IV.
Yunus bulutları hâlâ Anadolu'da
Ben ne yazık ki ben, seni yitirdim
Seni yitirdim; Cevahir Bedesteni'nde
Esham ve tahvilata mı değiştirdim?
Felek, esbab-ı cefâsını bile toplamıyor;
Ciddiye almıyor ki bizi...
Devrilmiş anlatacak çınarlar,
“Yediyüzyıl süren hikâyemizi”
Buz gibi bizler ve sizler,
Yürekleri kaplamış buzlar,
Dört adam, paçaları çamurlu,
Arkadan sırtları yamuk,
Pantolonları silindir.
Omuzlayıp götürmektedir,
Yere paralel bir kişiyi.
Dört adam, yere dikey,
Büyüyle büyümüş gibisin;
Sesinde suların serinliği,
Tenin gül üzerine çeşitlemeler.
Migroslar-dolmuşlar arasında,
Hayâl varlıklardan birisin.
Buğulu sıcak ormanlarında gözlerinin,
İç-dünyama İsviçre misâli
Yeşiller ve göller yarleşmedi.
Hangi kalıtımın ürünüyse,
İç-kentimde bir iki yaşlı kedi...
Çamurlu kaldırımlarda;
Dolaşır akşamüzeri.
Kimse ihtiyaç duymasaydı sevgiye
Güzel ve kısa anlardı. Yoksa hayalim,
Hayalimle mi dolmuştu billûr şişe?
Itır yok, şişe boş, hiçlik kasırgası;
Duygu tanımaz bir karayel işte...
Bir karayel bu şimdi kasıp kavuran,
Ten tortusu topraktadır
Cân neden damıtıldı ki...
Üstelik uçurdun gitti.
Garip imbiksin ey ölüm!
Bahar seni buhar eyler
Hayat çökertir toprağa,
Sevilen hiç ölümlü olmamalı
Kader ona zulümlü olmamalı
Zaman, O'na dokunmadan geçiver
Kimse ondan alımlı olmamalı
1800’ler ile 1930’lar arasında,
Bazı Anadolu ve Rumeli kentlerinde
Yaşayan bu kavme dair
Pek az belge var elimizde. Bildiğimiz:
Kamış kalemlerini sevgiye batırıp,
Mührelenmiş kâğıtlara içirdiler;
Uzak kentlerde, gözler... birlikte götürülen
Sıcak ya da soğuk bakışlı gözler,
Bakmağa başlayınca ruhumuza...
Anılar yüklenir kadırgalara
Korsanlı ve tehlikeli denizlere,
Gönderilirler ve dönmez çoğu.
Sayın Sans ve Sayın Kaskaoğlu'na teşekkürler
Sayın Sans ve Sayın Kaskaoğlu'na teşekkürler