Gizli sevdalar emişir tutku sütünden
Burçlarımda gizil bir bebek büyür onunla
Sana yoğurduğum sevda ekmeğinde
Yaralı bir ben doyar sevmelere
bütün imkansızlara giyotin biliyorum
Vuslatın tanından şûle düşer gönlüme.Sensizliğin perileri beslenir, perişanlığımdan.
*Ağlak gezgin olur yüreğinin kozmik kentlerine gelirim.Oralılığı olasıl düşlere taşırım.Hiç gidilmemiş, hiç görülmemiş, uğruna çok şey yazılmamış; ama dünyanın en güzel yeri gibi imkansız bir yer ya da yar gibisin.Ağlak gezgin olarak geziniyorum bir gün ömren rastlantısalın sonsuzluğunda karşılaşıyoruz.
-Vuslat şarabını içtiğimden kendimde değilim.Elimi tutan Leyla mı Şirin mi Aslı mı Juliet mi yoksa sen misin bilmiyorum.Bütün büyük aşkların eşkalini görüyorum vuslatın berduşuyken.
Ferhat oldum nazarında delindi dağlar. Sonrasında damlaların, dağdan, çağdan, ağdan, gönül bağdan akan bir nehirdi.
…Yorulmuş, bahtı boyanmış, iç g’özü kapatılmış bir aşk kelebeğinin
kanatları uçurdu sensizliğimi. Bilinmezliği güneşi doğmadı. Yalnızlığın değdiği gölgeli amaçlarda yürüdüm. Bir içsel buluşmanın bulmacasını çözüyordu içindeki çocuk.
-Kaybeden bir daha kaybetmezliğe mukim oluyordu içinin atasözleri. Havva’nın ısırıp attığı elma gibiydi keşkelerin.
İnanmaya meyilli tatlardaydın.
-Kimi kaybederken kazanır, kimisi kaybederken de kaybeder.Bedelsizlik yok bu yaşanırlığın.
*Birisinin bir’isi olacaksın aşk ocağının başında.Hislerini kapatacak sislerim, sessiz kalışlarının senfonisinde acılarımı çalacak gerçekler.
-Sezen Aksu ,Aşka Terapiler 23
“Ben sende tutuklu kaldım
Kendi hayatımdan çaldım
Yedi cihan dolandım
Bana mısın demiyor”
Ana rahmine düşmeden önce başlar özlenenler ve sonraların sanırları.. hep bir yerlere çıkma çabasını yakar ve yakalarız. Neyi özlediğimizi bilmeden ilk kalp atışlarımızla bedenimizin ruhumuzun içine yerleşik olarak kalır özlemler. Küçük beden en ısıcak kollarda kendine arayış besler.Ağlarız ki o sıcaklığa akmak için. İlk kalp ve adım atışlar ilk kelimeler etrafı dünyayı tanıma telaşıdır özlem.. Beklenilenlere büyümek için kavuşma yarışıdır özlemler.Oyunlara oynaşıl ve bitişik kavuşmalara gitmektir özlem…Hani benim sana geldiğim ilk gün gibi.Sıcak bir Ankara sabahına sıcak bir İstanbul sevgisiyle dahası İstanbul büyüyen bir çocuk Ankara da oyundaşlığıma kalıtsal bir anıtlaşma günüydü.
Özlem..
İlk gençlik hayallerimizi emziren çılgın bir ırmaktır.Akar en uzun hayat toprağından, masum kelebeğin bakışlarına. Kaçamak el ele tutuşlara aşk oyunlarını öğretmektir. Hani annem –babam görürseyi korkarak yaşamaktır. Her dokunmanın ilk adı olan gençlik genidir, delice, içten, anlamlıca
Msn ‘de sabaha kadar aynı şeyleri anlatmaktır özlem. Mahçup bakışlara camda seni görmektir. Okul kırmak, pencereden kaçıp gitmek,tuvalette giyinip süslenmektir. Kalbi yeni keşiflere sürmektir. Aramaktır belaları sarmaktır… Hani seninle parkta annene ve yengene yakalandığımız sarmaş dolaşlarımız vardı ya özlem işte oydu… Hani utanıp gece geç saatlere kadar ancak evinize gitmektir özlem…Seni özlemeyi soruyorsan, kalbimin derinlerinde oluşan kalp atışlarının derinleştirdiği bir dev kazanda gözyaşlarının akmasını özlemektir…Sana göre ben seni ağlatmaktan zevk alıyormuşum..İşte bunu söylemen bile bir sevgidir...
Kalbe sıkışmış, kalbe atlas olmuş renkli hayatın öznesiyim.
-Kalbin içinde farklı algı şehirlerim kurulu.Tutkunun son sayfasında, tutulmuş yarınlar sıralandı.
Her şey kalbin yazdırdığı yazgılar defterindeydi.İnsan kendi yazamadıklarında direniyordu.
-Gitmiştin.
-Bütün hüzünleri barındıran bir cümleydin.Bu sabır demekti.Bu içsel hezayanlara karşı dirençsiz kalmak demekti.
-Bu bir başkasını uzun süre yeniden sevmemek demekti. Bu içsel bulantının karasal iklimiydi.
Hiç görmediğim; ama görmek istediğim görülmelerin zahir zahirlerindesin.Zerre zerre zer oluyorsun ve serimi veriyorum yoluna.
Her içimi çekişte nutkum kendi nutkunu okur.
…:Kuşların taşıdığı cümlelerin kitap yuvasıyım.Gözlerim aşkın güneşi, iç gözüm ruhun ışıltısı, iç çocuğum duyusal doyumların enerjisi, bakışım kadınlığının canlandıran ışıksal devinim.
-Her halimden, senli saliseler artıyor zamansızlığın ambarına..
Şimdi konuşamam, sözcükleri doğrayamam çoban salatası gibi olmazsın gönülden derlenenlerim.
” sen benim olmadığın sürece bu cümlenin ilk kelimesi anlamsız”
Kendi hatalarımın okyanuslarına yüzme bilmeden dalan bir dalgıcım Anlatılmaz anların dalgalarını yüreğimin incelenmemiş kuytularına taşıyorum ki seni ve sensizliği paklasın her hissim.
Yaşanmışlıktan aşınmış gelmelere bezirgan gidişler üreten hallerinin “den” halinde değerin doğruları durmadan eksiler üretiyor.Yerelleşen bir Sibirya esintisi yalnızlığımın sahiline senli penguenler getiriyor.
Sensiz her yanım kutup olmuş meğer,acıların penguenleri oynar buzul yaralarımla.Bir kutup ayısı,ayın dolunay haline sana dolanışımı resmetmiş. Gel de artmasın buzulluğum. Küresel ısınmanın sevi ikliminde güzeller iklimimi değiştirmeye başladı. Nemli gözlerin,sensiz kurak sevdamı kurtaramayacak gül bayramlarının gülü. Dedim ya güzellerin sevgi iklimindeyim, birisi çok yakında beni yaza taşıyacak. Cemrelerim bitti gelmedin. Çiçek açan özlemlerim açıldı gelmedin, hazandan azan senli kazanımlar yemyeşilliğe büründü,sen gelmedin. Gelmeler geldi,elde etmeler geldi,imkansızlığın tümleri tümlenip, bütünleşip geldi bir sen gelmedin.
Paylaşmak ve akışmak için açılan bu yelkensiz gemide ben yaralı bir kaptandım,pusulasız sensizliğin denizine doğru rotam,elimde bir not…
-Damlanın sızısı saz olmuşsa sözlerime sensizliği nasıl yaşadığımı anlaman gerek.
Islanmayı bilmeyen gözlerimi peri açılmaz oldu. Kurumuş yaram gibi, yüzümde kuruyan gözden ırakların var. Islanmışlığıma alışan uslanmışlığım var. Sen kaç damla aktıysan ben o kadar içten vicdanen eridim, ağladım, zırladım, biledim bahtımı.
Yağmuru ağlatan damlalarındı. İkiniz ağlarken söyle beni hangi dağ bağrına alır ki? Setlerimi yıkan bu akışlara nasıl dayanır ki yüreğim
Muhtaç Olduğum En son aşkta…
Hayrettin Taylan
paylaşım faylarında en büyük günahlara senle yazılmak
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!