Alıpbaşını uzaklara gitmek isteyenler kulübü ;) sizce ne demek, Alıpbaşını uzaklara gitmek isteyenler kulübü ;) size neyi çağrıştırıyor?
Alıpbaşını uzaklara gitmek isteyenler kulübü ;) terimi Elif Key tarafından tarihinde eklendi
Alıpbaşını uzaklara gitmek isteyenler kulübü ;) terimi Elif Key tarafından tarihinde eklendi
Her neyse öyle işte ...
Şu an saat 22 : 35
Burdayım , başınızın ağrısı. ;)
Eski bir aşk,
Yeni bir ayrılıktır her zaman.
Bunu kuşlar sorar, yıldızlar da anlatır;
Kimse bilmez be canım
Bir yara bir ömrü nasıl kanatır…
Kızgın olasam gecerdi ama müthiş kırgınım ....
Gitme, kanadımı kanatıyor acı korkular
Gitme, dilsiz, s/ağır, konuşmuyor bu dört duvar...
Pisliğe bulaşan birine karşı daha pis oynamalısın ,
Ne' kadar çürük olduklarını ancak böyle anlıyorsun ...
Cenneti de gördüm cehennemi de
Öyle bir aşk yaşadım ki
Tutkuyu da gördüm pes etmeyi de
Bazıları seyrederken hayatı en önden
Kendime bir sahne buldum oynadım
Öyle bir rol vermişler ki
Okudum okudum anlamadım
Kendi kendime konuştum bazen evimde
Hem kızdım hem güldüm halime
Sonra dedim ki "söz ver kendine"
Denizleri seviyorsan, dalgaları da seveceksin
Sevilmek istiyorsan, önce sevmeyi bileceksin
Uçmayı seviyorsan, düşmeyi de bileceksin
Korkarak yaşıyorsan, yalnızca hayatı seyredersin
Öyle bir hayat yaşadım ki, son yolculukları erken tanıdım
Öyle çok değerliymiş ki zaman
Hep acele etmem bundan,
Anladım...
Friedrich Nietzsche
_ Bir gece bir vampir kanını emmek üzere İrlandalı Katolik Patrick O'Rourke'un yatak odasına sızar. Annesinin ona anlattığı hikayeleri hatırlayan Patrick, hemen bir haç alır ve onu vampire doğru sallar. Vampir bir an
duraksar, hay allah dercesine başını sallar, ve sevimli bir ifade takınıp tam bir Yahudi aksanıyla şöyle der: 'Eyvahlar olsun be çocuğum! Sen de amma yanlış vampire çattın!' Şimdi, vampir Hristiyan olmuş olsaydı, iyiydi! O zaman haçı gösterebilirsin. Ama eğer vampir Yahudi ise o zaman ne olacak? İşte o zaman "Eyvahlar olsun be çocuğum! Sen de amma yanlış vampire çattın!"
Bu çağ nezaket kuralları içende birbirinden nefret edenlerin çağı,
Çözemediğim bir şeyler var hayatımda
Sualtı gibi derinlerde sessizce bekleyen
Dirensem, daha ne kadar direnebilirim artık
Nereye kadar gidebilirim, gitsem?
Aradığım nedir, o kentten bu kente?
Adressiz yaşamak da sıkar insanı gün gelir
Gider heyecanlar, istekler, gülümseyişler
Yüreğimdeki denizin suları birden çekilir.
Özleyip de vardığım her yerden, hemen kaçsam diyorum
Ne aradığımı biliyorum, ne bulduğumu
Bilmem neresinde yanıldım ben bu hayatın?
Yüreğimi kabartan o sevinç, şimdi sonsuz bir acı oldu.
Taşlar yığılmış önüne en güzel, en anlamlı duyguların
Uçsuz bucaksız bir tüneldeyim ve her yanım karanlık
Koluma giriyor bazı adamlar, bir şeyler söylüyorlar
Kalıplaşmış, sıkıntı verici, güdük.
Oysa acı diye bir şey var bu dünyada
Ölüm var -ki yüreğimde bu boşluğu yaratan birazda odur.
Yanıbaşımda ölüp gitti dostlarım, ben bakakaldım
Gözyaşlarının da bir yerlere gömüldüğü görülmüş müdür?
Çözemediğim bir şeyler var hayatımda
Sanki ilk benim duyduğum garip, anlatılmaz duygular
Sürse daha ne kadar sürer bu, bilmiyorum
Ölümü ve hayatı yanyana düşünmesini ne zaman öğrenir çocuklar?
*AErhan
.......bir samuray, zen üstadı hakuin'in karşısına dikilip şunu sorar:
- gerçekten de cennet ve cehennem var mıdır üstad?
üstad:
- siz kimsiniz?
- ben bir samurayım.
- sen mi?
diye dudak büker hakuin:
- kendine baksana bir. kim senden doğru dürüst hizmet umabilir ki? daha ziyade bir dilenciyi andırıyorsun!
sinirden kıpkırmızı kesilen samuray kılıcını çeker. hakuin susmak bilmiyordur:
- vay! kılıcın da varmış demek! ama o kadar beceriksize benziyorsun ki nasıl olsa kafamı kesemezsin!
kanı beynine sıçrayan samuray kılıcını kaldırır. ustaya vurmaya hazırdır.
o anda hakuin sakince:
- işte cehennemin kapıları böyle açılır.
der. üstadın serinkanlı tavrına şaşıran samuray kılıcını kınına sokar ve saygıyla eğilir.
üstad sözünü şöyle bitirir:
- cennetin kapıları da böyle açılır.
.... kavağın yanında bir kabak filizi boy göstermiş. bahar ilerledikçe bitki kavak ağacına sarılarak yükselmeye başlamış. yağmurların ve güneşin etkisi ile müthiş bir hızla büyümüş ve neredeyse kavak ağacıyla aynı boya gelmiş. bir gün dayanamayıp sormuş kavağa:
“sen kaç ayda bu hale geldin ağaç?”
“on yılda” demiş kavak.
“on yılda mı?” diye gülmüş ve çiçeklerini sallamış kabak.
“ben neredeyse iki ayda seninle aynı boya geldim bak.”
“doğru” demiş kavak ağacı.
günler günleri kovalamış ve sonbaharın ilk rüzgarları başladığında kabak önce üşümeye başlamış, sonra yapraklarını düşürmeye. soğuklar arttıkça da aşağıya doğru inmeye başlamış.
sormuş endişeyle kavağa:
“neler oluyor bana böyle ağaç?”
“ölüyorsun...” demiş kavak ağacı.
“niçin?” demiş kabak.
“benim 10 yılda geldiğim yere, 2 ayda gelmeye çalıştığın için...”
Bir yer var, biliyorum;
Her şeyi söylemek mümküm;
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
Anlatamıyorum.
Özgürlük işte, düşündüğün şeyi anında yapabilirsin.
Her gittiğim yere kendimi götürdüğümü farkettikten sonra bir daha kullanmadıgım eski bir cümle olarak kaldı..
Şimdi kimden duysam bir gün o da farkedecek diyip susarak tebessüm ediyorum sadece..;)
zaman zaman ihtiyaç hissedilir, alıp başımı çook uzaklara gideceğim denilir ama olaylara bakışımızı değiştirmediğimiz sürece o çook uzaklardan da gitmek isteyeceğizdir başka çok uzaklara...En iyisi yerimizde oturalım, bakış açımızı değiştirelim yeter.