Demem o ki
Kıyametten önce vardık biz
Kıyamet günü de buradayız
Asilik bulaşmış kanımıza
Uslanmayız
Gün olmuş
Açmış yalnızlığım
Yangınlar ülkesi gözlerinde
Seni görmüşüm
Sevmisim
Dünyanın en kuytu köşesinde
Gün, beyazını yıkarken suların yeşilinde
Dingin sabahları yükler yelelerine
hırçın ve asi bir at
Uçar karaca çevikliğinde
Asıp terkisine mayıs rüzgârlarını
Ay büyür gözlerinde kocaman olur.
Güz ağırlığı çöküyor üstüme
Temmuz ortalarında
Kaçıp uzaklaşmak istiyorum bu iklimden
Nedensiz, açıklamasız
Sokaklara caddelere vuruyorum kendimi
Dilimde imkânsızlığın şarkısı
...
Ve sen
Tanrıca kutsanmış
Zırhın içinde
Öylesine çok özlemindesin ki
Boynuna geçecek kemendin
Dün sabır yüklü bir kervandı
Sessiz-inatçı
Yarın doludizgin bir kısrak olacak zaman
Hesapsız-asi
Nasıl da uçuşuyor yılan eğrisi çizgilerde
Yıldızlar
Kendilerinden sayılırdım, aşinaydı ruhlarımız
Sadece adım “gaje”ydi-her ne demekse-
Biz çingene derdik
“Roman” olarak geçerdi edebi metinlerde adları
Köstekli saat kuşanır bıyık burardı erkekleri
Birer Hintli bilgeydiler, uysal ve tevekkel
Her şey dünde kaldı.
Koparılmış bir gül gibi önüme düşüyor başım.
Birer birer soluyor içimizde, yaşamaya değer ne varsa.
Kanatlarında sabah esintileri taşıyan kuşlar.
Gözlerimizde leylaki gülümseyişi güneşin.
Fotoğraflarda anamın perçemli yüzünün ışıltıları.
Batan güneşin ardından koşarlar
Karanlık ölüm demektir
Atlayıp şeytanın atına
Tiranların gece yasalarını
Tağyir, tebdil ve ilga'ya
Cebren teşebbüs ederler
Bir tek yüzünü bıraktın bana
Bir adresin de yoktu
Şehir, cadde vs.
İlk gün alacakaranlığında göründün bir
Bir de yıldız titreşimlerinde
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!