Benden ne istersen, iste vereyim
Candan uzattığım, el senin için
Yıktığım kaleyi, baştan öreyim
İçimdeki saray, gel senin için.
Öyle surat asıp, yıkma kaşını
Gurur kibir yapma, bu seni aşar
Aman hiç kimsenin, günahın alma
İnsanoğlu beşer, nisyanla yaşar
Zil takıp oynayıp, teneke çalma.
Başkasına sorma; acaba, neden?
Dâvete icâbeti, ben de iyi bilirim,
Isrâr etme ne olur, bir yol bul, sen bize gel.
Yaptıklarım nâz değil, koşa koşa gelirim!
Isrâr etme ne olur, bir yol bul, sen bize gel... H.Ş.T.
Davete icabatı, biliyorsan Halil’im
Bana sevgi, aşktan, sakın dem vurma
Ne kadar anlatsan, vız gelir bana
Ağzımı bağlayıp, aman gem vurma
“Şekerim! ” desen de, tuz gelir bana.
Sen mi yazdın, aşkın güzel sözünü?
Kahreden hasretlik, büktü belimi
Yâr ile sohbetten, aralar beni
Dağlar engelledi, kesti yelimi
Deli fırtınalar, paralar beni.
Olanla biteni, eylerken seyir
Doğduğundan beri, çekmişti çile
Hiç yüzü gülmeden, yatar garibim
Dost için ölürdü, düşse de dile
Sayısız ilacı, yutar garibim.
Besledi, büyüttü, çok şeyler gördü
Girdi, yine bugün, içime giren
Ben bütünsem; sen de, yarım olsaydın
Anzer Yaylası’nda, bal özü deren
Hilkât garîbesi, Arı’m olsaydın.
Yoluna; halılar, kilimler serdim
Mor bulutlar gibi, kaşların çatık
Esip dağıtacak, hız mı bıraktın
Garnitür cinsinden, soframda katık
Karabiber, şeker, tuz mu bıraktın?
Hayatım çekilmez, iş ile geçti
Nerden çıktın, sen karşıma?
Yaktın beni, har eyledin
Nur yağdırdın, aşk çarşıma
Kerem ettin, yâr eyledin…
Canım benim, güzel gözlüm
Nesine güleyim, böyle dünyanın?
Beni kara yere, soktuktan sonra
Tiryakisi olsam, kahveyle çayın
Kan olup içime, aktıktan sonra?
Ömrümce tuttuğum, ne varsa zarar
Söz konusu edilen bir kadın olsaydı anlayan beri gelsin derdim. Valla hocam bu davranışlar bir erkekten zuhur edince dilim tutuldu.
Yüreğiniz dert görmesin efendim. Harika bir hece şiiri okuttunuz.