Abdulhalim Oğuz rahmetli bir öğretmen,
Ebedi bir eser bıraktı, göçüp giderken,
Dünyanın üzerine kara bulutlar çökerken,
İlçemi aydınlatan nurdur kütüphane.
Herkese yeni yeni bilgiler veren,
Aşığım hüsnü cemaline ey nazlı canan,
Seni beklemekten ne güç kaldı ne derman,
Yaklaşıyor gün be gün vakti harman,
Seni beklemekten ne güç kaldı ne derman.
Sırma saçların dökülmüş omuzlarına pare pare,
Huriye benzeyen yüzün,
Parıldayan iki gözün,
Sarf ettiğin her bir sözün,
Benim için tarifsiz değeri vardır.
Tutup koklayamadığım,
Yüzünü görmeden,
Sesini duymadan,
Hayalimdeki çerçeveye oturttum seni,
Bir resim karesi gibi.
Aslında bir tuş kadar yakın,
Sene-i Miladi bindörtyüzelli, Fatih dönemi,
O zamanlardan belliymiş Anadolu’nun önemi.
Horasan erenlerinden Seyit Yahya denilen zât,
Hamza Sultan Veliyi göndermiş İstanbul’dan bizzat.
Seni bekliyorum her Allah’ın günü,
Bir bakışını benden esirgiyorsun.
Bebek misali güzel yüzünü,
Sanki gözlerimden esirgiyorsun.
Sessiz, sakin yürürken yanında,
Sendeki o ela gözler,
Benden bir şeyler mi gizler,
O çarpıcı güzel sözler,
Kaç yüreği birden közler.
Sen her şeyden habersiz,
Kırk yıldır aşındırmadık kapı kalmadı,
O kapılar yüzümüze kapandı dostlar,
Bugün Avrupa diye abarttıklarımız,
Düne kadar Osmanlı’ya tapandı dostlar.
Dostumuzu, düşmanımızı bilemedik,
Nabzımın atışında sen,
Kanımın akışında sen,
Güneşin batışında sen,
Sen vardın hep aklımda,
Sen vardın hep yanımda.
İnsanoğlu çiğ süt emmiş yanılır,
Kimi anısıyla; kimi, anasıyla anılır.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!