evet, her şey kapanıyor kendi içine acı çekiyor herkes, hatta bir kraliçe. oysa hayat mısmıldır ona, çünkü bir kraliçe kuyulardan su çekmez toprağı geniştir ve haritalar soytarıyla doludur köylüleri göstermez. ve hatta ölüm bile şık bir damat gibi gelir gelir onu almaya.
bizimse ölüm arka sokağıdır hayatımızın bir depremdir diriliş şiddetinde:
-gül bile kendini düşlermiş kendini düşlermiş gül, verilirken bir sevgiliye-
yağmur topluyor gök yüzünü bir kâğıda çizip çizip buruşturuyor hasta -dinmiyor gece- üşüyor ala geyik duvardaki halıda ve çalıyor saat bizden bir şeyler bir şeyler veriyoruz ya da.
bir çam gibi devriliyor şah/damar bir cam gibi kırılıyor bu hayat devriliyor şah/damar ve mat bir şamar gibi iniyor suratımıza.
Hiç olmazsa unutmamak isterdim. Eski geceler, sevdiklerimle dolu odalar... Yalnız bırakmayın beni hatıralar. Az yanımda kal çocukluğum, Temiz yürekli uysal çocukluğum... Ah, ümit dolu gençliğim, İlk şiirim, ilk arkadaşım, ilk sevgilim... -Doğduğum ev. Rahatlıyacak içim duysam Bir tek kapının sesini. Arıyorum aklımda bir ninni bestesini... Böyle uzaklaşmayın benden, yaşadığım günler. Güneş, getir bir bayram sabahını. Açılın açılın tekrar Çocuk dizlerimdeki yaralar, Hepiniz benimsiniz: Mektebim, sınıflarım, oturduğum sıralar... Yalnız hatırlamak hatırlamak istiyorum Nerde kaldı sevgilim, seni ilk öptüğüm gün, Rengine doymadığım o sema, Ahengine kanmadığım ırmak. Bırakıp herşeyi nereye gidiyorum? Neler geçmişti aklımdan, Nedendi ağladığım, nedendi güldüğüm? Ah nasıldı yaşamak?
Yazabilseydim keşke, iki kelam da olsa.... satırlar uzaklaşmasaydı parmaklarımdan, dilim dolaşmasaydı ağzımın içinde. yazılması gereken tüm o sözler ertelenmeseydi gelir diye ümit edilen meçhul vakitlere... Keşke okumak yetseydi sözü kağıtlara dökmeye... Keşke hayat hep satırlarında okuduğumuz hikayelerde anlatıldığı gibi olsaydı. Olsaydı da yaşanılanlar hep mutlu sonla bitseydi. Zorluk çekilse bile meyvesi hep tatlı olsaydı. Yazık ne yazık ki hayat, muhayyilelerdeki tasavvurlarla örtüşmekten uzak, karma karışık bir hal alıyor bazen. Ve insan içinden çıkılması çok güç meşekkatlaerle yüz yüze buluyor kendini yalnız sokaklarda. Yağmur altında yapayalnız kalmış sokak köpekleri misali.
Âh..  bir kalp faraza.. ve içli, dertli bir kalp. Sıkıntıları var fakat anlatmaktan dile getirmekten imtinâ ediyor. Dil dâvet ederken derdini ifade etmesi için kalp bir içli  ile yanıt veriyor.. uzanan bir A ve H şikayet makamıdır faraza.. harflerin, duaların nihâyet bulduğu son istasyondur. aşıklar, mazlumlar, dâiler vs. hep 'H' ye yapar serzenişlerini.. 'H' den ister ve ona ağlar ve o harfle kendine kendi noktasını koyar.
'beni yanlız sen anlarsın YA HÛ! '
bilmiyorum, böyle bir çağrışımı var ben de 'ÂH' ın..
bin âh.
dinmiyor gece:
servise anne keklik sofrada
ve onu deşmek için sabırsızlanırken çatal
bekleşip duruyor yavruları yuvada.
evet, her şey kapanıyor kendi içine
acı çekiyor herkes, hatta bir kraliçe.
oysa
hayat mısmıldır ona, çünkü bir kraliçe
kuyulardan su çekmez
toprağı geniştir ve haritalar
soytarıyla doludur
köylüleri göstermez.
ve hatta ölüm bile
şık bir damat gibi gelir
gelir onu almaya.
bizimse
ölüm arka sokağıdır hayatımızın
bir depremdir diriliş şiddetinde:
-gül bile kendini düşlermiş
kendini düşlermiş gül,
verilirken bir sevgiliye-
yağmur topluyor gök
yüzünü bir kâğıda
çizip çizip buruşturuyor hasta
-dinmiyor gece-
üşüyor ala geyik duvardaki halıda
ve çalıyor saat bizden bir şeyler
bir şeyler veriyoruz ya da.
bir çam gibi devriliyor şah/damar
bir cam gibi kırılıyor bu hayat
devriliyor şah/damar ve mat
bir şamar gibi iniyor suratımıza.
'ben eski gözlerimi isterim'
...cam kırıldı
saat durdu
zaman çürüdü..
ve unuttum
ve unutuldum..
...küçücük şeyleri hatırlayarak büyünmez ki...
'ölümler doldurun gök boşluğuna
ölümü kül eden âhı ararım..'
çeken bilir...
'...sevdasız kaldım'
Derdim nice bir sînede pinhân ederim ben,
Bir âh ile bu âlemi vîrân ederim ben...
'Sanman ki taleb-i devlet ü cah etmeğe geldik
Biz aleme bir yar için ah etmeğe geldik'
'Bir mevsimi baharına geldik ki alemin
Bülbül hamuş, havz teki, gülistan harab'demiş molla izzet bir beytinde
'Efendi ne isterse etmek gerek
Kuluz biz düşer mi sual etmek'kalır bize sukut etmek...
Gerdûn sitem-i baht-ı siyâh etmeğe değmez
Billâh bu gamhâne bir âh etmeğe değmez..
İzzet Molla
Felek, kara baht sebebiyle sitem etmeye değmez; bu alçak dünya da bir kez olsun âh! Etmeğe değmez...
Hiç olmazsa unutmamak isterdim.
Eski geceler, sevdiklerimle dolu odalar...
Yalnız bırakmayın beni hatıralar.
Az yanımda kal çocukluğum,
Temiz yürekli uysal çocukluğum...
Ah, ümit dolu gençliğim,
İlk şiirim, ilk arkadaşım, ilk sevgilim...
-Doğduğum ev. Rahatlıyacak içim duysam
Bir tek kapının sesini.
Arıyorum aklımda bir ninni bestesini...
Böyle uzaklaşmayın benden, yaşadığım günler.
Güneş, getir bir bayram sabahını.
Açılın açılın tekrar
Çocuk dizlerimdeki yaralar,
Hepiniz benimsiniz:
Mektebim, sınıflarım, oturduğum sıralar...
Yalnız hatırlamak hatırlamak istiyorum
Nerde kaldı sevgilim, seni ilk öptüğüm gün,
Rengine doymadığım o sema,
Ahengine kanmadığım ırmak.
Bırakıp herşeyi nereye gidiyorum?
Neler geçmişti aklımdan,
Nedendi ağladığım, nedendi güldüğüm?
Ah nasıldı yaşamak?
____ Ziya Osman SABA
Arasam yâri bulurdum
Yoluna kurban olurdum
Bir gün görmesem ölürdüm
Gör neyledi zaman şimdi
; Efendim nasıl da tercümân olmuştur hâlimize Emrah...
gözümden ahan yaşlara tûfan niçe benzer
yürekden olan kanlara umman niçe benzer
kadı burhaneddin
Yazabilseydim keşke, iki kelam da olsa.... satırlar uzaklaşmasaydı parmaklarımdan, dilim dolaşmasaydı ağzımın içinde. yazılması gereken tüm o sözler ertelenmeseydi gelir diye ümit edilen meçhul vakitlere... Keşke okumak yetseydi sözü kağıtlara dökmeye...
Keşke hayat hep satırlarında okuduğumuz hikayelerde anlatıldığı gibi olsaydı. Olsaydı da yaşanılanlar hep mutlu sonla bitseydi. Zorluk çekilse bile meyvesi hep tatlı olsaydı.
Yazık ne yazık ki hayat, muhayyilelerdeki tasavvurlarla örtüşmekten uzak, karma karışık bir hal alıyor bazen. Ve insan içinden çıkılması çok güç meşekkatlaerle yüz yüze buluyor kendini yalnız sokaklarda. Yağmur altında yapayalnız kalmış sokak köpekleri misali.
..
''Beni onun gözleri çağırıyor duramam duramam..'' S.Karakoç
..
..bende'nizim Efendim..
''Gâh girip zindân içinde beklerem Yûsuf gibi
Mısr-ı dîlde gâhi de sultan oluram kime ne..''
..
..
..EfendiM..Hani bir gün ne demiştiniz?
-'Derdim ondur dokuzun demem ağyâra ben..'
..Oysa ol birini dahî söylemem ağyâra ben
..
ne beyan-ı hale cür'et,ne figana takatim var
ne reca-yı vasla gayret,ne firaka kudretim var
yansımalardan 'uzakta'yı dinlerken...ney sesine kulak verirken..
dinleyin bunu, ısrarcıyım bu konuda!
ah almak nasıl bir şeydir ondan kurtulmanın yöntemi nedir ne yapılırsa ah alınır
O'na doğru yükselen hiçbir ses cevapsız kalmamıştır böyle biline!
Ah! büyüdükçe çıkıyor acısı bazı şeylerin...
Derdim nice bir sînede pinhân ederim ben
Bir âh ile bu âlemi vîrân ederim ben
nef'i
Âh bu demektir işte
başka söze ne hâcet..
Âh..
 bir kalp faraza.. ve içli, dertli bir kalp. Sıkıntıları var
fakat anlatmaktan dile getirmekten imtinâ ediyor.
Dil dâvet ederken derdini ifade etmesi için
kalp bir içli  ile yanıt veriyor.. uzanan bir A
ve
H şikayet makamıdır faraza.. harflerin, duaların nihâyet bulduğu
son istasyondur.
aşıklar, mazlumlar, dâiler vs. hep 'H' ye yapar serzenişlerini..
'H' den ister ve ona ağlar ve o harfle kendine kendi noktasını koyar.
'beni yanlız sen anlarsın YA HÛ! '
bilmiyorum, böyle bir çağrışımı var ben de 'ÂH' ın..
Güller dedim bu bahçede mutlak siyâh açar,
Suskun kalan dudakları yalnız bir âhh açar......