"zemheriler kıskansın ay düşende kızıl saçlarından sonbaharı sen kokarken kopartılan bütün çiçekler kan yağdırıyor gözlerinden avuçlarıma /yaprak yaprak nasıl anlatacak bu gidişin /benim nasıl geldiğimi..."
* Adını Koyamadığım / rumuz: dxixkmen23 (Kadınlar Kulübü)
"Ben gidince hüzünler bırakırım Bu senin yaşadığındır Bir ev sıkılır kadınlardaki Bir adam sıkılır kadınlardaki Seni sevmek bu kadar mı O benim yaşadığımdır.
Bazan da bir yerde kuşlar vardır Ne uçmak, ne görünmek için Bir karanfil pencereyi deler Bir kapı kendiliğinden kapanır İstesek sevişirdik, ama olmadı Biz değil yaşayan acılardır.
Gitsem de her yerde biraz vardır Hatırda zamansız bir plak Bir otel kapısı, biraz istasyon Vardır o seninle birlikte olmak Buluşur çok uzaktan ellerimiz Ve nasıl göz gözeyiz ansızın bir infilak."
Her ne kadar aşk genç kalplerin işi olsa da, aşkı yaşamak tecrübeyle kazanılmış donanım ister; gençken kolay sahip olunamayacak bir donanım... Nasıl yaman bir çelişki değil mi?
Aşk mektubu; kimse yazmıyor artık, ölü bir tür oldu. Ya aşk romanı? Süpermarket raflarında dizili deterjan kutuları gibi cici cici duranları kastetmiyorum... Sahiden aşk romanı yazılıyor mu artık, sayfalarının sularında çalkalanacağımız romanlar?
- Alo Ayten, merhaba :)) - Merhaba Cemal :)) - Cemal de kim lan?! :(( - Ay Rıfkı, pardon, sen miydin :(( - Ne Rıfkısı allahsız?! Sen öldün laann! - Recep?.. Şaban?.. Ramazan??? - Dan dan dan!
ve yürek, imgelerin en ulaşılmaz doruğunda. ey herşey bitti diyenler korkunun sofrasında yılgınlık yiyenler. ne kırlarda direnen çiçekler ne kentlerde devleşen öfkeler henüz elveda demediler. bitmedi daha sürüyor o kavga ve sürecek yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!
geceleyin ışıkları söndürdüğün zaman benim şiir kitaplarından sızan aydınlık elinde uyuyakaldığın heyecanlı roman pancurların çarpıldığı lodos geceleri rüzgârın değil benim/pencerendeki ıslık her akşam koridordaki ayak sesleri yanlış çaldığını zannetiğin telefon zeynep beni bekle mutlaka geleceğim
Abartılı duygulan seviyoruz. “Yağmasa da gürlemek” diye bir tabir vardır dilimizde, bilirsiniz. İlk bakışta kulağa hoş gibi gelir. Ama biraz düşününce pek de öyle gözükmüyor. Sevgimizi gösterirken örneğin; “senin için ölürüm” diyoruz. Bu "gürlemek"tir işte.
“Senin için çay demlerim, senin için hiç üşenmeden sokaklarda kestaneci arayabilirim, senin için peçeteden çiçek yapanm, senin için bütün gece uykusuz kalabilirim, seni beş dakika görebilmek için bir saat yol giderim, senin için sevdiğin kitapları arar bulurum, senin için tatlı yaparım, sana bir şiir yazarım” diyebilsek gerçekten "yağmış" oluruz.
Sabahtan akşama kadar müzik dinliyor, kitap okuyordum. Meksika'da geçen bir aşk romanı vardı elimde. Meksika ve aşk...Ne kadar uzaktılar bana, çok çok uzaktılar. ...Yanılıyormuşum!
Bu senin cisimselliğin değil tabii, Fahrettin er RAZİ, İranlı Bilgin, 12 yüzyılda, Allahın aşkınlığının lafzına katılan, yanılsamalardan arındıkça ortaya çıkacağını savunur, halbuki KANT, yüzyıllar sonra, aşkınlığın içeri dışarı iletişiminde, kör noktasının başımıza iş açtığını söyler, birinde olası olana yaklaşım, diğerinde çıkmaza girer, artık açıklayıcı değil, deneyimsele dönüşmesi gerekenin kendine hediyesi dışardan mı, içerden muğlak kalır, ordan kesinlik iddiasının, yani bilimin olanaklarının önü açılır, şimdi ki teknik tutkusunun temeli oluşur, sonra da, eğlenelim, raksedelim, kurbanlık arayışı başlar, makina ava çıkar.
"Anamın bıraktığı yerden sarıl bana..."
* Sarıl Bana, Metin Altıok
"zemheriler kıskansın ay düşende
kızıl saçlarından sonbaharı
sen kokarken kopartılan bütün çiçekler
kan yağdırıyor gözlerinden avuçlarıma
/yaprak yaprak
nasıl anlatacak bu gidişin
/benim nasıl geldiğimi..."
* Adını Koyamadığım
/ rumuz: dxixkmen23 (Kadınlar Kulübü)
"sen bende
neleri öpüyorsun biliyor musun,
herkesin simsiyah kesildiği bir akşam
yıldızlarla yedi renk gökyüzünü öpüyorsun...
sen bende, gözlerinin anne ışığıyla
bir solgunluktan doğan
kocaman bir çocuğu öpüyorsun."
* Kocaman Bir Çocuğu Öpüyorsun
/ Şükrü Erbaş
"Bir gülüşündür gençliğimi döndürdü yolundan..."
* Serenad, Cahit Sıtkı Tatancı
"aşkı anılar besliyor düşler kadar
bu yüzden diyorum ki
aşk eskidikçe aşktır."
* Sevda Sözleri, Cemal Süreya
"Kar ve hüzün bir aşkın
seyir defteridir; yolculuklar ve ayrılıklarla anlatılabilir ancak..."
* Çocuksun Sen, Ahmet Telli
"Sevmek adamlık ister, sevişmek ise yetenek..."
* Bir Orga.zm Masalı, J.D.Salinger
Neden hep böyle olur ki;
bize bakmayan gözlere bağlanırız, Özdemir Asaf'in dediği gibi...
Veya başkasına yönelmiş kalpler için ağlarız.
"Ben gidince
hüzünler bırakırım
Bu senin yaşadığındır
Bir ev sıkılır kadınlardaki
Bir adam sıkılır kadınlardaki
Seni sevmek bu kadar mı
O benim yaşadığımdır.
Bazan da
bir yerde kuşlar vardır
Ne uçmak, ne görünmek için
Bir karanfil pencereyi deler
Bir kapı kendiliğinden kapanır
İstesek sevişirdik, ama olmadı
Biz değil yaşayan acılardır.
Gitsem de
her yerde biraz vardır
Hatırda zamansız bir plak
Bir otel kapısı, biraz istasyon
Vardır o seninle birlikte olmak
Buluşur çok uzaktan ellerimiz
Ve nasıl göz gözeyiz
ansızın bir infilak."
* İnfilâk, Edip Cansever
"Mazereti yoktur aşkın, başına vurduğunda..." * Alıntı
Her ne kadar aşk genç kalplerin işi olsa da, aşkı yaşamak tecrübeyle kazanılmış donanım ister; gençken kolay sahip olunamayacak bir donanım... Nasıl yaman bir çelişki değil mi?
* Şairin Romanı, Murathan Mungan
Aşk mektubu; kimse yazmıyor artık, ölü bir tür oldu. Ya aşk romanı? Süpermarket raflarında dizili deterjan kutuları gibi cici cici duranları kastetmiyorum... Sahiden aşk romanı yazılıyor mu artık, sayfalarının sularında çalkalanacağımız romanlar?
* Aşkın Cep Defteri
/ Murathan Mungan
Aşkın köprü kurmak olduğunu kavrayamayanlar, köprü kuracakları yerde duvar ördükleri için yalnız kalırlar.
* Isaac Newton
Aşk bir kelime değil ki deftere not alasın...
Ya BeniMSin Ya...
- Alo Ayten, merhaba :))
- Merhaba Cemal :))
- Cemal de kim lan?! :((
- Ay Rıfkı, pardon, sen miydin :((
- Ne Rıfkısı allahsız?! Sen öldün laann!
- Recep?.. Şaban?.. Ramazan???
- Dan dan dan!
Aşk, yürek işidir.
ve yürek,
imgelerin en ulaşılmaz doruğunda.
ey herşey bitti diyenler
korkunun sofrasında yılgınlık yiyenler.
ne kırlarda direnen çiçekler
ne kentlerde devleşen öfkeler
henüz elveda demediler.
bitmedi daha sürüyor o kavga
ve sürecek
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!
* Yeryüzü Aşkın Yüzü Oluncaya Dek,
Adnan Yücel
geceleyin ışıkları söndürdüğün zaman
benim şiir kitaplarından sızan aydınlık
elinde uyuyakaldığın heyecanlı roman
pancurların çarpıldığı lodos geceleri
rüzgârın değil benim/pencerendeki ıslık
her akşam koridordaki ayak sesleri
yanlış çaldığını zannetiğin telefon
zeynep beni bekle mutlaka geleceğim
* Zeynep Beni Bekle,
Attila İlhan
Abartılı duygulan seviyoruz. “Yağmasa da gürlemek” diye bir tabir vardır dilimizde, bilirsiniz. İlk bakışta kulağa hoş gibi gelir. Ama biraz düşününce pek de öyle gözükmüyor. Sevgimizi gösterirken örneğin; “senin için ölürüm” diyoruz. Bu "gürlemek"tir işte.
“Senin için çay demlerim, senin için hiç üşenmeden sokaklarda kestaneci arayabilirim, senin için peçeteden çiçek yapanm, senin için bütün gece uykusuz kalabilirim, seni beş dakika görebilmek için bir saat yol giderim, senin için sevdiğin kitapları arar bulurum, senin için tatlı yaparım, sana bir şiir yazarım” diyebilsek gerçekten "yağmış" oluruz.
* Ev Yapımı Sihirli Değnek
Şermin Yaşar
Yalnız bir kalp tek başına atamaz.
* Afrika Atasözü
Eğer aşka bir sınır koyulmuşsa, bunu Tanrı değil, insanoğlu yapmıştır.
Sabahtan akşama kadar müzik dinliyor, kitap okuyordum. Meksika'da geçen bir aşk romanı vardı elimde. Meksika ve aşk...Ne kadar uzaktılar bana, çok çok uzaktılar.
...Yanılıyormuşum!
* Füreya, Ayşe Kulin
Binlerce aşk romanı yazılmış, ama aşkın romanı yazılmamıştı...
* Aynalar Koridorunda Aşk,
Mustafa Ulusoy
kıyısına tuz ileten rüzgârı,
balıkların yüzdüğünü duyarım,
dinlerim yosunların konuştuğunu,
midyelerin ağladığını...
aşkın bir kanadı vardır kırmızıdır,
delinir,
kan akar,
bir kanadı var,
zehir yeşili...
* Kırmızı Yeşil, Sait Faik Abasıyanık
Aşk bir kum saati gibidir; kalp dolarken beyin boşalır. *Jules Renard
Aşk erkeğe yakışır; kadın zaten aşktır.
* Can Dündar
Bu senin cisimselliğin değil tabii, Fahrettin er RAZİ, İranlı Bilgin, 12 yüzyılda, Allahın aşkınlığının lafzına katılan, yanılsamalardan arındıkça ortaya çıkacağını savunur, halbuki KANT, yüzyıllar sonra, aşkınlığın içeri dışarı iletişiminde, kör noktasının başımıza iş açtığını söyler, birinde olası olana yaklaşım, diğerinde çıkmaza girer, artık açıklayıcı değil, deneyimsele dönüşmesi gerekenin kendine hediyesi dışardan mı, içerden muğlak kalır, ordan kesinlik iddiasının, yani bilimin olanaklarının önü açılır, şimdi ki teknik tutkusunun temeli oluşur, sonra da, eğlenelim, raksedelim, kurbanlık arayışı başlar, makina ava çıkar.
den hali
en keyiflisi
didişme halii.. :))
ama en güzeli, 'bulunma hali'
ve bazen de, ne güzeldir sadece 'yalın hali'...