Ömür dediğimiz şey, sevdanın oyuncağı,
Ben dağ başı çocuğu, sen ışıyan şehirsin.
Nerde baş yaslayacak sıcacık yar kucağı,
Kurak yüreğimize akamayan nehirsin.
* * *
Sana erişmez tadı, ne balın ne şekerin,
Doğan bebelere Türkçe ad gerek,
Ya Sançar,ya Selcen,Ya Kürşad gerek.
Almışız İslam’la Arap adını,
Türk; Türklüğüne dön,der,tuğşad gerek.
Gönlümün takvimlerden şikâyeti bitmedi,
Sararmış Eylüllerde, güzlerinle sev beni.
Hep kışlarda üşüdüm; baharlar kâr etmedi,
Sımsıcak dol içime; yazlarınla sev beni.
*
Bir sevda baharını boyarken duvarlara,
Başlığı kandan kara çıktı bugün Millet’in;
Bu ne hüzün Tanrım, bu ne kasvetli hâldir?
Otağda başköşede, oturtmaksa niyetin,
Başımızdan aldığın, devlet Atsız Nihâl’dir.
Dinle beni bebeğim,sana bir çift sözüm var:
Kulağını ver şimdi,aman sakın kapama!
Tutman için öğüdüm, vasiyetim,yazım var;
Senin gibi kuzuyu çakala boğdururlar.
Sanma ki gülmek için geldin yalan dünyaya,
Bir tatlı rüzgâr gibi esemedin peşimden,
Duman olup kalbime ağamadın sarı kız.
Güz bulutları gibi doluştuğun başımdan,
Gönül iklimimize yağamadın, sarı kız.
Yas mı tutar, bürünmüş kara dağlar dumana?
Sarı akşamlar döner bir bir matem rengine,
Sen inleyen yüreğim,asla dinmeyen sızım.
Ruhumu tutuşturan, kan kırmızı korlaşan,
Ondördünce hilalim,tan güneşim,yıldızım.
Sen neşesin gönlümde, nefessin göğsümde sen,
Bir tatlı rüzgâr eser,
Ayın battığı yerden.
Irgalanırım gelin havalarında.
Dalgalara çelme takar baş tarafım.
Şeytanlık gelir aklıma birden:
Şaka yaparım kayalara çarpar gibi,
Bahar yağmuru gibi birden çıktın karşıma;
Şimşek gibi gönlümü deliverdin Aliye.
Nereden bileceksin, neler açtın başıma,
Yapayalnız dünyama dalıverdin Aliye!
O küçücük burnunla Kafdağı’na yürürken,
Ne inadından geçti, ne tatlı dilden anlar;
Başımdaki büyünün bağını bozamadım.
Ne aklım doğru yolda, ne yüreğim söz dinler,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!