gök mavi, kendimi
serseri bir gemici sanıyorum şimdi
gök mavi,
maviliğin ortasında bir uçurtma lacivert
uçurtmanın ucunda kumral bir çocuk
sana rumca ninniler okuyayım ey şehir
uykuya daldığına dilim kefil olsun
kenger sakızı çiğnesin bozkır düşlerin
sırtındaki hançerin zehri temize çekilsin
denizinde peygamberleri boğan yosun
e’nel-ab diyerek kurusun
sen kelebek değilsin oğlum,
kabukların renge batıp ışımaz.
balkıyan,
güneşten ödünç paletindir.
uçmak için
baharı beklemene ne gerek.
hayatın miyobu yorgun bir adamım
uzaktan bakarım manzarasına şehrin
doğum yerim melankoli, izim belirsiz tarihte
tarih kırk kişilik yer, ben kırk bir
uçurum kıyısına dikilmiş kanlı bir refüj levhası
gibi suçlu, değil suçlu, belki suçlu
aynı yüzyılın hırpaladığı çocuklardık;
tanrının kiracısı,
kalbi kırık,
dalgın çocuklar.
alışkın değildim çarşısı,
-bütün sembolist şairlerin gizlediği sensin nora-
rayları göğe döşeli tramvayları anlat bana nora
kalbimin buz tutmuş yerlerine kaynar sular dök
havai fişekler patlasın bu aşkın en çıkmaz sokaklarında
bilinçaltımı istila et, kızgın mil çek gözlerime
-yüreğim bir kekeme,
seni sevemiyorum-
sen beni o durakta bekleseydin
ıhlamur ağaçları kurumayacaktı.
o noktada kalsaydın,
günün ilk saatlerinde öldü bu şehir en çok:
merhaba izmir
kuru nehirlere kurulu
köprülerden attı kendini, yığıldı kaldı
mızraklı korkuluklardan korkusuzca
gittiğin günden beri
bütün günler pazartesi
her sabah küçük çocuklar
kağıt topluyorlar sokaktan
gökte yitik ve sönük yıldızlar
körfezde tekneler ve sandallar
işçiyim
yanan bir ormanda unutulan tek ağaç
muhasebe kayıtlarının en ucuz kalemi
şifrelerle girip çıkılan çağda
üzerine kapılar kilitlenen derviş
tanrının haberi yok bu günlerden
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!