İnsanın tek kelime söyleyecek lafının olmaması ne kötü; direnirken öfkeli yüreğinin isyanlarına.. Çaresiz kalmak, hatta kimsesiz.. Parça tesirli bomba gibi patlarken kulaklarında yokluğu duymaya çalışmak onu, çıtırtısına yakmak kocaman onurunu.. Çabalamak sonra eline tek harf geçmeyeceğini adın gibi bildiğin halde.. yürümek ne zor ayrılık bulanmış bir kaldırımda, uyuyamamak uykusuzluk kazınmış yalnızlıkta... Gözlerinden aşk akarken ıslatamamak yanaklarını, ne kötü..
Kendini defter arasında unutulmuş ve kurutulmuş bir gül gibi hissetmek, koşarken çocuksu adımlarla ve tam sarılacakken olgun bir dala, düşmek sonsuzluğa...
Paylaşmak somurtkan ve soğuk bir duvarla eskimeyen anıları.. yanarken yüreğin cayır cayır ışıyamamak ne kötü...
Ne yaptığımı bilmeden deliler gibi, zaman öldürüyordum, öyle büyük bir acı yaşıyordum ki dokunduğum her şey yok oluyordu sanki.. Bitiktim bitkindim. Mecalsiz kalmışlığım resmen pik yapmıştı, o kadar duygusal gerilimi bir anda yüreğime boca edince kalkamamıştım altından.
Acımı dindirmem gerekiyordu, bişeyler yapmalıydım. Ne yapacağımı ise hiç bilmiyordum, yaşadığım hiçbir şeyden zevk almıyordum ki, ne yapabilirdim böyle bir durumda. Günler bu ağrılarla geçerken, ben bu yangınımı söndürecek bir uğraş peşine düştüm.
Hiçbir amacım yoktu, tek düşüncem beni yangınlar içinde bırakan bu acıyı dindirmekti, sonra sen çıktın karşıma, bir merhaba ile tanıştık, fikren hiçbir manası olmayan bir merhaba, acımı dindirmeye yetecek kadar koca bir merhaba …
Süslü cümleler kurup bu bencil merhaba’mı anlamlandırmak istemiyorum. Acımı dindirmeye yarayacağına inandığım gerisini hiç düşünmediğim bir merhabaydı. Evet o kadardı.
Özlemin kendime yazılmış bir mektup şimdi..
Çoğalan gölgelenmelerden nasibini alan aydınlıklar gibi çökmüş ve her çöküşmede kurtarılmaya adanan bir el masumiyetinde..
Seni bahane edip kendine mektup yazmak anasız geçen yıllara isyan gibi, soğuk kaldırımda gözyaşlarıyla ana samimiyetine aç çocuk misali..
Ne kadar kaçarsan kaç! kifayetsiz rüzgar gibi vurursun saçlarıma, ölüm kokan sokaklarda iç çekilerek geçirilmiş kelepçe gibidir adın dudaklarımda..
Özlemin kendime yazılmış bir mektup şimdi..
Çoğalan gölgelenmelerden nasibini alan aydınlıklar gibi çökmüş ve her çöküşmede kurtarılmaya adanan bir el masumiyetinde..
Seni bahane edip kendine mektup yazmak anasız geçen yıllara isyan gibi, soğuk kaldırımda gözyaşlarıyla ana samimiyetine aç çocuk misali..
Ne kadar kaçarsan kaç! kifayetsiz rüzgar gibi vurursun saçlarıma, ölüm kokan sokaklarda iç çekilerek geçirilmiş kelepçe gibidir adın dudaklarımda..
Gece'nin koynundayım çaresiz
yüreğimi yırtarak
heceliyorum hasretini
çığlıklarım parçalıyor
gökyüzünün giysilerini
kim söylemişse
Hasret dolu gecelere
kanlı gözyaşları bıraktım
imsiz kaldı acılarım
Sen çağlıyor yine içim
dokunsan aşk dökeceğim yollarına
ağzımda sevda türküleri
oysa
yabancı kalmışım güneşin parıltısına
gözlerimde yüreğinin ışıltısı
Sessiz sedasız bir odanın sukûnetinde yaralarımı yamalamaya çalışıyorum...
Gece pür dikkat bedenimde, karanlıklar diz boyu..
Işıldayan sadece apansız yalnızlıklar..
Gözlerimde kan çanağı suçlamalar..
İs tutuyor her damlamda yaşaran yanaklarim..
Uzandığım uzaklar boğuyor genelde umutlarımı..
Sessiz sedasız bir odanın sukûnetinde yaralarımı yamalamaya çalışıyorum...
Gece pür dikkat bedenimde, karanlıklar diz boyu..
Işıldayan sadece apansız yalnızlıklar..
Gözlerimde kan çanağı suçlamalar..
İs tutuyor her damlamda yaşaran yanaklarim..
Uzandığım uzaklar boğuyor genelde umutlarımı..
Sen mutsuzlukla çırpınan adam,
ceplerine doldurduğun yalnızlıkları
ve içini dağlayan kederi ekerken geceye,
çiçek açar acılar yüreğinde.
İşte o an ahmaklığın ağırlığı çöker yüreğine.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!