Ben
Vakur bir prens
Sen
Düşlerimin ziyaretçisi
Gönlümün perisi
Sevdamın habercisi
Yeşil bir örtü ısmarlamışlar
Altına tahta yaymışlar
Çatısız bir eve koyunca beni
Kapısına adımı yazmışlar
Hüner değil, artık şiir yazmak
Suskunluğa büründü, şair
Yazmak denince
Aşk gelir ya, akla
Şiir değil artık, aşka dair
Yaşam saatini kendi isteğine göre kurar
Ne tavsiye dinler, ne okunan ezan duyar
Cumaları belki de, ne cami yoluna uğrar
Bir yaş daha devirir, yılbaşı Müslüman’ı
Kurban kesmekte düşünür hep kesesini
Yağmur yağıyor, ücra köşelerime
Rüzgarla toz bulutuna döndü; umutlarım
Şimşekler çakarken yüreğimde
Yakıyor düştüğü yerden, yıldırım
Dağıldı; parçalandı; kaldırım
Gelişinle kalplere güneş doğdu
İslam Âlemi nur’a gark oldu
Amel heybeleri, sevapla doldu
Yine gel Ramazan, yine bekleriz
Sen giderken, cümlesi affedilecek
Güneş için ağla gözlerim
Karanlık çöktüğünde
Geldi yine, çökmesini beklediğin karanlık
Sabah için umut ektiğinde
Her renge boyanır duvarlar
Yine yol göründü, başka sevdalara
Azık torbam sırtımda, vurdum dağlara
İhanetler zincirde, ayağımda pranga
Yine yol göründü, görünmez sabahlara
Yine yol göründü, yaban şehirlere
Rabbim, bu vatan kimin? Burası kimin ülkesi
Yabancı bildi beni, hor gördü; laikliğin ilkesi
Bir yanda siyasi hüküm, bir yanda postal gölgesi
Karışırdı namazıma, Yirmi Sekiz Şubat'ın lekesi
Dilimdeki dua, postmodernizmin fikrine battı
Sen gittin ya, buralardan
Rüzgâr hiç böylesine esmemişti
Yağmur, kudurmuşçasına
Hiç böylesine kendinden geçmemişti
Gidişine üzülen bir tek ben değilim
İşte rüzgâr, işte yağmur
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!