Pişir beni ey rabbim tuz buz et parçala,
Sen razı ol yeter ki naçarınım... Ne âlâ.
Gurbet ellerinde hasret yüzünden,
Özlem çiçeklerin solmasın anne.
Sevinç ve mutluluk dolu yüzünden,
Gülücükler eksik olmasın anne.
Ufkunda solmayan bir tebessüm var,
Ben ölüme esirim, hayat benim sermayem
Ölümden ötesini kazanabilmek gayem.
Daha henüz dokuzunda Gazze’li bir çocuğum ben
Dokuz
Sadece dokuz yaşında bir çocuk…
Ve dokuz yıllık ömrüm, doksan yıla bedel
Her yıl başka bir hüzne tutukludur hayatım
Zira çevremdeki haydut el ömrüme pergel
Ah bu beton yığını, ah bu beton yığını
Kuşatmış insanların elini, ayağını.
Çeviriyor evleri hep üst üste binalar,
Arttı dünya sevgisi ve çoğaldı zinalar.
Bu binalar köylerin ne korkunç ejderhası,
O köy evleri ki muhteşemin tenhası.
Gözyaşı, gözyaşı her şeyim benim,
Mutluluk çemberim, canım sevgilim.
Her gün biraz daha azıyor yaram,
Her gün biraz daha soluyor rengim,
Ve düşünüyorum, düşünüyorum;
Azrail’le nasıl olacak aram?
Gitti birer birer kalmadı dengim.
Bir arsız hercai
Ve güdümsüz cilveler
Hangi aşkın sultasında kaldı ki menekşeler
Turfanda bir hasreti törpülerken mevsimler
Şimdi ne sen varsın
Ne de kömür karası gözlerin
Yakınlardan geliyor ölümün ayak sesi,
Şu karşı mahalleden geçti sanki Azrail.
İbretler dağıtıyor uğuldayan nefesi,
Depremler, facialar dolaşıyor da il il.
Raydan çıkan trenler, çöküveren binalar,
Bir yitik hengamenin düşünü kurar dünya,
Ademsi utançların Havva çılgınlığında.
Şeytanlar mekik dokur; hırs, ihtiras ve riya
Arzular diyarının köhne yılgınlığında.
Tanrının yeryüzünde yansıyan yüzü, insan
çok güzel kaleme sağlık