‘’Rakı şişesinde balık! ’’ olamadık! Ama
Kurşun olup sıkıldık, kardeş damarlarına
Biz suçluyduk, madalya kurşun sıkanlara…
Benim elim titrekti
Titremeyen eldir katillerin tercihi
Boşluk tarikatından alındı onay
Gaf yapmasıyla ünlü boşbakan
Yakında padişah olmaya aday
Gaflardan görülüyor ucu kaftanın
İkibinyirmi üçe hazırlanıyor saray.
Bu gün fuarı dolaştım… Bu gezi benim için önemli oldu. Türkiye’nin geleceğinden baya umutsuzdum. Şimdi içimde yeni bir umut ışığı doğdu. Türkiyenin ekonomisini düzeltmek için, yeni ve önemli çözümler bulunmuş da haberimiz yoktu. Onu fuarda görmüş oldum.
Fuarın en büyük pavyonu adalet bakanlığı ürünlerine ayrılmış… Dışardan bakınca ‘’Adalet Bakanlığı’nın ne ürünü olabilir ki! ’’ diye düşünmüştüm… Olsa olsa kanun kitapları satabilir diye girmedim içeriye… Sonra arka kapıların girişinden cezaevleri isimleri çarptı gözüme. İçeri bir girdim ki Türkiye’de ne kadar cezaevi varsa sanki dumansız fabrika olmuş… Akla hayale gelmeyecek ürünler. Hem de piyasadan bir lira, beşyüz kuruş ucuzuna… Belki mahkumların bile haberi yok bundan. Onlar belki de ürettiklerinden çay parası bile alamazlar. Üstelik yattıkları her gün için otel parası bile ödeyebilirler.
Bu akıl bu zeka kaç devlet yöneticisinde bulunabilir? Fabrikalarda; yok işçi ücreti, yok sosyal haklar, yok kıdem tazminatı vs.. vs.. derken kar mı kalıyordu… Kapatmakta ne kadar haklıymışlar… Biz zannediyorduk ki, üretim durdu. Kafamız bu kadar çalışıyormuş… Adamlar bakanlığı, başbakanlığı ne kadar çok hak etmişler de haberimiz bile yok… Uyuduğumuzu itiraf edeyim.
Çıraklık döneminde pilot cezaevlerinde bu tatbikatlar yapılmış da haberimiz yok… İş çok karlı olunca, cezaevlerine yatırım yapılmaz mı? İşte Türkiye’nin geleceğini parlatan bir çaba… Bütün okulları cezaevlerine çevirmek gerekli, bundan sonra bunu savunacağım… Dünya krizin içinde boğulurken Türkiye niye krize girmedi şimdi anladım… Bir karış verilmeyecek toprakların satışından zannediyordum, ama toprağın ne kıymeti var ki? Olsaydı benim köydeki yer de para ederdi de burada aç yaşamazdım.
Napolyon’un para! Para! Para! Sı şimdi oldu; cezaevi! Cezaevi! Cezaevi! Kalkınmanın yeni modeli.
‘Sevmek cennettir’ diyordun şiirinde
O cenneti yaşattın, yaşadım sende
Cennette zaman sonsuzdur sandım
Bir rüya kadar kısaydı yaşadığım
Beni, balık gibi karaya attın
Şimdi çırpınırken cehennemde
Haberler bu kadar karmaşık olunca, çoğunluk da kaçar işin kolayına… Balığı yakalamanın en kolay yolu bulandırmaktır suyu… Bizim da yaşadığımız alan iyice bulandırılıyor. Ana sermayenin, yani bu gün uluslar arası sermayenin güdümünde olan iktidarlar ve onların güdümündeki haber kaynakları suyu bulandırmak için dört dörtlük bir kaynak… işsizlik, açlık, yaşamın dertleri, stres ve günün büyük kısmını ağır şartlar altında geçimini sürdürmek için mücadele eden insanların yorgunluğu, günlük hayata karşı, istese de kayıtsız kılıyor insanları… Bu sıkıntı ve yorgunluktan sonra, insan istese de, ne olduğunu merak etsede, bu yorgunlukla bütün haberleri okuyup, karşı görüşler arasındaki söylemleri değerlendirip doğru olanı yakalama şansını elde etmesi kolay olmayacaktır. Öyle olunca da, güçlü olanlar, yani iktidarların istediği sonuca, gösterdiği hedefe kilitlenmeleri kaçınılmazdır.
Türkiye belli bir hedefe hızla ilerliyor. Dünyadaki ülkelerin %65 şini kontrol eden ve merkesi ABD’de olan uluslararsı 50 şirketin siyasi yönetiminin başı Obama ile Türkiye’nin siyasi sözcüleri sık sık görüşüyor. Bu onur meselesi yapılıyor. Aynen bir zamanlar, 12 Eylül darbesinin zeminini hazırlamak için üst düzey yöneticilerin tetikçilerle görüştüğünde, tetikçilerin gururlandığı gibi… Tetikçiler aslında birer suçlu olduklarını biliyorlar, kendilerinin değersizliğinin farkındalar. Ama güçlü suçlularla ortak yönlerinin kabulü onları cesaretlendiriyor. Suçlarına ‘’devlet kılıfı’’ geçirilerek ‘aklanmaları’ onları heyecanlandırıyor. Saygın olması gereken kurumlar tarafından kabul görüyorlar. Nasıl gururlanmasınlar. Bu okşanan gururla en pis işlere bulaşıyorlar. Tabi nemalanıyorlar.
Bu hiyerarşi, egemen sınıfların çıkarı için tepeden tırnağa aynen böyle işliyor. Kimse detaylara girmiyor, arka planlarda dönenlere bakmıyor. Bu gün bir karmaşa içindeyiz. Haberler birbiri ile çelişkili… Ama Türkiye buna rağmen hızla öne doğru sürükleniyor veya kendi atılıyor.
Hani PKK avına çıkarken, o aşılmaz dağların diplerindeki yarıklardan nokta atışları yaparak, ‘teröristleri’ bir bir avlayan istihbaratlar nerede?
Şu haber sizleri düşündürmüyor mu?
‘’Türkiye’de, gazetelerin haberlerine göre; BM'nin uzun süredir arayıp da bulamadığı kimyasal silahların saklandığı depoların yerini belirlendi.’’ Yazıyor. Haberler
Bu kadar titiz olma Hafize
Daha kaç gün oldu cam sileli
Rüzgar esti toz kalktı diye
Ömrümüzü temizliğe mi vermeli?
Her oda kapısında bir terlik
Tanrım;
‘’Kara gecede
Kara taşın üstünde
Kara karıncayı görüyor.’’
Kulları
Birey olanların şımarıklığıdır bu
Birey olamayan mutluların karşısında
İnadına birey olarak dik duruşu…
Alışın be kardeşim
Başınıza, tezekten taç yapmaya…
Aynı ağaçtandır ok ve yaylar
Kök doğru yükselir de
İhanet eder bazı dallar
Bu var bu günkü hikayemizde
Dili ve kültürü yasaklandığı için
Birinci yoklamaya sizi çağırıyor
Yaşamla ölüm arasındaki sınırlar
Birbiriyle öpüşüyor.
Hayat işte buraya kadar
Her ne kadar küreselleşse de!




-
Hasan Ateş
Tüm YorumlarSevdiğimiz bir abimiz kendisi. Bir grupta yayınladığı şiiriyle tanıdım kendisini. Mizahı kullanır şiirlerinde, bununla birlikte duygusal şiirleri de yok değildir. Popüler şiirleri de var, güzel tabi. Ayriyeten grup da kurdu sağolsun, ne de olsa mizah seviyoruz.