Firak çakmaktaşından doğan kıvılcım,
Değdiğinde sevdanın kavına...
Fesleğen yerine gül bitebilir,
Gül yerine fesleğen de...
Sevda okunun keskin ucu,
Birçok kentimizde uzun kavak kalmadı
ki gıcırdasın,
Ama benim sol yanımda sancı baki
Anne! Ne olur ki?
Sıram gelmiş olsun varsın
'Ben ölürsem benden daha genci var' tabii
Sevilen sevene karşı sessiz,
Başkasına sevinçler de dağıtsa...
Sükût, kara yazısı sevenlerin,
Onlar da ne türlü bir kâğıtsa,
Hep keder üstüne yazdılar aşkı.
Sessizce haykırıp durdular,
Ürkekti, ürperirdi üzüntüsü sürekli
Dal gibiydi, dalgındı, derindeydi, düşteydi
İnceydi bir İmgeydi İzlenimdi, Simgeydi
Ak kuğuydu ve keder buğuydu gözlerinde
Yeşil yağmurlar yağar, yine kalırdı orda,
Yazısıydı, yazgıydı, mevsim de yazdı...Sonra,
Özeleştiri
Çâkeri miydim ki ben gamın?
Çökerdi yüreğime dembedem,
Fakir bir de gam yükünü,
Bir de elemin yükünü,
Yürekler yenilmiş ve suskun, dönüşteler
Bu bezgin yolculukta başlar eğik
Orak mı tırpan mı elinde bir yaşlı adam,
Bir yaşlı adam, en önde gider.
Ufku kapatmış bir dağ, sarp ve yola dik.
Zaman O'na yıl yazmamış,silmilş
Ne zerafet,ne eda eksilmiş
Demek,Zaman sandığım kadar zalim
Ve güzelden anlamaz değilmiş
Sen çık ve salın, gün akşamlıdır
Tükeniyor, yok oldu bile sevgi
Yazılsın tarihi ve sezilsin
Sonlanışı aşkın, artık o yok ki...
Öyleyse gülüm, neye yarar bilim;
Ezelden ölümün ettiği zulüm,
Kapılmayı göğün maviliğine,
Bir güneşle bütün bir gün mutluluğu
Unutalı yıllar geçmiş aradan
İnansaydım sana eskisi gibi
Hatırlat derdim belki yine
Orda, uzaklarda, İstanbul’da,
Herkesin bir sonbahar toplayışı vardır...
Günlerden sonbahar toplayanların ustası;
Orda, Atillâ İlhan’dır.
Burası bir Alman kasabası,
Ve ben ağaçlardan, kuşlardan değil de sonbaharı,
Sayın Sans ve Sayın Kaskaoğlu'na teşekkürler
Sayın Sans ve Sayın Kaskaoğlu'na teşekkürler