Boş verdim malı mülkü, borcun hepsi bir yana,
Kralından bir sofra kuracağım bu akşam.
Bu kalay çekmelerim, dertlerimin soyuna,
İlime uzaktın sen,fakat gönlüme yakın,
Ten hem hayata bağlı,hem ölüme yakın,
Acı haberin geldi, bize zulüme yakın,
Söyle,öbür dünyada,,yol gözleyenler mi var?
Dilaver Cebeci’yi çok özleyenler mi var?
Mutluluk kuş değil, konmaz avuçlarına,
Kaygısız kaldın aşka, haydi biraz sen yaklaş.
Bir tereddüt yapışmış o kirpik uçlarına,
Nisan yangınlarına hasret yüreğin;
Bir gurbet kışına sürgün edilmiş.
Üşüyen ten değil,
Buz saçaklarının hançer gibi saplandığı,
Karakış tutsağı gönlün,
Sis çökecek dağları gözler,
Dün gece senin için ağladım,
Şanlı Kerkük,
Kanlı Kerkük.
Dün gece seni dinledim,
Yüreğinden,
Ayın ışıkları dökülür tel tel,
Küskün,ses vermez, dağ yamaçlarına.
Durgun bir uçuşma,gök bir sel,bir su,
Düşen ak damlalar,mor ağaçlara.
Yıllarca bekleyen biz değil miyiz?
Bin gönüle dola dola gelir,
Drama’dan Gümülcine düzüne,
Kan kokan,sevda kokan Balkan türküleri;
Dudaklarında Mustafçova kızlarının,
Çiçek çiçek yakılmış;
Bahar yağmurları gibi,
Ayrılık günlerinin şafakları atanda,
Kapanıp dizlerinde yıllarca kalamadım.
Varlığımda küçüldüm,kahroldum yokluğuna,
Kahve gözünü öpüp,saçını koklamadım.
Ne hancılar bıraktım ne de kervansaraylar,
Bütün yollar sevdaya çıkıyorsa eğer,
Ümit kokan patikalar sana sapacak.
*
Başın dönecek böyle puslu akşamlarda;
Bir daha yatışmamak üzere yüreğin,
Ürperecek fasılasız;
Toprak, nasıl kokarsa Nisan sabahlarında,
En ferahından, yağmur nemince solunansın.
Bir hicazkâr şarkısın, gönlümün ilk âh'ında,
Sen seçilmiş güftesin, en içten çalınansın.
* * *
Nazlı bir rüzgâr gibi, esmeyen ivilmeyen,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!