Vakit maskeleri düşürmeye geldiğinde
en çok ben susarım,
ve büyük bir uğultu başlar
yüreğimi sağır eden..
acıtır her kelimesi, her zerresi söylemlerin
Sanki üzerime bir kalkan giymişim; sanki bilmediğim bir güç bir fanusun içine almış olumsuzluklardan ve acılardan beni esirgiyor. Korunuyorum bir şekilde anlam veremediğim bir kuvvetle. Sancılarım ve yaralarım iyileşiyor ama hala uykusuzum. Mutlu değilim, olmaya çabalamıyorum. Mutsuz da değilim. Umutsuzda... İnançlarımı yitirdim hepsi o. İnandığım tüm değerleri kaybettim. Haksızlıklar yine ceplerimde. Her elimi attığımda tenime bulaşıyor. Kendimle küsüm, herkesle küsüm. Barışmaya çalıştığım eski benliğim, yıpranmış, zedelenmiş, aşağılanmış, hor görülmüş, eskilitmiş... Farkında olmadan öyle büyük haksızlıklarda bulunmuşum ki ona, göz göze geldiğimizde bakmaya utanıyorum kendisine. Buna rağmen hayat koca puntolarla başlık arıyor kendine, geceye soruyor, güne soruyor, duvarlara soruyor fakat atacak bir manşet bulamıyor haliyle. Öyle sterilleştirdim, öyle sadeleştirdim kendimi. Sağlamasında yine kendim çıkıyorum hayatın. Yalnız değilim, kimseye bağlı değilim. Köle değilim. Sadece aptalım. Dünyanın en aptal mahlükatıyım. Yüreğimde ufacık sancı varsa işte tek nedeni bu. At gözlüğü ile dolaşmaktan unutmuşum güneşin ışığını, başka yöne bakmayı hatırlayamıyorum bu yüzden. Öğreniyorum ama, sürünmeden hemde, hatta toprağı delen bir filiz gibi dimdik. Temiz bir sayfam yok, tüm defterimi karalamışım yahut karalanmış. Silgim yok, kalemim eskisi kadar etkili değil. Sözcüklerim yok. Kelimelerim yok. Zaten şair, yazar falanda değilim. Kimseden bir beklentim yok. Kimseye verecek elektriğim yok. Bunları dillendirmemin bir amacı yok. Bu yazının bir mesajı yok. Bundan sonra yazdıklarımın bir anlamı yok. Yokoğluyok işte... Aşka inanmıyorum, sevgiye inanmıyorum. İnsani değerlere inanmıyorum. Kıymet verdiğini söyleyenlere sadece gülüyorum. Çoğuyla muhattap olmuyorum zaten. Bencilliğe inanıyorum. Zalimliğe inanıyorum. Vicdansızlığa inanıyorum. Katil gibi yetiştiriyorum kendimi. Sağdan soldan gördüklerimden hesaplar çıkarıyorum çünkü kendime. Aklımın almadığı zamanlarda oturup ağlıyorum erkekçe. Saklamadan gizlemeden. Erkekçe haykırıyorum dalgalara, ana avrat ne varsa dilimin ucunda vuruyorum denizin yanağına. Allahın kulundan kendimle ilgili iyi bişeyler duymak istemiyorum. Herkes kendi gölgesiyle, kendi bencil yaşantısıyla bana bulaşmadan yaşayıp gitsin işte. İnsanlar düşüncesiz... kendi mutluluklarının peşinde, yalancı hepsi. En olmadık en ummadık insanlar bile sırtından vurabiliyor. Pes etmiyor, yanlışını kabullenmiyor. Kendine bir faydası varsa, faydalandığı kadar faydalanıyor, sonra avucunun içinde buruşturup tekmeyle savuruyor. Kimse de bu söylediklerimi üzerine almaz zaten. Sen yapmazsın, ben yapmam, o yapmaz! .. Ben gece yastığa kafamı koyduğumda beynimin içini aldattığım insanların acılarıyla bulandırmıyorum. Ben kafamı yastığa koyduğumda ardımda bıraktığım insanların ceset kokusunu almıyorum. Ben nefret duyduğum insanları koynuma alıp onlarla çoğalmıyorum. Sevdiklerime kazık atmıyorum. Onları hissetmediğim duygularla oyalamıyorum. Arkalarından oyunlar çevirmiyorum. Dipsiz bir kuyu gibi problemler üretip benliklerine yaralar saçmıyorum. Çünkü ben aptalım. Çünkü ben dünyanın en aptal mahlükatıyım. Çünkü ben arzularımı, tutkularımı sevdiğim insanla yaşamayı uygun görüyorum. Çünkü ben aptalım. Öyle ki ben öpüşmeyi unutuyorum. Ben sevişmeyi unutuyorum. Ben sevdiğim insanın bana ait olmasını umuyorum. Kendimi ona saklıyorum güya. Güya başkasının bedenine sahip olursam ona ihanet etmiş oluyorum. Başkasını öpersem, başkasına bakarsam, başkasının yatağına girip başkasının vücuduna sahip olursam terbiyesizim çünkü. Çünkü ben aptalım. Çünkü ben dünyanın en aptal mahlükatıyım. İşte bu yüzden inancım yok kimseye. Kimsenin değerine, kıymetine, ilgisine, alakasına ihtiyacım yok. Kendi zavallı dünyamda rengarenk bir gökyüzüne sahibim. Kara bulutlarım yok. Utançlarım yok. Pişmanlıklarım yok. İçime soluduğum havada nefret kokusu yok. Karalanmış defterimde aldatma yok. Yalan yok. Sırttan hançer yok. Gizlim saklım hiç yok. Sevdiklerimi incitecek gerçeklerim yok. Haksızlığımı bencilce davranarak sakladığım falan yok. Utancım yok. yok yok yok... Eskisi kadar yumuşak bir kalbim yok. Dişlerini gıcırdatan boğa gibiyim bazen, çoğu zaman yaralarımı sarıyorum. Lakin umursamıyorum artık. İnceldiği yerden kopsun. Ama ben aptalım. Ya da aptalmışım! ...
Uzaklaşırken attığın her adım
bir çivi gibi deliyordu yüreğimi...
Susmadım yine de ağladım sızlandım yalvardım.
Durmadım, sürüklenerek kaldırımlarda süklüm püklüm,
utanmadan yaptıklarımdan, daha güzelini yapabileceğimize inanarak,
uzattım elimi tutmadın.
Haberim olmadan kaç hançer vurdun yüreğime kimbilir
bilmediklerimin arasından kaç leşim daha çıkar?
Aşk, olması gerekenin
olması gerektiği zamanda
olmamasıymış.
Ki zaten aşk değilmiş yaşadığım,
olmaması gerekenin olmaması gereken zamanda
...
kelimelerin kadar manalı
cümlelerin kadar güçlü
ve şiirlerin kadar yürekli bir sevgili olsaydın!
Anıları yakıyor karanlıklar..
göz gözü görmez böyle üşümelerde..
insanlar garip ve nerde olduklarından bi haber..
zifiri ağıtlar yankılanıyor güneşin dağlarında..
kulakları tıkanmış rüzgarların
içimde sensizliğin can çekişmeleri..
Cüssesiz duyguları hamallar bile taşımıyor artık
ki çoğu hamal soğuk betonlarda arıyor yüklü sevdaları
bir hamalın emeğine giden yol/yokluk çeken duvarlar da asılıdır
yalnızlıktan öte kimsesizlikten beri bir türkçe ile
ve cüsse o kadar önemli değil artık çoğu sevda da
Yazabildiğin kadar gerçek,
söyleyemediğin kadar sahte
baktığın bütün gördüklerin gibi
saçmalamaya elverişli
herzaman herşeyi
herşeyi herzaman
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!