Nasıl da kandırmışım senelerdir kendimi.
Güya sen götürürdün duman duman derdimi.
Yalnızca dert ortağı değildin ki sen bana.
Kıvrak dansöz gibiydin masama çıktığında.
Hiçbir dostun ben kadar yakın değil diyordun.
Kalınca doğunun ıssız köyünde,
Bembeyaz gecede bir dağ evinde,
Islık çalar çırılçıplak ağaçlar.
Korku salar etraftaki yamaçlar.
Yarınca geceyi kurşunun sesi,
Bahçede otururken bir kırık sandalyede,
Gelen motor sesiyle ben de döndüm o yöne.
Bir harç makinesiydi, gürültüyü çıkaran.
Üç beş kişi vardı ki canla başla çalışan.
İşçiler doldurunca kumu ve çimontoyu,
Sevda bahçesinde gonca gül iken,
Koklayıp, kırıp da atmışlar yere.
Feryadını zaten kimse duymamış;
Düşürmüşler işte nihayet dile.
Daha düne kadar pervane olan,
Ömür ödünç verilince nefese,
Nesnelerde mevcut özü aradım.
Gönül kuşu hapsolunca kafese,
Bir çift gamze için yüzü aradım.
Bahçelerde diken açtı gül etti.
Açılmışsa gönülde yeni sevdaya bir yer,
Biter elbet büyük aşk, unutulur eski yâr.
Bir yumruktur adeta elveda sözcükleri,
Takılınca gırtlağa yutkundukça hep boğar.
Vuslata beş kala titreyen eller,
Geline takarmış yüz görümlüğü.
Yoksa ses vermezmiş şakıyan diller,
İnadı yıkarmış yüz görümlüğü.
Yürekler her zaman hasret dalıyken,
Kim olduğumuzu bilmeyen cahil,
Merak edip sormuş benim atamı.
Anlatalım biz de öğrensin gafil;
Bu dağa ev kurmuş benim atamı.
Kervan yaylasını, perçem belini,
Her günün sonunda olsa da yorgun,
Aklınca dünyaya şaşar hep Halil.
Layıktır övgüye işine vurgun,
İtiraz etmeden koşar hep Halil.
Lazım olduğunda biter kapıda,
Damla damla biriken sele akıp gidiyor.
Günler aya dönünce yıla bakıp gidiyor.
Servi boylu güzeller arz-ı endâm ederken,
Türap olan gönlümü küle yakıp gidiyor.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!