Şu fanî dünyada, kaldım başıma
Bir türlü dileğim, olmadı gitti
Nerdeyse ulaştım, altmış yaşıma
Gönlüm de, dengini bulmadı gitti.
İstedim aşkımız, dillere düşsün
Taşı taş üstüne, koymadın ki hiç
Boşa efelenip, attın her zaman
Ömür boyu yedin, doymadın ki hiç
Önüne çıkanı, yuttun her zaman.
İpe sapa gelmez, dipsiz kuyuydun
Ahlâken çöküşün, faturasını
Biçtiler mazinin, hatırasını
Kaybolan değerin, tuttuk yasını
İpe un sermeden, uyanın derim.
Kan dökülen Kıbrıs, elden gidiyor
Aniden karşımda, belirdin birden
Adını kaç kere, andım ben senin
Kar beyaz ellerin, farksızdı nurdan
Alnındaki nura, yandım ben senin.
Yüreğim ayakta, yaş; sicim- sicim
(Güzel insan,
Muhsin Yazıcı Oğlu’na)
Tarihe mal olan, yiğitler ölmez
Milletin, bağrında, yatar aslanım
Analar ağlarken, yüzümüz gülmez
(Onu öylesine sevdim ki...)
Güvenip verdiğin, kutsal elini
Bıkmadan, yılmadan tutabilirim
Tükenmek bilmeyen,duygu selini
Sevgi denizimde yutabilirim.
“Gel Mehmet, git Mehmet”, olmuştu adı
Kim bilir kaçıncı, dilekçe verdi?
Gele gide işin, kalmadı tadı
Herkes mazeretle, ipe un serdi.
İtibar etmedi, çeteye, ite
Doğru yolda gidersen, kimse vurmaz sînene
Düşmüşse adem oğlu, deme sakın bana ne!
Ona buna çatarsan, sümsük yersin çenene
Dinlemedikten sonra, daha ne diyeyim ki?
Ne rüşvet ver, ne de ye, ne kayır, ne kayrılma
Kanunun sınırlamadığı
Düşüncemin sığmadığı
Kimsenin kırmadığı
Duygular, duygular…
Davulun: “Dum dum! ” dediği
Dibekte tuz döver, yayık yayardı
Koyun, keçi, güder, inek sağardı
Geceleyin batar, sabah doğardı
Nerde kaldı eski, köylü gelini?
Öküzleri koşar, çifti sürerdi
Söz konusu edilen bir kadın olsaydı anlayan beri gelsin derdim. Valla hocam bu davranışlar bir erkekten zuhur edince dilim tutuldu.
Yüreğiniz dert görmesin efendim. Harika bir hece şiiri okuttunuz.