Anarşizm kural koyan herşeyi reddeden bir anlayış....aile devlet din gibi...olaya toplumsal açıdan bakmıyorlar bence daha çok bireyi geliştirmeye çalışıyorlar...birey kendi doğrulrını oluşturacak... zaten kişi yasalara ters düşen birşeyi doğru buluyorsa yasaları takmamalı.... nitekim evrensel ahlak yasasına da karşılar...yani toplumcu değil bireyci yaklaşıyorlar...sınıfsız bir toplumun oluşmasını hedefler...o yüzden devlete filan karşılar...çünkü din devlet oluşan zengin sınıfın kullandıkları baskı araçlarıdır...azınlıkların olduğu her yerde o azınlığın haklarını korumak için baskıya da ihtiyaç vardır
Zincire Vurulmus Prometheus.aiskhylos tarafindan yazilmis bir tragedya. teorik bilgi vermeyen, bir hikayeyle anarsist olarak nitelendirilebilecek olan prometheusun cezalandirilisini anlatan bir eser. yuksekte oturan ve ondan alcakta birakilanin catismasi. duzene karsi cikis ve neticesi. eserde netice olumsuz gorunse de (prometheus acisindan) olumluluklar mujdelenir.
sen onu yapma bunu yapma dersen ve tüm yapılacaklara engel olursan bu yapılamayanlar bir gün gelir karşına dikilir senden hesap sorar ve sende vay dine karşı çıkıyor geleneklere göreneklere karşı çıkıyor diye yırtınırsın ama olan olmuştur...
kendi çapında kimseye zarar vermeden yapılan anarşistiliğe ok ama başkalarına zarar vererek kendi dilediğini yapmak...bu düpedüz bencillik...çok byk boyutlara ulaşabilio...
Mikhail Aleksandroviç Bakunin (М и х а и л А л е к с а н д р о в и ч Б а к у н и н ;) (30 Mayıs 1814 – 13 Haziran 1876) tanınmış bir Rus anarşittir. Anarşist düşünürlerin ilk kuşağının temsilcilerindendir ve “anarşizmin babaları” olarak anılan düşünürlerden biridir.
Konu başlıkları [gizle] 1 Yaşamı 2 Politik Görüşleri 3 Anti-Semitizm 4 İlgili Bağlantılar
Yaşamı [değiştir]Bakunin Moskova’nın kuzeybatısında, Torzok ve Kuvşinovo arasındaki Piramukhino köyündeki aristokrat bir ailenin çocuğudur. 14 yaşındayken Topçuluk Üniversitesinde askeri eğitim aldığı St. Petersburg’a gitti. Eğitimi 1832 yılında tamamlandı ve Rusya İmparatorluk Muhafız Alayı’na düşük rütbeli bir subay olarak atandı ve Minsk’e, Gardinas’a, Litvanya’ya (artık Belarus) gönderildi. Babası Bakunin’in askeri ya da sivil göreve devam etmesini istiyorduysa da, o 1835 yılında ikisini de terk ederek, felsefe okumayı umut ettiği Moskova’ya geçti.
Bakunin Moskova’da eski üniversitelilerden oluşan bir grupla arkadaşlık kurdu ve ardından sistematik bir idealist felsefe çalışmasına başladı. Özellikle de Schelling, Fichte ve Hegel’e yoğunlaştı. Başından beri o ve arkadaşları çalışmalarını, o dönem modern bilimin başkenti sayılan Berlin’e bir seyahat yaparak tamamlamak istiyorlardı. Bakunin’in ailesi bu yolculuğun masraflarını karşılamayı reddetti; ama sonunda yumuşadılar ve 1840 yılında yolculuğa çıktı.
O sıralar Bakunin’in planı üniversitede profesör olmaktı (arkadaşlarının deyimiyle “doğruluğun rahibi”) . Fakat daha sonra “Sol Hegelciler” adı verilen radikal öğrencilerle karşılaştı ve onlara katıldı. Berlin’deki sosyalist harekete dahil oldu. Buradan Proudhon ve George Sand’le karşılaşacağı, Polonyalı sürgünlerin lideriyle tanıştırılacağı Paris’e geçti. Paris’ten İsviçre’ye seyahat etti. Burada bir süre kalarak sosyalist hareketlerde etkin olarak bulundu.
İsviçre’deyken, Bakunin Rusya hükümeti tarafından Rusya’ya çağrıldı ve çağrıyı reddetmesi üzerine mallarına el konuldu. 1848 yılında Paris’e döndüğünde, Rusya’ya karşı ateşli bir saldırı başlattı ve bu Bakunin’in Fransa’dan sürülmesine neden oldu. 1848’in devrimci hareketleri kendisine demokratik ajitasyon yapan köktenci bir kampanyaya katılma fırsatını verdi ve 1849 Mayısındaki Dresden ayaklanmasına katılması nedeniyle tutuklandı ve ölüm cezasına çarptırıldı. Bununla birlikte idam hükmü ömür boyu hapse çevrildi ve Rus yetkililere teslim edildi. Hapsedildi ve 1855 yılında doğu Sibirya’ya gönderildi.
Bakunin Amur bölgesine gitmek için izin talep etti ve buradan kaçmayı başararak Japonya’ya, ardından da 1861 yılında Amerika Birleşik devletlerinden İngiltere’ye geçti. Geri kalan yaşamını batı Avrupa’da, özellikle de İsviçre’de sürgünde geçirdi. 1869 yılında Sosyal Demokratik Birliği kurdu. Bununla birlikte Birinci Enternasyonal’in uluslar arası bir organizasyon olduğu ve yalnızca ulusal organizasyonların üyeliğe kabul edildiği bahanesiyle Bakunin’in kurduğu birlik Birinci Enternasyonal’e alınmadı. Oluşturulduğu yıl dağılan bu birliği oluşturan çeşitli gruplar daha sonra Enternasyonal’e ayrı ayrı katıldılar.
1870 yılında Bakunin Lyons’taki başarısız bir ayaklanmaya önderlik etti. Ayaklanma daha sonra Paris Komünü için örnek teşkil etti. Karl Marx ve Friedrich Engels daha sonra bu komünü onayladılar ve onu proletarya diktatörlüğünün bir örneği olarak tanımladılar; bununla birlikte Marx Lyons’taki ayaklanmanın erken ve maceracı bir ayaklanma olduğu görüşündeydi. Çünkü başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Aynı zamanda da Bakunin'in etkinliğinde olması böyle bir değerlendirmeyi getirebilirdi.
Bakunin’in 1872’deki Lahey Kongresi’nde Marx’ın üstün gelmesiyle Enternasyonal’den tasfiye edilmesi, Marksist düşüncenin devletin nihai çözülmesinden önce kurulmasını öngördüğü işçi devleti görüşü ile Bakunin’in böyle bir ara basamağa gerek olmadığına dair görüşü arasındaki uyuşmazlığın açık bir temsili oldu. Marx’ın (dehasını kabul ederek) yaptığı sınıf çözümlemesini ve kapitalizme ilişkin öne sürdüğü ekonomik teorilerini kabul etmekle birlikte, Devlet ve Otorite hakkındaki görüşlerini de son derece aciz, yetersiz buluyordu. Marx’ın küstah ve kibirli olduğunu ve yöntemlerinin komünist devrimi tehlikeye atacağını düşünüyordu. Bakunin Yahudi kökenli olduğu için Marx’a saldırarak anti-semitist olduğunu da açığa vurdu diyenlerde vardır. Fakat ilginç olan Marx'ın redaktörlüğünü yaptığı Neue Rheinische Zeitung'da Bakunin'in Rus ajanı olduğunu iddia eden bir haberin ciddi imiş gibi yayınlanması ve Avrupada tüm burjuva basınının ve bunlara hakim yahudi kökenlilerin bu sözde haberi sık sık tekrarlamaları karşısında Bakunin anti-semitist sayılabilecek ifadeler de kullanmıştır. Bu haber özellikle Marx'a çok yakın Utin (daha sonra çardan özür dilemiş ve rusyada yaşamasına izin verilmiştir) tarafından sürekli gündemde tutulmuştur.
Bakunin 1873 yılında Lugano’da bir köşeye çekildi ve 13 Haziran 1876’da Bern’de öldü.
Konuyla ilgili diğer Wikimedia sayfaları:
Wikimedia Commons'da Mihail Bakunin ile ilgili çoklu ortam belgeleri bulunmaktadır.
Özdeyişlerde Mihail Bakunin ile ilgili bilgi bulunmaktadır.
Politik Görüşleri [değiştir]Bakunin hangi isim ya da biçim altında olursa olsun, Tanrı da dahil olmak üzere tüm dış otorite sistemlerini reddediyordu. Tanrı ve Devlet (ölümünden sonra 1882 yılında basıldı) adlı eserinde şöyle yazıyordu:
“İnsanın özgüleşmesi yalnızca buna bağlıdır, çünkü o doğanın yasalarına itaat eder; onlar insana dışarıdan insani ya da ilahi, kolektif ya da bireysel her ne olursa olsun herhangi bir yabancı irade tarafından empoze edildiği için değil, kendisi onları böyle kavradığı için.”
Böylece doğa kanunlarının farkına her insan kendisi varır. Bakunin’in akıl yürütmesi sonunda bu kanunların kendi doğasının kanunları olduğu için, bireyin bunlara uymaktan başka çaresinin olmadığı ve bu nedenle politik organizasyonların, yönetimlerin ve yasaların derhal yok olacağı düşüncesine varır.
Bakunin aynı şekilde herhangi bir imtiyazlı konumu ya da sınıfı reddetmiştir. Çünkü “bu ayrıcalığın acayipliğidir ve her ayrıcalıklı konum insanın kalbini ve zihnini öldürür. Ayrıcalıklı insan, politik ya da ekonomik fark etmez, zihnen ve kalben bozulmuş insandır.”
Bakunin’in devrimci programını gerçekleştirme yöntemleri de onun prensiplerinden daha az anlamlı değildir. Bakunin’in tanımladığı gibi, bir devrimci özel bir ilgi ya da duyguya izin vermeyen, din, vatanseverlik ya da ahlak konusunda, onu kelimenin her anlamıyla varolan toplumu altüst etme görevinden saptıracak hiçbir şüphe taşımayan, sadık bir insan olmalıdır.
Mikhail Bakunin ve Karl Marx arasındaki anlaşmazlık anarşizm ve Marksizm arasındaki farklılığa ışık tutar: Anarşistler ve Marksistler aynı ortak hedefi (sosyal sınıfların ve devletin olmadığı özgür, eşit bir toplumun yaratılması) paylaşmakla birlikte, bu hedefe nasıl ulaşılacağı konusunda büyük anlaşmazlıklar yaşarlar. Anarşistler sınıfsız, devletsiz topluma devlet aygıtı yoluyla değil emekçilerin özyönetim organları aracılığıyla ve proleterya diktatörlüğü gibi bir geçiş aşaması olmadan geçilmesi gerekliliğine inanırlar. Anarşistlere göre iktidar yozlaştırır. Marksistler böyle bir şeyin imkansız olduğuna ve anarşistlerin çok idealist olduğuna inanırlar. Devlet aygıtını yok etmeyi değil ele geçirmeyi amaçlarlar. Marksistler sınıfsız ve devletsiz topluma, devlet aygıtının ve planlı ekonominin olduğu sosyalizm adı verilen kademeli bir geçiş ön görürler..
Anti-Semitizm [değiştir]Bakunin’in birçok anti-semitik basmakalıp sözü tekrar ettiği bilinir. Örneğin Yahudileri şöyle tanımlar: “sömürgeci bir mezhep, asalak insanlar, yalnızca ulusal sınırların ötesinde değil, aynı zamanda tüm politik görüş farklılıklarının ötesinde sıkıca ve samimiyetle birbirine bağlanmış homurdanan tek bir parazit… [Yahudilerin] ulusal karakterlerinin temel özelliğini oluşturan ticari hırsları vardır” Bununla birlikte Samiler hakkında mı yoksa pratikteki Yahudilikten mi bahsettiği açık değildir. Ama Bakunin’in yaşamı boyunca tüm dinleri eleştirdiği, onun zamanında Hıristiyanlık ve Yahudiliğin Avrupa’da çok baskın olduğu dikkate alınmalıdır. Bakunin’in anti-semitizmi çoğunlukla olduğu gibi, Yahudilerin Avrupa kapitalizminin ve politikasının yönlendiricisi olduğu görüşüne dayanır. Karl Marx’la yaptığı bir polemiğin bir kısmını oluşturan şu sözü, Bakunin’in Avrupa’daki Musevileri nasıl algıladığını gösterir:
“Bu Yahudi dünyası bugün çoğunlukla Marx’ın ve Rothschild’in komutası altındadır. Ben eminim ki bir taraftan Rothschildler Marx’ın faziletlerini takdir ediyorlar, diğer taraftan da Marx Rothschildler’e karşı içgüdüsel bir yakınlık ve büyük saygı besliyor. Bu tuhaf görünebilir. Komünizm ve yüksek finans arasında nasıl bir ortak nokta olabilir? Ho ho! Marx’ın komünizmi güçlü bir devlet merkeziyetçiliği istiyor ve bunun olduğu yerde – insanların emeği üzerine spekülasyonlar yapan – parazit Yahudi milleti daima varoluşunun anlamını bulacaktır…” Polemique contre les Juifs, 1872.MİHAİL BAKUNİN ANARİZMİN KURUCUSUDUR
Ulen sanki hükümet insanları yarattı. Hayır, tanrı insanı yarattı, insanda gereksizce hükümeti, devleti yarattı. Bu hamşo devletler bi güzel yıkılsa da insan aslında bir birey olduğunu kavrayabilse
Hükümet'in gerekli olduğuna ve hükümet olmadan ancak düzensizlik ve karmaşa olacağına inanılırsa; doğal ve mantıksal olarak, hükümetin olmamasını önemle vurgulaması açısından, anarşinin düzenin yokluğu anlamına gelmesi gerekir.
anarşi asla hayal değildir.gün gelecek sistemler yıkılacak biz var oldgumuz yasama dönecegz yasasın anarşi! ! ! yaşasın kaos! ! !
Bilene eyvallah da; bilmeyen bazı imrenti (bakmayınız; özenti) gençlerimizin dikkat çekmek, farklı aktivitelerde bulunmak, asabilik gösterip tarz yapmak amaçlı savunduklarını söyledikleri, her iki cümlelerinden birinde geçen; anlamı başsızlık, iktidarsızlık olan, aynı zamanda da azınlığın tercih ettiği bir yönetim şekli olan kelimecik.
Bazı kişiler, marksizmin ve anarşizmin aynı ilkelere dayandığını ve aralarındaki anlaşmazlıkların yalnızca taktiklere ilişkin olduğunu sanırlar, öyle ki, bu kişilerin görüşüne göre, bir eğilimi diğerinin karşısına çıkartmak yanlıştır. . Mesele şudur ki, marksizm ve anarşizm, her ikisi de, mücadele arenasına sosyalizm bayrağı altında girmelerine rağmen, bütünüyle farklı ilkeler üzerine kurulmuşlardır. Anarşizmin temel taşı, bireydir. Anarşizmin öğretilerine göre, bireyinkurtuluşu, yığınların,kolektif vücudun kurtuluşunun baş koşuludur. Anarşizmin öğretilerine göre, birey kurtulmadıkça, yığınların kurtulması olanaksızdır. Buna uygun olarak, sloganı, 'Her şey birey için'dir. Oysa marksizmin temel taşı yığınlardır. Marksizmin öğretilerine göre, yığınların kurtuluşu, bireyin kurtuluşunun baş koşuludur. Yani, marksizmin öğretilerine göre, yığınlar kurtulmadıkça, bireyin kurtulması olanaksızdır. Buna uygun olarak, sloganı,Her şey yığınlar içindir. Açıktır ki, burada, sadece taktikler üzerine anlaşmazlık değil, biri diğerini reddeden iki ilke bulunmaktadır.
faşizmin ve devlet tapınmacılığının karşısında bir özgürleşme modeli olan anarşizm,toplumsal ve tarihsel gelişme yasalarını kavrayamadığı için tarihsel ve güncel boyutta emperyalizme ve gericiliğe karşı bir alternatif oluşturamamıştır...bu yüzden sosyalizmin-komünizmin çocukluk hastalığı oarak,bir k.burjuva idolojisi olarak degerlendirilebilir....ama yinede faşist otoriter devletlere karşı eyidir.....
Yunanca kaynaklı olan 'anarşi' kelimesi, 'olmaksızın', '-sız', '...-in isteği', '...-in yokluğu' ya da '...-in olmaması'anlamlarını veren a öneki ile, 'yönetici', 'şef', 'hükmeden', 'komutan' anlamına gelen archos kelimesinin birleşiminden oluşur. Yunanca anarchos ve anarchia kelimeleri genellikle 'hükümetin olmaması' veya 'hükümetin olmaması hali' anlamlarında ele alınırken; görüldüğü üzere, anarşizmin asıl anlamı basitçe 'hükümetsizlik' değildir. 'An-archy', 'hükmedenin olmadığı' veya daha genel bir ifade ile 'otoritenin olmadığı' anlamına gelir; ve bu anlamda anarşistler tarafından kullanılmaktadır. Anarşizm, 'sadece sermayeye değil, kapitalizmin asıl güç kaynağına [yani hukuk, otorite ve Devlete saldırır'. Anarşistlere göre, anarşi [kelimesi] 'genelde varsayıldığı üzere düzenin yokluğu anlamına gelmez, idarenin olmaması [anlamına gelir]' 'Anarşizm, tüm iktidar [güç], hükmetme, hakimiyet ve hiyerarşik bölünmelerin yadsınması ve [tüm] bunların sona erdirilmesi arzusunu ifade eden, ve geniş kapsamlı bir toplumsal ve politik fikir olarak anlaşılabilir.... Bu nedenle, (her ne kadar) hükümet (devlet) ... gayet uygun bir şekilde anarşist eleştirinin ana odağı olsa da,... anarşizm devletçilik-karşıtlığından daha öte bir şeydir' (Bu nedenle, anarşizm tamamen hükümet-karşıtı, devlet-karşıtı olmaktan ziyade hiyerarşi'ye karşı olan bir harekettir. Çünkü, hiyerarşi otoriteyi içeren kurumsal yapıdır. Devletin hiyerarşinin ulaşmış olduğu en ileri biçim olması nedeniyle anarşistler tanımsal olarak devlet karşıtıdırlar, ancak bu tek başına anarşizmin yetersiz bir tanımlaması olur. Bu demektir ki, gerçek anarşistler sadece devlete değil, [aynı zamanda] tüm hiyerarşik örgütlenme biçimlerine karşı çıkarlar
Anarşizm
kural koyan herşeyi reddeden bir anlayış....aile devlet din gibi...olaya toplumsal açıdan bakmıyorlar bence daha çok bireyi geliştirmeye çalışıyorlar...birey kendi doğrulrını oluşturacak... zaten kişi yasalara ters düşen birşeyi doğru buluyorsa yasaları takmamalı.... nitekim evrensel ahlak yasasına da karşılar...yani toplumcu değil bireyci yaklaşıyorlar...sınıfsız bir toplumun oluşmasını hedefler...o yüzden devlete filan karşılar...çünkü din devlet oluşan zengin sınıfın kullandıkları baskı araçlarıdır...azınlıkların olduğu her yerde o azınlığın haklarını korumak için baskıya da ihtiyaç vardır
İnsanların devlet olmadan da adil ve
uyumlu bir hayat yaşabileceklerini ileri
sürer.
bknz: Proudhan anarşizm görüşü.
Otoriteye karşı çıkan,mevcut düzeni yıkmak için her türlü yolu mübah gören akımdır.
savaşcı-hiyerarşik sisteme tek alternatif
Zincire Vurulmus Prometheus.aiskhylos tarafindan yazilmis bir tragedya. teorik bilgi vermeyen, bir hikayeyle anarsist olarak nitelendirilebilecek olan prometheusun cezalandirilisini anlatan bir eser. yuksekte oturan ve ondan alcakta birakilanin catismasi. duzene karsi cikis ve neticesi. eserde netice olumsuz gorunse de (prometheus acisindan) olumluluklar mujdelenir.
sen onu yapma bunu yapma dersen ve tüm yapılacaklara engel olursan bu yapılamayanlar bir gün gelir karşına dikilir senden hesap sorar ve sende vay dine karşı çıkıyor geleneklere göreneklere karşı çıkıyor diye yırtınırsın ama olan olmuştur...
kendi çapında kimseye zarar vermeden yapılan anarşistiliğe ok ama başkalarına zarar vererek kendi dilediğini yapmak...bu düpedüz bencillik...çok byk boyutlara ulaşabilio...
Mikhail Aleksandroviç Bakunin (М и х а и л А л е к с а н д р о в и ч Б а к у н и н ;) (30 Mayıs 1814 – 13 Haziran 1876) tanınmış bir Rus anarşittir. Anarşist düşünürlerin ilk kuşağının temsilcilerindendir ve “anarşizmin babaları” olarak anılan düşünürlerden biridir.
Konu başlıkları [gizle]
1 Yaşamı
2 Politik Görüşleri
3 Anti-Semitizm
4 İlgili Bağlantılar
Yaşamı [değiştir]Bakunin Moskova’nın kuzeybatısında, Torzok ve Kuvşinovo arasındaki Piramukhino köyündeki aristokrat bir ailenin çocuğudur. 14 yaşındayken Topçuluk Üniversitesinde askeri eğitim aldığı St. Petersburg’a gitti. Eğitimi 1832 yılında tamamlandı ve Rusya İmparatorluk Muhafız Alayı’na düşük rütbeli bir subay olarak atandı ve Minsk’e, Gardinas’a, Litvanya’ya (artık Belarus) gönderildi. Babası Bakunin’in askeri ya da sivil göreve devam etmesini istiyorduysa da, o 1835 yılında ikisini de terk ederek, felsefe okumayı umut ettiği Moskova’ya geçti.
Bakunin Moskova’da eski üniversitelilerden oluşan bir grupla arkadaşlık kurdu ve ardından sistematik bir idealist felsefe çalışmasına başladı. Özellikle de Schelling, Fichte ve Hegel’e yoğunlaştı. Başından beri o ve arkadaşları çalışmalarını, o dönem modern bilimin başkenti sayılan Berlin’e bir seyahat yaparak tamamlamak istiyorlardı. Bakunin’in ailesi bu yolculuğun masraflarını karşılamayı reddetti; ama sonunda yumuşadılar ve 1840 yılında yolculuğa çıktı.
O sıralar Bakunin’in planı üniversitede profesör olmaktı (arkadaşlarının deyimiyle “doğruluğun rahibi”) . Fakat daha sonra “Sol Hegelciler” adı verilen radikal öğrencilerle karşılaştı ve onlara katıldı. Berlin’deki sosyalist harekete dahil oldu. Buradan Proudhon ve George Sand’le karşılaşacağı, Polonyalı sürgünlerin lideriyle tanıştırılacağı Paris’e geçti. Paris’ten İsviçre’ye seyahat etti. Burada bir süre kalarak sosyalist hareketlerde etkin olarak bulundu.
İsviçre’deyken, Bakunin Rusya hükümeti tarafından Rusya’ya çağrıldı ve çağrıyı reddetmesi üzerine mallarına el konuldu. 1848 yılında Paris’e döndüğünde, Rusya’ya karşı ateşli bir saldırı başlattı ve bu Bakunin’in Fransa’dan sürülmesine neden oldu. 1848’in devrimci hareketleri kendisine demokratik ajitasyon yapan köktenci bir kampanyaya katılma fırsatını verdi ve 1849 Mayısındaki Dresden ayaklanmasına katılması nedeniyle tutuklandı ve ölüm cezasına çarptırıldı. Bununla birlikte idam hükmü ömür boyu hapse çevrildi ve Rus yetkililere teslim edildi. Hapsedildi ve 1855 yılında doğu Sibirya’ya gönderildi.
Bakunin Amur bölgesine gitmek için izin talep etti ve buradan kaçmayı başararak Japonya’ya, ardından da 1861 yılında Amerika Birleşik devletlerinden İngiltere’ye geçti. Geri kalan yaşamını batı Avrupa’da, özellikle de İsviçre’de sürgünde geçirdi. 1869 yılında Sosyal Demokratik Birliği kurdu. Bununla birlikte Birinci Enternasyonal’in uluslar arası bir organizasyon olduğu ve yalnızca ulusal organizasyonların üyeliğe kabul edildiği bahanesiyle Bakunin’in kurduğu birlik Birinci Enternasyonal’e alınmadı. Oluşturulduğu yıl dağılan bu birliği oluşturan çeşitli gruplar daha sonra Enternasyonal’e ayrı ayrı katıldılar.
1870 yılında Bakunin Lyons’taki başarısız bir ayaklanmaya önderlik etti. Ayaklanma daha sonra Paris Komünü için örnek teşkil etti. Karl Marx ve Friedrich Engels daha sonra bu komünü onayladılar ve onu proletarya diktatörlüğünün bir örneği olarak tanımladılar; bununla birlikte Marx Lyons’taki ayaklanmanın erken ve maceracı bir ayaklanma olduğu görüşündeydi. Çünkü başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Aynı zamanda da Bakunin'in etkinliğinde olması böyle bir değerlendirmeyi getirebilirdi.
Bakunin’in 1872’deki Lahey Kongresi’nde Marx’ın üstün gelmesiyle Enternasyonal’den tasfiye edilmesi, Marksist düşüncenin devletin nihai çözülmesinden önce kurulmasını öngördüğü işçi devleti görüşü ile Bakunin’in böyle bir ara basamağa gerek olmadığına dair görüşü arasındaki uyuşmazlığın açık bir temsili oldu. Marx’ın (dehasını kabul ederek) yaptığı sınıf çözümlemesini ve kapitalizme ilişkin öne sürdüğü ekonomik teorilerini kabul etmekle birlikte, Devlet ve Otorite hakkındaki görüşlerini de son derece aciz, yetersiz buluyordu. Marx’ın küstah ve kibirli olduğunu ve yöntemlerinin komünist devrimi tehlikeye atacağını düşünüyordu. Bakunin Yahudi kökenli olduğu için Marx’a saldırarak anti-semitist olduğunu da açığa vurdu diyenlerde vardır. Fakat ilginç olan Marx'ın redaktörlüğünü yaptığı Neue Rheinische Zeitung'da Bakunin'in Rus ajanı olduğunu iddia eden bir haberin ciddi imiş gibi yayınlanması ve Avrupada tüm burjuva basınının ve bunlara hakim yahudi kökenlilerin bu sözde haberi sık sık tekrarlamaları karşısında Bakunin anti-semitist sayılabilecek ifadeler de kullanmıştır. Bu haber özellikle Marx'a çok yakın Utin (daha sonra çardan özür dilemiş ve rusyada yaşamasına izin verilmiştir) tarafından sürekli gündemde tutulmuştur.
Bakunin 1873 yılında Lugano’da bir köşeye çekildi ve 13 Haziran 1876’da Bern’de öldü.
Konuyla ilgili diğer Wikimedia sayfaları:
Wikimedia Commons'da Mihail Bakunin ile ilgili çoklu ortam belgeleri bulunmaktadır.
Özdeyişlerde Mihail Bakunin ile ilgili bilgi bulunmaktadır.
Politik Görüşleri [değiştir]Bakunin hangi isim ya da biçim altında olursa olsun, Tanrı da dahil olmak üzere tüm dış otorite sistemlerini reddediyordu. Tanrı ve Devlet (ölümünden sonra 1882 yılında basıldı) adlı eserinde şöyle yazıyordu:
“İnsanın özgüleşmesi yalnızca buna bağlıdır, çünkü o doğanın yasalarına itaat eder; onlar insana dışarıdan insani ya da ilahi, kolektif ya da bireysel her ne olursa olsun herhangi bir yabancı irade tarafından empoze edildiği için değil, kendisi onları böyle kavradığı için.”
Böylece doğa kanunlarının farkına her insan kendisi varır. Bakunin’in akıl yürütmesi sonunda bu kanunların kendi doğasının kanunları olduğu için, bireyin bunlara uymaktan başka çaresinin olmadığı ve bu nedenle politik organizasyonların, yönetimlerin ve yasaların derhal yok olacağı düşüncesine varır.
Bakunin aynı şekilde herhangi bir imtiyazlı konumu ya da sınıfı reddetmiştir. Çünkü “bu ayrıcalığın acayipliğidir ve her ayrıcalıklı konum insanın kalbini ve zihnini öldürür. Ayrıcalıklı insan, politik ya da ekonomik fark etmez, zihnen ve kalben bozulmuş insandır.”
Bakunin’in devrimci programını gerçekleştirme yöntemleri de onun prensiplerinden daha az anlamlı değildir. Bakunin’in tanımladığı gibi, bir devrimci özel bir ilgi ya da duyguya izin vermeyen, din, vatanseverlik ya da ahlak konusunda, onu kelimenin her anlamıyla varolan toplumu altüst etme görevinden saptıracak hiçbir şüphe taşımayan, sadık bir insan olmalıdır.
Mikhail Bakunin ve Karl Marx arasındaki anlaşmazlık anarşizm ve Marksizm arasındaki farklılığa ışık tutar: Anarşistler ve Marksistler aynı ortak hedefi (sosyal sınıfların ve devletin olmadığı özgür, eşit bir toplumun yaratılması) paylaşmakla birlikte, bu hedefe nasıl ulaşılacağı konusunda büyük anlaşmazlıklar yaşarlar. Anarşistler sınıfsız, devletsiz topluma devlet aygıtı yoluyla değil emekçilerin özyönetim organları aracılığıyla ve proleterya diktatörlüğü gibi bir geçiş aşaması olmadan geçilmesi gerekliliğine inanırlar. Anarşistlere göre iktidar yozlaştırır. Marksistler böyle bir şeyin imkansız olduğuna ve anarşistlerin çok idealist olduğuna inanırlar. Devlet aygıtını yok etmeyi değil ele geçirmeyi amaçlarlar. Marksistler sınıfsız ve devletsiz topluma, devlet aygıtının ve planlı ekonominin olduğu sosyalizm adı verilen kademeli bir geçiş ön görürler..
Anti-Semitizm [değiştir]Bakunin’in birçok anti-semitik basmakalıp sözü tekrar ettiği bilinir. Örneğin Yahudileri şöyle tanımlar: “sömürgeci bir mezhep, asalak insanlar, yalnızca ulusal sınırların ötesinde değil, aynı zamanda tüm politik görüş farklılıklarının ötesinde sıkıca ve samimiyetle birbirine bağlanmış homurdanan tek bir parazit… [Yahudilerin] ulusal karakterlerinin temel özelliğini oluşturan ticari hırsları vardır” Bununla birlikte Samiler hakkında mı yoksa pratikteki Yahudilikten mi bahsettiği açık değildir. Ama Bakunin’in yaşamı boyunca tüm dinleri eleştirdiği, onun zamanında Hıristiyanlık ve Yahudiliğin Avrupa’da çok baskın olduğu dikkate alınmalıdır. Bakunin’in anti-semitizmi çoğunlukla olduğu gibi, Yahudilerin Avrupa kapitalizminin ve politikasının yönlendiricisi olduğu görüşüne dayanır. Karl Marx’la yaptığı bir polemiğin bir kısmını oluşturan şu sözü, Bakunin’in Avrupa’daki Musevileri nasıl algıladığını gösterir:
“Bu Yahudi dünyası bugün çoğunlukla Marx’ın ve Rothschild’in komutası altındadır. Ben eminim ki bir taraftan Rothschildler Marx’ın faziletlerini takdir ediyorlar, diğer taraftan da Marx Rothschildler’e karşı içgüdüsel bir yakınlık ve büyük saygı besliyor. Bu tuhaf görünebilir. Komünizm ve yüksek finans arasında nasıl bir ortak nokta olabilir? Ho ho! Marx’ın komünizmi güçlü bir devlet merkeziyetçiliği istiyor ve bunun olduğu yerde – insanların emeği üzerine spekülasyonlar yapan – parazit Yahudi milleti daima varoluşunun anlamını bulacaktır…” Polemique contre les Juifs, 1872.MİHAİL BAKUNİN ANARİZMİN KURUCUSUDUR
PATİ[email protected]
HARAMİ[email protected]
Her insanda var olmayan içine sığdıramadığın ve birilerinin sürekli sana boyun eğdirmeye çalıştığı tutku dolu bir özgürlük duygusu ve özgürlük savaşı.
Ulen sanki hükümet insanları yarattı. Hayır, tanrı insanı yarattı, insanda gereksizce hükümeti, devleti yarattı. Bu hamşo devletler bi güzel yıkılsa da insan aslında bir birey olduğunu kavrayabilse
Terörizm...
bırakın yapsınlar bırakın geçsinler! ! ! ! ! herkez istediğini yapsın anlamında ama bana göre kötüye kullanmaksızın
komik bir akım.....marksist teorinin neresinde oldugundan bihaber biçarelerin,üniversitelerdeki bilinçsiz ceguvera tişörtlü solcukların,romantik devrimcilerin inandıgı,halklardan kopuk bir anlayış......imitasyon solcuda denilebilir........marksist.com....gerçek devrimciler burada...
Hükümet'in gerekli olduğuna ve hükümet olmadan ancak düzensizlik ve karmaşa olacağına inanılırsa; doğal ve mantıksal olarak, hükümetin olmamasını önemle vurgulaması açısından, anarşinin düzenin yokluğu anlamına gelmesi gerekir.
anarşi asla hayal değildir.gün gelecek sistemler yıkılacak biz var oldgumuz yasama dönecegz
yasasın anarşi! ! !
yaşasın kaos! ! !
lütfen biri anarşizmi detayıyla anlatabilir mi? ? tüm gerçekleriyle.........
e-mail adresime de yazabilirsiniz
[email protected]
Ekmeğini yediği ülkeye ihanet eden it sürüsü
Anarşizm bir hayalden başka bir şey değildir! ! ! ! İnsanoğlu hep güdecek,güdülecektir! ! ! ! ! ! ! ! !
Bilene eyvallah da; bilmeyen bazı imrenti (bakmayınız; özenti) gençlerimizin dikkat çekmek, farklı aktivitelerde bulunmak, asabilik gösterip tarz yapmak amaçlı savunduklarını söyledikleri, her iki cümlelerinden birinde geçen; anlamı başsızlık, iktidarsızlık olan, aynı zamanda da azınlığın tercih ettiği bir yönetim şekli olan kelimecik.
anarşi benim gittiğim yol!
en iyi yönetim biçimi! ! !
devletten kurtulmak için seçilen yol!
Test ettim onayladım..anabolizmama en uygun İZM...
Aşırı alkollu ev arkadasımın grupca gittiğimiz barda ARANIZDA ANARŞİST YOOOOKKMUUU LEEEEYYN die bağırışı geldi aklıma.. :))
....izm deil de ist olsa benim derdim..yoksa anlatmak simdi cook uzun surer :)
Aşağıdaki adreste Anarşizm ile ilgili teorik metinler bulmak mümkün ;)
http://www.anarsistkomunizm.org/KKN
yanlis yol...dogru yol marks in yolu...enternasyonalizm...
Bazı kişiler, marksizmin ve anarşizmin aynı ilkelere dayandığını ve aralarındaki anlaşmazlıkların yalnızca taktiklere ilişkin olduğunu sanırlar, öyle ki, bu kişilerin görüşüne göre, bir eğilimi diğerinin karşısına çıkartmak yanlıştır.
.
Mesele şudur ki, marksizm ve anarşizm, her ikisi de, mücadele arenasına sosyalizm bayrağı altında girmelerine rağmen, bütünüyle farklı ilkeler üzerine kurulmuşlardır. Anarşizmin temel taşı, bireydir. Anarşizmin öğretilerine göre, bireyinkurtuluşu, yığınların,kolektif vücudun kurtuluşunun baş koşuludur. Anarşizmin öğretilerine göre, birey kurtulmadıkça, yığınların kurtulması olanaksızdır. Buna uygun olarak, sloganı, 'Her şey birey için'dir. Oysa marksizmin temel taşı yığınlardır. Marksizmin öğretilerine göre, yığınların kurtuluşu, bireyin kurtuluşunun baş koşuludur. Yani, marksizmin öğretilerine göre, yığınlar kurtulmadıkça, bireyin kurtulması olanaksızdır. Buna uygun olarak, sloganı,Her şey yığınlar içindir.
Açıktır ki, burada, sadece taktikler üzerine anlaşmazlık değil, biri diğerini reddeden iki ilke bulunmaktadır.
,
yönetimsiz toplumdur.
devlet denen şu düzeni kaldır ki o düzensizlikten ne güzel bir düzen doğar.
(yaniii her halikarda bir düzen olacak :))) )
faşizmin ve devlet tapınmacılığının karşısında bir özgürleşme modeli olan anarşizm,toplumsal ve tarihsel gelişme yasalarını kavrayamadığı için tarihsel ve güncel boyutta emperyalizme ve gericiliğe karşı bir alternatif oluşturamamıştır...bu yüzden sosyalizmin-komünizmin çocukluk hastalığı oarak,bir k.burjuva idolojisi olarak degerlendirilebilir....ama yinede faşist otoriter devletlere karşı eyidir.....
Yunanca kaynaklı olan 'anarşi' kelimesi, 'olmaksızın', '-sız', '...-in isteği', '...-in yokluğu' ya da '...-in olmaması'anlamlarını veren a öneki ile, 'yönetici', 'şef', 'hükmeden', 'komutan' anlamına gelen archos kelimesinin birleşiminden oluşur. Yunanca anarchos ve anarchia kelimeleri genellikle 'hükümetin olmaması' veya 'hükümetin olmaması hali' anlamlarında ele alınırken; görüldüğü üzere, anarşizmin asıl anlamı basitçe 'hükümetsizlik' değildir. 'An-archy', 'hükmedenin olmadığı' veya daha genel bir ifade ile 'otoritenin olmadığı' anlamına gelir; ve bu anlamda anarşistler tarafından kullanılmaktadır. Anarşizm, 'sadece sermayeye değil, kapitalizmin asıl güç kaynağına [yani hukuk, otorite ve Devlete saldırır'. Anarşistlere göre, anarşi [kelimesi] 'genelde varsayıldığı üzere düzenin yokluğu anlamına gelmez, idarenin olmaması [anlamına gelir]'
'Anarşizm, tüm iktidar [güç], hükmetme, hakimiyet ve hiyerarşik bölünmelerin yadsınması ve [tüm] bunların sona erdirilmesi arzusunu ifade eden, ve geniş kapsamlı bir toplumsal ve politik fikir olarak anlaşılabilir.... Bu nedenle, (her ne kadar) hükümet (devlet) ... gayet uygun bir şekilde anarşist eleştirinin ana odağı olsa da,... anarşizm devletçilik-karşıtlığından daha öte bir şeydir' (Bu nedenle, anarşizm tamamen hükümet-karşıtı, devlet-karşıtı olmaktan ziyade hiyerarşi'ye karşı olan bir harekettir. Çünkü, hiyerarşi otoriteyi içeren kurumsal yapıdır. Devletin hiyerarşinin ulaşmış olduğu en ileri biçim olması nedeniyle anarşistler tanımsal olarak devlet karşıtıdırlar, ancak bu tek başına anarşizmin yetersiz bir tanımlaması olur. Bu demektir ki, gerçek anarşistler sadece devlete değil, [aynı zamanda] tüm hiyerarşik örgütlenme biçimlerine karşı çıkarlar
baskı'yı reddeden fakat düzeni reddetmeyen felsefi görüş.
Kurduk bunu da kurduk. 100. yıl'da kalıyorken evdeki sistem anarşi kurallarına göre işliyordu. 5 kişiydik.
Kimisi kafasına göre alış veriş yapıyor, kimisi yemek yapıyor, kimisi ortalığı temizliyor, kimisi miskinlik yapıyordu..
Sonra 1 ay geçti evde kimse yemek yemez oldu. Kızlar gelmezse parti verilmezse ortalıkta temizlenmiyordu.
Sonra anladık ki, tek tek her bireyde bilinç tam olarak oturduktan sonra gelebilecek bir sistemdi..
Komünizme geri döndük. Ahlak ölçüleri içersinde tabi :)