Aşk,
Kurşundan bir alev topu gibi
Yüklüdür, omuz düşürür bel büker
Yakar, tutması zordur
Kırılgandır, düşerse bin parça
Bu bakımdan aşk
zaten hava soğuk
sesim titrer
bir güvercin konar korkusuzca, çaresiz
parkın boyası atmış korkuluklarına
entropik bir yalnızlığa düştük tanrım
yorgun akşamlarda gözlerinin sesini
gün boyu çocukların parıldayan yüzünü
tozlu raflardaki kitapların pasını
duraklayan bakışlarının ifadesini
en nihayetinde gül kokan, nergiz kokan bağrının
havaya bıraktığı izini
Zihnimin her yanı yorgunluk doluydu
Beynimi vuran afet sanki doluydu
Etraftan almadığım birkaç öğüttü
Arta kalanları deneyim öğüttü
Ertesinde toprağa çok fidan diktim
Tercümeler yapılıyor
Bazen bire bir
Kafamda bir federasyon
Her anıyı, her anımı
Üç dilde yazıyorum
Anlaşılıyorum.
Bükülmedik elleri öpme vakti çattı
Lakin gönlün usla dinmez hırgürü, battı
Gözlerim yaban ellerin namını tattı
Gayrı bu fani diyardan göçmek isterim
Öleni bilir ölmeyi, yok böyle naaş
Bilsen güzel düşünürüm
Düşüncemde güzel var
Başımda bu-har, bulutlar
Dokunulsa dökünürüm
Yoğurttuğun duygular
Bizi öldürecek bu,
sınırlı rasyonelliğimiz.
O bakışlarının
eş anlamları varsa şayet
bilirim, diline hakim değilim(dir):
mutlak olmam üstelik.
Herkes tanınmak istiyor
Bense yanlış tanınmaktan korkuyorum
İşte bu yüzden
Pek yazmıyorum
Başım önümde, ağır ağır yürüyorum
Motor yağları asfaltı kasvete boyamış
Yılların kaldırımları doğada yitik
Türdeş apartmanlar üstüme sarkar
Bin sigara dumanıyla bir renge boyanmış yapılar
Öylece dolanırken sokak aralarında, aklımda tek soru:
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!