Sevgili generallerimizin emekli olduktan sonra yönetim kurullarında yeralmak istedikleri holdinglerin hortumlarının kesilmesine izin vermeleri düşünülemezdi tabii ki.Ya bu insanları yıllarca aynı bahanelerle kandırmayı nasıl başarıyorsunuz.Sizler süpersiniz ya. Devletin ekonomisini demokrasisini insan haklarını her şeyini İĞFAL ettiniz yaaaa.
Efenim Ayak parmaklarının arasında ikamet eden kurtçukların ihanet ederek asalarını yuva eyleyip kemirdiğini fark eden kişioğulları kuyularının kurtçuklar tarafından kazılmasına mani olmak arzusuyla cem olurlar. Asaların kemirilip de evveli ahir desteksiz kalacaklarından havf eden ve fakat belki fincancı katırlarını ürkütmek endişesinden mütevellit havlamaktan da imtina eden bir kısım âdemoğlunun yörelerine yakın bir güzergâhta seyrüseferle meşgul kendilerine dâhil görmedikleri diğer bir kısım âdemoğlunu mantığı kendilerinden menkul bir manevra ile itinalı olmasına özen gösterilerek darb ettiği tarih olup her yıl törenlerle kutlanmaktadır.
Efenim Bu tarih olmasının bir hususiyeti var olup o da şudur: 27 Şubat sabahında henüz kurtçuklardan bihaber olan âdemoğullarının öğleye doğru farik olabilmelerinden ve planın kemale erişip ele avuca gelmesi diğer günün başlamasını bulduğundan, 1 Martın teşebbüs için geç olmasından korkulup 29 Şubatın dört yılda bir teşrif eden ağır misafir oluşundan kaygıyla böyle hayırla yâd edilesi bir fiilin tarihinin her yıl yinelenebilir olmasının lazım geldiğinden 28 Şubat tarih olarak hüsn-ü niyetle isabetli bulunarak seçilmiştir.
Efenim Her yıl bu gün, halk tarafından sandıklardaki yemenilerin çıkarılıp bir kardelen biçimine getirilmesi, bu kardelen başının ise orta boy bir oklavanın başına oturtulması, oklavanın ise içi sarımtırak bir sıvıyla dolu irice bir kaba –kullanılmayan bir damacana yahut bir bidon olabilir bu- dikilmesi suretiyle kutlanır. Devrisi günlerde bu sarımtırak su içinde oklavanın çürümesi keyifle temaşa edilir ve düşmesine izin verilmeyen kardelen başı ise sonraki yılın o gününde sevdiklere hediye edilmek üzere sandıkta ait olduğu bohçanın içine konulur ve yemeni 365 günlük bir bekleyişe koyulur.
Epey uzun olmuş. Bir söyledik pir söyledik lakin arada bir şaşmak beşerin hakkıdır. Hakkıdır hakka tapan hakkının istikbal ve istiklal. En doğrusu: Sadakallahul azim.
12 Eylül Darbesi sonucu ortaya çıkan siyasetin etkisiyle 1980 ve 1990'larda sağ partiler giderek güçlenmiş ve bunun sonucu olarak Refah Partisi 1995 genel seçimlerinde siyasette güçlü duruma gelmiştir. 1996 yılında, seçimlerin ardından kurulan DYP - ANAP hükümeti kısa sürede dağılmıştır. Bunun üzerine TBMM'de birinci parti durumunda olan RP ile DYP arasında kurulan 54.hükümet, 8 Temmuz 1996'da TBMM'de yapılan oylamada güvenoyu almayı başarmıştır.
28 Şubat 1997 Cuma günü yapılan MGK Toplantısı'nda radikal dinci faaliyetlere ilişkin bir MİT raporu ele alınmıştır. Bu rapordan yola çıkarak alınan kararlar için bir çeşit 'sivil muhtıra' yorumu yapılmıştır. Türk siyaset tarihine 28 Şubat Kararları olarak geçen kararlar Türk siyasi tarihinde önemli değişikliklere neden olmuştur.
Olaylar [değiştir]Milli Güvenlik Kurulu'nun (MGK) 28 Şubat kararlarının ardından gelişen olaylar şöyledir:
Başbakan Necmettin Erbakan'ın 'havada yakıt ikmali' olarak tanımladığı başbakanlık görevini hükümet ortağı DYP genel başkanı Tansu Çiller'e vermek amacıyla 18 Haziran 1997'de istifasını Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'e sundu. Ancak Demirel, hükümet ortaklarının arasındaki protokolü dikkate almayarak hükümeti kurma görevini ANAP genel başkanı Mesut Yılmaz'a verdi. 12 Temmuz'da Mesut Yılmaz başkanğında ANAP - DSP - MHP arasında kurulan 55. hükümet TBMM'den güvenoyu aldı.
MGK'nun 28 Şubat kararlarının ardından özellikle 18 Nisan 1999 seçimlerine kadar süren zaman diliminde 14 Ağustos 1997'de 8 yıllık kesintisiz eğitim kanunu TBMM’de kabul edildi. Bu kanunla İmam Hatip Liseleri dahil Meslek Liselerinin ortaokul bölümleri kapatıldı.
21 Mayıs 1997'de Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş'ın, Anayasa Mahkemesi'nde Refah Partisi için açtığı kapatma davasının 1 yıl sonra sonuçlandı. 17 Ocak 1998'de Anayasa Mahkemesi, Refah Partisi'ni, 'laik Cumhuriyet ilkesine aykırı eylemleri saptandığından' içerikli gerekçeyle kapatılmasına karar verdi. RP'nin mallarının Hazine'ye devredilmesi de kararlaştırıldı. Necmettin Erbakan ve 6 partilinin beş yıl süreyle parti üyeliği yapması yasaklandı.
1998 Kasım ayında eski RP'li İstanbul Büyükşehir belediye başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın belediye başkanlığı düşürüldü.
Yeraltı irticai faaliyette bulunduğu iddiasıyla Aczimendi grubunun lideri Müslüm Gündüz 1997'de IBDA-C örgütünün lideri Salih Mirzabeyoğlu'da 1998'in son günlerinde İstanbul'da yakalandı. Daha sonra Başbakanlık Takip Kurulu ve Emniyet Genel Müdürlüğü kayıtlarından hazırlanan rapora göre, güvenlik ve istihbarat birimleri, 1997'de 2 bin 956 kişiyi, 1998'de ise 4 bin 420 kişiyi 'irticai faaliyetlere katıldıkları' gerekçesiyle gözaltına aldı.
28 Şubat süreci sırasında TSK içinde dönemin Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı yerine iki ismin; dönemin Genelkurmay 2. Başkanı Çevik Bir ile Genelkurmay Genel Sekreteri Tümgeneral Erol Özkasnak'ın adları daha çok ön plana çıktı. 2001 yılında bir televizyon programın katılan döneminin Genelkurmay Genel Sekreteri emekli Tümgeneral Erol Özkasnak, 28 Şubat süreci'ni 'post-modern bir darbe' olarak tanımlayan bazı yazarları haklı bulduğunu söyledi.
Emin Çölaşan...Yorumsuz... Bunların 28 Şubat alerjisi TÜRKİYE'de bundan 10 yıl önce 28 Şubat olayını yaşamıştık. Başbakan Necmettin Erbakan ve yardımcısı Tansu Çiller idi! Ülke felakete sürükleniyordu. Tarikatçılar almış başını gidiyor, Başbakanlık Konutu'nda cüppeli sarıklı tarikat şeyhlerine yemekler veriliyor, Sincan'da bayan gazeteciler dayak yiyordu. Devletin başkentinde düzenlenen gecelerde şeriat propagandası yapılıyor ve bu gecelere İran Büyükelçisi de katılıyordu. Türkiye nereye sürükleniyordu? Bu konuya uzun uzun girmenin gereği yok. Olanları herkes biliyor. Bilmeyenler, o günleri yaşamamış olanlar da internetten öğrenebilir. Bugün AKP milletvekili, hatta bakan olan birileri de o dönemde bu eylemlerin tam göbeğinde yer alıyordu. Askerler devreye girdi. Olayların yaşandığı Sincan'da tanklar caddelere çıktı. Genelkurmay'da gazetecilere, yargı mensuplarına ve çeşitli kuruluşlara brifingler verildi, felaketin boyutları açık açık anlatıldı. Şimdi İslamcı basın ve onların işbirlikçisi olan entel-aydın (!) kesim, tekerlerine çomak sokan 28 Şubat'a yazılarında ve yayınlarında sövüyorlar. İtirafçılar türedi! İçlerinde emekli TSK ve yargı mensupları var. O dönemde nasıl baskı yaşadıklarını anlatıyorlar! İslamcı basında isimleri bir gün olsun yer bulsun diye, bülbül gibi şakıyorlar! O gün suspus olmuş, hatta askerlere yağ çeken gazeteciler şimdi her biri aslan kesildi! Asker ve siviller, Türkiye'nin yurtsever, Atatürkçü kişi ve kurumları o aşamada ne yapacaktı? Olanları 'demokrasi uğruna' (!) seyretmekle mi yetinecekti? Ülkemiz bu geri ve çağdışı kafaların eline mi kalacaktı? Türkiye yeniden yüzlerce yıl gerilere, karanlığa mı sürüklenecekti? Necmettin Erbakan'la yardımcısı Tansu Çiller'in insafına, başbakanlık pazarlığına, karanlığa mı terk edilecekti? Türkiye o dönemde PKK terörü ile boğuşuyordu. Başımıza bir de irtica terörü çıkarılmıştı... Ve bunlara çanak tutanlar, göz yumanlar, görmezden gelenler, ne yazık ki ülkemizi yönetiyordu. Evet, askerler devreye girdi. Hiç silah kullanılmadan bu gidişe son verildi. Çok da iyi oldu. Başbakan şimdi yaptığı Meclis konuşmalarında isim vermeden bu süreci başlatan askerleri eleştiriyor... 'Cumhuriyetin sahibi cumhurdur' gibi laflar edip 'siz karışmayın' demeye getiriyor. Hiç kimse konuşmayacak, onların işine hiç kimse karışmayacak ve istedikleri gibi at oynatacaklar. Almışlar AB'yi bilmem neyi arkalarına, yüzde 34 oyla Meclis'te yüzde 66 kelle çoğunluğunu ele geçirmişler, her istediklerini yapacaklar! Sen her alanda hezimete uğrayacaksın, vatandaşı aç ve işsiz bırakacaksın, şeriat özlemlerine göz yumacaksın, Abdullah Öcalan'ı İmralı'dan özgürce konuşturacaksın ve sana hiç kimse karışmayacak, seni hiç kimse eleştirmeyecek! .. Hatta seni eleştiren medya kuruluşlarının, gazetecilerin, siyasetçilerin, işadamlarının üzerine devlet gücünü kullanarak gideceksin, banka hesaplarına gireceksin, onlar 'Üzerine maliyeci gönderip defterlerini inceletirim, hesaplarını ortaya dökerim haaa' diye açıktan tehdit edilecek! .. Var mı böyle bir şey? Biz 10 yıl önce 28 Şubat sürecinde bir yanda Kürtçülük yapıp PKK'ya övgüler düzen, öte yanda şeriat özlemcilerine göz kırpan nice anlı şanlı entel gazeteciler gördük. Bir tanesi, askerlerden gelen sert uyarı üzerine Genelkurmay'a 'Beni onlar kullanıyor, siz de kullanın paşam' diyecek kadar alçalmıştı. Yem boruları tıkanınca hepsi afalladı. Bunları o süreçte hep yazdım. Bazı şeyleri hiç kimse unutmasın. Bundan 10 yıl önce yaşadığımız 28 Şubat süreci sadece askerin işi değildir. Asker ağırlığını koymuştu. Ama arkasında Türkiye'nin yurtsever sivil güçleri, kurum ve kişileri vardı. Milyonlarca insanımız o girişimlerin destekçisi idi. Karanlık güçler, dönekler, enteller, aydın (!) geçinenler hariç! O süreç onlara 'dur' demişti ve durmak zorunda kalmışlardı. Şimdi yine palazlandılar! O yüzden intikam tamtamları çalıyorlar, 28 Şubat bahanesiyle Türk ordusunu aşağılamaya kalkışıyorlar, kin ve nefretlerini kusuyorlar. Her karanlık gecenin bir sabahı olduğunu unutuyorlar.
Hayatımın çalındığı darbenin tarihi. Yapanlara, neden olanlara hakkım helal değildir !
çevik bir... sincan iki... :-)
28 Şubat 1991'de 'Körfez Savaşı' ABD'nin zaferi ve Irak'ın yenilgisiyle sona erdi.
Yani kısaca tarih tekerrürden ibarettir..
Geçmişi bilemezsek, gelecek için yeterli tedbirler alamayız... Ve aynı senaryolar, sadece isimler değişerek devam eder..
O zaman ABD'nin başında 'baba Bush'vardı, ikinci işgalde ise 'oğul Bush'
darbe girişimi
demokrasi düşmanı şeriatçılara yönelik
demokrasinin savunucusu olduklarını söyleyen
militarist oligarşinin
müdahalesi
Postmodern darbe..
MERTLERİN PAZARA ÇIKARILDIĞI
DÜZEN GİBİ GÖRÜNEN AMA DÜZENBAZLIK OLAN
KARGAŞANIN KIVILCIMIDIR.
ÇIKARLARIN ZAYİ OLACAĞI ANLAŞILINCA KOLTUKLARIN SAHİBİ İKİ TANKLA HALKA BOYUN BÜKTÜRMÜŞTÜR
kargaşa ve sahte yüzler
Sevgili generallerimizin emekli olduktan sonra yönetim kurullarında yeralmak istedikleri holdinglerin hortumlarının kesilmesine izin vermeleri düşünülemezdi tabii ki.Ya bu insanları yıllarca aynı bahanelerle kandırmayı nasıl başarıyorsunuz.Sizler süpersiniz ya. Devletin ekonomisini demokrasisini insan haklarını her şeyini İĞFAL ettiniz yaaaa.
28 şubat 1997 tarihinde ankara sincanda ordunun tanklarla yürüyüp adeta siyasilere irtica konusunda bir mesajı postmodern bir darbedir
En uzun şubat... (bkz. En uzun şubat)
Efenim
Ayak parmaklarının arasında ikamet eden kurtçukların ihanet ederek asalarını yuva eyleyip kemirdiğini fark eden kişioğulları kuyularının kurtçuklar tarafından kazılmasına mani olmak arzusuyla cem olurlar. Asaların kemirilip de evveli ahir desteksiz kalacaklarından havf eden ve fakat belki fincancı katırlarını ürkütmek endişesinden mütevellit havlamaktan da imtina eden bir kısım âdemoğlunun yörelerine yakın bir güzergâhta seyrüseferle meşgul kendilerine dâhil görmedikleri diğer bir kısım âdemoğlunu mantığı kendilerinden menkul bir manevra ile itinalı olmasına özen gösterilerek darb ettiği tarih olup her yıl törenlerle kutlanmaktadır.
Efenim
Bu tarih olmasının bir hususiyeti var olup o da şudur: 27 Şubat sabahında henüz kurtçuklardan bihaber olan âdemoğullarının öğleye doğru farik olabilmelerinden ve planın kemale erişip ele avuca gelmesi diğer günün başlamasını bulduğundan, 1 Martın teşebbüs için geç olmasından korkulup 29 Şubatın dört yılda bir teşrif eden ağır misafir oluşundan kaygıyla böyle hayırla yâd edilesi bir fiilin tarihinin her yıl yinelenebilir olmasının lazım geldiğinden 28 Şubat tarih olarak hüsn-ü niyetle isabetli bulunarak seçilmiştir.
Efenim
Her yıl bu gün, halk tarafından sandıklardaki yemenilerin çıkarılıp bir kardelen biçimine getirilmesi, bu kardelen başının ise orta boy bir oklavanın başına oturtulması, oklavanın ise içi sarımtırak bir sıvıyla dolu irice bir kaba –kullanılmayan bir damacana yahut bir bidon olabilir bu- dikilmesi suretiyle kutlanır. Devrisi günlerde bu sarımtırak su içinde oklavanın çürümesi keyifle temaşa edilir ve düşmesine izin verilmeyen kardelen başı ise sonraki yılın o gününde sevdiklere hediye edilmek üzere sandıkta ait olduğu bohçanın içine konulur ve yemeni 365 günlük bir bekleyişe koyulur.
Epey uzun olmuş. Bir söyledik pir söyledik lakin arada bir şaşmak beşerin hakkıdır. Hakkıdır hakka tapan hakkının istikbal ve istiklal.
En doğrusu:
Sadakallahul azim.
ülkem adına kara bir gün facia.
açıköğretim fakültesi kayıt tarihinin son günüü:D
postmodern darbe fişleme fişlenme meslek liselerinin ortadan kaldırılması bu ülkeyi soamayanların alıp çalıp götüremeyenlerin yaptığı yumuşak darbe
Islahat Fermanı ilan edildi.
Bİzden başkasının burada yaşamya hakkı yok.Ya bizim gibi olacaksınız yada bu ülkede huzuru unutun vb. çağdışı düşünceleri çağrıştırıyor.
rap...rap...
12 Eylül Darbesi sonucu ortaya çıkan siyasetin etkisiyle 1980 ve 1990'larda sağ partiler giderek güçlenmiş ve bunun sonucu olarak Refah Partisi 1995 genel seçimlerinde siyasette güçlü duruma gelmiştir. 1996 yılında, seçimlerin ardından kurulan DYP - ANAP hükümeti kısa sürede dağılmıştır. Bunun üzerine TBMM'de birinci parti durumunda olan RP ile DYP arasında kurulan 54.hükümet, 8 Temmuz 1996'da TBMM'de yapılan oylamada güvenoyu almayı başarmıştır.
28 Şubat 1997 Cuma günü yapılan MGK Toplantısı'nda radikal dinci faaliyetlere ilişkin bir MİT raporu ele alınmıştır. Bu rapordan yola çıkarak alınan kararlar için bir çeşit 'sivil muhtıra' yorumu yapılmıştır. Türk siyaset tarihine 28 Şubat Kararları olarak geçen kararlar Türk siyasi tarihinde önemli değişikliklere neden olmuştur.
Olaylar [değiştir]Milli Güvenlik Kurulu'nun (MGK) 28 Şubat kararlarının ardından gelişen olaylar şöyledir:
Başbakan Necmettin Erbakan'ın 'havada yakıt ikmali' olarak tanımladığı başbakanlık görevini hükümet ortağı DYP genel başkanı Tansu Çiller'e vermek amacıyla 18 Haziran 1997'de istifasını Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'e sundu. Ancak Demirel, hükümet ortaklarının arasındaki protokolü dikkate almayarak hükümeti kurma görevini ANAP genel başkanı Mesut Yılmaz'a verdi. 12 Temmuz'da Mesut Yılmaz başkanğında ANAP - DSP - MHP arasında kurulan 55. hükümet TBMM'den güvenoyu aldı.
MGK'nun 28 Şubat kararlarının ardından özellikle 18 Nisan 1999 seçimlerine kadar süren zaman diliminde 14 Ağustos 1997'de 8 yıllık kesintisiz eğitim kanunu TBMM’de kabul edildi. Bu kanunla İmam Hatip Liseleri dahil Meslek Liselerinin ortaokul bölümleri kapatıldı.
21 Mayıs 1997'de Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş'ın, Anayasa Mahkemesi'nde Refah Partisi için açtığı kapatma davasının 1 yıl sonra sonuçlandı. 17 Ocak 1998'de Anayasa Mahkemesi, Refah Partisi'ni, 'laik Cumhuriyet ilkesine aykırı eylemleri saptandığından' içerikli gerekçeyle kapatılmasına karar verdi. RP'nin mallarının Hazine'ye devredilmesi de kararlaştırıldı. Necmettin Erbakan ve 6 partilinin beş yıl süreyle parti üyeliği yapması yasaklandı.
1998 Kasım ayında eski RP'li İstanbul Büyükşehir belediye başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın belediye başkanlığı düşürüldü.
Yeraltı irticai faaliyette bulunduğu iddiasıyla Aczimendi grubunun lideri Müslüm Gündüz 1997'de IBDA-C örgütünün lideri Salih Mirzabeyoğlu'da 1998'in son günlerinde İstanbul'da yakalandı. Daha sonra Başbakanlık Takip Kurulu ve Emniyet Genel Müdürlüğü kayıtlarından hazırlanan rapora göre, güvenlik ve istihbarat birimleri, 1997'de 2 bin 956 kişiyi, 1998'de ise 4 bin 420 kişiyi 'irticai faaliyetlere katıldıkları' gerekçesiyle gözaltına aldı.
28 Şubat süreci sırasında TSK içinde dönemin Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı yerine iki ismin; dönemin Genelkurmay 2. Başkanı Çevik Bir ile Genelkurmay Genel Sekreteri Tümgeneral Erol Özkasnak'ın adları daha çok ön plana çıktı. 2001 yılında bir televizyon programın katılan döneminin Genelkurmay Genel Sekreteri emekli Tümgeneral Erol Özkasnak, 28 Şubat süreci'ni 'post-modern bir darbe' olarak tanımlayan bazı yazarları haklı bulduğunu söyledi.
şoğuk,kısa,fırtına,kar
'yahu herif irticacı, geri kafalı felan filanda hırsızın hiç mi suçu yok? ' denesi
yurduma özgü olaylar silsilesi..
Emin Çölaşan...Yorumsuz...
Bunların 28 Şubat alerjisi
TÜRKİYE'de bundan 10 yıl önce 28 Şubat olayını yaşamıştık. Başbakan Necmettin Erbakan ve yardımcısı Tansu Çiller idi! Ülke felakete sürükleniyordu.
Tarikatçılar almış başını gidiyor, Başbakanlık Konutu'nda cüppeli sarıklı tarikat şeyhlerine yemekler veriliyor, Sincan'da bayan gazeteciler dayak yiyordu.
Devletin başkentinde düzenlenen gecelerde şeriat propagandası yapılıyor ve bu gecelere İran Büyükelçisi de katılıyordu.
Türkiye nereye sürükleniyordu? Bu konuya uzun uzun girmenin gereği yok. Olanları herkes biliyor. Bilmeyenler, o günleri yaşamamış olanlar da internetten öğrenebilir.
Bugün AKP milletvekili, hatta bakan olan birileri de o dönemde bu eylemlerin tam göbeğinde yer alıyordu.
Askerler devreye girdi. Olayların yaşandığı Sincan'da tanklar caddelere çıktı. Genelkurmay'da gazetecilere, yargı mensuplarına ve çeşitli kuruluşlara brifingler verildi, felaketin boyutları açık açık anlatıldı.
Şimdi İslamcı basın ve onların işbirlikçisi olan entel-aydın (!) kesim, tekerlerine çomak sokan 28 Şubat'a yazılarında ve yayınlarında sövüyorlar.
İtirafçılar türedi! İçlerinde emekli TSK ve yargı mensupları var. O dönemde nasıl baskı yaşadıklarını anlatıyorlar! İslamcı basında isimleri bir gün olsun yer bulsun diye, bülbül gibi şakıyorlar! O gün suspus olmuş, hatta askerlere yağ çeken gazeteciler şimdi her biri aslan kesildi!
Asker ve siviller, Türkiye'nin yurtsever, Atatürkçü kişi ve kurumları o aşamada ne yapacaktı? Olanları 'demokrasi uğruna' (!) seyretmekle mi yetinecekti?
Ülkemiz bu geri ve çağdışı kafaların eline mi kalacaktı? Türkiye yeniden yüzlerce yıl gerilere, karanlığa mı sürüklenecekti?
Necmettin Erbakan'la yardımcısı Tansu Çiller'in insafına, başbakanlık pazarlığına, karanlığa mı terk edilecekti?
Türkiye o dönemde PKK terörü ile boğuşuyordu. Başımıza bir de irtica terörü çıkarılmıştı...
Ve bunlara çanak tutanlar, göz yumanlar, görmezden gelenler, ne yazık ki ülkemizi yönetiyordu.
Evet, askerler devreye girdi. Hiç silah kullanılmadan bu gidişe son verildi.
Çok da iyi oldu.
Başbakan şimdi yaptığı Meclis konuşmalarında isim vermeden bu süreci başlatan askerleri eleştiriyor... 'Cumhuriyetin sahibi cumhurdur' gibi laflar edip 'siz karışmayın' demeye getiriyor. Hiç kimse konuşmayacak, onların işine hiç kimse karışmayacak ve istedikleri gibi at oynatacaklar. Almışlar AB'yi bilmem neyi arkalarına, yüzde 34 oyla Meclis'te yüzde 66 kelle çoğunluğunu ele geçirmişler, her istediklerini yapacaklar!
Sen her alanda hezimete uğrayacaksın, vatandaşı aç ve işsiz bırakacaksın, şeriat özlemlerine göz yumacaksın, Abdullah Öcalan'ı İmralı'dan özgürce konuşturacaksın ve sana hiç kimse karışmayacak, seni hiç kimse eleştirmeyecek! .. Hatta seni eleştiren medya kuruluşlarının, gazetecilerin, siyasetçilerin, işadamlarının üzerine devlet gücünü kullanarak gideceksin, banka hesaplarına gireceksin, onlar 'Üzerine maliyeci gönderip defterlerini inceletirim, hesaplarını ortaya dökerim haaa' diye açıktan tehdit edilecek! .. Var mı böyle bir şey?
Biz 10 yıl önce 28 Şubat sürecinde bir yanda Kürtçülük yapıp PKK'ya övgüler düzen, öte yanda şeriat özlemcilerine göz kırpan nice anlı şanlı entel gazeteciler gördük. Bir tanesi, askerlerden gelen sert uyarı üzerine Genelkurmay'a 'Beni onlar kullanıyor, siz de kullanın paşam' diyecek kadar alçalmıştı. Yem boruları tıkanınca hepsi afalladı. Bunları o süreçte hep yazdım.
Bazı şeyleri hiç kimse unutmasın. Bundan 10 yıl önce yaşadığımız 28 Şubat süreci sadece askerin işi değildir. Asker ağırlığını koymuştu. Ama arkasında Türkiye'nin yurtsever sivil güçleri, kurum ve kişileri vardı.
Milyonlarca insanımız o girişimlerin destekçisi idi. Karanlık güçler, dönekler, enteller, aydın (!) geçinenler hariç!
O süreç onlara 'dur' demişti ve durmak zorunda kalmışlardı.
Şimdi yine palazlandılar! O yüzden intikam tamtamları çalıyorlar, 28 Şubat bahanesiyle Türk ordusunu aşağılamaya kalkışıyorlar, kin ve nefretlerini kusuyorlar.
Her karanlık gecenin bir sabahı olduğunu unutuyorlar.
Oya gibi zarifçe yapılan ince ayarlama...
28 şubat meslek liselilerin hayatını karartan gündür ama aklım almıyor benim neden böyle bişeye gerek duyuldu ne zararı vardı meslek liselilerin? ? ?
darbenin amerikan destekli olamayanı....
yetim kalmış bi darbe.....
şakacıktan darbe....
darbenin küçük olanı :))
..en uzun şubat....
365 günden biri
Daha sonra Tansu Çiller'in 'Ben sizi Erbakan'dan kurtardım' dediği dönem.
devletin en güvenilir kurumu ile vatandaşı karşı karşıya getirme planı