Biz bir gününü bile yakalayamadık ama
Kaç mevsim geçti avuçlarımızdan
Kaç buluta taşıttık hüznümüzün ağırlığını
Hala aklımda yitişinin ardından bana kalan türkü
Kaçıncı nakarat bu gözlerin ıslaklığında söylenen
Şimdi hiçbir anlamı olmaz zannediyorsun kurulan cümlelerin.
Umut bu mutlaka kırılır, bir kaval kemiği kıvamındadır çünkü, belki elmacık ya da köprücük.
(ki, onlar bile kırılıyor bazen, yenilen darbenin şiddetine göre.)
Ama ilk yardım diye bir şey var ve herkes yapıyor bunu her kırıktan sonra. İki tahtaya atel adı verip sabitleyince hangi kırık kaynamaz ki yerine?
Daha ilkokulda öğretilir bize kırığa atel yapmak, daha çocuk yaşta hem de, ilkyardım dersinin derse o kadar uzak, hayata o kadar yakın yerinde.
Kadınlar erkeklerin kaburga kemiğinden yaratılmış.
Ben söylemiyorum,
Allah' ın kitabında var bu.
Şaşırtıcı bi gerçek yani.
Ki,
her gidişin umutları başka bir mevsime ertelemek demek
ve her dönüşünde,
yaza paltoyla yakalanmanın telaşı var içimde
şimdi ne yazsam boş
özenerek yaptığı uçurtması tellere takılan bi çocuğun hüznü var yüzümde,
İlk sen değilsin yasaklayan sevgiyi
Ve ilk ben değilim yaşayan yasak bir sevgiyi
Zaten yıllar önce en güzel yanıtı vermişti
Koca bir dağın üzerine yavaş yavaş inen Ferhat’ın çekici...
Bizanslı çocuğun gözyaşlarını silen levent hala aklımda
Kaç asır geçmiş iman dolu bu ruhla, İstanbul’da
Bizlere emanetti ecdat yadigârı Ayasofya,
Bak, bir kere bile secde edemedik kubbesinin altında
Aslında tam ezilmişlik değil de, biraz kabuğu soyulmuşluk bizimkisi.
Hani kış gününde gömlek hesabı
Ne kadar sıkıştırırsan bir tarafından girecektir soğuk
Cüzdanımızda para yerine sevgi taşıyoruz
Lakin hiçbir banka henüz bozamadı bizim sevgimizi bugünkü kur üzerinden.
Hangimize baksan kuvvetli tabanlar var yürümeye müsait
Üç gecedir yüzün geliyor hüznümün tam ortasına
Hangi tesadüf bu kadar yeşil olabilir ki
Ve hangi yeşil saplanabilir bi hüznün orta yerine?
Sen istediğin kadar tesadüf de her akşam görüşmemize
Halbuki her akşam kaç otobüse binmiyorum ben içerisinde sen yoksun diye...
(2002/ANKARA)
Çaydanlıktan çıkan bir buharım ben,
Bulduğu ilk cama yapışıp
Nice sevdaların baş harfini üzerinde taşıyan.
Bir yüzüğüm en güzel sözler verilirken parmağa takılan
Ve her aldatma öncesi
Denize kıyısı olan bi hüzün var sinemde
Ve ben sinemdeki hüzünle
Hüzünde kelime sektiriyorum
Yüzünün unutulmaya başladığı bu alkol yüklü mevsimde...
(19.08.2003/SAMSUN)
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!