan şey…başta anlamamıştım oysa….kalp kırmak sıradan bir bardak kırmaktan farksızdı..
Oysa o bardak sıradan değildi ki…alım zamanı ve alım yeri..kimin hediye ettiği ve içinde içtiğin sıvı ve o sıvıyı paylaştıgın insan bile birçok şey katıyordu aslında o bardağa..bir değer katıyordu vesselam..
Ve kalp kırmak aslında bir bardak kırmaya benziyordu..
İki şekli vardı:
Stage I:
Anne içeri girer..
Genç ve asi kızının odası gene ve her zamanki gibi dağınıktır..
Yatak toplanmamış..Duvarlarda heavy metal gruplarının nahoş(anne bakış açısıyla) posterleri durmaktadır..
Okul çantası okuldan gelindiği gibi bir kenara fırlatılmış, okul birincisi geldiği zaman hediye edilen çift kasetçalarlı teyp bile yan durmaktadır..sağında solunda dizi dizi kasetler…kimi kabından çıkarılmış..ve serpiştirilmiş..aynanın önündeyse tam bir keşmekeş..
Düzensizliğin düzeni hakim odaya bir göz gezdirir anne..
Derin bir iç çeker..ve seslenir…
^^Aypeeeeriiiiiii……..^^
Ayperi girer odadan içeri..uzun kıvırcık saçlarını geriye atarak…Uslu bir çocuktur aslında..ama haksızlıklara dayanamayan yapısı başına beladır her zaman…
^^Efendim anne..ne oldu? ..^^
Annesi konuşmaya başlar..bakışlarında öyle bir eda gizlidir ki…tokat atılsa inanın çok mutlu olacaktır Ayperi…
^^Ne bu odanın hali kızım? ..
Koskoca genç kız oldun..hala benim toplamamı mı bekliyorsun odanı..Ayıp artık kızım…Ben gördükçe utanıyorum inan..sen nasıl giriyorsun bu odaya…nasıl ders çalışıyorsun anlamıyorum..English History dersi kitabı bir uçta..Human Biology öbür yanda…hele bu kasetler…nerden buluyorsun aradığını bu hengamenin arasında...? ...Aynanın önü de dolu..saç bakım kremleri bile yan duruyor..kaç tane tarak kullanıyorsun sen kızım? ..çekmece diye bir şey var bu odada biliyorsun…aynanın önünde duruyor..içine koymak neden bu kadar zor…Allah’ım çıldıracağım…hergün işten geliyorum..bir gün de odayı tertipli bulup sevineyim be kızım…zaten yemek…çamaşır..bulaşık..hışım çıkıyor her gün…koca kızlar oldunuz hala burnuma üfürdüğünüz yok…Sıçanın sidiği denize fayda edermiş kızım…En azından odanı toplasan ona da razıyım…^^
Ayperi üzgün ve buruk bir ifadeyle yerin dibine geçmiş bir şekilde…
^^Ama annecim..ben aslında dün gece toplamıştım uzun uzun ama…gene dağılmış.. naapabilirim.. tekrar toplarım ben..sen üzülme...^^
Anne cevap verir..
^^Of kızım..hep böyle diyorsun..bıktım artık inan..canımdan bezdim…saçımı süpürge ettim sizler için…yine de yaranamıyorum..en ufacık şeyi bile on defa söylememi bekliyorsunuz...ama bir gün siz de anne olacaksınız..işte o zaman beni anlayacaksınız^^..diye bir beddua kondurur…ve dışarı yürür..
Ayperi mahzun gözlerle başı öne eğik..içindeki isyanlara söz geçirmeye çalışarak kalakalmıştır odada..döner ve bir daha bakar…aslında pek de düzensiz değildir oda….
^^Beş dakikada düzeltilecek bir odaya amma çok laf sıraladı şu annem de..ne kadar anlayışsız..oysa ben onu üzmek istememiştim ki^^… diye geçirir aklından ve teybine en sevdiği kaseti takarak müzik eşliğinde odayı düzenlemeye girişir..
Stage II:
Anne içeri girer..
Genç ve asi kızının odası gene ve her zamanki gibi dağınıktır..
Odaya bir göz gezdirir…Derin bir iç çeker..ve seslenir…
^^Aypeeeriiiiiiii……..^^
Ayperi yanında biter hemen…^^Efendim anne..ne oldu? ..^^
^^Yavrucum ne bu odanın hali Allahasen..Bak senin gibi genç ve güzel bir küçük hanıma yakışıyor mu? ...Bi bak…Sen beğeniyor musun bu odanın halini bana dürüstçe söyle lütfen..^^
^^Ih ıh..Toparlanması lazım biraz…Gülperi de dağıtmış hafiften..(kızkardeşi) ..ama o daha küçük..aklı bi karış havada..bi el atıyım ben iyisimi…^^
^^Aferin benim güzel kızıma…seninle gurur duyuyorum ben zaten..Hadi bi güzelce toparla bakalım…sonra da beraber başbaşa türk kahvesi içer sohbet ederiz birazdan ha..ne dersin? …sen odayı hallet ben çamaşırı…mutfakta buluşalım…hadi benim güzel kızım…^^
Ayperi hemen şaha kalkar…içinden geçirmektedir..
^^Ya annemi çok seviyorum yaa…bu kadın var ya en tembel adamı bile tatlı diliyle gaza getirir..insan adam yerine konunca nasıl da mutlu oluyor..hemen düzenleyeyim şu odayı da annem görünce beğensin..pırıl pırıl olmalı..bana verdiği sorumlulukları tam olarak yerine getirdiğimi görsün….ya ne kadar şanslı bir kızım ben ya…çok şanslıyım çok..canım annem benim.…^^
Benim canım annem ne çok aksi, ne de çok anlayışlı bir kadındı dürüstçesi… hakkını yememek lazım…yine de hep orta yolu bulurdu..vefakar, cefakar annem…özlemim... gurbetim.. canözüm.. ciğerimin köşesi..omuzlarımda kırk defa Mekke’ye de götürsem yine de sütünün hakkını ödeyemem ki zaten…
Anlatmak istediğim şu ki..
Bir lafı etmeden önce der annem ^^boğaz dokuz boğumdur kızım..^^-Gerçekten de cervikal omurlar 7 tanedir, bir de atlasla axis vardır başlangıçta anatomik olarak..kabaca dokuz yani-^^Dokuz defa düşünüp sonra söyleyeceksin..düşünüp taşınıp tartacaksın..^^…derdi.
Kalpler özel ve değerli bardaklara benzer..onu yere atarsan tuz buz olma ihtimalini göze almışsın demektir..Bu yüzden birisine kırmadan vermem gereken bir mesaj olduğunda bunu ^^lütfen^^ sözcüğünü kullanarak yaparım ben…veya rica ederek..bilirim ki kalpler madden ve manen değerli bardaklara benzer..ve onları ne japon yapıştırıcısı ne de 404 yapıştıramaz kimi zaman..Bir bardağa öyle bir fiske vurmalısın ki, tıpkı bir hacıyatmaz gibi fiske sonrasında tekrar eski haline dönebilsin…
Kırılmış bir bardak derideki skar dokularına(yara izi) benzer..Deride bir yara açıldığında ve iyileştiğinde o derinin esnekliği ve özellikleri diğer sağlam deriye göre %80’in üstüne asla çıkamaz..ve eski sağlamlığına tam olarak kavuşamaz..ne kadar özenle ve ne kadar ince iplikle estetik olarak dikerseniz dikin bu mümkün değildir…
Tıpkı kırılan kalp şeklindeki bir bardağı japon yapıştırıcısıyla yapıştırdıktan sonra olduğu gibi…
Stage III:
***Baba kapıdan içeri girer..
Küçük 6 yaşındaki kız elindeki küçük ve kapaklı kutuyu gizli gizli büyükçe bir yaldızlı kağıda sarmaya çalışmaktadır..Bir yanda selobant..bir yanda küçük kağıt makası..küçük bir parça rafya…habire kesip yapıştırmaya çalışmaktadır..
Baba gergin ve sinirli sorar..
^^Kızım..ne bu dağınıklık..
Ne o elindeki rafya bakiyim..ne karıştırıyorsun sen orda…? ^^
Küçük kız minik gözlerini kocaman açarak cevap verir..yüzünde burukluk..dudaklarını büzüştürmüştür..bütün şirinliğiyle cevap verir..
^^Ama…ama… ben sana hediye hazırlıyordum babacığım…^^
Baba hala kızgın..
^^Boşa emek kızım..ver bakayım o kutuyu…bu muydu bana hediyen? ^^
Küçük kız minik hareketlerle başını sallar..evet anlamında..yüzüne ışık gelmiş gibi yayılan kocaman bir gülümsemeyle minik ellerindeki kapaklı kutuyu iki eliyle babasına uzatır..Baba kutuyu açar..içi boştur..Şaşkınlık ve artmış bir kızgınlıkla..
^^Boş bir kutu için mi bu kadar uğraşıyordun sen kızım? ^^..diye sorar..
Küçük kız cevap verir..şirin gözlerinden artık sicim gibi yaşlar akmaktadır..
^^Ama ben o kutunun içine öpücüklerimi koymuştum…^^***
Artık baba ne derse desin geç kalınmıştır…
Ve perde iner….
Eternalflame
tamiri zor..japon yapıştırıcısı bile fayda etmez
tuzla buz olur...ne kadar ararsan ara, bi parça hep eksik kalacaktır...
kırıklar artık beyninize,kalbinize,kurduğunuz hayallere batar durur..batar sonra yerini bilip çekilir..ve sonra bre patavatsız tekrar döner gelir bir gülüş, bir renk, bir donuşla belki...hayaata bööle geçip gider işte..
Yapıştırıcım tükendi,başka yere sorunuz:(((
Bir Kalp Kırıldığında
Bir oyun oynayalım mı
Herkes açsın kalbini
Oyun oynayalım mı
Bir oyun oynayalım mı
Herkes söylesin adını
Oyun oynayalım mı
Her kalp bir büyük dünya
Ve bir kalp kırıldığında
Hayata dair ne varsa
Üzerinde o dünyanın başlar yok olmaya
Bir kalp kırıldığında
Denizler kurur toprak küser
Denge kalmaz o dünyada
Her kalp kırıldığında
Bir yerlerde yolculuk başlar
Mavi renkten siyahlığa
Her bir kalp kırıldığında
Bir oyun oynayalım mı
Çocuklar gibi beraber
Oyun oynayalım mı
Bir oyun oynayalım mı
Kırmayalım birbirimizi
Oyun oynayalım mı
Her kalp ayrı bir dünya
Ve bir parça kristal aynı zamanda
Bir de bilmeyerek değil ama bilerek kırılmışsa
Artık acı da duymaz başlar yokolmaya
parası neyse öderiz ne büyütüyonki ;)))
dişlerin görevini hatırlamalıyız.. o dili uzattığın anda ısırsın.. can kırıkları geldi gene aklıma..
o dile çivi soksaydın da söylemeseydin bunnarı...
bir yenisi nerden ve nasıl kırılı diye fırsat kollamalisin :)
... yagmurlar seni inadina islatmaz...