Çocukluğum, sen yaşa diye
Kendime kıyacağım birden bire
Aniden olacak özgürlüğün, pir
Sırf senin için çocukluğum
Yalnız senin…
Sancıyan solum,
Emziremeyen sağlara dayanışlarım
Terk ederken başladı;
Gecenin bir (y) arası
Sigaralara kalkışlarım…
‘İşte bu’ diyemediğim ruhlarını
Resmine baktım bugün
Büyümüşsün temelli, sakalların da gür
Saçların seyrelmiş sonra,
Seyrelmiş…
Nişanı da atmışsın, vefayı da
Sevgi diyalizine sürekli kalışlarım
Kendimden kalkan trene seni
Bindirişlerim
Döndüğünde demir mezar
Kendini gömülü buluşların
Eksik parçanın sen?
Yıkık viraneler önünde, bir bank kalmış; sağ
Ne bir gürültü istiyor ne bir ışık karanlıkta
Üzerinden; geçtim çıktım tahta beline
Üstelik gevşek, ıslak
Ve bir adam oldu depremlerim
Ben bir şehre gittiğim vakit, hakikaten oralı oluyordum
Karar verdiğim puslu vakit beni cansız sanırsınız
Saç ve sakaldan aniden kurtulduğumda
Her zamankinden başkaydım
Perşembeleri babamı düşünüyordum
Sen kaç kişisiniz?
Bir kişide seni bulamıyorum
Bu sefer adım atışların hoşuma gidiyor
Zaten yüzünü seçemiyorum
Çok yakın bu ayak sesleri
Işıklar sarı yandığında, arkamda bırakıyorum
Zorundalık ile mecburiyet kadar uçurum;
Kaymaklı, köpüklü, tuzlu, eskim
Ruhunu yitirmiş beden kadar kaybetmiştim
Kendimi
Sualler ile yanıtlar kadar bariz;
Bir kahvenin ne kadar acı olabileceğini bilmiyordum
Bütün hatıraları tek tek yaşamaktan tükeniyorum
Gün ortaları tanımsız tarifsiz dile geliyor
Bir şeyleri özlemenin kesikleri olduğu aşikâr
Ser pare bir saç teli
Ayakta bir yolcuydum
Kızıl çölde;
Gece karası gökte kıvılcımlayan
İlk aşkı, üzerine düştüğüm piramitler sanışım
İzimin tek cisime dönüşen haliydi
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!