Kültür Sanat Edebiyat Şiir

atom bombası sizce ne demek, atom bombası size neyi çağrıştırıyor?

atom bombası terimi Cem Nizamoglu tarafından tarihinde eklendi

  • Serkan Serinkan
    Serkan Serinkan

    manzarası gözlerimi yaşartır...

  • Ekin Demirkaya
    Ekin Demirkaya

    einstein ilk çekirdek tepkimesini gerçekleştirip nötronu çekirdekten kopardıktan sonra bazı beyinler onu dünyaya yetecek büyük bir enerji ortaya çıkarmakta kullanmak istedi.ancak geri kalanlar; atom bombasının çok sayıda insan ödürebileceğini düşündüğü için cinayet silahı gibi kullandılar.bunu yapanlar,dna şifreleri hayvanlarınki ile değiştirilmiş olanlardır

  • Emrecan
    Emrecan

    manhattan project.... ve alman bilim adamları.....

  • Selma Ege
    Selma Ege

    atom bombasi dunyayi tehtid eden bir icat.fakat insanlik su icadi iyi isler icin kullanmiyorlar ama tam tersine lider olmak amaciyla dunyayi tehtid edip duruyolar.hastaliklar,kuresel isinma neden olusuyor.ozon tabakasi neden daha cok buyuyor;
    bunu neden kimse anlamak istemiyor,insanlik amerikanin eline kaldi. bir adamin yuzunden dunyada doga degisime ugramaya baslamis faziyette.
    sizce'de oyle degilmi;

  • Ahmet Naş
    Ahmet Naş

    atom bombasısını ilk bzim kanka ayştayn yapmıstr nasıl yazıldıgını bılmedıgım içöin ozr dılerım sizce neden bu dunyanın ıklımı bozuldu? ? sıze soyluyyım cunku amerikanın uzak olan kıtalarında patlatıldıgı için dunyanın dengesı bozuldu dunyanın en buyukl ve en korkutucu bombası hıdrojen bımbasıdır hıdrojen bombası ancak atom bomnbsının ısıyla patlayabılır oo ısıyı ancak o yapabılır 50000 bın dereceyı atom bombnası yapabılır sizi siz olun sakın bomba merkalısı olmayın cunku bı gun uyanısınız ruyadan ben ne yapıyorum dersınız bomba merkalsıı olursanız amerakaya gıdın sıze maas baglarlar bende sıze onerı bır gun uzylılar basarsa oz aman kullanırız atom bombalrı ınsanlara kulanılacak bır ıcat degıl bu bomba blıyosunz cınlılerı adamlara bomba attılar sımdı goruyosunuz atom larda kecı ınbadı var ya dunyaya sıgmıyacaklar dunyayı ıstıla edecekler işte atom bombasının atrıjhcesı bu benım dusuncem de bencede gercegı buuu.......

  • Alper Aydoğan
    Alper Aydoğan

    Einstein Füzyon reaksiyonunu gerçekleştirebildiği için sevinirken,farkında olmadan atom bombasını icat etmiştir...zaten farkında olsa yaparmıydı diyceksiniz...bende hayır yapmazdı derim...
    babacan adamdı kendisi... :))

    Madem Türksün,Göster Korksun! !

  • Caddy Gamze
    Caddy Gamze

    atom bombası malsef ölümü yok olumu çağrıştırıyor.

  • Muharrem Çakmak
    Muharrem Çakmak

    Caresiz İnsanların, İnsanları odun gibi yakıp Tarihi değiştirmek için ama aslında İsimlerini değiştirebildikleri bir utanç belgesidir.

  • Selin Kayık
    Selin Kayık

    cani oyuncağı

  • Sezgin Yeşiltaş
    Sezgin Yeşiltaş

    Ülkelerin birbirini tehdit etmek için kullandığı sahip olunduğu takdirde kendi başına nükleer güç gövde gösterisi anlamı taşıyan bir silah..

  • Yilbasi Unal
    Yilbasi Unal

    caresiz cocuklarin cigliklarini cagristiriyor.

  • Yasin Çu
    Yasin Çu

    kendisi küçük etkisi çok büyük.

  • Sıla Özde Yatar
    Sıla Özde Yatar

    6 ağustos 1945-hireoşima, 9 ağustos 1945- nagazaki!
    kapıları çalan benim
    Kapıları çalan benim
    kapıları birer birer.
    Gözünüze görünemem
    göze görünmez ölüler.

    Hiroşima'da öleli
    oluyor bir on yıl kadar.
    Yedi yaşında bir kızım,
    büyümez ölü çocuklar.

    Saçlarım tutuştu önce,
    gözlerim yandı kavruldu.
    Bir avuç kül oluverdim,
    külüm havaya savruldu.

    Benim sizden kendim için
    hiçbir şey istediğim yok.
    Şeker bile yiyemez ki
    kâat gibi yanan çocuk.

    Çalıyorum kapınızı,
    teyze, amca, bir imza ver.
    Çocuklar öldürülmesin,
    şeker de yiyebilsinler.

    NAZIM HİKMET

  • Gülçin Yilmaz
    Gülçin Yilmaz

    bulana bravo, kullanana oha! dedirten buluş.
    ben seni seviyom atomik bomb :) atılmadığın sürece...

  • Alim Vedat
    Alim Vedat

    Bizim evde üreticisi mevcut...

    Örneklendirme: 'Ben atom bombası kokladım...'

  • İlkay İlhan
    İlkay İlhan

    erkek adam atom bombası kullanmaz savaşta...
    yiğit olan göğüs göğüse savaşır...
    yiğitlik ne mi?
    Bizden,Türklerden başka hiç bi ulusta olmayan şey...
    çok şükür...
    ...
    atom bombası'da yok bizde ama olsun...

    (kendi küçücük marifeti büyük lanet olası bi icat...
    kim bulduysa allah belasını versin atom bombasını ve tüm kitle imha silahlarını)

  • Cem Nizamoglu
    Cem Nizamoglu

    Cabir bin Hayyan, modern kimyanın babası sayılır. Bundan 1200 yıl önce atom bombası fikrini ortaya atmıştır. “Atom parçalanabilir. Parçalanınca da öylesine bir güç meydana gelir ki, Bağdat’ın altını üstüne getirebilir. Bu, Allah’ın kudret nişanıdır.” demiştir.

  • Polat Yılmaz
    Polat Yılmaz

    bilimin bir özelliği de evrensel olmasıdır. ama ülkeler bazında bu böyle değildir. devletler bilimde diğer ülkeleri geçip onlardan üstün teknolojiye sahip olmayı ve gerekirse onları yok etmeyi istedikleri için buluşlarını tüm insanlığın hizmetine sunmak yerine bencilce davranıp sadece kendi insanlarının hizmetine sunmaktalar. diğer insanlarla paylaştıkları teknolojik buluşları da diğer ülkeleri kendine bağlı kılmak için kullanmaktadırlar. atom bombası bilimin karanlık yüzüdür.

  • Borahan Bilen
    Borahan Bilen

    Evet Atom Hiroshima ve Nagasaki de binlerce can almış,hala anormal doğumlar ve kimyasal yanetkiler görülmektedir..
    Şunu unutmayalım,eğer atom o dönemlerde Japonlarda olsaydi bunu tereddütsüz kullanırlardı..Çünkü Japon istilasi (o dönemler) kesinlikle Nazi Almanyasindan etkilenmiş,tüm dünya milletlerini kendi sitemlerine köle etmek için yola çıkmış,soykirici bir davaydı..Hatta kendileri ulu irk tan yani güneş imparatorluğundan gelmekteydi diğerleri ise gerekirse temizlenmeli gerekirse yararlı olanları japon toplumuna köle edilmeliydi...ilk işleri Koreli genç kadinlari ev hanımlarini,anneleri toplayip,Japon askerlerinin yararlanacağı bir genelev açmak oldu...Evet,hersavaşta tecavüz olur ve bunlar bireysel boyutlarda kalir,ama Japonlar birgün hesap vereceklerini düşünmeden dünyanın ilk askeri genel evini devlet eliyle açmış,burada sivil kadinlari çaliştirmiştir...
    Ayrica ABD ile bariş süreci başlatip,bu esnada Pasifikte ilerleyen savaş gemilerini saklamış ve Pearl Harbor limanini savaş ilan etmeden yerle bir etmiştir..(hiç bir devlet savaş ilan etmeden diğerini vuramaz,Hititlerde bile bu böyledir.Sebebi; sivillerin savaştan etkilenmemesi için zaman kazanmak veya zaman vermektir) ...Ayrica Japonlar ABD yolcu gemilerini de vurarak,ABD yi zorla savaşa sokmuşlardir...ABD babamin oğlu değil ama lütfen ABD düşmanliği aşkina o dönemin faşist ve saldırgan Japonyasini kimse melek yurduna sokmasin.Evet ABD dünya Jandarmasi rolüne bürünmüş,despot bir rejimdir,ama unutmayalim,bugün Japonya ABD nin yerinde olsa tüm ulusları atomlardi....Yinede ölenlere,yaralanlara insanlik namina acıyorum,Allah kimselere bu şekil acılar yaşatmasin...

  • Borahan Bilen
    Borahan Bilen

    Atom bombasi ilk kez Almanlar tarafından geliştirilmiş olabilir,ama atom fiziği nin ilk bahsi M.S 744 yilinda Harran Üniversitesinde yetişmiş ünlü fizikçi İbn-i Harrani tarafindan ele alinmıştır..Harrani,maddenin en küçük yapı taşlari bölünürse bunun Bağdat i yokedecek kadar bir güç doğurabileceğini söylemektedir..(Bağdat o zamanlarin metropolisiydi)

  • Alp Tanhu
    Alp Tanhu

    hiroşima ve nagazaki...

  • Ramazan Canaz
    Ramazan Canaz

    kimin tarafından icat edildiği önemli olmasada ilkn olarak almanlar azot

    atomunu parçlayarak bir çığır açtı tahrip gücü ve etkilerinden bahsetmeye gerek yok ilk kullanılanı 13 kiloton gücündetdi bu güne kadar kullanılan en güçlüsü 40 megaton kuvvetindeydi (bir megaton =

    1000000 ton dinamitin patlamasına eşdeğer) bu silahı elinde bulunduran

    sonumuzu getireceklerine inanıyorum.o gün gelinceye kadar bizde

    bu silahın getirilerinden faydalanmalıyız

  • Var Mısın?
    Var Mısın?

    Yine sirenler çalmaya başladı. Henüz 4-5 yaşındaki Ken ve kardeşi Şinci artık sirenlere alışmışlardı. Kovalamaca oynarcasına sığınaklara kaçtılar. Arkalarından anne ve babaları da geldi. Babası savaşa katılmadığı ve sadece ailesi için uğraştığından, diğerleri tarafından 'vatan haini' kabul ediliyordu. O buna aldırmıyor, savaşın kötü birşey olduğunu söyleyip, karısı ve çocuklarının karnını doyurmak için didiniyordu. Ken babasına sordu: 'Baba savaş ne zaman bitecek? ' Babası önce başını önüne eğdi, sonra gülümseyerek, 'Çok yakında oğlum, çok yakında! ' dedi. Ken ve Şinci oynamaya devam ettiler. Siren sesleri kesilince dışarı çıktılar. Hayat yine normale dönmüş gibiydi. Havada uçaklar görünmüyordu. Birlikte evlerine döndüler. Ken'in annesi hâmileydi. Ken üçüncü kardeşini büyük bir sabırsızlıkla bekliyordu. Fakat savaştan ve yeterince yiyecek bulamamaktan dolayı anne yorulmuş ve halsiz düşmüştü. Ken bunu görüyor ve bir şeyler yapması gerektiğini düşünüyordu. Ama elinden ne gelirdi ki! ? Ne çalışabilir, ne de yiyecek bulabilirdi. Düşündü, mutlaka yapabileceği bir şeyler olmalıydı. Komşusu olan yaşlı teyzeye annesinin durumunu anlattı. Yaşlı teyze, annesinin alabalık yemesi gerektiğini, böylece sağlığına kavuşacağını söyledi. Bu Ken'i daha da üzmüştü. Alabalığı nasıl satın alabilirdi? Önce yakındaki göle gitti. Fakat pislikten, orada hiç mi hiç balık kalmamıştı. Sonra yanına Şinci'yi alıp şehre indi. Saraya benzer bir evin kenarından geçerken, Ken'in gözü havuzdaki balıklara çarptı. Bunlar alabalık olmalıydı. Hırsızlığın kötü birşey olduğunu biliyor, ama annesine karşı duyduğu sevgi bu düşüncesini aşıyordu. Bahçeye sessizce girdiler. Küçücük havuzdan bir alabalığı yakalamak çok uzun sürmedi. Evin sahibi sesleri duymuş olmalı ki dışarı çıktı. Bahçe duvarından atlayan iki çocuğu gördü ve 'Durun! Hırsızlar! ' diye bağırdı. Ken ve Şinci var güçleriyle kaçtılar. İzlerini kaybettirdiklerini düşündüler. Eve vardıklarında anneleri hasta uzanmış yatıyordu. Ken sevinçle annesinin yanına geldi. 'Anne! ' dedi, 'Artık iyileşeceksin, bak sana alabalık getirdik! ' Annesinin gözleri doldu. Hasta ve yardıma muhtaç olmasının üzüntüsü ve çocuklarından karşılık bulmanın işaretiydi bu gözyaşları...
    Sonra birden kapı çalmaya başladı 'Açın kapıyı, burada olduğunuzu biliyorum, hırsızlar! ' diye bağırıyordu kapıdaki ses. Baba kapıyı açtı. Kapıda iki adamıyla beraber, balığı çaldıkları evin sahibi duruyordu. Olayı ev sahibinden duyan babası çok üzüldü. Ken ve Şinci anneleri için balığı çaldıklarını gözyaşlarıyla itiraf ettiler. Balık sahibi içerde yatan anneyi görünce kalbi yumuşadı. Çaresizliklerini hissetti ve onları affetti. Baba hem Ken'e kızmış, hem de onunla gurur duyuyordu. Annesi için böyle bir tehlikeyi göze alması övülecek bir olaydı. Ne de olsa daha çocuktu. O gece herkes, ertesi sabahın artık güzel olacağını hayal ederek, büyük umutlarla uyudu.

    Yine sabah oldu. Güneşli bir gündü. Şinci, abisi Ken'i uyandırdı. Annesi ve babası çoktan kalkmışlardı. Anne daha sağlıklı görünüyordu. Babası ise hamallık yaptığı arabasını kilerde tamir ediyordu. Şinci annesine yardım edeceğini söyleyerek mutfağa gitti. Annesinin karnında taşıdığı bebeği dört gözle bekliyordu. Ne de olsa abi olacaktı artık. Hattâ ismini bile düşünmüştü. Kız olursa Şino, erkek olursa Masaşi olacaktı.

    Ken dışarıya çıkmak için ayakkabılarını giyerken kapıdan içeri binlerce karıncanın girdiğini gördü. Çok şaşırdı. Bunun sebebi ne olabilir diye düşündü. Yiyecek arıyor olabileceklerini hayal etti. Sonra dışarı çıktı. Gökyüzü masmaviydi. Birden havada gözüne bir şey çarptı. Bu bir bombardıman uçağına benziyordu. Sirenler çalmıyordu. Japon uçağı olabileceğini düşündü. İşte bu uçak tarihe kara harflerle yazılacak olayın başrol oyuncusuydu: Enola Gay... Uçağa bu ismi vermişlerdi. Hiroşima'da medeniyet kâsesini paramparça edecek uçaktı bu. Atom bombasını Hiroşima'nın tam ortasına atmakla görevliydi.

    Ken yürümeye devam etti. Uçağı çoktan unutmuştu bile. Enola Gay, 'bombayı bırak! ' emrini aldı ve bombayı yavaşça Hiroşima semalarına saldı. Ken tam o sırada bir duvarın kenarında, çözülen ayakkabı bağını bağlamakla meşguldu. Büyük bir gürültüyle bomba patladı. Bir anda ortalık müthiş bir aydınlıkla kaplandı. Bomba, büyüyen bir mantar halindeydi. Yakıcı bir rüzgâr her yeri dalga dalga sarıyordu. Binalar, yerle bir oldu, insanlar anında kül olup savruldular. Kimileri taşlaştı. Kimileri ölmediler ama yürüyen cesetler gibiydiler. Bütün vücutları yanmış halde hareket ediyorlardı.

    Ken yavaş yavaş kendine geldi. Duvar onu korumuştu. Etrafa baktı, yanıp kül olmuştu bütün evler. Hemen kendi evine koştu, annesini gördü, ne olduğunu hâlâ anlamamışlardı. Atom bombası hayallerinden bile geçmemişti. Annesiyle sarıldılar. Eve koştular...

    Ev yıkılmış ve alevler içindeydi; babası ve Şinci bir kütüğün altında kalmışlardı. Alevler yavaş yavaş kütüğe yaklaşıyordu. Ken kütüğü hareket ettirmek istedi. Ama bir türlü kaldıramıyordu. Kütük çok ağırdı. Şinci 'Abi! Abi! Çok sıcak! Kurtar beni! ' diye bağırıyordu. Babası da hareket etmeye çalışıyor ama bir türlü olmuyordu. Babası Ken'e artık bırakmasını söyledi. 'Gidin! Sizin yaşamanız gerek! Annen hamile, o sana emanet' dedi! Ken reddetti; 'Olamaz! Sizi bırakamam! ' dedi. Ama elden ne gelirdi? Biraz daha orada kalırlarsa Ken ve annesi de yanacaklardı. Ken gözyaşlarıyla onları orada bırakıp annesiyle uzaklaştılar. Şinci'nin 'Çok sıcak! ' bağırışları, ne kadar uzaklaşsalar da Ken'in kulağında çınlamaya devam etti. Her taraf alevler içindeydi; korkunç, çürüyen cesetlerle doluydu her yan. Evler yıkılıyordu. Ken çok korktu. Kimsenin olmadığı bir yere gittiler. Anne yorgundu ve yemeğe ihtiyacı vardı.

    Sabahı beklemeye karar verdiler...

    Sabah oldu. Askerler beklemeden cesetleri temizlemeye gelmişlerdi. Cesetleri toparlayıp denizin ortasında yakıyorlardı. Ken şehre indi, önce evlerinin enkazından babasının ve Şinci'nin kemiklerini, ağlayarak aldı. Annesiyle beraber onlara bir mezar hazırladırlar.

    Sonra yiyecek aramaya gitti. Yürürken bir evin deposuna gözü takıldı. Çuvallar vardı. Bunların içinde pirinç olabilirdi. İçlerine baktı. Evet pirinç doluydu, ama hepsi kül olmuş. Önce üzüldü. Sonra arkadaki çuvallara göz attı. Onlar yanmamıştı! Çok sevindi. Annesinin yanına vardığında onu sancıdan kıvranır halde buldu. Doğum sancısıydı bunlar. Annesi battaniye, leğen ve su getirmesini söyledi, 'bir doktor bul' dedi. Ken doktor bulamadı. Bütün doktorlar yaralılarla uğraşıyordu. Doğumu kendileri yaptırmak zorunda idiler. Ken önce korktu, ama yapacak birşey yoktu...

    Anne doğum yaptı. Bir kız çocuğu idi doğan. İsmini Şinci'nin istediği gibi 'Şino' koydular. Ken Şino'yu kucağına aldı. 'Şinci! ' diye bağırdı, 'Kardeşin doğdu artık, ismini de Şino koyduk! ' dedi. Çünkü bu çocuğun doğumunu belki anneden çok Şinci görmek istiyordu. Annesi gözyaşlarını tutamadı. Sonra Şino'yu kucağına aldı ve alevler içindeki şehri ona göstererek, 'İşte! ' dedi. 'Senin abini ve babanı bizden çalan savaşın şehre verdiği zarar bu! '

    Anne, sütünün az olduğundan yakınıyor ve süte ihtiyaçlarının olduğunu söylüyordu. Yeterince beslenemiyorlardı ki sütü olsun. O sırada yağmur başladı. Fakat simsiyahtı yağmur damlaları. Bunlar atom dumanının yol açtığı yağmurlardı; seneler sürecek radyasyon etkisinin en büyük sebeplerinden birisiydi bu.

    Ken yağmurun siyah olmasına çok şaşırdı ve ürperdi. Neler oluyordu?

    Şehre indi, süt aramaya koyuldu. Bir evde temizlik işi buldu; karşılığında süt alacaktı. Ev sakinlerinin kendi aralarında konuştuklarını dinledi! Artık Hiroşima'da bir tane ot bile bitmeyecekti, burası yaşanmaz bir yer olmuştu. Çok üzüldü. Ne de olsa kendi memleketi idi. İşi bitince ev sahibi ona bolca süt verdi. Sevinçle annesinin yanına döndü. Şino annesinin kucağında hareketsizdi. Anne sessizce oturuyordu. Ken, 'Anne Şino'ya süt getirdim! ' diye bağırdı. Anneden ses yoktu. Yaklaşınca Şino'nun bembeyaz ve soğuk siması gözüne çarptı. Annesi acı içinde fısıldadı: 'Artık süte gerek yok oğlum. Şino öldü! '...

    Onu da Şinci'nin yanına gömdüler. Ken, onların şimdi beraber olduklarına inanıyordu. Ve savaşsız mutlu bir dünyadaydı onlar. Bundan emindi.

    Ken ertesi gün şehri dolaştı, birden saçlarının top top döküldüğünü fark etti, sebep neydi? Bir türlü anlayamadı. Yeterince yiyemediğindendi belki de. Şehrin yukarısındaki eski çayıra gitti. Kendini çok iyi hissetmiyordu. Midesi bulanıyor, yıkılacak gibi oluyordu. Çayır kapkaraydı. Ürktü, çalıştığı evdeki sakinlerin konuştukları aklına geldi. Gerçekten bir tane bile ot bitmeyecek gibi görünüyordu. Yine başı dönerek yüzüstü yere yığıldı. Başının tam önünde yaprakları yeni çıkmış bir fide gördü. 'Aman Tanrım! Meğer yalanmış! Ot çıkıyor! Yaşasın! ' dedi. Sevinçle otu seyrederken, vücudunun uyuştuğunu hissetti. Gözleri yavaşça kapanıyordu. 'Hadi gel artık' dercesine, kardeşi Şinci'nin, Şino ve babasıyla onu çağırdığını görür gibi oldu. 'Geliyorum' dedi ve koştu...

    (*) Japonya'da yayınlanan, 'Yalınayak Ken' isimli çizgi filmden ilham alınarak yazılmıştır. Bütün savaş mağdurlarına ithaf olsun. Savaşa hayır! ...

  • Var Mısın?
    Var Mısın?

    EİNSTEİN VE ATOM BOMBASI


    Herkes atom bombasının dehşetli ve tartışmalı anılarının içinde Einstein'in bir şekilde bulunduğunu duymuştur. Daha da ilginci, yine bir çok insan Eistein’i atom bombasının yaratıcısı olarak bilir. Acaba bu duygular ve bilgiler ne derece doğrudur?

    Bu durum,her türlü şiddeti ve savaşı aşağılayan bir insana yakıştırılamaz. Einstein,atom bombası yapımına katılmış mıdır? Einstein, atom bombasının Hiroşima ve Nagazaki kentlerine atılmasını istemiş midir? Nükleer Enerji konusu açıldığında Einsten’in adı hep akıllara takılmıştır. Bu konuda bazı gerçekler doğrudur; ama daha ayrıntılı bilgi edinmek istiyorsanız aşağıdaki açıklamalarımı okuyunuz. Bunun bir nedeni atom enerjisinin temelde Einstein’in kütle ve enerji eşdeğerliğini belirtmesidir(1905) . Einstein'le atom bombası arasında hiç mi ilişki yok diyeceksiziniz. Var. Şöyle: Einstein, daha 1905’te kütle ve enerjinin birbirine nasıl bağlı olduğunu göstermişti. Kütlenin enerjiye enerjinin de kütleye dönüşebileceği düşüncesi böylece doğdu. Diğeri ise atom bombası çalışmalarının Einstein’in Amerika başkanına mektubuyla başlamış olmasıdır. Einstein ve öteki fizikçilerin başlıca amacı, Amerikan ordusunun dikkatini atom projesi üzerine çekmekti. Çünkü 1939 yılı Nazizmin Avrupa'yı kasıp kavuran işgalleriyle ve üstelik çekirdek bölünmesinin Almanya'da keşfedildiği bir yıldı. Amerika ise Avrupa'nın dört bir yanından ülkesine sığınmış yıldız beyinlerin bulunduğu bir ülkeydi ve ateşin bir şekilde kendilerine uzanacağını hissetmeye başlamışlardı.

    İşin tamamlanması, Einstein’in 1905'te Berne parklarında dolaşırken kuramın ilk ışıklarını görmesinden 1945'teki New Mexico şafağını paramparça eden patlamaya dek 40 yılı bulmuştur. Özel Görelilik Kuramının bir çok yönü vardır, fakat bizi burada ilgilendiren, Einstein’in, Güneş’in çekirdeğinde bulunabilecek kadar yüksek sıcaklıklarda maddenin nasıl enejiye dönüşeceğini gösteren ünlü E= mc2 denklemidir. Bu denklemde geçen m, kütleyi; c, ışık hızını gösteriyor. Hesapların ve deneylerin ortaya koyduğu gerçek, çok küçük miktardaki bir maddenin dev miktarda bir enerji açığa çıkaracağıydı. 1905'te Einstein’in kendisi bile insanlığın bunu patlatabileceğine hiç inanmıyordu, ama bu atom enerjisinin ilkesidir.

    Ufacık Bir Parçadan Muazzam Bir Kuvvet
    İtalyanların harika çocuğu Enrico Fermi, 1942 yılında ilk zincirleme nükleer tepkimeyi başlattığı zaman, bir meslektaşı bunun anlamını telefonda sembolik şekilde şifrelenmiş şu altı sözcüğe sığdırdı:

    İtalyan gemici yeni dünyaya ayak bastı..
    Albert Einstein, daha 1905 yılında, kuramsal olarak minicik bir kütlenin muazam bir enerjiyi verebileceğini açıklamıştı. Enrico Ferrmi’nin(1901-1954) başkanlığındaki bir bilim adamı grubu maddenin kalbini yani atomun çekird eğini açmanın pratik yolunu bulunca Einstein’in kuramını gerçeğe çevirdiler. 12 sene sonra Bikini’de patlatılan bir tek hidrojen bombasının tahrip gücü,İkinci Düya Savaşında atılan adi bombalarınkinin 5 katıydı. Bugün nükleer enerji insanlığa hizmet etmektedir. Reaktörler, radyoizotop denilen yararlı elementleri üretiyor. Reaktörler, aynı zamanda elektrik üretir. Bu yeni enerji yakında liman ve kanalların yapımında kullanılabilecek ve uzay araçlarını Ay’ın çok ötesine götürebilecektir.

    Kütlenin Enerjiye Dönüşümü

    Einstein’in en çok okunan biyografi yazarı Peter Michelmore, 1905'te, kuramlarını patronunun kendisine bakmadığı zamanlarda küçük kağıt parçaları üzerinde geliştiren hayalperest bir bilim adamının İsviçre Patent Bürosunda memur olarak çalıştığı Berne’deki havayı çok iyi anlatır:

    “ Einstein’in Annalen de Physik ’teki yazısı Berne’deki akademisyen tanıdıklarının dikkatini çekmişti; ama genç bir patent memurunun sözlerini böyle çok ciddi konularda mutlak doğrular olarak kabul etmek için daha hazır değillerdi. Çalışma sonrası kahvehane tartışmalarında bütün ötekilere karşı Einstein tek başınaydı. Özellikle onun E= mc2 biçimindeki basit önermesi üzerinde tartışırlardı.

    “ Sen bir yığın kömürde bütün Prusya süvarilerinde olduğundan daha fazla beygir gücü olduğunu söylüyorsun diyerek kızgınlıklarını belli ederlerdi.

    “Madem öyle, bu neden şimdiye dek gözlerden kaçtı”?

    “İnanılmayacak kadar zengin bir insan” diye karşılık verirdi Einstein. “ Tek bir kuruş bile harcamaz ya da birine vermezse, hiç kimse onun nasıl zengin olduğunu, hatta hiç parası olup olmadığını bile söyleyemez. Bu konuda da durum aynı. Enerji hiç dışa verilmiyorsa, gözlenemez.”

    “Peki, bütün bu saklı enerjinin nasıl serbest kalacağını düşünüyorsun.? ”

    “Bu enerjinin elde edilebileceği konusunda en küçük bir belirti bile yok” derdi Einstein.

    “Bu atomun istendiği zaman parçalanabileceği anlamına gelirdi. Bunun olanaklı olacağı konusunda hemen hiçbir işaret yok.Atom parçalanmasını, radyum örneğinde olduğu gibi, yalnız doğada görüyoruz. Radyumun aktivitesi atomun durmadan devam eden patlamalı bozunmasına dayanır.”

    Diğerleri enerji denklemini radyum deneylerinden nasıl geliştirdiğini öğrenmek istiyordu. Einstein, yıllardır bir laboratuvarda bulunmadığını söyleyerek onları dehşete düşürüyordu.

    “Öyleyse, senin Görelilik Kuramın bütünüyle bir kurgu” diyorlardı. “Senin kafanda kurduğun bir şey. İyi fizikçi, buluşlarını, yeni yeni deneylerle sonuçlarını denetleyerek yapar. Tek yol budur.”

    “Bunlar boş sözler” derdi 26 yaşındaki devlet memuru Einstein.“Fizik gelişmekte olan mantıksal bir düşünce dizgesidir. Onun esasları yalnız deney ve tecrübe yoluyla edinilemez. Onun gelişmesi özgürce yapılan buluşlara bağlıdır.” Ancak, ardından da Görelilik Kuramının tam anlamıyla kabul edilmeden önce insan tecrübesinin sınavından geçmesi gerektiğini eklerdi. Gülümserdi. “Haklı olduğum konusunda en küçük bir kuşkum bile yok.”

    Atomdan, insanın dizgin altına alabileceği bir güç üretebileceği konusundaki kuşkuları uzun sürmedi. 1920'ler ile 1930'larda atomla ilgili buluşlarda muazzam bir gelişme oldu. Maddenin içinde hapsolmuş enerjinin açığa çıkması için çok büyük sıcaklıklara gerek olmadığı hemen keşfedildi. Bu, atomları başka atomlarla bombardıman ederek de yapılabilirdi. Lord Rutherford, atomların merkezindeki ağır bir çekirdeğin, yani çekirdeğin etrafını kuşatan elektronlardan oluşan gevşek bir yapısı olduğunu ortaya koyarak, atom kuramının temellerini atmıştı. 1919'da hidrojen atomunu ayırmayı başarıp insan ürünü nükleer tepkimeyi ilk elde eden kişi oldu” [ Hatta 1933 gibi bir tarihte bile Rutherford, nükleer enerjinin pratikte hiçbir kullanımının olmadığını düşünüyordu. Britanya İleri Araştırmalar Kurumunda şöyle demişti: ‘Atomların dönüşümünde bir güç kaynağı uman kişiler saçmalıyor.’]

    Einstein’in ABD Başkanına Mektubu

    Einstein, ABD başkanı Roosevelt’e 1939’da yazdığı ilk mektubunda şöyle diyordu:

    “Bir gemi tarafından taşınan ya da bir limanda patlatılacak böyle bir tipteki tek bir bomba çevreleyen bölge ile birlikte tüm limanı çok iyi bir şekilde imha edebilir. Bununla birlikte bu tip bombaların hava yolu ile taşınamayacak kadar ağır oldukları ispatlanabilir.” Hiroşima ve Nagazaki’ye atılan bombalar hava yolu ile atıldı.

    “Dr. Moore” 1939

    Einstein’ın dünya sorunlarına karışması 1939’da oldu. 1939’da Naziler, ilk toplama kamplarını açmışlardı. Avusturya,1938’de ilhak edilmişti. Sudet topraklarını elde eden Hitler, Mart 1939’da tüm Çekoslovakya’yı işgal etmişti. Ağustos 1939’da Stalin Alman-Sovyet saldırmazlık anlaşmasını imzalayarak tehlikeden uzak kalacağını ummuştu. Alman birlikleri Polonya’ya girdiler. Bunun üzerine Fransa ve İngiltere, Almanya’ya savaş açtılar.

    Fakat bütün bu gelişmeler olurken Hitler’in gücü de giderek artan bir tehdit oluşturmaya başlamıştı. Atom bombası yapmanın olanaklı olduğunu bilen (birçoğu Nazi Almanyasından kaçmış) atom fiziği uzmanları, Almanların bu bombayı herkesten önce yapıp büyük bir olasılıkla da kullanmalarından korkmaya başladılar. Savaş başladığı sırada, artık bir Amerikan yurttaşı olan Einstein, gazetecilerden kaçmak için Dr. Moore takma adıyla yarı emeklilik yaşamı sürmekteydi. Meslektaşları özgür ulusların Almanlardan önce bombayı yapması gerektiğini biliyorlardı; ama yine biliyorlardı ki, bir tek Einstein Amerikan Yönetimini gerekli çalışmalara başlama konusunda ikna edebilecek saygınlığa sahipti.

    İkisi Einstein’i ziyaret etmek için yola çıktı.

    Ne var ki David Bergamini ile Henry Margenau ’nun The Scientist adlı kitaplarında anlattıkları gibi üstlendikleri görevin en zor bölümü onu bulmak oldu:

    1939'un bunaltıcı bir Temmuz günü, bir arabanın içindeki iki göçmen bilim adamı, Szilard ve Edward Teller, Long Island kırlarında yollarını kaybettiler. O kadar önemli, o kadar melodramatik ve sıradışı bir görevle gelmişlerdi ki gidecekleri yerin neresi olduğuna bile dikkat etmemişlerdi.

    “Galiba, telefonda yanlış anladık” dedi biri cesaretini toplayarak, “sanırım, Patchogue demişti.”

    “Sakın Cutchhogue olmasın? ” diye sordu öteki, biraz sıkılmış olarak.

    Biraz geçtikten sonra Cutchogue’da bir sokağa saptılar ve “Dr. Moore’un evinin yolunu sordular; ama hiçbir işe yaramadı. Gittikçe umutlarını yitirerek çevrede tur atarlarken biri “Belki de kader hiç istemiyor. Geri dönelim.” dedi.

    “Bir dakika, neden doğrudan doğruya Einstein’ın nerede oturduğunu araştırmıyoruz ki? ” dedi öteki.

    Kaldırıma yanaşıp yedi yaşlarında bir oğlan çocuğunun yanında durdular ve Profesör Einstein’ı tanıyıp tanımadığını sordular.

    “Elbette tanıyorum” dedi çocuk. “Benden sizi ona götürmemi mi istiyorsunuz? ”

    Böylece işler yoluna girdi ve iki Macar göçmen (sığınmacı, mülteci) fizikçi Eugene Wigner ile Leo Slizard sonunda İkinci Dünya Savaşı başlamadan iki ay önce bir öğleden sonra Albert Einstien ile buluşup onu Başkan Roosevelt’e, Nazilerin atom bombası yapma yolunda attıkları olası adımları yakalamak için hemen harekete geçilmesi gerektiğine dikkat çeken bir mektup yazması konusunda ikna ettiler.[Dip not: Altı yıl önce, 1933 Kasım ayında, Lonra’da Southampton Yolu’nu geçerken Slizard’ın aklına nükleer silah yapmanın bir yolu gelmişti. “Işık yeşile dönerken” diye yazdı daha sonra, “birden, nötron tarafından ayrılan ve bir nötron soğurduğunda iki nötron yayan kimyasal bir element bulabilirsek böyle bir elementin, kütlesi yeterince büyük olursa, zincirleme bir nükleer tepkimeyi devam ettirebileceği aklıma geldi.” Işık kırmızı yanıyor olsaydı, dalgın Slizard da buna dikkat etmeseydi, tarih kim bilir nasıl gelişirdi.(s:233) ]

    Mektubu, Leo Szilard hazırladı. Büyük bir şirketin ekonomi danışmanı olan ve Başkan Roosevelt’I şahşen tanıyan A.Sachs, 2 Ağustos 1939 tarihinde Eistien’in imzaladığı mektubu elden vermeyi kabul etti. Ama, Sachs,mektubu, Fransa ve İngiltere’nin savaşa girmesinden sonra,yani Ekim ayının başında iletecektir(Atom Öyküleri,s: 155)

    Bir dizi tartışmanın ardından Einstein, Başkan Roosevelt ’e şu ünlü mektubu yazdı:

    [Efendim,

    E. (Enrico) Fermi ile L.(Leo) Slizard’ın yaptıkları ve bana müsvedde halinde iletilen kimi çalışmalar, bende, uranyum elementinin yakın bir gelecekte yeni ve önemli bir enerji kaynağı olabileciği beklentisi yaratttı. Durumun ortaya çıkan kimi yönleri, öyle görünüyor ki, uyanık olmayı, gerekirse Yönetimin hemen harekete geçmesini gerektiriyor. Bu nedenle, aşağıdaki olguları ve önerileri dikkatinize sunmanın görevim olduğuna inanıyorum.

    Amerika’da Fermi ile Slizard’ın çalışmalarıyla olduğu kadar Fransa’da Joliot’un [Frédéric Joliot-Curie] çalışmalarıyla da, kendisinden ürün olarak muazzam boyutlarda güç ve çok miktarlarda uranyum benzeri elementler alınacak (s: 227) zincirleme bir nükleer tepkime elde erdebilme olasılığı son birkaç aydır iyice arttı. Dolaysıyla, yakın gelecekte bunun başarılması neredeyse kesin görünüyor.

    Bu yeni durum bir bomba yapımının yolunu da açabilir; böylece, daha az kesin olmakla birlikte, son derece güçlü yeni tip bombaların yapılabileciği de düşünülebilir. Gemiyle tanışıp bir limanda patlatılacak bu tip bir tek bomba, pekala, çevresindeki arazinin bir bölümüyle birlikte bütün limanı yerle bir edebilir.

    Birleşik Devletlerde, yalnızca. orta kalitede çok fakir uranyum filizleri bulunmaktadır. Kanada ile önceki Çekoslavakya’da bir miktar iyi filiz bulunmakla birlikte, en önemli uranyum kaynağı Belçika Kongosu’nda bulunmaktadır.

    Bu durumu göz önünde bulundurarak, Yönetim ile Amerika’da zincirleme tepkime konusunda çalışan bir grup fizikçi arasında sürekli bir bağlantı olmasının arzu edilir olduğunu düşünebilirsiniz... (Einstein bundan sonra bu çalışmada Hükümetin çeşitli bakanlıkları arasında nasıl eşgüdüm sağlanacağı konusunda ayrıntılara girer.) Şöyle sürdürür:

    Öğrendiğime göre Almanya,devraldığı Çekoslovakyya madenlerinden uranyum satışını durdurmuş durumda. Böyle erkenden harekete geçecekleri belki de Alman Bakanlık Müsterşarının oğlu von Weizsacker’in,kimi Amerikan uranyum arayştırmalarının şimdi kopyalarının çıkarıldığı Berlin Kaiser-Wilhelm Enstitüsüne atanmasından anlaşılabilir.

    En derin saygılarımla

    Albert Einstein.]

    Bu mektubu, başkanın fizikçilerden yana olan danışmanı Alexander Sachs, Beyaz Saraya’da Başkan Roosevelt’in eline verdi.

    Michelmore, öykünün devamını şöyle anlatır:

    “ Roosevelt etkilendi; ama ikna olmadı. Sachs’a,aslında, Deniz Kuvvetlerinin Fermi ile Szilard’dan yardım alma önerisini daha önce geri çevirdiğini hatırlattı. Roosevelt, servis şeflerine karşı çıkmanın bir yolunu bulamadı. Sachs dosyasını Roosevelt’in masasına bırakıp ondan ertesi gün için başka bir randevu istedi. Kahvaltıya davet edildi. Einstein’in mektubu her şeye rağmen bir işe yaramamıştı; bunun için Sachs başka bir yöntem düşündü.

    Kahvaltıda Sachs, bir zamanlar Napoleon’un, Amerikalı genç mucit Robert Fulton’un Fransız istilacıları güven içinde ve hızlı bir biçimde Manş’tan İngiltere’ye geçirmek için buhar gemileri yapma fikriyle nasıl alay ettiğini uzun uzun anlatmaya başladı.[Dip not: İmparatorun Fulton’u bir süre sabırsızlıkla dinledikten sonra terslediği anlatılır:

    “Ne dediniz bayım? Güvertenin altında bir şenlik ateşi yakarak rüzgâra ve aktıntıya karşı giden bir gemi mi yapacaksınız? Sizden beni bağışlamanızı rica ediyorum. Böyle saçmalıkları dinlemek için hiç zamanım yok.]

    Bu uyarıcı öyküden sonra başkan Sachs’ın kalan sözlerini daha dikkatle dinledi. Roosevelt danışmanını bir süre muzipçe süzdü.

    “ Alex, peşinde olduğun şey, Nazilerin bizi havaya uçurmasını garantiye almak mı” diye sordu.

    “ Evet öyle” dedi Sachs.

    Roosevelt, bitişik odadan askeri yazmanı General “Baba” Watson’ı çağırdı, içinde Einstein’in mektubunun da yer aldığı evrak destesini önüne attı ve “Gereği yapılsın” dedi. Bu, Manhattan Projesi adı verilecek iki milyar dolarlık atom bombası yapma projesinin başlangıcı oldu

  • Cem Nizamoglu
    Cem Nizamoglu

    hep bir çivi üstünde oturduğumuzu çağrıştırıyor....

  • F
    F

    Nedense tarih, yüzbinlerce masum sivilin hayatını 1 saniye içinde sona erdiren bu vahşetin kararını veren katil ABD başkanınından hiç bahsetmez! Başkan, HARRY TRUMAN!

  • F
    F

    Nükleer silahlar, şimdiye dek “düşman”a karşı iki kez kullanıldı. Bugünkü bombalara göre küçük (12-13 kiloton gücünde) ve ilkel bir atom bombası 6 Ağustos 1945 pazartesi günü saat 08; 15’te Hiroşima’ya atıldı.Bombayı atan B-29’da görevli havacı Robert Lewis Hiroşima’nın yokoluşunu görünce: “Aman tanrım, biz ne yaptık? ” diye bir not düşüyor seyir defterine.
    Ve üç gün sonra...Şafağın sökmesiyle ağustos böcekleri ötmeye başlıyor sanki Nagazaki için son kez. Çok geçmeden saat tam 11:02’de ışıktan binlerce kez kuvvetli bir patlama... rüzgar...yıkıntılar...Nagazaki kan ağlıyor! ..
    İkinci atom bombasının (20 kiloton gücünde) Nagazaki’de kaç kişinin ölümüne sebep olduğu bugün hala tam olarak bilinmiyor. Bombaların atılışından sonraki 5 yıl içinde ölenlerin sayısının Hiroşima’da 200-250 bin Nagazaki’de ise 150 bin’e ulaştığı tahmin ediliyor.
    Hiroşima’ya atılan “Little Boy” adlı 4,5 tonluk uranyum bombası ve Nagazaki’ye atılan Fat Man adlı ilk plütonyum bombası taş taş üstünde bırakmadı. Bedenleri asfaltta kazınan insanların izleri katliamın ne kadar “başarılı” olduğunu anlatmaya yetmiştir herhalde! .. Nükleer felaketi yaşamış olmanın psikolojik etkileri ise hala sürmekte.9 Ağustos 1945’te Nagazaki’de bulunan Yoshiaki Fukahori dramını şöyle dile getiriyor: “Bazıları kurtulanların ölenlerden daha şanslı olduğunu söylüyor ama gerçekten öyle mi? .. Radyasyona maruz kaldığımda küçük olduğum için sağlığımın geleceği konusunda büyük bir kuşku içindeydim...Karım da kurbanlardan biri ve hasta...Ebeveynler olarak, ikinci kuşak kurbanlardan olan çocuklarımızın geleceğinden kuşkuluyuz...Benim çocuklarım, sağlıklı çocukların anne ve babası olabilecekler mi? ..Ailemin üçüncü kuşağı yaşayacak mı?
    Hiroşima ve Nagazaki’de insanlarda bir “mental anestezi”, bir “menfal felç” durumu saptanmıştır. İnsanlar en yakınlarını gömmeyi bile yapamaz hale gelmişlerdir. Bunun sonucunda oluşan suçluluk ve kendini aşağılama duygusu ise, kurtulanları büyük ölçüde etkilemiştir.

  • Serdar Ozden
    Serdar Ozden

    Bulanı bulduğuna pişman ettiğini düşündüğüm.. enerjinin açığa çıkarılması yöntemi.

  • Gülçin Yilmaz
    Gülçin Yilmaz

    vicdansızlık. ancak amerikalılar kullanırdı zaten.

  • Arthas
    Arthas

    Radyasyon, atomun dış yüzeyindeki elektronlara çarptığı zaman, pozitif iyonlar oluşturarak çok ciddi hasarlar verebilir. Elektronlar diğer nötr atomlara bağlanarak negatif iyonlar oluştururlar.