Ben güneşe söylerim türkülerimi,
Alıp götürsün diye uzaklara.
Özlemlerimi Viyana kapıları solusun,
Kalmasın içimde bu gizli yara.
Ben bulutlara söylerim türkülerimi,
Bir uzak diyardan koştum buraya,
Havanı, suyunu koklamak için.
Dedem çağırmıştı: - Dön Buhara’ya! ..
Geldim mezarını yoklamak için...
İçime sürmüşüm beyaz atını,
Her gece İstanbul’a bir tarafım ilişir,
Böler duygularımı, denizi öpen kuşlar.
Kubbeler yüreğimdir, hasretimi bölüşür,
Her gece taş plakta Itrî’nin meşki başlar...
Minaresi hüseyni, hüzzamdır sarayları,
Yedi tepesinde, bir yedinci gül,
Daha gonca iken, -İstanbul! Demiş.
Vâdedilmiş şehre bağlı kaç gönül,
Hisarlar önünde gülmeye gelmiş.
Umut küheylandır, koşmuş surlara,
Burda madalyadır alınan yara! ..
Beni hangi tele bağladıysa kaderim,
Sen mızrabını yalnızca ona vur.
Dokundukça parmakların yüreğime,
Ruhum senin için fırtınalar doğurur.
Beni hangi beze dokuduysa kaderim,
Beni ne gök emzirdi, ne yıkadı bulutlar,
Avuçladı kalbimi hasretin fırtınası,
Beni sana getiren görmediğim biri var,
Ellerinde anamın gül rengiyle kınası...
Sütle yıkanmış ruhum uçtu aş diyarına,
Kalbim diren artık zamana karşı,
Ne soğuk üşütsün, ne sıcak yaksın.
Söyle ruhundaki en güzel marşı,
Sevdâ orduları meydana çıksın.
Elinde kırbacı aşkla ördüğüm,
Bir ömre sığmayan umutlarımı,
Bir dua taşır mı, bilemiyorum?
Bir kervan götürür bütün varımı,
Yolla barışır mı, bilemiyorum?
İçimde çırpınsın bırak her sözün,
Kim bilir kaç umuda yüklenmiş bir sevdânın,
Gül kokan heyecanı yüreğimde dolaşır.
Sevgiliye umutla yaklaştığın bir ânın,
Ürpertisi ruhunda yarına umut taşır.
Bir bakarsın yıldızlar dökülür gözlerine,
Ne eşya kuşatsın dört tarafımı,
Ne ölüm korkusu olsun gönlümde.,
Bana müjdelesin artık safımı,
Bir umut mahşeri, rengi gülümde...
Kanatsın ruhumu telaşı dünün,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!