ölme...
gözlerimden iki damla yaş süzüldü
ne çok korkum varmış meğer
çınarım
ilk gezişlerim
hayatı ilk tadışım
yani neydi ki zaman?
dudaklarının sıcaklığında,
gözlerinin gülüşünde,
senin olmayışının uçurumunda,
bir "an"dı...
ruhuma dokunurdu nefesin
yıkıp talan ederdi içimi
-kaşlarının sığınağındaki gözlerin-
aslında yazılmamış bir şiirdin ellerimde
dudakların dudaklarımda bir öykü misali
hala hissederim ürkek öpüşlerini -ağlarım-
bir salkım gülüş dudaklarında
ve dev sis perdesi gri gözlerin
ne kadar yeşilse
yahut mavi
ne kadar her ne ise rengi
duvarlar soğuk hala
kışın izleri bitmek bilmeyen bir süregelmişlik
bulutların seyahati tutarsız
kömür ekşisi bir kokuda kaldı görece basit karmaşalar
günlükleri çöpe atıldı eskinin platonik aşıklarının
hissizlik dayanılmaz romatizma
şimdi bir kırmızı şarap
gecenin ayazı
boğuk denklemlerde
anlatırdı seni
Yaşamak ya da yaşanmak,
ölüm her sessiz çığlıkta gelmeli akla…
Sebepleri sıralanmalı, düşünülmeli,
umutsuzluğun tüm tamlamaları.
Tanımları kıvrandırmadan susturulmalı tüm edebi sözcükler;
sıra aşka geldiyse.
yorgunluklarım aynı
şarkılar
hisler
kokular
duvarlar bile aynı -nereye gitsem-
içtiğim su
bir zamanlar kızıl rüyalar görürdüm
tüm yalanların ardışık güller gibi bittiği
firdevs bahçelerinde
tatlı sam yellerinin estiği başaklar sallanırdı
saçlarını özlerdim o zaman
burçlardan örülmüş ülker yıldızlarında
gitmeli bazen
gururuna dokundurmamalı
gururuna dokunmamalı bu gitmeler
o gözler artık senin değilse
nefesini hissedemiyorsan gitmelisin
unutulmuşsa yaşanmışlıkların güzel hazları
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!