rûhun rûhumdan geçiyordu
ayyuka çıkmıştı gözlerinin rengi
yeni doğmuş ceylan yavruları
örse çekice vuruyordu alelacele
titrek
ince
yaşamak
adâlet
sümme hâşâ
bizim ne haddimize
yaşamak zenginlerin harcıymış
hadi tut elimi
yer kalmamış İstanbul'da
her gün
yüz altmış
yüz yetmiş turna
kanat çırpıyormuş öbür dünyâya
mecburen ranza sistemi uygulanacakmış
Yaşadığını zannedip
doğuştan âmâ
doğuştan lâl ahâli
zamanla ölü gibi
mezarlık gibi
büsbütün birbirinden soğudu
inceden bir yağmur
altında ben günahlarım
dudağımda yağmur damlası
kanlı göz yaşı ile karışık
cıva gibi sevdalarım
yok olan sevgilinin ardından
bizim bam telimiz koptu
çocukların boynu bükük kardelenleri
ve bilumum sarışın kır çiçekleri
bitti mûsikî
öldü arılar
kurudu polenler ülkesi
incinmişlik
kırılmışlık
mesken tutmuş
mâvi gözbebeklerini
bazen bebek gülüşü
bazen mahzun
îcara vereceğim derdimi
kim sürer bu mümbit yarayı çocuk
bak şimdi şu dağın ardı dil yarası
bak çocuk şu dağın ardı kılıç
iyi belle kapatmaz yara yarayı
aha bura da âşk yarası
dünyânın gök yakut rengi
zifîre kana bulandı
kral sofrası
şikemperest
kurtlar sofrası
inkisâr etmeyin hepinizin payı var
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!