Kiyaz Kılınç Şiirleri - Şair Kiyaz Kılınç

Kiyaz Kılınç



Hep böyle başlardı hikayeler. Birbirlerini çok seven iki aşık varmış.
Bir gün ağaçtan sıkılmış yaprak, sonbaharı bahane edivermiş.

Tıpkı senin ve benim o kahrolası,o yok olası incir çekirdeğini doldurmayan ama ikimizi de bir kurşun misali yaralayan bahanelerimiz gibi.

Devamını Oku
Kiyaz Kılınç

Bu şiir,
bir gidişle kalanlara…
Kapanmayan kapı aralıklarında
sessizce bekleyenlere,
bir çift ayak sesini
her gece rüyasında duyanlara,

Devamını Oku
Kiyaz Kılınç

Rüzgâra Bırakılan Mektuplar – 1
Merhaba,
adını bilmediğim ama kelimelerini tanıdığım kişi,
Bu sabah rüzgâr, balkonumun demirine bir kâğıt bıraktı. Ne selam verdi ne de izin aldı; yalnızca mektubunu bıraktı ve kaçtı. Kâğıt bir süre parmaklarımın arasında titredi; soğuktan mı, yoksa kelimelerinin yakıcı sıcaklığından mı, bilmiyorum. Yazını okudum ve itiraf edeyim, uzun zamandır hiçbir kelime bu kadar tanıdık gelmemişti bana. Sanki yıllar önce yazdığım ama gönderemediğim bir şeyin cevabı gibiydi. “Rüzgâr hayırsız.” demişsin… Belki haklısın, ama bazen hayırsızlar en doğru adresleri bulur. Bu satırları yazarken pencereyi bilerek açık bıraktım. Rüzgâr içeriye sızsın istedim;
belki kelimelerimden birini alır, senden önce sana varır diye.
Bilmiyorum… Belki hiçbir yere ulaşmayacak bu sayfa,

Devamını Oku
Kiyaz Kılınç

Rüzgâra Bırakılan Mektuplar – 2

Merhaba ve ya belki de yeniden merhaba.
Rüzgâr işini yine yaptı. Senin mektubunu aldım. Okurken, kendi nefesimin sesini duydum; kelimelerin yalnızca sana değil, bana da ulaşmıştı. Cümlelerin içime sızarken fark ettim: Bazı kelimeler insanın üstüne değil, içine giyiliyor. Senin kelimelerin de öyleydi. Her gün pencereyi açtım, alışkanlıktan mı, umuttan mı bilmiyorum. Bazen beklemek bile bir tür yazmak gibi. Bir sayfayı çevirmeden önce parmak uçlarının o ince tereddüdü olur ya ben o tereddütte yaşıyorum. “İnsan bazen sadece bilinmek ister.” Evet. Anlaşılmak değil, açıklanmak hiç değil… Sadece biri, bir yerlerde “biliyorum” desin ister. Ben de seni biliyorum. Yüzünü değil, sesini değil, ama o kelimelerin ardındaki titrek yankıyı biliyorum. Belki bu yeterlidir. Belki fazla bile. Bugün hava biraz daha ağır. Rüzgâr, bu defa yönünü şaşırmış gibi, dönüp dolaşıp aynı perdeye çarpıyor. Beni bulduğu gibi seni de bulur mu, bilmiyorum. Ama içimden bir ses diyor ki, her kelime bir gün kendi sahibine döner. Geç de olsa, sessiz de olsa.
“Adı hâlâ eksik biri” demişsin. Ben de eksik biriyim, ama eksikliğimi gizlemeye çalışmıyorum artık. Bazı yaralar kabuk tutmaz; onlar kendilerini hatırlatmak için hep açık kalır ve ben galiba o yaralardan öğreniyorum yaşamayı. Uzun zamandır kendi içimde dolaşıyorum. Bir şehrin sokaklarında değil, kendi kalbimin dar koridorlarında. Her köşe başında bir anı, her kapı eşiğinde sustuğum bir cümle var. Bazılarını açmaya korkuyorum; her hatırlayış biraz daha eksiltiyor beni. Aslında unutmak da bir tür yok oluş. İki uç arasında gidip geliyorum. Ne kalabiliyorum, ne gidebiliyorum. Tıpkı rüzgâr gibi… Yönüm var, ama durağım yok. Rüyama girme ihtimalinden bahsetmişsin. Dün gece, gerçekten bir rüya gördüm. Bir masa vardı; üstünde açık bir defter, yanında soğumuş bir fincan kahve. Rüzgâr sayfaları çevirdikçe bir ses duyuluyordu: sanki biri her satırın arasına “buradayım” yazıyordu. Uyandığımda elimde kâğıt yoktu ama parmaklarımda hâlâ mürekkep kokusu vardı. Demek ki bazen rüyalar da mektuplar kadar gerçek olabiliyor. Sen “bir noktadır her gecem” demişsin. Ben de diyorum ki, benim her sabahım bir virgüldür; tam başlamayan, tam bitmeyen, ama her defasında yeni bir nefes. Senin kelimelerin de işte öyle; yarım ama bütün, suskun ama konuşan. Belki hiçbir zaman karşılaşmayacağız. Belki bu mektuplar, birbirini hiç tanımayan iki insanın aynı rüzgâra bırakılmış iki yalnızlığından ibaret. Ama yine de yazıyorum. Çünkü bazen yabancılar arasında doğan sessizlik, en saf bağdır. Eğer bu sayfa sana ulaşırsa, okurken pencereni arala. Rüzgârı içeri al. Belki aynı anda aynı nefesi alırız, belki o an, birbirimizin varlığını hissederiz. Eğer bir gün rüzgâr yine benim balkonuma uğrarsa, bilsin ki bu defa yalnız değilim. Çünkü bir yerde, bir başkasının kaleminde benim cümlelerim de yaşıyor.
Rüzgârın izini sürmeye devam edeceğim. Sessizliğe selam, rüzgâra emanet kelimelerle…

Devamını Oku
Kiyaz Kılınç

Rüzgara Bırakılan Mektuplar 3

Merhaba, Evet, yine… Belki de hiç gitmemiş gibi.

Bu sabah balkona çıktım. Hava hâlâ uykulu ve serindi; güneş pencere pervazlarını yeni yeni ısıtmaya başlamış, rüzgâr ise eski serinliğini bırakmamıştı. Uzak bir çatı aralığında küçük bir kuş titriyordu, belki senin bahsettiğin o kuştu, belki de hayalimin sesi.
O anda mektubun elimdeydi. Kâğıt hâlâ sabahın soğukluğunu taşıyor, parmaklarımda titriyordu. Rüzgâr getirmişti; belki de senin sesinle…

Devamını Oku
Kiyaz Kılınç

Rüzgara Bırakılan Mektuplar 4

Merhaba.
Belki de artık her mektup, sadece bu kelimenin etrafında dönüyor.
Bir “merhaba”yla başlayan ama hiçbir zaman “hoşça kal” demeye cesaret edemeyen mektuplar bunlar. Sen yazdıkça ben sustum, sen sustukça ben yazdım. Biz, birbirimize ulaşmanın değil, birbirimizi duymanın yollarını arıyoruz.

Devamını Oku
Kiyaz Kılınç

Sana Sevda Demek

Sana sevda demek,
Fırtınaların içinde bir liman bulmak demek.
Sonsuz boşlukta yıldız arar gibi,
Gözlerinde kaybolmak demek.

Devamını Oku
Kiyaz Kılınç

Sen Aşksın

Bu gece yine uzun…
Sabahı yok gibi.
Yıldızlar suskun,
Ay küskün.

Devamını Oku
Kiyaz Kılınç

Ağustos sıcağında üşür mü insan?
Ellerim titrerken kendi yangınımda,
Bir nefesinle kar yağdıran sen değil misin?
Gidişinle baharımı solduran sen değil misin?
Hangi mevsim ısıtır artık bu yüreği?
Hangi güneş aydınlatır karanlık düşleri?

Devamını Oku
Kiyaz Kılınç

Sen geldin ya
Ellerimdeki çatlaklara su yürüdü,
Yıkılmış duvarlarıma,
Bir tuğla gibi yaslandın.

Paramparça kalbimi,

Devamını Oku