Uzaklar güvercinlerin kanatlarında muhacir olan ayrılıkların evi’dir... (Muharrem Küçük)
Sana her uzaktan baktığımda
imkansızlığın sillesini yiyordum yüzüme yeniden
daha kuramadan hayalini
kanı bozuk veda sözcükleri üşüşüyordu başıma
Boş bakışlarda esaret günahsız kağıtlar
Harf yoksulu şiirler intifada yürekte
Sen girdabında ağladıgım yastığım
Öpücük yorgunluğunda uykuda
Bu gün günler den yokluğun
Duvarların taze doğan güneşe
Su kabarcığı döktüğü zamanda
Zemheri bir mevsimin
Çıplak yüzüne dokunuyor ellerim
Serçelerin sıcacık nefeslerinde
Feleğin nasırlanmış ayaklarına merhem sürer
yönünü kaybetmiş fîganların
Ademin anne rahmine umut düşürür
iyilik doğar belkilerle
hafızların gırtlağında düğümlenen hıçkırıkları
rahmetle çözer sözlerin
Gel şu köhnemiş tenden kanatlan
alemlere uç gönlüm
Gam libâsının siyah beyaz ipliklerini
niyazlarla sök gönlüm
Şah damarını tavaf eden nefesinle,
hâkikât üfle
Görkemli havai fişeklerle eğlenirken
bananeci güruhlar
Babaların avuç içleri kadar kanlı ortadoğu
Gökyüzünün mavisini göğertir betondan molozlar
Henüz gençlerin yüzük parmağına
iz yapmamışken mutluluklar
Ey Sevgili;
Gel bu aşkı mezarlıkta bitirme
Kıl namazını,
var secdelere.
Güneş ler;
Ezan makamında düşsün pencerelere
Dört harfli iki ırkın kardeşliği üstünde dört mevsim çiçekler aç Zerya!
Mürekkep başı bekleyen, leğen kemikleri örselenmiş yaşlı kadınların avazından zılgıtlar çaldım sana
Ey Zerya!
Ölülerin dudaklarında yaşayan bir nefeslik hasreti taşıdım kollarımla
Akşamı geceye taşırken adımlarım,
Bıçak sırtı umutlarım;
kan revan içinde.
Zelzele müdavini dünya gözlerimde,
Titriyor soğuk iç çekişleri buz mavilerinin.
Karanlığa bakmayan,ışığı göremez!