Bir tufan ha koptu, ha kopacak
Yağmurlar sicim, sicim,
Esen rüzgarlar lodostan, poyrazdan,
Tüm dalları eğip büken,
Hep hoyrat, hep kızgın esecekler.
Saatlerin durduğu
Güneşin hiç batmadığı an geldiğinde;
Kalmışsa bir içimlik suyunuz,
Bir lokmalık yiyeceğiniz
Hemen yiyip - içiniz.
Bir yıldız kaydı,bir yıldız daha
Şafağın ilk söktüğü ufuklarda.
Gün yüzünü gösterdi,
Altın çizgiler misali balkıyarak.
Hazan uğramış tarumar olan bahçede
Bir gül açar bin bir hareli rengiyle
Bu ülke hiç kimsenin çiftliği değil
Üzerinde yaşayanlar da,
Kunta Kinte ve köle İzavra değil,
Bunu bize yakıştıranlar kim olursa olsun,
Kahrolsun, yerin dibine girsinler.
Sonuçta biter,
Hiç bitmez sandıkları enerji,
Anlamak istemezler bir türlü bunu
Ama birileri görür, anlatırlar onu.
Anladığı zaman olayı,
'Nerede bu kırlangıçlar,
yoksa daha gelmedilermi?
Kocakarı soğukları bitmedi,
Cemreler daha düşmedimi?
Ayak izleri, pıtır çamurları yok...
Nerede özlediğimiz cıvıltılı sesleri,
Ben hep güzel şehirlerde,
Güzel yaşamak isterim.
Mis kokuları bayıltmalı beni,
Mor salkımlarını, çınarlarını,
Denizini, balığını sevmeliyim.
Mis kokulu güllerinin yanında
Bir rüzgar esti
En parlak yıldızların rengi soldu
Güneş korkunç bir sarı sıcakla doğdu
Kalan son yıldızlarda eriyip bir-bir yokoldu.
En sevimsiz griye büründü,
Hep on kasımlarda hüzünlenirim
Yetmişinci ölüm yıl dönümünde
Yine gam keder yüklendim.
Devrimlerin sıralandı gözlerimin önünde
Yetmişinci ölüm yıl dönümünde.
Her ölümlü gibi,
Bu şehir deli - divane
Sokakları kavşakları hep izbe
Nedensiz sarhoşluklarda sendeler insanları
Nedense gerçekleri konuşamazlar yüz – yüze.
Çıplak ve çamurlu kaldırımlarında
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!