BAŞÖRTÜSÜ,namus demek başörtüsü,iffet demek başörtüsü haya demek başörtüsü bazılarının sandığı gibi sadece bez parçası değil gericilik demek değil bölücülük demek hiç değil başörtüsü ,,, İNSANLIK,,, demek başörtüsü kadının değeri demek asaletin simgesi demek keşke bunu herkes anlasa! ! !
Dinimizin bize söylediklerini yapmak birileri tarafından ayıp olarak görülüyorsa ben bundan utanmıyorum.Kapalılık adı altında kişileri toplumun arasına sokuyorlar..onların yaptığı şeylerden bizde sorumlu oluyoruz.Hiç Kur'an-ı Kerim i okumuyor musunuz? okuduğunuz zaman beni ve din kardeşlerimi daha iyi anlarsınız Allah hepinizin yardımcısı olsun...
Slm.Başörtüsü örtmek ne bir alışkanlıktır ne de başka bir şey.Bu ALLAHın bize yapmamızı söylediği emirdir.İnsanı dış tehlikelerden koruyan.insanı Allah a yaklaştıran,insanı doğru yola sevk etme çabasında bir safhadır...başörtüsü..Ben toplumumuzu anlamıyorum.Niye kapanan insanlara yobazmış gibi,yada ne biliyim sanki başka yerden gelmiş gibi davranırlar.Biz bu vatanın evladı değil miyiz.Utanması gereken bizler değil,başörtüsünü bu hale getirenlerdir.Üniv.bile alınmıyoruz.Bu mu hak bu mu adalet arkadaşlar
Baş örtme konusu 2Her durumda beni hatırladığınız ve size ilettiğim öğretileri olduğu gibi koruduğunuz için sizi övüyorum. 3Ama şunu da bilmenizi isterim: her erkeğin başı Mesih, kadının başı erkek ve Mesih'in başı Tanrı'dır. 4Başı örtülü olarak dua eden ya da peygamberlik eden her erkek, başını küçük düşürür. 5Ama başını örtmeden dua eden ya da peygamberlik eden her kadın, başını küçük düşürür. Böylesinin, başı traş edilmiş bir kadından farkı yoktur. 6Eğer kadın örtünmüyorsa, saçını kestirsin. Ama kadının saçını kestirmesi ya da traş etmesi ayıpsa, başını örtsün. 7Erkek başını örtmemelidir. Çünkü erkek Tanrı'nın benzeyişinde olup Tanrı'nın yüceliğini yansıtır. Kadın ise erkeğin yüceliğini yansıtır.[ç] 8Çünkü erkek kadından değil, kadın erkekten yaratıldı. 9Erkek kadın için değil, kadın erkek için yaratıldı. 10Bu nedenle ve melekler uğruna kadın, bir yetki işareti olarak başını örtmelidir.[d] 11Ne var ki, Rab'de ne kadın erkekten, ne de erkek kadından bağımsızdır. 12Çünkü kadın erkekten yaratıldığı gibi, erkek de kadından doğar. Ama her şey Tanrı'dandır. 13Siz kendiniz karar verin: kadının örtüsüz başla Tanrı'ya dua etmesi uygun mu? 14-15Doğa bile size erkeğin uzun saçlı olmasının kendisini küçük düşürdüğünü, ama kadının uzun saçlı olmasının kendisini yücelttiğini öğretmiyor mu? Çünkü saç kadına örtü olarak verilmiştir. 16Bu konuda çekişmek isteyen biri varsa, şunu bilsin ki, bizim ya da Tanrı'nın topluluklarının başka bir geleneği yoktur.
Hosgoru dinini savunan ama aciklari dinsiz ilan eden bazi kaybolmuslar geldi aklima. Kimin neden taktigi belli degil bazen. Baska amaclarla takanlarin yaninda gercekten inanci icin takanlar da var. Ama yaslar daima kurunun yaninda yaniyor. O kurulari kendi iclerinden kendileri temizlemeliler daha fazla yanmadan..
başörtüsü benim için özgürlüğü ifade ediyor...özgürlük içinde mücadele etmek kahramanlığı simgeliyor..'yaslandığın şey kadar kuvvetlisindir'.ben bunu Rabbim in rızası için yapıyrum ve O na dayanıyorumm.. iman hem nurdur hem kuvvettir..hakiki imanı elde eden adam kainata meydan okuyabilir! ! ! !
Başörtüsü; takmayanların vicdanlarını harakete geçirip Allaha karşı sorumluluklarını hatırlatan bir islami simgedir ama takmayanlarla takanlar arasında bir gerginlik unsuru olamaz. Çünkü bunu takan bilirki insanları kul olarak yargılamaya kalkmak bir müslümanın işi değildir. dolayısıyla kendilerini toplumdan ayırıp bizim üzerimizde baskı kuruyorlar gibi aslı astarı olmayan ve akıllara ziyan cümleler kurmak ancak beynini rafa kaldıran bir takım zevatın meşguliyeti olabilir. Başörtülü biri diğerine okulda, işyerinde kısaca toplumun her katmanında öteki muamelesi yapmaz çünkü bu aldığı temel öğretiye ters bir davranış biçimidir. Bu tür yaftalarla nereye kadar insanların gözlerini boyama beyinlerini bulandırma adına katakulliler çevirecekler merak ediyorum doğrusu! 'Bu kafası sarılı çağın gerisinden gelen batıya karşı mahcubiyetimizin müsebbibleri inatçı keçiler! ! ! kamu alanında görünmemeliler ki biz huzur içinde uyuyalım tatlı rüyalar görelim. Çünkü görünmeleri demek aşkın olandan bir haber gibi sarsıcı etki yapabilir seküler rüyaların tatlılığına gölge düşürebilir. gölge etmesinlerde ihsanları şöyle duruversin! ! ' kabilinden gaflet ve dalalet kokan cümleler kuranlar aslında kendi yozluklarının üzerini yamamak için derdi allaha iyi kul olabilmek olan bu hassas insanları kullanma iğrençliğini ortaya koymaktalar. Bir insanın başörtüsü taktığı için girebileceği yerlerin sınırlandırılmasının nasıl bir zihnin tezahürü olduğunu varın siz düşünün! Bir de siz de camiye sokmuyosunuz demek ki heryerin bir kuralı var gibi 'akıl ne büyük nimet Allahım! ' dedirten garabeti ayın ondördü gibi ortada olan bir takım cümleler kurulmakta ki insan gülse mi ağlasa mı bilemiyor doğrusu! kamunun kurallarını koyan insanla, kainatın kurallarını koyan dünyaya da nizam veren Allahın kurallarını terazinin iki kefesine koyupta karşılaştırma yapmaya kalkmak düşünme melekelerinin çalıştırılmadığının göstergesidir olsa olsa...Allahın evine girerken sadece müslümanlar değil müslüman olmayanlar dahi saygıyla yaklaşarak başlarını örtüp girerler. Oraya rahmet melekleri iner Allah anılır her daim ve bu atmosfere girilirken bu huşuya eşlik edilir. Huşuyu bozacak davranışlardan sakınılır. Kamusal alan olarak tabir edilen özel alanın dışında kalan tüm yerlerde ise başörtüsünün görünür olmasının ne gibi sakıncaları olacağını açıklayamayanlar sadece olabileceğini ileri sürdükleri masallarla birilerini uyutmaya devam etmekteler. Hala uyumaya devam etmekte ısrarlı olanlar varsa iyi uykular tatlı rüyalar! ! ....
Aslında isteyenin istediği yerde örtmesinden yanayım daaa... Yalnız şöyle bişey olunca çok şaşırdım... Geçenlerde birileri bir camide başı açık namaz kılmaya kalktı... Ve biz başörtüsünü savunan kardeşlerimizden öğrendik kiii; Meğerse her yere girmenin bi adabı bi kıyafeti varmış.. Öyle heryere her kıyafetle girilmezmiş.. Mesela camiye başı açık girilmiyomuş... :))
Türkiye' de yada dünyada medyanın etkisiyle ortaya konulan çağın gerisinde kalan ve günümüzde artık gerekmediği üzerinde devamlı vurgu yapılan bir simge olan başörtüsü, tam anlamıyla içini başkalarının doldurageldiği ve beyinlerde bir sorunsala dönüştürülen imge haline geldi. her dönemde ve heryerde sözün asıl sahibi olan Allahın kadınlardan istediği iffetli olma,(aynı şey ilk önce erkeklerden istenir kuranda) kadınlıklarını kullanarak erkeklerin ya da hemcinslerinin zaaflarını kullanma gibi erdem dışı bir tavrın içine düşmeme, gözlerini, beyinlerini, kalblerini, ruhlarını, bedenlerini Allah için haram olandan koruma gibi bir çaba içinde olma gibi başörtüsünün islami anlamda ortaya koyduğu ve kendisini başörtüsünde bulan bir duruş içerir.(Bu bazılarının anladığı anlamda kadınların özgürlüğüne müdahale anlamına gelmez bu olsa olsa kadınların haram olandan ve dolayısıyla kişiye ve etrafına zarar veren yada hiçbir fayda vermeyenden kaçınarak sadece Allaha kul olmanın ve dolayısıyla başkalarına ve kendine kulluğun reddiyesi olan bu duruşun sonucu helal olana yani kendine çevresine yararlı olanı hayatına taşıma anlamına gelir ve gelişine yaşamak değil hayata karşı bir duruş sahibi olmanın göstergesidir. çünkü bu dünya son bulduğunda ebedi bir hayat başlayacağına olan inanç bir tebessümün, şefkatli bir bakışın yada haksız yere birine değen merhametten yoksun bir bakışında hesabını verileceği bir eşikten geçileceği düşüncesini beraberinde getirir) başörtüsü bu erdemli tavrın simgesidir ve her çağda bu erdemli tavra ihtiyaç duyulmuştur. hele günümüzde çok daha elzem olduğu kanaatini pek çok kişiyle paylaşacağıma şiddetle inanıyorum.Ayrıca bu insani yaklaşımlar başıaçık olan birinde görülemez gibi bir yaklaşım içinde değilim ama bu tavırlar ancak Allaha olan adanmışlık duygusu sayesinde istikrarlı olabilir ve değer kazanır diye düşünüyorum. Yani yapılan tüm iyilikler ve dosdoğru davranışların karşılığı yalnız Allahtan beklenmelidir. şunuda eklemeliyim başörtüsünün bu işlevini algılayamayan ve sadece geleneksel açıdan yaklaşarak herhangi bilinçli bir tavrın yukarıda bahsettiğim erdemli tavırların çok dışında kalan bir bakış açısının getirdiği içi boş durum her türlü geçirgenliğide beraberinde getirecektir dolayısıyla bu tarz bir bakışaçısından bu erdemi bu disiplini beklemek mümkün değil doğal olarak! o nedenle bu örtüyü taşıyamayanları dikkate almıyorum ve alan varsa onları geleneksel bir yaklaşımın ürünleri olarak değerlendirirlerse daha doğru bir yerden bakmış olurlar diye düşünüyorum. hiçbir sağlam bilgiye dayanmayan zoraki uygulanan bir komedi. Böyleleri hiç örtmese daha evla! Başörtüsü niye takılır? iki sebeble geldi hz peygamber döneminde ki bunlardan biri korunma diğeri tanınma idi. korunmayı günümüzde en azından on yıl öncesine kadar ciddi bir saygı uyandırmasından ötürü bizzat yaşayanlardanım. Yani medya aracılığıyla kimsenin henüz beyni bulandırılmadığı bi dönemde. tanınma ise çok daha hoş bir örnekle geçenlerde topkapı sarayını gezerken yanlarından geçtiğim tüm turistler beni türk ve müslüman olarak çok net bi biçimde anlayabiliyorlardı ama aynı şekilde başında örtüsü olmayan ama yine türk veya en azından müslüman olan başka birini onunla konuşmadan bilmeleri mümkün görünmüyor. demek ki bu bir tanınma vesilesi. Ve müslüman birinin erkek ya da kadın dış görünüşünden bunu yansıtmasını çok asil buluyorum. Ben mensubu olmakla şereflendiğim bu dinin bir göstergesini üzerimde taşımaktan onur duyarım. Çünkü kompleksli değilim ve bana dayatılan özgür kadın martavallarına inanacak halim yok. Asıl özgürlüğün Allaha kul olma ve dolayısıyla başkalarına ve kendi nefsine maddi yada manevi kul olmamaktan geçtiğini biliyorum. Sözün özü Başörtüsü asil bi duruştur. hayata karşı insanlara karşı topluma karşı umursamaz bi tavrın karşısında yer alır. Allahı hatırlatır takana ve görene. Sorumluluklarını hatırlatır Allaha topluma ve insana. Zannımca görmekten rahatsız olan kendi vicdanlarıyla muhasebe yapmaktan köşe bucak kaçınarak kendine yalancı bir dünya cenneti kuran kısacası hayatını yalan üzerine kuran bir insan tipidir olsa olsa. Ve dünya onların....
BAŞÖRTÜSÜNÜN tarihçesi 5000 yıl kadar önce Sümer tapınaklarında kutsallaştırılmıştı, şimdi ise bütünüyle siyasallaştırıldı ve gittikçe dahada büyüyen bir siyasi sorun halina getiriliyor. Başörtüsü ilk defa Sümerler zamanında kutsal ayrıcalık oarak takılmıştır. ***O dönemlerde kutsal tapınaklarda fahişelik yapan rahibeler, o dönemin tanrıları adına, bir toplum hizmeti olarak seks yaptıkları için kutsal sayılmış ve kutsal olmayan diğer kadınlardan ayrılmaları için de başları örtülmüştür. Hiç şaşırmayın, o zamanlar babalar küçük kızlarını fahişelik yapması için tapınağa teslim eden babaların toplum içinde ayrı bir itibar kazandığını yazar kitaplar. Sonraları İÖ 1500yıllarda ise bir Asur kralının çıkarttığı bir kanun maddesiyle, evli ve dul kadınların da başlarını örtmesi mecbur edilmiş. Ancak genç kızlar, cariyeler ve sokak fahişelerinin örtünmesi yasakmış o dönemde, örtünürlerse ceza alırlarmış. Sumerolog Muazzez İlmiye çığ 'Kur'an İncil ve Tevrat'ın Sumer'eki Kökeni'adlı kitabında baş örtüsü geleneğinin daha sonra Yhudilere geçtiğini söylüyor. Sümer, Akad ve Hitit dillerinde yazılmış 74 bin çivi yazılı belge üzerinde 33 yıl çalışan Muazzez İlmiye Çığ, “Yahudi kadınları evlenince saçlarını traş ettirip bir peruk veya başörtüsü ile başlarını örtmüşler. Hristiyanlıkta da rahibeler aynı şekilde başlarını örtüyorlar. İlginç olanı Tevrat’ın son yazıldığı zamana kadar Yahudiler arasında Tanrı namına fuhuş yapan kadın ve erkekler varmış” diyor. Ayrıca o zamanlar da Yahudi fahişeler yüzlerine peçe örterlermiş.
Örtünme İslam’a ise, ‘erkekten kaçma’ biçimi olarak yansımış. Ama erkek olmayan yerlerde de Kur’an okunurken veya dua ederken kadınların başını örtmesi Sümer geleneğinin bir devamı olarak nitelendiriliyor.
Muazzez İlmiye, “Kur’an’da bazı hocaların uydurduğu gibi, başlarını örtmeyen kadınların cehennemde saçlarından asılacakları şeklinde bir ayet olmadığı gibi, örtünenlerin de cennete gideceği yazılmıyor” diyor.
Kur’an’da örtünmeyle ilgili ayetlerden Ahzab Suresi, ayet 59’da “Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına (bir ihtiyaç için dışarı çıktıklarında) örtülerini üzerlerine almalarını söyle. Onların tanınmaması ve incitilmemesi için en elverişli olan budur” diyor.
Burada bence can alıcı nokta, “onların tanınmaması ve incitilmemesi” dileği.
Muazzez İlmiye Çığ’ın, aslında yıllar önce Kaynak Yayınları’ndan çıkmış olan “Kur’an İncil ve Tevrat’ın Sumer’deki Kökeni”, çok ilginç bir çalışma.
Sumer inanış ve efsanelerinden, tek tanrılı dinlere gelen etkiler ile Tevrat ve Kur’an’da bulunan konuları birlikte araştıran yazar, Sumer dini ve edebiyatından, Yahudilik, Hristiyanlık ve Müslümanlığa kadar, bu dinlerin kutsal kitaplarına ulaşan etkileri ve konuları, belgeleriyle, karşılaştırmalı olarak hazırlamış.
Yazara göre Sumerliler, bu dinlerin çıkışından yüzlerce binlerce yıl önce siyasal yaşamlarını yitirseler de, icat ettikleri ve geliştirdikleri yazılarıyla Ortadoğu kavimlerini etkileri altına aldıkları gibi, bu etki Batı dünyasına kadar uzanıp gitmiş.
Çığ’ın kitabı, bu konulara ilgili duyanlar için çok ilginç ve şaşırtıcı bir çalışma.
Beni en çok başörtüsünün icad edilme nedeni etkiledi.
YORUM: Buradan su sonuca açıkaça varılabilir ki başörtüsü bir ayrıcalık değil. Bir zorunluluk değil. Tanrının kendi yarattıklarına ceza için bir bahane hiç değil. Başörtüsü sadece ve sadece bir grubu diğerinden ayırmak için kullanuklan bi araç, ayıraçtır. Olaya birde bu gözle bakılıyor olsa; bir siyasi inatlaşmadan çıkıp, günah günahkar kavramından ayırd edilip, gertekten bi düşünce özgürlüğünün simgesi olacak aslına......... YA SİZİN YORUMLARINIZ BU KONUDA
Başörtüsü bir imajdır. Kimilerinin sırça köşkleri tepelerine yıkılmasın diye karalanan ve beyinlere çivi gibi çakılan kuvvetli bi imaj... sevgili ülkemin sevgili insanları asıl sakatlığın beyinlerde olduğunu farketmişken, diplomanın insan olmanın bi göstergesi olmadığını da ekleyerek ilmin sınırlarını zorlayan yepyeni taptaze bir soluk olurdu bu jenerasyon...fakat madde düşünemeyen birilerinin zihinlere kazıdığı haksız imajın ardından kayıp bi jenerasyon oldu...En kötüsü ise artık kimsenin umrunda değil! ...İşin özü medeniyet tercihimizin ortaya çıkardığı bir dünya görüşünün ve bunun sonucu olarak başgösteren bir yapılanmanın bu kitlenin üzerinden geri kalmışlığın faturasını çıkarabilmenin işgüzarlığı, günah keçisi bulursak kendimizin ne menem bir yozluk içinde olduğunu saklayabilirizin telaşıyla işaretle gösterilip vebalı muamelesine tabi tutulan bir kurban kitleden söz ediyoruz. Naçizane tavsiyem bi kaç başörtülüyü yakından tanıma çabası içine girilmeli (o örtünün onurunu taşıyabilenler tercih edilirse iyi sonuç verir zannımca) özellikle hayatında hiç tanıma şansı olmayan ve akşam harabelerinden! ! toplu gezmekten haz alan kafası sarılı bir grup insanı anlayanlar varsa içinizde asıl sözümü onlar üzerlerine alınabilirler ki daha isabetli olur!
tarihi herkesin sandığının aksine islamiyete değil, milatttan önce 5000yıl öncesine dayanır. sümerler döneminde kutsal bir ayrıcalık olarak konduruldmuştur........ http://www.pirpirim.net/modules.php? name=Psikososyal&op=showcontent&id=148
“Mü’min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar, ziynetlerini (süslerinin takılı olduğu yerleri) açmasınlar. Zahir olanı (görünmesi zarurî olan yüz, el ve ayaklar) müstesna. Baş örtülerini yakalarının üzerine vursunlar (göğüs ve boyunlarını göstermesinler) . Ziynetlerini (süs yerlerini) ancak şu kimselere gösterebilirler: Kocalarına, yahut babalarına, yahut kocalarının babalarına, yahut kendi oğullarına, yahut kendi erkek kardeşlerine, yahut erkek kardeşlerinin oğullarına, yahut kız kardeşlerinin oğullarına, yahut kendi kadınlarına (Müslüman kadınlara) , yahut ellerindeki memlûklere (cariyelere) , yahut (şehvetsiz ve kadına) ihtiyacı olmayan uyuntu kimselere, yahut henüz kadınların gizli yerlerinin farkına varmamış olan çocuklara.” (Nûr Sûresi, 31) Âyet-i kerimede geçen “ziynet” kelimesi üzerinde yapılan tefsirlerden birini, özet olarak arz edeyim:
“Ziynet, süs eşyası demek ise de, tek başına süs eşyasına bakmak hiç kimse için haram olamayacağına göre, bundan murat, süs eşyalarının takıldığı kulak, boyun, gerdan gibi yerlerdir. Âyette esas maksat tesettür (örtünme) olduğuna ve hitap zengin-fakir bütün müminlere yapıldığına göre, ziynet sadece süs eşyası olarak anlaşılsa, âyet sadece zenginlere inmiş olur. Halbuki, hitap geneldir, “mü’min kadınlara da söyle.” buyurulmaktadır. Bir başka önemli husus da şudur: Kadın için asıl ziynet, süs eşyası değil, bu organların bizzat kendileridir. Yâni, gösterilmesi haram kılınan boyun, gerdan gibi azalar kadın için ayrıca birer ziynettirler.” (Hak Dini Kur’an Dili)
NUR Suresi 31.ayet: .Mü'min kadınlara da söyle: 'Gözlerini (harama çevirmekten) kaçındırsınlar ve ırzlarını korusunlar; süslerini açığa vurmasınlar, ancak kendiliğinden görüneni hariç.Örtülerini, yakalarının üstünü (kapatacak şekilde) koysunlar....' Bu ayetteki “hımar” kelimesi geniş manalı bir kelime olup örtü manasına gelir. Eski Arap yazılarına bakılırsa hımarın yere konulan, masaya örtülen veya herhangi bir örtüyü tarif edebileceğini görürüz. Hımar, başı örterse başörtüsü olur, masaya konursa masa örtüsü olur. Allah eğer “hımar” kelimesi ile başın örtülmesini isteseydi “hımarürres” gibi bir vurgulama ile başörtüsü diyebilirdi: Böylece “res” kelimesi ile baş bölgesi vurgulanır ve örtü kelimesi olan “hımar” ile beraber başörtüsü net bir şekilde anlaşılırdı. Nitekim abdest alınmasıyla ilgili ayette başın sıvazlanması söyenirken, baş kelimesi Arapça karşılığı ‘res’ ile vurgulanır.
Üstelik ayette kapatılacak yerin yaka açığı olduğu geçer. Yani hımarın başı kapatması değil, ayette açıkça yaka dekoltesini örtmesi istenir. (Yaka açığı manasına gelen ‘cuub’ kelimesi hem bu ayette kapanılacak bölgeyi belirtmek için, hem Hz. Musa’nın yaka açığına elini soktuğunu belirten ayetlerde geçer.) “Hımar” kelimesi sırf başörtüsü manasına gelse bile bu ayetten başı örtmek değil, yine yaka dekoltesini kapatmak anlaşılacaktı. Üstelik başörtüsünü Kuran’a maletmek isteyen zihniyet, açık bir saptırma yaparak “felyedribne” fiilini “salsınlar” diye tercüme etmeye kalkmıştır. Böylece ayeti okuyan “başörtüsünü yaka açıklarına salsınlar” şeklinde okuyacaktır. Oysa hiçbir şekilde “darabe” kökünden türeyen “felyedribne” fiili “salsınlar” manasına gelmez. Bu fiille örtünün yaka açığına konulması yani kapatılması anlatılır. Kuran’da salsınlar, indirsinler manasında “felyüdnine” kelimesi kullanılır. Allah böyle bir ifade kullanmak isteseydi “felyedribne” fiili yerine “felyüdnine” fiilini kullanabilirdi. Bu örnek bize gelenekçi zihniyetin, kendi fikirlerini doğru çıkartmak uğruna gereğinde Kuran’daki kelimelerin manasını kaydırmaktan çekinmediğini göstermektedir.
Ayette diğer dikkat etmemiz gereken nokta “süsler” kelimesi ile neyin kastedildiğidir. Bizim kanaatimize göre “süsler” kelimesi ile özellikle “göğüsler” kastedilmektedir. Çünkü ayetteki tüm noktalarla mantıklı bir şekilde göğüs bölgesinin uyum sağladığı kanaatindeyiz. Birincisi, ayette yaka açıklarının kapatılması geçiyor, yaka açıklarından ise göğüsler gözükür. İkincisi, ayette gizlenen süslerin belli edilmesi için ayakların yere vurulmaması geçiyor. Ayaklar yere vurulduğunda vücutta belli olacak yer özellikle göğüslerdir. (sütyenin o dönemde icad edilmediğini düşünürsek bu daha da iyi anlaşılır.) Üçüncüsü, ayetten kendiliğinden görünenler hariç süslerin kapanması söylenmektedir. Ne kadar kapatılmaya çalışılırsa çalışılsın özellikle iri göğüsler, çeşitli fiziksel hareketlerde, hatta rüzgarın esmesiyle elbise yapışınca bile kendini belli edebilir. Ayetten bunun doğal olduğu anlaşılır. Dördüncüsü, ayette süslerin kimlerin yanında açılabileceği söylenir. Kuran’daki diğer ayetlerden kadınların bir kısmının iki yıl gibi uzun bir süre çocuklarını emzirdiğini görüyoruz. Kadının, babası gibi yakınlarının yanında, çocuğu acıktığında ve ağladığında onu emzirmesi gerekebilir. Ayetteki bu açıklamanın özellikle bu konuda kadınlara büyük kolaylık sağlayacağı kanaatindeyiz. Tüm bu izahlara göğüs gibi uyan başka bir bölge bulunmadığı için süslerle özellikle göğüslerin kastedildiği sonucuna varabiliriz. Süsler kelimesinden ziynet, takı gibi maddelerin anlaşılamayacağı ayetin bütünsel olarak ele alınmasıyla açığa çıkar. Çünkü ayette kadınların süslerini kendi kadınları yanında açabileceği geçiyor. Takı gibi maddeler tahrik unsurundan daha çok hava atma unsuru olabilir. Eğer bu hava atma olayı engellenilmeye çalışılsaydı, buna ilk karşı cins erkekler yerine, aynı cinsten olan kadınlar dahil edilirdi. Ayrıca ayakları yere vurunca hangi ziynet, takı eşyası belli olur? Kendiliğinden gözüken ziynet, takı ne olabilir? Araf suresi 31’de ziynet eşyalarının mescid yanında giyilebileceğinin söylenmesi, takıların cami yanı gibi en kalabalık yerlerde de teşhir edilebildiğini, yani saklanmasına gerek olmadığını gösterir. Görüldüğü gibi mantıksal bir elemeyle gidildiğinde ayetin özellikle göğüs bölgesinin kapanmasını vurguladığı anlaşılır.
KURAN’DA TESETTÜR KELİMESİ YOK
Günümüzde kadının kapanması için kullanılan “tesettür” ifadesi de Kuran’da geçmez. İslam adına etrafında bu kadar büyük fırtınalar koparılan bir kavramın, yani “tesettür” ifadesinin İslam’ın temel kaynağı olan Kuranı Kerim’de bulunmaması önemlidir. Demek ki “tesettür” kelimesi dîni bir kavram olarak sonradan oluşturulmuştur.
“Ayette geçen “humur” ve onun tekili olan “hımar” kelimesi kadınların başlarına örttükleri beze verilen özel isim değildir. Herhangi bir örtüdür. Bir şeyi örten şeye “hımar” yani o şeyin örtüsü denir.” Arapça sözlükler El Mucem ul Vasıf, El Müncid, Lisanı Arap, Tacul Arus’dan “hımar”ın temel manasının “örtmek” olduğunu göstermektedir. Anlaşılıyor ki mezheplerin yorumundan sonra “hımar” kelimesi ile sırf başörtüsünün anlaşılmaya çalışılması, bu sözlüklerde bu kelimenin bir manasının “başörtüsü” olmasını sağlamıştır. Fakat kelimenin temel manası mezheplerin kelimeleri tahrif etmesine rağmen bu sözlüklerden bile bellidir. Daha evvel açıkladığımız gibi ayette kapatılacak yerin yaka açığı olduğu söylenir, baştan bahsedilmez. “Arapça’da kadınların başlarına örttükleri şeyin özel adı “hımar” değil “mikna” ve “nasıyf”tır. Hangi Arapça sözlüğe bakılırsa bakılsın “mikna(çoğulu mekani) ” ve “nasıyfın” hanımların başlarını örttükleri kumaşın adı olduğu yazılıdır.”
3 dinde de bayanlar tarafından kullanılar ve saçın belli bölümlerini örtmek için kullanılar kesinlikle bir siyasi sembol olan türbanla karıştırılmaması gereken bez.
hoş bişey kapanmak ama sadece kapanmak hiçbişey sayılmaz yaradan kapanmanın yanınıda birçok şeyi emretmiştir şuzamnda bir çok bayan sadece kafasını kapatım altına pantolon yuzunde bi ton makyaş ağızda sakızla dışarda geziyo bunu neresi hoşki ama onlara sorsanız aa biz kapandık dinimize uyuyoruz derler....:(böyle ilginçç şeyler işte
bir meyve düşünün kabuğu soyulan bir meyve bıçakla kabuğunu soyun ve öylece bırakın ne olur...? bir süre sonra kararmaya ve ardından da çürümeye başlar tıpkı gönüllerin çürüdüğü gibi.... işte başörtüsü kişinin kabuğudur adeta kim bu kabuğu soyarsa,hem de keskin bir bıçakla bilsin ki diğer alemde ellerim yakasında olacak...........
Kafaların dışıyla deyil, içiyle uğraşılmalı. İsteyen açsın, İsteyen kapatsın. Kimse kimseye sen niye açıyorsun ya da baş örtüsü yasak şeklinde müdahale etmemeli.
Kadın ve tesettür Kadın ve tesettürNe zaman Fethi Paşa Korusu’na gitsem, başörtülü genç kızlar, yanlarındaki yeni yetme oğlanlarla laubali biçimde fingirdeşiyorlar.Bakıyorum, karşımdan bir bayan geliyor. O da ne? Başını örtmüş, gerisi açıkta. Gülmek geliyor içimden, fakat üzüntü ağır basıyor.Şu başörtüsü işi böylesine sulandırılmamalıydı. Bir şey maksadından soyutlanarak algılanırsa olacağı budur. Bunda en büyük suç, tesettürü kadının kişiliğini öne çıkaran bir onur değil de erkeği kadından koruyan bir emir olarak algılayan geleneğimizin ve geleneksel kafalarındır.Önce mütearifeler:1. Din insan içindir.2. Dolayısıyla, tüm dini emir ve yasaklar Allah’ın değil, insanın çıkarı içindir.3. İşte bu yüzden, tüm dini emir ve yasaklar uygulanırken, onu uygulayan insanın bundan elde ettiği çıkarı iyi bilmesi gerekir. Bu çıkarı bilerek emre uymak, insanı “tatmin eder” ve imanı “sorumluluk bilincine” dönüştürür.4. Bunun için de ilahi mesajı ve buyrukları maksadını gözeterek okumak şarttır. Çünkü Allah amaçsız düzenleme yapmaz, hikmetsiz iş buyurmaz.Peki tesettür emrinin maksadı nedir? Bu sorunun cevabını verebilmek için tesettürü emreden ayet olan Ahzab 59. ayetin devamındaki “onların tanınmaları için en uygun olun budur” ibaresi üzerinde yoğunlaşmak şart. Burada altı çizilen kadın kimliğinin hicab yönü ilk saldırıya uğrayan noktadır.Aslında “hicab” sorunun anahtar kavramı. Hicabı “baş örtüsüne” indirgemek yanlış bir kere. Bizde böyle bir şey var. Hatta hicabı baş değil beden örtüsüne indirgemek. Kur’an’ın yaklaşımına kıyasla yanlış bir anlamadır. Çünkü Kur’an takva örtüsünü ön plana çıkarıyor. “Takva elbisesi, işte budur en önemlisi! ” (7.26) Yani, bedenin tesettürü takva örtüsünden, yüreğin ve zihnin tesettüründen ayrı değerlendirilmemelidir.Hicab; kimlik ve kişiliği öne çıkarmak için Öncelikle, Kur’an’ın böyle bir bütüncül bakış açısı olduğunu görmekteyiz. Bedenin tesettürünü, zihnin ve kalbin tesettüründen ayrı düşündüğümüz zaman Kur’an’ın bütüncül bakış açısını parçalamış oluruz. Ahzab 59’da geçen ‘li yu’rafne’ (tanınmaları için) , bu tek kelime, Arap dilinde, kendi içinde tamamlanmış bir cümledir. Bu tanınmaları için bir gerekçedir. Yani ‘Bu emri niçin verdin Ya Rabbi? ’ diyene bir cevaptır. Cevapta iki gerekçe var, iffetli olarak kalmaları ve tanınmaları için. Ama asıl vurgu yapılması gereken kavram, bu ‘tanınmak’ kavramıdır, “li yu’rafne.”Bu kavramın kök kelimesi ‘arafe’dir. ‘Arafe’ anlam alanı ile düşündüğümüzde “maruf, arif, tarif, marifet” kavramları karşımıza çıkar. Bu hem bir bilince tekabül eder, hem de bir kimliğe tekabül eder. Dolayısıyla buradaki tanınmak sıradan bir “görünce ayrımsamak, fark etmek” değildir. Buradaki tanınmak, çok daha derin ve kendi bağlamı içerisinde sıradan basit bir ayrımsama, ayırdetmeden öte bir kimlik, bir kişilik, bir bilinç, bir şahsiyet vurgusudur.Dolayısıyla bu ayet ve tesettürle ilgili diğer ayetlerdeki örtünme emrinin temelini kadının kişiliğini şeffaflaştırmak için bedenini örtmek teşkil eder. Kadının kişiliğini şeffaflaştırmak için tanınmak anlamı sıkıştırılmış (zipli) bir ifadedir ki, zaten Kur’an’ın dili sıkıştırılmış bir dildir. İcaz buna denir, Kur’an’ın icazını çözdüğümüzde doğal ve zorunlu biçimde o sıkıştırılmış ifadenin bize daha farklı bir kelime grubu ile yansıması şarttır. Yani aradaki boşlukları doldurmamız gerekir. Onun için “li yu’rafne” ibaresini açarak anlamaya çalışırsak, bu tamamen “kişiliğini şeffaflaştırmak için bedenini örtmek” anlamına gelir.“Kişilik”le “dişilik” arasında kadın Bu, tarihte kadına yapılmış en büyük ikramdır. İnsanların önüne çıkaracak bir erdemi, bir kimliği, bir kişiliği bulunmayan bir kadın ille de farkedilmek istiyorsa, insanlara “dişiliğini” gösterecektir; kişiliği yerine dişiliğini. Yani tesettürü emreden Kur’an’ın kadına verdiği açık mesaj şudur: Dişiliğinizle kendinizi görünür kılmak yerine kişiliğinizle/şahsiyetinizle erkek egemen dünyada hak ettiğiniz saygın yeri alın. Onun için tesettür, kadının insan kimliğini teninin önüne koymak demektir.Tesettür emri, ancak bu yaklaşımla doğru anlaşılabilir. Tesettüre karşı çıkanlar, bilerek veya bilmeyerek kadını kimliksiz ve kişiliksiz yapmak isteyenler, onun teninden haksız kazanç sağlamak isteyen, onu metalaştıran, onu hep edilgen ve zevkine hitap eden bir nesne olarak görmek isteyenlerdir.Neden böyle isterler? Dikkat ederseniz, kadını kimliksiz ve kişiliksiz görmek isteyenlerin hemen hemen tamamına yakını nefsine kul olmuş erkeklerdir. Neden? Çünkü kimliksiz bir kadının bedenini, estetiğini daha çabuk istismar edebilirler, örseleyebilirler, ondan yararlanabilirler. O sebeple kadının örtüsüne yönelik her düşmanlık, farkında olunsun ya da olunmasın, aslında kadının bedenini istismara açmak isteğinden başka bir şey değildir.Sonuç: Modern kadın, dişiliği erkekler tarafından tepe tepe sömürülmek amacıyla kişiliği yok edilen kadındır. Eğer Müslüman kadın, tesettürü kişiliğin öne çıkarılması için dişiliğin örtülmesi olarak görmeyip, onu dişiliğini öne çıkarmanın bir aracı kılıyorsa, o tesettür tesettür değildir.Ona “örtülü çıplak” derler.Siz kendi değerlerinizi dalgaya alıyorsanız, sizi kim ciddiye alır? (11 Eylül 2000) Mustafa İslamoğlu
BAŞÖRTÜSÜ,namus demek
başörtüsü,iffet demek
başörtüsü haya demek
başörtüsü bazılarının sandığı gibi sadece bez parçası değil
gericilik demek değil
bölücülük demek hiç değil
başörtüsü ,,, İNSANLIK,,, demek
başörtüsü kadının değeri demek
asaletin simgesi demek
keşke bunu herkes anlasa! ! !
Dinimizin bize söylediklerini yapmak birileri tarafından ayıp olarak görülüyorsa ben bundan utanmıyorum.Kapalılık adı altında kişileri toplumun arasına sokuyorlar..onların yaptığı şeylerden bizde sorumlu oluyoruz.Hiç Kur'an-ı Kerim i okumuyor musunuz? okuduğunuz zaman beni ve din kardeşlerimi daha iyi anlarsınız Allah hepinizin yardımcısı olsun...
Slm.Başörtüsü örtmek ne bir alışkanlıktır ne de başka bir şey.Bu ALLAHın bize yapmamızı söylediği emirdir.İnsanı dış tehlikelerden koruyan.insanı Allah a yaklaştıran,insanı doğru yola sevk etme çabasında bir safhadır...başörtüsü..Ben toplumumuzu anlamıyorum.Niye kapanan insanlara yobazmış gibi,yada ne biliyim sanki başka yerden gelmiş gibi davranırlar.Biz bu vatanın evladı değil miyiz.Utanması gereken bizler değil,başörtüsünü bu hale getirenlerdir.Üniv.bile alınmıyoruz.Bu mu hak bu mu adalet arkadaşlar
yılların alışkanlığı idi...şimdi ise bir sembol.....bir duruş....bir dava....içinde vıcık vıcık arap yağı olan....
Baş örtme konusu
2Her durumda beni hatırladığınız ve size ilettiğim öğretileri olduğu gibi koruduğunuz için sizi övüyorum. 3Ama şunu da bilmenizi isterim: her erkeğin başı Mesih, kadının başı erkek ve Mesih'in başı Tanrı'dır. 4Başı örtülü olarak dua eden ya da peygamberlik eden her erkek, başını küçük düşürür. 5Ama başını örtmeden dua eden ya da peygamberlik eden her kadın, başını küçük düşürür. Böylesinin, başı traş edilmiş bir kadından farkı yoktur. 6Eğer kadın örtünmüyorsa, saçını kestirsin. Ama kadının saçını kestirmesi ya da traş etmesi ayıpsa, başını örtsün. 7Erkek başını örtmemelidir. Çünkü erkek Tanrı'nın benzeyişinde olup Tanrı'nın yüceliğini yansıtır. Kadın ise erkeğin yüceliğini yansıtır.[ç] 8Çünkü erkek kadından değil, kadın erkekten yaratıldı. 9Erkek kadın için değil, kadın erkek için yaratıldı. 10Bu nedenle ve melekler uğruna kadın, bir yetki işareti olarak başını örtmelidir.[d]
11Ne var ki, Rab'de ne kadın erkekten, ne de erkek kadından bağımsızdır. 12Çünkü kadın erkekten yaratıldığı gibi, erkek de kadından doğar. Ama her şey Tanrı'dandır. 13Siz kendiniz karar verin: kadının örtüsüz başla Tanrı'ya dua etmesi uygun mu? 14-15Doğa bile size erkeğin uzun saçlı olmasının kendisini küçük düşürdüğünü, ama kadının uzun saçlı olmasının kendisini yücelttiğini öğretmiyor mu? Çünkü saç kadına örtü olarak verilmiştir. 16Bu konuda çekişmek isteyen biri varsa, şunu bilsin ki, bizim ya da Tanrı'nın topluluklarının başka bir geleneği yoktur.
Resul Pavlos:
herkesin takmasını istediğim bişeydir
Hosgoru dinini savunan ama aciklari dinsiz ilan eden bazi kaybolmuslar geldi aklima. Kimin neden taktigi belli degil bazen. Baska amaclarla takanlarin yaninda gercekten inanci icin takanlar da var. Ama yaslar daima kurunun yaninda yaniyor. O kurulari kendi iclerinden kendileri temizlemeliler daha fazla yanmadan..
başörtüsü benim için özgürlüğü ifade ediyor...özgürlük içinde mücadele etmek kahramanlığı simgeliyor..'yaslandığın şey kadar kuvvetlisindir'.ben bunu Rabbim in rızası için yapıyrum ve O na dayanıyorumm..
iman hem nurdur hem kuvvettir..hakiki imanı elde eden adam kainata meydan okuyabilir! ! ! !
Davam
Başörtüsü; takmayanların vicdanlarını harakete geçirip Allaha karşı sorumluluklarını hatırlatan bir islami simgedir ama takmayanlarla takanlar arasında bir gerginlik unsuru olamaz. Çünkü bunu takan bilirki insanları kul olarak yargılamaya kalkmak bir müslümanın işi değildir. dolayısıyla kendilerini toplumdan ayırıp bizim üzerimizde baskı kuruyorlar gibi aslı astarı olmayan ve akıllara ziyan cümleler kurmak ancak beynini rafa kaldıran bir takım zevatın meşguliyeti olabilir. Başörtülü biri diğerine okulda, işyerinde kısaca toplumun her katmanında öteki muamelesi yapmaz çünkü bu aldığı temel öğretiye ters bir davranış biçimidir. Bu tür yaftalarla nereye kadar insanların gözlerini boyama beyinlerini bulandırma adına katakulliler çevirecekler merak ediyorum doğrusu! 'Bu kafası sarılı çağın gerisinden gelen batıya karşı mahcubiyetimizin müsebbibleri inatçı keçiler! ! ! kamu alanında görünmemeliler ki biz huzur içinde uyuyalım tatlı rüyalar görelim. Çünkü görünmeleri demek aşkın olandan bir haber gibi sarsıcı etki yapabilir seküler rüyaların tatlılığına gölge düşürebilir. gölge etmesinlerde ihsanları şöyle duruversin! ! ' kabilinden gaflet ve dalalet kokan cümleler kuranlar aslında kendi yozluklarının üzerini yamamak için derdi allaha iyi kul olabilmek olan bu hassas insanları kullanma iğrençliğini ortaya koymaktalar. Bir insanın başörtüsü taktığı için girebileceği yerlerin sınırlandırılmasının nasıl bir zihnin tezahürü olduğunu varın siz düşünün! Bir de siz de camiye sokmuyosunuz demek ki heryerin bir kuralı var gibi 'akıl ne büyük nimet Allahım! ' dedirten garabeti ayın ondördü gibi ortada olan bir takım cümleler kurulmakta ki insan gülse mi ağlasa mı bilemiyor doğrusu! kamunun kurallarını koyan insanla, kainatın kurallarını koyan dünyaya da nizam veren Allahın kurallarını terazinin iki kefesine koyupta karşılaştırma yapmaya kalkmak düşünme melekelerinin çalıştırılmadığının göstergesidir olsa olsa...Allahın evine girerken sadece müslümanlar değil müslüman olmayanlar dahi saygıyla yaklaşarak başlarını örtüp girerler. Oraya rahmet melekleri iner Allah anılır her daim ve bu atmosfere girilirken bu huşuya eşlik edilir. Huşuyu bozacak davranışlardan sakınılır. Kamusal alan olarak tabir edilen özel alanın dışında kalan tüm yerlerde ise başörtüsünün görünür olmasının ne gibi sakıncaları olacağını açıklayamayanlar sadece olabileceğini ileri sürdükleri masallarla birilerini uyutmaya devam etmekteler. Hala uyumaya devam etmekte ısrarlı olanlar varsa iyi uykular tatlı rüyalar! ! ....
allah a$ki içlerine i$lemi$ olanlar için bir 'ORGAN'.
Aslında isteyenin istediği yerde örtmesinden yanayım daaa... Yalnız şöyle bişey olunca çok şaşırdım... Geçenlerde birileri bir camide başı açık namaz kılmaya kalktı... Ve biz başörtüsünü savunan kardeşlerimizden öğrendik kiii; Meğerse her yere girmenin bi adabı bi kıyafeti varmış.. Öyle heryere her kıyafetle girilmezmiş.. Mesela camiye başı açık girilmiyomuş... :))
Türkiye' de yada dünyada medyanın etkisiyle ortaya konulan çağın gerisinde kalan ve günümüzde artık gerekmediği üzerinde devamlı vurgu yapılan bir simge olan başörtüsü, tam anlamıyla içini başkalarının doldurageldiği ve beyinlerde bir sorunsala dönüştürülen imge haline geldi. her dönemde ve heryerde sözün asıl sahibi olan Allahın kadınlardan istediği iffetli olma,(aynı şey ilk önce erkeklerden istenir kuranda) kadınlıklarını kullanarak erkeklerin ya da hemcinslerinin zaaflarını kullanma gibi erdem dışı bir tavrın içine düşmeme, gözlerini, beyinlerini, kalblerini, ruhlarını, bedenlerini Allah için haram olandan koruma gibi bir çaba içinde olma gibi başörtüsünün islami anlamda ortaya koyduğu ve kendisini başörtüsünde bulan bir duruş içerir.(Bu bazılarının anladığı anlamda kadınların özgürlüğüne müdahale anlamına gelmez bu olsa olsa kadınların haram olandan ve dolayısıyla kişiye ve etrafına zarar veren yada hiçbir fayda vermeyenden kaçınarak sadece Allaha kul olmanın ve dolayısıyla başkalarına ve kendine kulluğun reddiyesi olan bu duruşun sonucu helal olana yani kendine çevresine yararlı olanı hayatına taşıma anlamına gelir ve gelişine yaşamak değil hayata karşı bir duruş sahibi olmanın göstergesidir. çünkü bu dünya son bulduğunda ebedi bir hayat başlayacağına olan inanç bir tebessümün, şefkatli bir bakışın yada haksız yere birine değen merhametten yoksun bir bakışında hesabını verileceği bir eşikten geçileceği düşüncesini beraberinde getirir) başörtüsü bu erdemli tavrın simgesidir ve her çağda bu erdemli tavra ihtiyaç duyulmuştur. hele günümüzde çok daha elzem olduğu kanaatini pek çok kişiyle paylaşacağıma şiddetle inanıyorum.Ayrıca bu insani yaklaşımlar başıaçık olan birinde görülemez gibi bir yaklaşım içinde değilim ama bu tavırlar ancak Allaha olan adanmışlık duygusu sayesinde istikrarlı olabilir ve değer kazanır diye düşünüyorum. Yani yapılan tüm iyilikler ve dosdoğru davranışların karşılığı yalnız Allahtan beklenmelidir. şunuda eklemeliyim başörtüsünün bu işlevini algılayamayan ve sadece geleneksel açıdan yaklaşarak herhangi bilinçli bir tavrın yukarıda bahsettiğim erdemli tavırların çok dışında kalan bir bakış açısının getirdiği içi boş durum her türlü geçirgenliğide beraberinde getirecektir dolayısıyla bu tarz bir bakışaçısından bu erdemi bu disiplini beklemek mümkün değil doğal olarak! o nedenle bu örtüyü taşıyamayanları dikkate almıyorum ve alan varsa onları geleneksel bir yaklaşımın ürünleri olarak değerlendirirlerse daha doğru bir yerden bakmış olurlar diye düşünüyorum. hiçbir sağlam bilgiye dayanmayan zoraki uygulanan bir komedi. Böyleleri hiç örtmese daha evla! Başörtüsü niye takılır? iki sebeble
geldi hz peygamber döneminde ki bunlardan biri korunma diğeri tanınma idi. korunmayı günümüzde en azından on yıl öncesine kadar ciddi bir saygı uyandırmasından ötürü bizzat yaşayanlardanım. Yani medya aracılığıyla kimsenin henüz beyni bulandırılmadığı bi dönemde. tanınma ise çok daha hoş bir örnekle geçenlerde topkapı sarayını gezerken yanlarından geçtiğim tüm turistler beni türk ve müslüman olarak çok net bi biçimde anlayabiliyorlardı ama aynı şekilde başında örtüsü olmayan ama yine türk veya en azından müslüman olan başka birini onunla konuşmadan bilmeleri mümkün görünmüyor. demek ki bu bir tanınma vesilesi. Ve müslüman birinin erkek ya da kadın dış görünüşünden bunu yansıtmasını çok asil buluyorum. Ben mensubu olmakla şereflendiğim bu dinin bir göstergesini üzerimde taşımaktan onur duyarım. Çünkü kompleksli değilim ve bana dayatılan özgür kadın martavallarına inanacak halim yok. Asıl özgürlüğün Allaha kul olma ve dolayısıyla başkalarına ve kendi nefsine maddi yada manevi kul olmamaktan geçtiğini biliyorum. Sözün özü Başörtüsü asil bi duruştur. hayata karşı insanlara karşı topluma karşı umursamaz bi tavrın karşısında yer alır. Allahı hatırlatır takana ve görene. Sorumluluklarını hatırlatır Allaha topluma ve insana. Zannımca görmekten rahatsız olan kendi vicdanlarıyla muhasebe yapmaktan köşe bucak kaçınarak kendine yalancı bir dünya cenneti kuran kısacası hayatını yalan üzerine kuran bir insan tipidir olsa olsa. Ve dünya onların....
türkiyede yaşanmamasi gereken bir sorun....kendi halkından korkan bir başka ülke devlet görmedim kardeşim...
BAŞÖRTÜSÜNÜN tarihçesi 5000 yıl kadar önce Sümer tapınaklarında kutsallaştırılmıştı, şimdi ise bütünüyle siyasallaştırıldı ve gittikçe dahada büyüyen bir siyasi sorun halina getiriliyor.
Başörtüsü ilk defa Sümerler zamanında kutsal ayrıcalık oarak takılmıştır. ***O dönemlerde kutsal tapınaklarda fahişelik yapan rahibeler, o dönemin tanrıları adına, bir toplum hizmeti olarak seks yaptıkları için kutsal sayılmış ve kutsal olmayan diğer kadınlardan ayrılmaları için de başları örtülmüştür. Hiç şaşırmayın, o zamanlar babalar küçük kızlarını fahişelik yapması için tapınağa teslim eden babaların toplum içinde ayrı bir itibar kazandığını yazar kitaplar.
Sonraları İÖ 1500yıllarda ise bir Asur kralının çıkarttığı bir kanun maddesiyle, evli ve dul kadınların da başlarını örtmesi mecbur edilmiş. Ancak genç kızlar, cariyeler ve sokak fahişelerinin örtünmesi yasakmış o dönemde, örtünürlerse ceza alırlarmış.
Sumerolog Muazzez İlmiye çığ 'Kur'an İncil ve Tevrat'ın Sumer'eki Kökeni'adlı kitabında baş örtüsü geleneğinin daha sonra Yhudilere geçtiğini söylüyor.
Sümer, Akad ve Hitit dillerinde yazılmış 74 bin çivi yazılı belge üzerinde 33 yıl çalışan Muazzez İlmiye Çığ, “Yahudi kadınları evlenince saçlarını traş ettirip bir peruk veya başörtüsü ile başlarını örtmüşler. Hristiyanlıkta da rahibeler aynı şekilde başlarını örtüyorlar. İlginç olanı Tevrat’ın son yazıldığı zamana kadar Yahudiler arasında Tanrı namına fuhuş yapan kadın ve erkekler varmış” diyor. Ayrıca o zamanlar da Yahudi fahişeler yüzlerine peçe örterlermiş.
Örtünme İslam’a ise, ‘erkekten kaçma’ biçimi olarak yansımış. Ama erkek olmayan yerlerde de Kur’an okunurken veya dua ederken kadınların başını örtmesi Sümer geleneğinin bir devamı olarak nitelendiriliyor.
Muazzez İlmiye, “Kur’an’da bazı hocaların uydurduğu gibi, başlarını örtmeyen kadınların cehennemde saçlarından asılacakları şeklinde bir ayet olmadığı gibi, örtünenlerin de cennete gideceği yazılmıyor” diyor.
Kur’an’da örtünmeyle ilgili ayetlerden Ahzab Suresi, ayet 59’da “Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına (bir ihtiyaç için dışarı çıktıklarında) örtülerini üzerlerine almalarını söyle. Onların tanınmaması ve incitilmemesi için en elverişli olan budur” diyor.
Burada bence can alıcı nokta, “onların tanınmaması ve incitilmemesi” dileği.
Muazzez İlmiye Çığ’ın, aslında yıllar önce Kaynak Yayınları’ndan çıkmış olan “Kur’an İncil ve Tevrat’ın Sumer’deki Kökeni”, çok ilginç bir çalışma.
Sumer inanış ve efsanelerinden, tek tanrılı dinlere gelen etkiler ile Tevrat ve Kur’an’da bulunan konuları birlikte araştıran yazar, Sumer dini ve edebiyatından, Yahudilik, Hristiyanlık ve Müslümanlığa kadar, bu dinlerin kutsal kitaplarına ulaşan etkileri ve konuları, belgeleriyle, karşılaştırmalı olarak hazırlamış.
Yazara göre Sumerliler, bu dinlerin çıkışından yüzlerce binlerce yıl önce siyasal yaşamlarını yitirseler de, icat ettikleri ve geliştirdikleri yazılarıyla Ortadoğu kavimlerini etkileri altına aldıkları gibi, bu etki Batı dünyasına kadar uzanıp gitmiş.
Çığ’ın kitabı, bu konulara ilgili duyanlar için çok ilginç ve şaşırtıcı bir çalışma.
Beni en çok başörtüsünün icad edilme nedeni etkiledi.
Nereden, nereye, değil mi?
Pakize Barışta
(Pakize barışta kalemiyle Mazzez Çığ araştırması)
YORUM: Buradan su sonuca açıkaça varılabilir ki başörtüsü bir ayrıcalık değil.
Bir zorunluluk değil.
Tanrının kendi yarattıklarına ceza için bir bahane hiç değil.
Başörtüsü sadece ve sadece bir grubu diğerinden ayırmak için kullanuklan bi araç, ayıraçtır.
Olaya birde bu gözle bakılıyor olsa; bir siyasi inatlaşmadan çıkıp, günah günahkar kavramından ayırd edilip, gertekten bi düşünce özgürlüğünün simgesi olacak aslına.........
YA SİZİN YORUMLARINIZ BU KONUDA
Başörtüsü bir imajdır. Kimilerinin sırça köşkleri tepelerine yıkılmasın diye karalanan ve beyinlere çivi gibi çakılan kuvvetli bi imaj... sevgili ülkemin sevgili insanları asıl sakatlığın beyinlerde olduğunu farketmişken, diplomanın insan olmanın bi göstergesi olmadığını da ekleyerek ilmin sınırlarını zorlayan yepyeni taptaze bir soluk olurdu bu jenerasyon...fakat madde düşünemeyen birilerinin zihinlere kazıdığı haksız imajın ardından kayıp bi jenerasyon oldu...En kötüsü ise artık kimsenin umrunda değil! ...İşin özü medeniyet tercihimizin ortaya çıkardığı bir dünya görüşünün ve bunun sonucu olarak başgösteren bir yapılanmanın bu kitlenin üzerinden geri kalmışlığın faturasını çıkarabilmenin işgüzarlığı, günah keçisi bulursak kendimizin ne menem bir yozluk içinde olduğunu saklayabilirizin telaşıyla işaretle gösterilip vebalı muamelesine tabi tutulan bir kurban kitleden söz ediyoruz. Naçizane tavsiyem bi kaç başörtülüyü yakından tanıma çabası içine girilmeli (o örtünün onurunu taşıyabilenler tercih edilirse iyi sonuç verir zannımca) özellikle hayatında hiç tanıma şansı olmayan ve akşam harabelerinden! ! toplu gezmekten haz alan kafası sarılı bir grup insanı anlayanlar varsa içinizde asıl sözümü onlar üzerlerine alınabilirler ki daha isabetli olur!
tarihi herkesin sandığının aksine islamiyete değil, milatttan önce 5000yıl öncesine dayanır. sümerler döneminde kutsal bir ayrıcalık olarak konduruldmuştur........
http://www.pirpirim.net/modules.php? name=Psikososyal&op=showcontent&id=148
üzerinde kesinlıkle tartışma yürültulmeyecek,allahın mümın kadınlara emri....ve lütfen basortusune saygı gosterın tıpkı yakın dogu unıversıtesı gıbı...
“Mü’min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar, ziynetlerini (süslerinin takılı olduğu yerleri) açmasınlar. Zahir olanı (görünmesi zarurî olan yüz, el ve ayaklar) müstesna. Baş örtülerini yakalarının üzerine vursunlar (göğüs ve boyunlarını göstermesinler) . Ziynetlerini (süs yerlerini) ancak şu kimselere gösterebilirler: Kocalarına, yahut babalarına, yahut kocalarının babalarına, yahut kendi oğullarına, yahut kendi erkek kardeşlerine, yahut erkek kardeşlerinin oğullarına, yahut kız kardeşlerinin oğullarına, yahut kendi kadınlarına (Müslüman kadınlara) , yahut ellerindeki memlûklere (cariyelere) , yahut (şehvetsiz ve kadına) ihtiyacı olmayan uyuntu kimselere, yahut henüz kadınların gizli yerlerinin farkına varmamış olan çocuklara.” (Nûr Sûresi, 31)
Âyet-i kerimede geçen “ziynet” kelimesi üzerinde yapılan tefsirlerden birini, özet olarak arz edeyim:
“Ziynet, süs eşyası demek ise de, tek başına süs eşyasına bakmak hiç kimse için haram olamayacağına göre, bundan murat, süs eşyalarının takıldığı kulak, boyun, gerdan gibi yerlerdir. Âyette esas maksat tesettür (örtünme) olduğuna ve hitap zengin-fakir bütün müminlere yapıldığına göre, ziynet sadece süs eşyası olarak anlaşılsa, âyet sadece zenginlere inmiş olur. Halbuki, hitap geneldir, “mü’min kadınlara da söyle.” buyurulmaktadır. Bir başka önemli husus da şudur: Kadın için asıl ziynet, süs eşyası değil, bu organların bizzat kendileridir. Yâni, gösterilmesi haram kılınan boyun, gerdan gibi azalar kadın için ayrıca birer ziynettirler.” (Hak Dini Kur’an Dili)
Bence; eğer bu ülkede özgürlük varsa herkes istediğini yapabilir. Buna kimse karışamaz. Başörtüsü takıp takmamak da herkesin isteğine göre değişir.
NUR Suresi 31.ayet:
.Mü'min kadınlara da söyle: 'Gözlerini (harama çevirmekten) kaçındırsınlar ve ırzlarını korusunlar; süslerini açığa vurmasınlar, ancak kendiliğinden görüneni hariç.Örtülerini, yakalarının üstünü (kapatacak şekilde) koysunlar....'
Bu ayetteki “hımar” kelimesi geniş manalı bir kelime olup örtü manasına gelir. Eski Arap yazılarına bakılırsa hımarın yere konulan, masaya örtülen veya herhangi bir örtüyü tarif edebileceğini görürüz. Hımar, başı örterse başörtüsü olur, masaya konursa masa örtüsü olur. Allah eğer “hımar” kelimesi ile başın örtülmesini isteseydi “hımarürres” gibi bir vurgulama ile başörtüsü diyebilirdi: Böylece “res” kelimesi ile baş bölgesi vurgulanır ve örtü kelimesi olan “hımar” ile beraber başörtüsü net bir şekilde anlaşılırdı. Nitekim abdest alınmasıyla ilgili ayette başın sıvazlanması söyenirken, baş kelimesi Arapça karşılığı ‘res’ ile vurgulanır.
Üstelik ayette kapatılacak yerin yaka açığı olduğu geçer. Yani hımarın başı kapatması değil, ayette açıkça yaka dekoltesini örtmesi istenir. (Yaka açığı manasına gelen ‘cuub’ kelimesi hem bu ayette kapanılacak bölgeyi belirtmek için, hem Hz. Musa’nın yaka açığına elini soktuğunu belirten ayetlerde geçer.) “Hımar” kelimesi sırf başörtüsü manasına gelse bile bu ayetten başı örtmek değil, yine yaka dekoltesini kapatmak anlaşılacaktı. Üstelik başörtüsünü Kuran’a maletmek isteyen zihniyet, açık bir saptırma yaparak “felyedribne” fiilini “salsınlar” diye tercüme etmeye kalkmıştır. Böylece ayeti okuyan “başörtüsünü yaka açıklarına salsınlar” şeklinde okuyacaktır. Oysa hiçbir şekilde “darabe” kökünden türeyen “felyedribne” fiili “salsınlar” manasına gelmez. Bu fiille örtünün yaka açığına konulması yani kapatılması anlatılır. Kuran’da salsınlar, indirsinler manasında “felyüdnine” kelimesi kullanılır. Allah böyle bir ifade kullanmak isteseydi “felyedribne” fiili yerine “felyüdnine” fiilini kullanabilirdi. Bu örnek bize gelenekçi zihniyetin, kendi fikirlerini doğru çıkartmak uğruna gereğinde Kuran’daki kelimelerin manasını kaydırmaktan çekinmediğini göstermektedir.
Ayette diğer dikkat etmemiz gereken nokta “süsler” kelimesi ile neyin kastedildiğidir. Bizim kanaatimize göre “süsler” kelimesi ile özellikle “göğüsler” kastedilmektedir. Çünkü ayetteki tüm noktalarla mantıklı bir şekilde göğüs bölgesinin uyum sağladığı kanaatindeyiz. Birincisi, ayette yaka açıklarının kapatılması geçiyor, yaka açıklarından ise göğüsler gözükür. İkincisi, ayette gizlenen süslerin belli edilmesi için ayakların yere vurulmaması geçiyor. Ayaklar yere vurulduğunda vücutta belli olacak yer özellikle göğüslerdir. (sütyenin o dönemde icad edilmediğini düşünürsek bu daha da iyi anlaşılır.) Üçüncüsü, ayetten kendiliğinden görünenler hariç süslerin kapanması söylenmektedir. Ne kadar kapatılmaya çalışılırsa çalışılsın özellikle iri göğüsler, çeşitli fiziksel hareketlerde, hatta rüzgarın esmesiyle elbise yapışınca bile kendini belli edebilir. Ayetten bunun doğal olduğu anlaşılır. Dördüncüsü, ayette süslerin kimlerin yanında açılabileceği söylenir. Kuran’daki diğer ayetlerden kadınların bir kısmının iki yıl gibi uzun bir süre çocuklarını emzirdiğini görüyoruz. Kadının, babası gibi yakınlarının yanında, çocuğu acıktığında ve ağladığında onu emzirmesi gerekebilir. Ayetteki bu açıklamanın özellikle bu konuda kadınlara büyük kolaylık sağlayacağı kanaatindeyiz. Tüm bu izahlara göğüs gibi uyan başka bir bölge bulunmadığı için süslerle özellikle göğüslerin kastedildiği sonucuna varabiliriz. Süsler kelimesinden ziynet, takı gibi maddelerin anlaşılamayacağı ayetin bütünsel olarak ele alınmasıyla açığa çıkar. Çünkü ayette kadınların süslerini kendi kadınları yanında açabileceği geçiyor. Takı gibi maddeler tahrik unsurundan daha çok hava atma unsuru olabilir. Eğer bu hava atma olayı engellenilmeye çalışılsaydı, buna ilk karşı cins erkekler yerine, aynı cinsten olan kadınlar dahil edilirdi. Ayrıca ayakları yere vurunca hangi ziynet, takı eşyası belli olur? Kendiliğinden gözüken ziynet, takı ne olabilir? Araf suresi 31’de ziynet eşyalarının mescid yanında giyilebileceğinin söylenmesi, takıların cami yanı gibi en kalabalık yerlerde de teşhir edilebildiğini, yani saklanmasına gerek olmadığını gösterir. Görüldüğü gibi mantıksal bir elemeyle gidildiğinde ayetin özellikle göğüs bölgesinin kapanmasını vurguladığı anlaşılır.
KURAN’DA TESETTÜR KELİMESİ YOK
Günümüzde kadının kapanması için kullanılan “tesettür” ifadesi de Kuran’da geçmez. İslam adına etrafında bu kadar büyük fırtınalar koparılan bir kavramın, yani “tesettür” ifadesinin İslam’ın temel kaynağı olan Kuranı Kerim’de bulunmaması önemlidir. Demek ki “tesettür” kelimesi dîni bir kavram olarak sonradan oluşturulmuştur.
“Ayette geçen “humur” ve onun tekili olan “hımar” kelimesi kadınların başlarına örttükleri beze verilen özel isim değildir. Herhangi bir örtüdür. Bir şeyi örten şeye “hımar” yani o şeyin örtüsü denir.” Arapça sözlükler El Mucem ul Vasıf, El Müncid, Lisanı Arap, Tacul Arus’dan “hımar”ın temel manasının “örtmek” olduğunu göstermektedir. Anlaşılıyor ki mezheplerin yorumundan sonra “hımar” kelimesi ile sırf başörtüsünün anlaşılmaya çalışılması, bu sözlüklerde bu kelimenin bir manasının “başörtüsü” olmasını sağlamıştır. Fakat kelimenin temel manası mezheplerin kelimeleri tahrif etmesine rağmen bu sözlüklerden bile bellidir. Daha evvel açıkladığımız gibi ayette kapatılacak yerin yaka açığı olduğu söylenir, baştan bahsedilmez. “Arapça’da kadınların başlarına örttükleri şeyin özel adı “hımar” değil “mikna” ve “nasıyf”tır. Hangi Arapça sözlüğe bakılırsa bakılsın “mikna(çoğulu mekani) ” ve “nasıyfın” hanımların başlarını örttükleri kumaşın adı olduğu yazılıdır.”
ya örteceksen adam gibi ört üstü mekke altı paris olmasın
3 dinde de bayanlar tarafından kullanılar ve saçın belli bölümlerini örtmek için kullanılar kesinlikle bir siyasi sembol olan türbanla karıştırılmaması gereken bez.
hoş bişey kapanmak ama sadece kapanmak hiçbişey sayılmaz yaradan kapanmanın yanınıda birçok şeyi emretmiştir şuzamnda bir çok bayan sadece kafasını kapatım altına pantolon yuzunde bi ton makyaş ağızda sakızla dışarda geziyo bunu neresi hoşki ama onlara sorsanız aa biz kapandık dinimize uyuyoruz derler....:(böyle ilginçç şeyler işte
Allah-ü Teala'nın emri ötesi varmı? Sahibimiz istiyor olması gerekli...
kadın olsam takmazdım; takana da kızmazdım...
bir meyve düşünün
kabuğu soyulan bir meyve
bıçakla kabuğunu soyun ve öylece bırakın
ne olur...? bir süre sonra kararmaya
ve ardından da çürümeye başlar
tıpkı gönüllerin çürüdüğü gibi....
işte başörtüsü kişinin kabuğudur adeta
kim bu kabuğu soyarsa,hem de keskin bir bıçakla
bilsin ki diğer alemde ellerim yakasında olacak...........
Kafaların dışıyla deyil, içiyle uğraşılmalı.
İsteyen açsın, İsteyen kapatsın. Kimse kimseye sen niye açıyorsun
ya da baş örtüsü yasak şeklinde müdahale etmemeli.
kıçınızı kapayın yeter.fazlasına gerek yok!
Kadın ve tesettür
Kadın ve tesettürNe zaman Fethi Paşa Korusu’na gitsem, başörtülü genç kızlar, yanlarındaki yeni yetme oğlanlarla laubali biçimde fingirdeşiyorlar.Bakıyorum, karşımdan bir bayan geliyor. O da ne? Başını örtmüş, gerisi açıkta. Gülmek geliyor içimden, fakat üzüntü ağır basıyor.Şu başörtüsü işi böylesine sulandırılmamalıydı. Bir şey maksadından soyutlanarak algılanırsa olacağı budur. Bunda en büyük suç, tesettürü kadının kişiliğini öne çıkaran bir onur değil de erkeği kadından koruyan bir emir olarak algılayan geleneğimizin ve geleneksel kafalarındır.Önce mütearifeler:1. Din insan içindir.2. Dolayısıyla, tüm dini emir ve yasaklar Allah’ın değil, insanın çıkarı içindir.3. İşte bu yüzden, tüm dini emir ve yasaklar uygulanırken, onu uygulayan insanın bundan elde ettiği çıkarı iyi bilmesi gerekir. Bu çıkarı bilerek emre uymak, insanı “tatmin eder” ve imanı “sorumluluk bilincine” dönüştürür.4. Bunun için de ilahi mesajı ve buyrukları maksadını gözeterek okumak şarttır. Çünkü Allah amaçsız düzenleme yapmaz, hikmetsiz iş buyurmaz.Peki tesettür emrinin maksadı nedir? Bu sorunun cevabını verebilmek için tesettürü emreden ayet olan Ahzab 59. ayetin devamındaki “onların tanınmaları için en uygun olun budur” ibaresi üzerinde yoğunlaşmak şart. Burada altı çizilen kadın kimliğinin hicab yönü ilk saldırıya uğrayan noktadır.Aslında “hicab” sorunun anahtar kavramı. Hicabı “baş örtüsüne” indirgemek yanlış bir kere. Bizde böyle bir şey var. Hatta hicabı baş değil beden örtüsüne indirgemek. Kur’an’ın yaklaşımına kıyasla yanlış bir anlamadır. Çünkü Kur’an takva örtüsünü ön plana çıkarıyor. “Takva elbisesi, işte budur en önemlisi! ” (7.26) Yani, bedenin tesettürü takva örtüsünden, yüreğin ve zihnin tesettüründen ayrı değerlendirilmemelidir.Hicab; kimlik ve kişiliği öne çıkarmak için Öncelikle, Kur’an’ın böyle bir bütüncül bakış açısı olduğunu görmekteyiz. Bedenin tesettürünü, zihnin ve kalbin tesettüründen ayrı düşündüğümüz zaman Kur’an’ın bütüncül bakış açısını parçalamış oluruz. Ahzab 59’da geçen ‘li yu’rafne’ (tanınmaları için) , bu tek kelime, Arap dilinde, kendi içinde tamamlanmış bir cümledir. Bu tanınmaları için bir gerekçedir. Yani ‘Bu emri niçin verdin Ya Rabbi? ’ diyene bir cevaptır. Cevapta iki gerekçe var, iffetli olarak kalmaları ve tanınmaları için. Ama asıl vurgu yapılması gereken kavram, bu ‘tanınmak’ kavramıdır, “li yu’rafne.”Bu kavramın kök kelimesi ‘arafe’dir. ‘Arafe’ anlam alanı ile düşündüğümüzde “maruf, arif, tarif, marifet” kavramları karşımıza çıkar. Bu hem bir bilince tekabül eder, hem de bir kimliğe tekabül eder. Dolayısıyla buradaki tanınmak sıradan bir “görünce ayrımsamak, fark etmek” değildir. Buradaki tanınmak, çok daha derin ve kendi bağlamı içerisinde sıradan basit bir ayrımsama, ayırdetmeden öte bir kimlik, bir kişilik, bir bilinç, bir şahsiyet vurgusudur.Dolayısıyla bu ayet ve tesettürle ilgili diğer ayetlerdeki örtünme emrinin temelini kadının kişiliğini şeffaflaştırmak için bedenini örtmek teşkil eder. Kadının kişiliğini şeffaflaştırmak için tanınmak anlamı sıkıştırılmış (zipli) bir ifadedir ki, zaten Kur’an’ın dili sıkıştırılmış bir dildir. İcaz buna denir, Kur’an’ın icazını çözdüğümüzde doğal ve zorunlu biçimde o sıkıştırılmış ifadenin bize daha farklı bir kelime grubu ile yansıması şarttır. Yani aradaki boşlukları doldurmamız gerekir. Onun için “li yu’rafne” ibaresini açarak anlamaya çalışırsak, bu tamamen “kişiliğini şeffaflaştırmak için bedenini örtmek” anlamına gelir.“Kişilik”le “dişilik” arasında kadın Bu, tarihte kadına yapılmış en büyük ikramdır. İnsanların önüne çıkaracak bir erdemi, bir kimliği, bir kişiliği bulunmayan bir kadın ille de farkedilmek istiyorsa, insanlara “dişiliğini” gösterecektir; kişiliği yerine dişiliğini. Yani tesettürü emreden Kur’an’ın kadına verdiği açık mesaj şudur: Dişiliğinizle kendinizi görünür kılmak yerine kişiliğinizle/şahsiyetinizle erkek egemen dünyada hak ettiğiniz saygın yeri alın. Onun için tesettür, kadının insan kimliğini teninin önüne koymak demektir.Tesettür emri, ancak bu yaklaşımla doğru anlaşılabilir. Tesettüre karşı çıkanlar, bilerek veya bilmeyerek kadını kimliksiz ve kişiliksiz yapmak isteyenler, onun teninden haksız kazanç sağlamak isteyen, onu metalaştıran, onu hep edilgen ve zevkine hitap eden bir nesne olarak görmek isteyenlerdir.Neden böyle isterler? Dikkat ederseniz, kadını kimliksiz ve kişiliksiz görmek isteyenlerin hemen hemen tamamına yakını nefsine kul olmuş erkeklerdir. Neden? Çünkü kimliksiz bir kadının bedenini, estetiğini daha çabuk istismar edebilirler, örseleyebilirler, ondan yararlanabilirler. O sebeple kadının örtüsüne yönelik her düşmanlık, farkında olunsun ya da olunmasın, aslında kadının bedenini istismara açmak isteğinden başka bir şey değildir.Sonuç: Modern kadın, dişiliği erkekler tarafından tepe tepe sömürülmek amacıyla kişiliği yok edilen kadındır. Eğer Müslüman kadın, tesettürü kişiliğin öne çıkarılması için dişiliğin örtülmesi olarak görmeyip, onu dişiliğini öne çıkarmanın bir aracı kılıyorsa, o tesettür tesettür değildir.Ona “örtülü çıplak” derler.Siz kendi değerlerinizi dalgaya alıyorsanız, sizi kim ciddiye alır? (11 Eylül 2000) Mustafa İslamoğlu