sen bağdat’ta
kökünü mayınların parçaladığı bir gül dalısın,
bal rengi güneşin gölgesinde
karıncalar yürür yapraklarına.
kardeşliğin alfabesini sökeriz.
ilk kez öpüşmüş
beyaz yakalı spartacus böyle buyurdu:
otuzuma dayadığım merdivenin altında
ayaklarımdan tutuyor gençliğim
zincirlerimi gevşetin de kırlara atılayım
ardımda kalsın keşmekeş
sular döküldü
mayınlar döşendi balkondaki saksılara
ezan sesinin köşeye sıkıştırdığı
bir adam küllüğe bastırıp kederini
sessizce
şehri akladı, dedi ki:
ı.
sondan başlanarak yazılan
ucuz bir şiirdi onların hayatı
ıı.
bir kız bir yağmurun ardınca gidiyor
65 model bir buick’in arka koltuğunda,
buğulanmış yaşlı bir camın ardında.
görünmüyor yüzü,
belki birkaç kilometre sonra işaret parmağı ile
bir şeyler çizecek cama.
muzaffer ilhan erdost anısına
üzerine kıtalar serpiştirilmiş
yeryüzü diye saçmalanan bir şey su ülkesi
kardeşim broşür dağıtırken vuruldu
üzerine ceketimi attım
geçmiş bütün kederlerimin.
uykudan uyandım bir vakit
bir de baktım; yeni bir rüya...
kendimi ayhan ışık sandım,
ahmet erhan sandım,
ben baharı
gördüğü ilk hüzne
değişmiş bir adamım
- çiçekleri koparma -
koşamam senin gibi
hayatın arkasından
anladığım her şey anlamını yitiriyor
ve çamurun üzerinde nal izleri bırakarak
uzaklaşıyor bir atlı.
unutmak ne zor iş,
pişmanlık temize çekmiyor hataları.
“hatırlamak affetmektir” demişti
aldım gölgemi
karşısına astım güneşin
yağmur yağarken ölmüşüm
cesedim sırılsıklam olmuş
sahibi yok mu bu leşin
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!