Rahmet yağıyor yüzüme,
Birde nasiplenebilse.
Mevsimlerden sonbahar,
Aylardan Ekim…
Yağmur yağıyor
Virane evlerin çatısı akıyor.
Benim abim başkadır.
Geçilmez surları tek başına yıkan adamdır.
Sert yüreğinin arkasında
Sevgiden hançer izleri vardır.
Çok iyi hatırlarım ben onu.
Her zaman
Esmerin güzelliği,
Güzelliğin adıydı Elif.
Sessiz gecelerde,
Karanlığın verdiği huzurdu o.
Suyun saflığında,
Saf altın gibi
Atamın gözlerine benziyordu gözleri,
Gökyüzüne açılan pencere gibi
Masmavi…
Gözlerine baktığımda sonsuz yolculuğa çıkıyordum.
Peki, sonra mı?
Sonra kendimi virane bir sokakta buluyordum.
Penceremin buğusunu sildim
Kolumun kenarıyla.
Uzaklara daldım aralıktan
Ufukta bir kız gördüm.
Bembeyaz çehreli, güzel gözlü bir kız.
Üzgündü, ağlıyordu…
İşte şuradan geliyor atlılar
Tanrı Dağları’ndan selam getiriyorlar.
Elleri buram, buram toprak kokuyor,
Gözlerinde memleket gülleri açıyor.
Alınları kana bulanmış!
Kurşun yarası değil ki,
Bu gece gidiyorum,
Karanlık çökmüş bu şehirden.
Arnavut kaldırımlar,
Kaldırımlarda gizlenmiş hayaller kahrolsun!
Mavi deniz,
Denizde kurulmuş düşler kahrolsun!
Yorgun gecelerde dinlediğim şarkılar,
Okuduğum ve mest olduğum
Zarifoğlu şiirleri…
Soluk dudakla yudumladığım
Bir fincan kahve…
Aklıma takılan gençliğim
Gülüyordum karanlığa, soğuğa
Aldırmıyordum hiçbir şeye.
Kan ağlarken bile yüreğim
Yüzümden gülüşüm eksik etmiyordum.
Ne zaman mutluydu insan?
Ölüm gelmeden mi?
Küçük pencereden izlediğim,
Büyük, ancak benimle küçük bir dünya…
Her gün odama uğrayan,
Cılız vücutlu hemşire
Dinmeyen acılar,
Kaybolmayan yaralar,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!