Dünya ağaçtır, denizdir, gökyüzüdür sanma
Dünya içinde bir dünya vardır...
Bir bakış hükmünde gözleri renklerle öpen zaman,
Rüzgarlarla tenlere hayat dokuyan fısıltılar an’dır...
Ahh dünya Ahh dünya’m...
Gel Zeyn
Gel ki adımların Hızır’ın ayaklarında bereket olsun
bir bir umut düşürsün
toprakları arşınlayan tomurcuklara
Güneş aldığın her nefes
verdiğin her nefes te
Yüregim yüregine hicret ettiginden beri,
Ten dedigin uzak şehirlere mesken tuttu...
Deruni bakışlarına düşmüş bogulurken...
gözlerim...
Utangaç gülüşlerinde,
Gitme kır çiçeği
gitme yaban ellere
vururlar seni
kırarlar can filizini
kanma süslü maskesine uzakların
Gece çekmiş günahlardan örtüsünü
Ayazlar dondurduğu acılara çözülmüş
tebessümle bakan bir çift göz
günah görmemiş
Gülleri kıskandaracak güzellikte yanakları
Gecenin zifirine baş kaldırıyor ateş böcekleri
karanlığın karşısında nurdan yana
kamaşır gözleri siyahın
nurdan ateşler kıvılcımlanır kalbine gecenin
ateş birtek karanlığa işler harını
karanlık ateşi kendine közler
Kim bu akşamın kızıllığında,feryad eden kim?
Banamı ağlıyor bilmem,
kendi ruhumdan üfürülen nefesim!
Kaldırımlarda mecalsiz bir inilti
Güneş belli ki bana yorgun
Küsmüş baba kokan iğde, ağaçlarında kuşlar...
Kovulmuş ateş
Toprağın paçalarını çekiştiren kibir
Karanlık hâkim karanlığın içinde
Yeryüzü güneşi dürüyor katmanlarca buzul incisinde
Diri kalan ışığa naz edercesine
İn saçlarının telinden kızıllıklara
Smokin giyinmiş dünyanın zebanileri
tahta kasalardan,
naylon çuvallardan
modern kırbaçlar vurdular sırtıma
Karnını kaşıyan fıkraların kahkahasıyla
içkili sofralarda israf edilen
Balık kokan ölümü,taze ceninle yemlediler Ötzi.
Tuzlu sularda kuruttular.
Anne karnından giyindiğim deriden elbiseleri,
Kaderim ki boynundan zincirlere vurulan ram;
Ahirine razı gelen toprakta ki mercan,
Derin sularda nisyana terkedilen bir o kadar İnsanım,
Karanlığa bakmayan,ışığı göremez!