Duygularını yastık yap kendine,
O sıcacık,yumuşacık sevgimi…
Daya beyaz yüzünü yanağını,
Çekinme,özgür bırak düşlerini…
Aşkımdan bir döşek ser bedenine,
Sadâkatim ile ört yüreğini…
Güneşini,ayını,
Gözünü,yazını kurban et,
Bilgi Tanrısına…
Kendinden geçercesine…
Ölümsüzlük otunu ye,
Gövdesi sözlü,
Postallarını parçalayacak kadar,
Ayaz yoktu bu kez,havada…
Yine de tükürüğü,
Bir dolu tanesi olup,
Düşüyordu hep toprağa…
Kara,
Hani mavi bir ışık inmişti,
“Tuğla” ve “Selenga” ırmakları arasındaki,
Kutlu ağacın üstüne…
Kabarıp,şişmişti gövdesi,
Güzel nağmelerle dolmuştu,
Gündüz ile gece…
Önce,
Yahudi Samson geldi,
Ham adaleleri,
Tefeci zihniyetiyle…
Hükmedemedi,
Avrasya’nın en güzel yüzüne…
Bugün,
Bir oyun oynayalım seninle…
Öğlen,
Veyâ ikindi vakti…
Dışarı çıkıp bir çal kapımızı,
Mahsustan,
Cırcır böceği,
Bir ağacın dalında,
Çalıp söylüyormuş umursamazca…
Altta ise örümcek,
Onu seyrediyormuş,
Salyası aka aka…
Adam akıllı bir bakabilsen,
Alıcı gözüyle,
Alnından sızan tere…
Emeği görürsün,
Meşâkkati görürsün tüm yüceliğiyle…
Sonra o ter damlar ya,
Sevgili dostlar,
Bir grup hayvanın iyi,kötü yaşadığı,
Bir orman hayali kurun kafanızda…
Gün gelmiş,başka diyarlardan,
Yırtıcı kuşlar saldırmış ormana…
İhtiyar aslanı esir almışlar,
Bilge Kağan’ın,
Fatih’in,Kanûnî’nin,
Atatürk’ümün hikmeti daha mı azdı,
Yüz yıl ötesini göremeyen manifestodan?
Bak eloğlu,
Ön kapısından girdi sahte cennetin,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!