Güneşin doğuşunu bekliyorum,
İliklerime işlemiş sabah serinliği
O serinlik'k, iç burkan,
Yaman tirretir insanı, yaman.
Güneşin doğuşunu bekliyorum:
Isıtsın, ısıtsın da sarsın beni,
Güneşin doğduğu an var ya,
Çimenlerin üzerindeki
Elmas gibi parlayan çiğ tomurcukları
Bastıran sıcaklarla hemen eriyecekler.
Kutsal sabah serinliğinde
Bu enkazı sen yaratmadıysan
Söylermisin kim yarattı?
Kimlerin vebali ve günahıyla,
Cennet olan bu ülke, böyle yan yattı?
Hiç kimse çekilmesin bir yana,
Hiç denemediğimiz yollarmış sanki,
Çileli yılları devirmemişiz gibi
Genç ihtiyar, çoluk – çocuk
Dağların arkasında kalan
Umuda ulaşmak için
Dağlara taşlara vurmuşuz kendimizi.
Elini uzatsan güneşi tutacaksın
O denli dinamik, o denli güçlüyken
Peki, nedendir yerlerde süründüğün?
Gün - günü kovalarken nedendir!
Hep yarıladığın yollardan geri dönüşün?
Tüm göletler kurudu
Pınarlardan sular çekildi
Ayımız da soluk ve fersiz doğacak;
Serin bir meltem beklerken,
Birileri poyraz estirdi poyraz!
Sen gidince kurudu her yanımız.
Öyle apansız geçip gitme...
Sen benim kanıma giren,
Geceme gündüzüme hakim
Yalçın bir tepe gibisin herzaman.
Gölgen üzerimde olsun;
Sarı saçlı, yeşil gözlü,
Bilinmez kaç yılları geçmiş,
Dicle ve Fırat kıyılarında
Sürülerini otlattı,
Medeniyetlerini kurdular
Mezopotamya çobanları.
İnsan bu, balık misali
Bir bakarsın bu suda,
Bir bakarsın başkasında
Hep yüzer durur;
Hani yüzmesi de gerekir
Çünkü Allah'ın ona verdiği
Yaprak dökümünün başladığı,
Son baharın, son Eylül günlerinde
Kainatı gözlüyorum açılan hüzünlü penceresinden.
Başlangıcı ve sonu görünmeyen bir sonsuzluk;
Tüm eylemlerimizin hikayesi yazılmış gibi oraya
Her şeyimizi bırakmışız, vazgeçemediklerimizi de,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!