Eski dünyamıza yeni bir konuk,
Bekledik, kavuştuk sefa geldiniz.
Dünyamız dert küpü, insanlık yanık,
Siz de bu alemde safa geldiniz.
Günleri kör kuyu bilinmez aylar,
Hürriyet aşığı bir civan iken
Kaderin mahkumu halin gardiyan.
Daha dün mahpusluk pek yavan iken
Burada doyuyor elin gardiyan..
Gör ne rüzgar imiş alıp savuran
Sabah olur demir kapı açılır,
Masalara teker teker geçilir,
Yarım saat demez bir çay içilir,
Masalarda tak – tak dört taraftan ses,
Bunların üstüne çaydan bir nefes.
Elimiz avcumuzda bir yıl boyu kızgın taş;
Attık – tuttuk, millette ne göz kaldı, ne de kaş.
Gel, şu dünya işini bir aylık geri bırak,
Dersem, kalır mı acep gövdem üstünde bu baş? ..
Sarı yapraklara taktık hüzünü
Bir rüzgar uçurdu onu dalından.
Ölümü anlatan sonbahar günü
Kederi uçurdu gönül balından.
Rahat nefes aldık bir kış boyunca
O vefasız yüzün hayalimdeyken
Kendimi tutamam, ağlar ağlarım.
İçime ayrılık tohumu eken
Acı günlerimde kara bağlarım.
Sevgini kıskandın, başkası alsın
Acıyla buruşan şu asık surat
Ebedi gençliğe erişsin artık.
Durmadan zamanda gelişen sürat
Gerçekle yüz yüze vuruşsun artık.
Gittikçe artmasın gamım, kederim
Her şey kolay, her şey hoş
Dertlerin başı birmiş
Acı – zulüm çekilir
Şu ayrılık zehirmiş.
Yaktı kül etti beni
Bir büyük ümittin, bir büyük rüya,
Yar olmadın bize, kor oldun Bağlum!
Gören gözümüzdün, görmezken hülya,
Nur idin orada, kör oldun Bağlum! ...
Bizi bizden ettin, ayrılık çetin,
Yare naz eyledim üzülsün diye
Üzülüp ağlayan yine ben oldum.
Yüreğimi deştim, bağlasın diye
Yaremi bağlayan yine ben oldum.
Dedim bu aşk ile düşsün dillere
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!