Kırkyedi, kırksekiz
kırkdokuz, elli
Sağım solum, önüm arkam
saklanan ebe...
Saçlarının ışığından
tanırdım seni.
Bir zamanlar saçlarında
Hayallerim uçuşurdu
Dalda dalga
Şiirler saf saf dizilip
Sırayla överlerdi seni
Biri kaf dağına çıkarır
Kaçışır gökyüzünde firari düşüncelerim
Bileklerimde solmuş kelepçe izleri
Bilmem kaçıncı fırtına sonrası
Yıpranmışlığın sefası yüzümde
Sürüklenip gider ardımda yorgun ayak izleri…
Elbette her gün batımında
Işık azalır
Zaman kısalır
Görünmeze dalar
Ardından baktıkların,
Gölgeler bile
Geri alsam yavaş yavaş zamanı
Sızar kanlar, Tuna'dan Vey üstüne
Ta içten o derin tevekkül ile
Biner ince ağıtlar ney üstüne...
Kefensiz mezarsız olsun öleyim
Onca yıl ardında kaybedip seni
Sen diye karşılarken her geleni
En olmadık anda çıkıp karşıma
“Bu kadar yürekten çağırma beni”
Kaldırmaz belki yıpranmış yüreğim
Sen uyurken ben,
Meleklere yalvardım
Bulutları boşaltsınlar
Belli olmasın gözyaşlarım
Ve hep sana,
Sanaydı dualarım...
Bir yıldız kaydı
Titredim birden
Pır pır etti yüreğim
Uyku artığı heyecan
O nasıl bir andı
Bir yıldız kaydı…
Ey hüzün
Hangi dağları delip geldin gene
Akşamın yansımaları başlarken kumsalda
Dalgalarca kabarmaktayken yüreğim
Çakıp gözlerimi derin noktalara
Olmazlara meyillenip geldin gene…
Sabaha yakın saatlerde
Uyanık olanlar bilir
İzmarit dolu kül tablaları
Ciğerde gezen dumanlar bilir
Olmamış olabilecekleri
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!