Bize renkleri getir.
Sana verilenlerin,
Yanında renkler nedir?
Sen O’nun önünde hür,
Bizse bunlara esir.
Bize renkleri getir,
Yüregin:madeni ve sert
Sevgin:güçsüz ve cılız
Sevgim:yürek acıtan bir dert
Sevgin:senin ezdiğin bir filiz
Bu rüzgârla, şimdi çoktan unuttuğum
Tarlalarda başaklar eğiliyor;
Değirmen miydi depo mu, o yıkık...
Terkedilmiş yapının bacasında,
Derin düşüncelerde iki leylek;
Birisi ayakta ve çökmüş diğeri.
Gesi bağlarında dolanıyor
Ve yitirdiklerimi, yitirmediklerimi,
Aranıyorum...
Çünkü insanlar arasında engel,
Yalnız dağlar değildir;
Bazı anılar, bazı ölülerle sağlar,
Kandilli Bahçe civârında,
Hicran nâmına inşa olunmuş,
Nev-icâd kasrın kandilleri
Bir anda yandı idiler...
Yüreğimin doruğundaki rasathane,
Bir bulut şekline girerek sizin,
Hışırtılı plakların çalındığı
Çamurlu bir çarşının ortasında, Sen
Bütün insanlarsız kalmayı bilir misin?
Bir kişisizken.
Bir sıfır,
Bir sıfır çöreklenmiş yüreğine,
Eski duyarlıkları özleme hiç,
Aramak boşuna, yok onlar...
Giriş kapısı yıllardır çivili,
Kırık camlı otelde olmalılar;
Çünkü onlar da Selânik’de
Metrûk bir otelde öldü.
YEDİKULE’DE AKŞAM
Yürekte bir çöküntü, bir kahır
İsa ve “lime terekteni”…
Refikasına ağlamaktadır,
Düşük pantolonlu bir efendi.
Suvar atını sen düşsel süvâri,
Serin sularında göklerin...
Bir daha olmayacak ki seferin.
Bizi kiminle bilirdin ey can?
Bu kent,
Herşeyin kirlendiği bir şehirdir
Kıyıda tahammülfersa çay bahçeleri,
Sıcak ve güneşte parlayan semaverler
Bu olmayacak..böyle gitmeyecek bu
Çoraklaştı bayırlar, çoraklaştı her yer
Ancak hatırlar gibiyim çiçekleri....
Bu uğultudan nasıl ayrılır kederim?
Sayın Sans ve Sayın Kaskaoğlu'na teşekkürler
Sayın Sans ve Sayın Kaskaoğlu'na teşekkürler