Bir mavi gün gibi solar, biter hayat
Haydi elindeyse ölmem diye dayat.
Ne dostuna dost de, düşmanına düşman
Bu sahte dünyada çok olursun pişman.
Seçemezsin önce yılanın sesini,
Görürsün hayatın bomboş cilvesini.
Ve anlarsın bir gün dersin ki yaşamak;
Unutma ki dostum, derde kucak açmak.
İçim kan ağlar;
Hep aranırım
Hangi sevdaların eşiğinde
Gizli bilmem diye,
Silik aşklarla dolu hayatım.
Ayaklarım bu yolda yorulmuş,
Hepimiz ayrı ayrı misafiriz dünyada,
Sıramız geldiğinde gideriz bu konaktan.
Doğduk, yaşadık, öldük bu kısacık rüyada,
Kimimiz gülerekten, kimi ağlayaraktan.
Çocukluk, gençlik derken hepsi de geldi geçti,
“Koparma gülleri dalında kalsın
Beni yaktın bir de bülbül yanmasın
Duymuyorsun gönlümdeki feryadı
Bir gün olur sende hasret çekersin
Bir gün olur sende feryat edersin
Ooof! .. Ooof! ... Ooof! ...”
“Ey masum bakışlı yar,
Gözünde İstanbul var.
En az gözlerin kadar,
İstanbul’u özledim.”
Nerde, nasıl, ne zaman öleceğim bilemem
Bilsem sanki ne çıkar yazılanı silemem.
Ölünecek zamanı bilmek değil marifet,
Asıl hüner o anda Allah’a teslimiyet.
Her dakika, her saat ölüme hazır olmak
Sevgili bekler gibi, hep özlemiyle dolmak.
Bir hastanede kaldı hatırası ölümün,
Bir de kabristandaki defin törenlerinde.
Koskoca hayattaki şu kısacık bölümün,
İzi kalmaz mevtayı bile görenlerinde.
Ölene dek insanlar ölümsüz gibi yaşar,
Uzayan kırlarında, yeşil otlaklarında,
Serilmiş minder gibi o göl yataklarında,
En güzel günlerimi ve de çocukluğumu
Geçirdim ben neşeyle o dar sokaklarında.
Gül köyüm, güzel köyüm, can köyüm, canan köyüm
Bir varmış, bir yokmuş
En güzel nasihat.
Bir varmış, bir yokmuş
Gibi geçer hayat.
Bir varmış, bir yokmuş
çok güzel kaleme sağlık